21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü

Yazan: Berkay Acir

Afganistan’ın Yakın Tarihi

Dünya siyasi tarihinde, Afganistan’ın önemli bir konumu vardır. Bunun başlıca nedeni, Afganistan’ın kıtalararası ve bölgelerarası stratejik bir coğrafyada yer alması ve adeta laboratuvar görevi görmesidir. Çin, Tacikistan, Özbekistan, Türkmenistan, İran ve Pakistan arasında yer alan Afganistan, Orta Asyave Ortadoğu’ya giriş-çıkış için uygun bir kavşak noktası olduğu gibi; İslam, Çin ve Hint kültürlerinin de tam buluşma noktasındadır. Afganistan’ın kontrolü için, 18. ve 19. yüzyıllarda Rusya ve İngiltere arasında “Büyük Oyun” olarak adlandırılan siyasi, askeri ve ekonomik çatışmalar yaşanmıştır. Uluslararası ilişkilerde önemli bir terim olan, “Great Game” yani İngiltere ve Rusya arasında 19. yüzyılda İngiltere’nin Hindistan’ı korumak ve Rusların da “Sıcak Sular”a inmek için mücadeleye giriştikleri çatışmanın adı olan “Büyük Oyun” başlamıştı. İngiltere, Hindistan’ı savunmak için Afganistan’ı Ruslarla tampon bölge olarak görüyordu.

 

O dönemde İngiltere tarafından kontrol altına alınan Afganistan, 8 Ağustos 1919’da Ravalpindi Anlaşmasıyla bağımsızlığını kazanmış ve 20. yüzyılın ilk bağımsız Müslüman ülkesi olmuştur. Afganistan’ı yutmak için, 19. yüzyılın başına kadar gerek batıdan gerekse kuzeyden sınırsız hamleler yapan Ruslar, Bolşevik ihtilali sonrasına denk gelen Afganistan’ın bağımsızlığını ilk tanıyan ülke olmuştur. Bunun karşılığında SSCB’yi de ilk tanıyan ülke Afganistan olmuştur (Eylül 1919). Afganistan, Türkiye Cumhuriyeti’ni de tanıyan ilk Müslüman devlettir (1 Mart 1921).

Afganistan’ın bağımsızlığını kazanması ile birlikte ülkeyi hızla modernleştirmeye çalışan Emanullah Han, Sovyetlerle 12 Eylül 1919’da iş birliği ve dostluk antlaşmasını imzaladıktan sonra, batılılaşma ve modernleşme çabalarında örnek aldığı Türkiye’ye yönelir. 1928 yılı nisan ayı sonlarında Türkiye’yi ziyarete gelen Emanullah Han Atatürk’ten çok yakın ilgi görmüş ve ikinci Türk-Afgan ittifakını imzalayarak tam bir iş birliğiyle Türkiye’den ayrılmıştır. Afgan ordusunu Türk ordusu tarzında yapılandıran Türk askeri teknisyenleri, Afgan devletinde ve halkında var olan sevgiyi günümüze kadar adeta kurumsallaştırmışlardır. 1937 yılında bölge ülkeleri arasında imzalanan Sadabat Paktı ile ilişkiler uluslararası boyuta taşınmıştır.

Sovyet İşgali

1933 yılında Nadir Şah öldürülünce, oğlu Zahir Şah Afganistan’ın kralı olmuştur. 40 sene boyunca Afganistan’ı yöneten Kral Zahir Şah, problemlerle mücadele etmemekle beraber, devleti daha da karışık bir hâle getirmiştir. 1973 yılının ortalarına gelinmesiyle Davud Han, Kral Zahir Şah’ın yurt dışına çıkmasını fırsat olarak görmüş, Halkiler ve Paçamilerle beraber darbe girişiminde bulunmuştur. Bu girişimin neticesinde kraliyeti sonlandırdıklarını resmen duyurmuştur. Böylelikle Afganistan’da Cumhuriyet yönetimine geçilmiştir. Cumhuriyet yönetimine geçilmesiyle, Davud hükümeti ilk zamanlarda Sovyetler Birliği ile ikili ilişkilerini geliştirmiştir. Fakat son dönemlerde Afganistan’ı herhangi bir ülke güdümünde tutmak istemeyen Davud, yavaş yavaş Sovyet yanlısı tutumlardan uzaklaşmıştır.

ABD Başkanı Eisenhower’ın Ortadoğu politikasından sorumlu John Foster Dulles, Ortadoğu ile Güney Asya‘da Sovyet yayılmasını önlemek amacıyla kurduğu denklemde Afganistan’ı dışarıda bırakmıştı. Bu nedenle başta Pakistan, İran ve Irak olmak üzere bu bölgelere büyük askeri yardımlar yapmasına rağmen Afganistan’ı dışarıda bırakan ABD politikası Afganistan’ı endişeye sevk etmiştir. Aynı zamanda Pakistan’la sınır sorunları olması ve Pakistan’ın İngiltere’den destek görmesi de Afganistan’ı endişelendirmiştir. Bu endişeler neticesinde Afganistan Sovyetlere yaklaşmak zorunda kalmıştır. Davud Han, iktidarı döneminde ülkenin hızlı bir şekilde Sovyet etkisi altına girdiğini görerek çeşitli önlemler almışsa da başarılı olamamış ve 1978 yılında darbe ile başkanlıktan indirilerek öldürülmüştür.Askeri sistem ve teçhizatları Sovyet ürünü olan Afgan birlikleri, Albay Abdülkadir’in kumandanlığı ile yönetiminin beşinci senesini doldurmak üzere olan Davud Han’ı devirmiş, kendisiyle beraber ailesinden 30 kişiyi öldürmüştür.

Muhammed Davut Han’ın öldürülmesinden sonra yerine geçen Hafizullah Âmin de Sovyetlerin istediği gibi davranmayınca, Sovyet komandolarınca Kabil‘in Kuzeyindeki Dar-ül-Aman Köşkünde 28 Aralık 1978 yılında tüm aile fertleriyle birlikte öldürüldü. Yerine Moskova’dan Babrak Karmal getirilmişti. Karmal daha uçakta iken SSCB’yi Afganistan’ı “huzur ve barış” için kontrole davet etti. Ruslar, Karmal’ın daveti üzerine, 27 Aralık 1979 yılında 85.000 kişilik bir orduyla, Afganistan’ı karadan ve havadan işgal ettiler. Böylece Sovyetlerin 15 Şubat 1989’a kadar sürecek olan Afganistan işgali başladı. 10 yıl süren Rus işgali sırasında çoğunluğu sivil 1 milyondan fazla insan hayatını kaybetmiş, 5 milyon kişi ise mülteci durumuna düşmüştür.Sovyetler’in Afganistan’a müdahale etmesinin temelinde komünist ideolojisini yayma ve sıcak denizlere inme arzusu vardır. Her ne kadar o dönemin yönetiminin daveti ile gelse de, Afganistan’ı havadan ve karadan kuşatmış, stratejik noktaları ele geçirmiş ve Afganistan’ın Sovyetleştirilmesine karşı artan Müslüman isyanına karşı mücadele dönemini başlatmıştır.

ABD, SSCB’nin işgaline karşı direnişe geçen mücahitlere tam destek vermeye başladı. Batı ve İslam ortak cephesi kurularak, Sovyetlere karşı mücadeleye girişildi. Mücahitler ABD, Suudi Arabistan, Pakistan ve Çin gibi ülkelerden yardımlar almışlardır. SSCB’nin Afganistan işgali üzerine, ABD, SSCB’yi çevreleyen “Yeşil Kuşak” projesini uygulamaya soktu. Bununla, özellikle Basra Körfez’ine SSCB’nin erişmesini engellemek isteyen ABD, bir taşla iki kuş vurmak istiyordu. Yani bir taraftan da radikal hareketleri SSCB’ye yönlendirerek İslami güçleri kontrol etmiş oluyordu.Afganistan’da yaklaşık 10 sene devam eden savaşta SSCB yaklaşık 15.000 kayıp vermiş ve rejime karşı savaşan mücahitleri yenilgiye uğratamamıştır. Beklediğinden daha sert bir direniş ile karşılaşan Sovyetler, 1989 yılının başlarında ülkeden çekilmiştir.

İşgal süreci ülkeyi harap ederken, ülke içerisindeki dengeleri de alt üst etmiş, savaş esnasında ülkesi için mücadele eden farklı gruplar, Sovyet işgalinin bitmesinin ardından birbirleriyle mücadele eder hale gelmişlerdir ki, bu da ülkede bir iç savaş sürecini doğurmuştur. Öte yandan ülkede yaşanan siyasî kaos, Taliban’ın doğuşunu hazırlamış, ilerleyen yıllarda başta El-Kaide olmak üzere ülkede konum alan yapılanmalar, 11 Eylül olayları sonrasında gerçekleşen ABD işgali için de gerekçe oluşturmuştur.

1979 yılında SSCB’nin Afganistan’a müdahalesinden önce var olan merkezi devlet 1994’ün sonunda Taliban’ın ortaya çıkmasına kadar bir daha inşa edilememişti. Kısaca Afganistan, resmen var olsa da fiilen bitmiş görünüyordu. Afganistan konusundaki önemli uzmanlardan Amerikalı Barnett R. Rubin 1995 yılında: “Afganistan’daki başarısızlığın nedeni yalnızca Afgan Devletinin kendisi veya halkı değil, bu devleti önce destekleyen, sonra da yöneticilerini bir kenara atan uluslararası sistemdir.” demektedir. Taliban’ın doğuşu tam da bu süreçte olmuştur. Pakistanlı Ahmet Raşid’e göre Taliban, Afganistan’ın iç karışıklıklarla boğuştuğu sıralarda ortaya çıkan bir gruptur ve çoğu işgalde yetim ve öksüz kalmış Pakistan’daki medreselerde büyüyen çocuklardan oluşmaktadır. Adına mücahit denilen eşkıya gruplarından bıkmış olan halkın talepleriyle örtüşen güce duyulan ihtiyaç da Taliban’ın doğuşunu hızlandırmıştı. Taliban’ı, mücahitler arasında sonu gelmek bilmeyen kanlı mücadeleler doğurmuş, Taliban’ın eğitimi için ihtiyaç duyulan mali destek önemli ölçüde Suudi Arabistan başta olmak üzere Körfez ülkelerinden sağlanmış, askeri ihtiyaçlar ise Pakistan ve ABD tarafından karşılanmıştır. Taliban, Afganistan’a barışı getirmek, halkı silahsızlandırmak, Şeriatı uygulamak ve Afganistan’ın bütünlüğünü ve İslami karakterini savunmak gibi hedeflerde kısa sürede önemli başarılar elde etmişti. Taliban hükümetini tanıyan üç ülke vardı: Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Pakistan. Eğer Taliban 4. ve 5. yüzyıllardan kalma Bamyan'daki Buda heykellerini dinamitlemeseydi Çin de tanıyacaktı.

Taliban'ın merkez üssü Kandahar'dı. Taliban Kâbil'e karşı kırsalın öfkesiydi. Onlara göre Kâbil yolsuzluk, yozlaşma ve günahların şehriydi. Pakistan eğitimli Molla Ömer'in yedi yıllık iktidarı boyunca iki kez uğradığı Kâbil'de Taliban kamçısıyla konuşuyordu.Taliban'ı büyüten kanun ve düzen sözüydü. Kız okullarını kapattı, çalışan kadınları eve tıktı, kadınların yanlarında mahremleri olmadan sokağa çıkmalarını yasakladı. Kadınlar burka giymek, erkekler sakal bırakmak, esnaf ezan okununca dükkânları kapatmak zorundaydı. Kâbil Radyosu'nun adı artık Radyo Şeriat idi. Müzik yayını bitmişti. Taliban da Selefi akımlar gibi Şiilere düşman kesildi. Sünniliğe geçmeleri şart koşulan Hazaralar katledildi; 400 kadın cariye olarak kaçırıldı. Afyon serbest, alkol haramdı.

Taliban başlangıçta rahatsız olduğu El Kaide ile müttefik haline gelirken, Afganistan üzerinden Amerikan-Pakistan uyumu da bozuldu. ABD Dışişleri'nin gizli yazışmalarına göre Pakistan istihbaratı, 1996'da Kâbil'de iktidarı ele geçirdikten sonra Taliban'a mühimmat, yakıt ve gıda malzemeleri göndermeye devam etti. Pakistan 1997 ve 1998'de Taliban'ın memur maaşlarını ödemesine yardım etti. ABD bu duruma dikkat çekse de rahatsız sayılmazdı. Aksine 1997'de ABD Dışişleri yetkilileri Taliban'la savaşı sürdüren Mesud'a "Artık vazgeç" demişti. Mesud o zaman ülkenin yüzde 10'unu kontrol ediyordu.

Clinton’un Doğu Avrupa Baş Danışmanı Strobe Talbott, Temmuz 1997’de ABD’nin bölge politikasının temel kıstası olarak kabul edilen konuşmasında; “Kafkasya ve Orta Asya’da Büyük Oyun’un tekrarının başladığını ilan etmek, en azından böyle bir tahmin yürütmek moda oldu. Tabii ki bölgenin petrolle beslenen ve yağlanan itici dinamiği, büyük güçlerin rekabetini doğuracaktır. Fakat bizim amacımız eski dönemleri hatırlatan bu sonuçtan sakınmak, hatta aktif bir çaba harcayarak bunu unutturmaktır.” demiştir. Fransız haber ajansı Reuters’a göre, Taliban, İran’ın sınırında sağlam sünni bir tampon bölge yaratarak, bu ülkeyi tecrit etme ve Orta Asya’nın güneyindeki ticaret yolları üzerindeki tekelini kıracak muhtemel ticaret güzergâhlarıyla boru hatlarına güvenlik sağlama politikalarına hizmet ediyordu.

Ancak 1998'de El Kaide'nin Afrika'da elçiliklere saldırıları karşısında ABD, Pakistan'ı sıkıştırmaya başladı. ABD, 1999 yılından itibaren yavaş yavaş Taliban’ı Pakistan ile baş başa bırakma politikası uygulamaya koydu. ABD’nin bölgeden en üst düzeyde sorumlu Diplomatı “ABD, Taliban’ı desteklemeye razı oldu, çünkü Taliban’ın arkasında duran Suudi Arabistan ve Pakistan hükümetleriyle yakın bağlarımız vardı. Ancak artık böyle hareket etmiyoruz ve kendilerine bu meselenin kesin biçimde halledilmesi gerektiğini düşünüyoruz” diyordu. Halbuki Afganistan'daki vekalet savaşında ortaktılar. Uzun, karmaşık, safların çok değiştiği çetrefilli bir ortaklıktı. Pakistan ise iki tarafta yaygın "Birleşik Peştun Bölgesi" idealizmi ve Kabil'in Sovyet yanlısı siyaseti yüzünden 1975'ten itibaren Afganistan'daki İslamcıları kullanarak vekâlet savaşına başlamıştı.

ABD Dışişleri'nin 26 Eylül 2000 tarihli gizli yazışmasına göre İslâmabad'ın Taliban'a desteği hala sürüyordu. Amerikalılar Ladin'i almak için bir yandan İslamabad'a baskı yaparken diğer yandan Taliban'la görüşüyordu. Bu dönem Suudi İstihbarat Şefi Prens Türki el Faysal, Ladin'i almak için iki kez Kandahar'a uçtu. Molla Ömer'le pazarlık iyi gitmedi, eli boş döndü. Daha sonra Bush yönetimi, Ladin'i vermezse Taliban'ı devirmek için Mesud'u destekleme kararı aldı. Mesud 11 Eylül 2001 saldırılarından aylar önce Avrupa Parlamentosu'nda "Savaş Amerikan topraklarına geliyor" diye uyarmış ama destek görememişti. Taliban 11 Eylül'den sonra da Ladin'i vermeye yanaşmadı. Yanıtı şuydu: "Sağlam delil varsa bir İslam ülkesinde şeriat mahkemesinde yargılanır."

ABD İşgali

ABD işgali bu zeminde başladı. 11 Eylül 2001 terör saldırılarının kendine yapılmış bir ‘savaş ilanı’ kabul eden ABD, teröristlere savaş ilan ettiğini belirterek, 7 Ekim 2001’de İngiltere ile birlikte “11 Eylül’ün sebebi Usame Bin Ladin, El Kaide terör örgütü ve Taliban rejimi”ne karşı askeri operasyon başlattı. İki ay içinde Taliban rejimi çöktü ve savaşçıları Pakistan'a kaçtı. ABD, kısa bir sürede Taliban rejimini yıkarak Afganistan’ı kontrol altına aldı.ABD işgal hareketine muharip güç olarak 11 ülkeyi ortak etti. 2001'de BM Güvenlik Konseyi kararıyla oluşturulan Uluslararası Güvenlik Destek Gücü'ne (ISAF) ise 34 ülke katıldı. Afganistan işgaline Çin, Rusya ve İran'ın da desteği vardı.

Taliban Afganistan’da 1996’dan ABD işgali ile devrildiği 2001 yılına kadar iktidardaydı. Batılı ülkeler, Soğuk Savaş dönemindeki çatışmalar sırasında Sovyet birliklerini Afganistan’dan çıkarmak için Afgan mücahitleri kullanmış ve daha sonra yoksulluğa terk edilen ülke, ABD’deki 11 Eylül saldırıları dahil terör yuvasına dönüşmüştü. George W. Bush’un yanında duran Tony Blair, “Bu kez çekip gitmeyeceğiz” ilanını yaptı. Tony Blair 11 Eylül saldırılarından sonraki İşçi Partisi kongresinde yaptığı akıllarda kalan konuşmada "Afgan halkına şu sözü veriyorum. Biz çekip gitmeyeceğiz... Eğer Taliban rejimi değişirse yerine geleceklerin, geniş tabanlı, bütün etnik grupları bir araya getiren ve şu anda içinde bulunduğunuz fakirlik ve perişanlıktan çıkış için yol gösterebilecek nitelikte kişiler olacağına dair size güvence veriyorum," diyordu. Aslında George Bush'un birkaç gün önce söylediklerini tekrarlıyordu sadece: "Zulüm ve baskı altındaki Afgan halkı, Amerika ve müttefiklerinin cömertliğinin ne demek olduğunu anlayacak. Bir yandan askeri hedefleri bombalarken, bir yandan da aç ve acı çeken Afgan erkek, kadın ve çocuklar için yiyecek, ilaç ve malzeme atacağız. ABD Afgan halkının dostudur."Bu açıklamadan bir yıl sonra İngiltere ve ABD, tam da Blair’in olmasına izin vermeyecekleri sözünü verdiği şeyi yaptı. Afganistan’dan çıkıp gittiler. Saddam Hüseyin’in hiçbir zaman var olmayan kitle imha silahlarıyla ilgili düzmece bir gerekçe üreterek Irak işgaline geçiş yaptılar. İstikrar ve yeniden yapılandırmaya en çok ihtiyaç duyulan bir sırada, Afganistan’daki değerli sivil ve askeri kaynaklar kanlı Irak bataklığına aktarıldı. Pakistan silahlı kuvvetlerine bağlı unsurlar ve Pakistan istihbarat servisi (ISI) tarafından beslenen ve işgal sonrası iktidardan devrilen Taliban hareketi, Afganistan’da oluşan güvenlik boşluğundan faydalanarak sınırın diğer yakasından geri döndü ve gerilla savaşı taktikleriyle bugün bile devam eden direnişini sürdürdü.

2006'dan itibaren operasyon NATO şemsiyesi altına alındı. Aralık 2001'de Bonn Konferansı'nın kararları ışığında 2002'de geleneksel Afgan meclisi Loya Jirga toplanıp, Hamid Karzai başkanlığında geçiş hükümetini belirledi.Karzai 2004'te seçimle devlet başkanı sıfatını aldı. 2009'da tekrar seçildi. 2014'ten beri de dümende Eşref Gani var. Afganistan’ın şu anki Devlet Başkanı Eşref Gani, 1996 yılında başkent Kabil’i ele geçiren Taliban’ın BM yerleşkesinden sürükleyerek çıkardığı, işkence ettiği ve öldürdükten sonra elektrik direğine asılı halde bıraktığı selefi Muhammed Necibullah’a yapılanları unutmuyor. “Savaşın kurbanları Afganlardır. Bu nedene barış girişimi de Afganların elinde olmalıdır” diyen Gani, şu ifadeleri kullanmıştı: “Bizler (güvenlik) önlemleri konusunda ısrar ediyoruz. Çünkü hepimiz Dr. Necib’in başına gelenleri, onun nasıl kandırıldığını biliyoruz. BM onun güvenliği için garanti vermişti ancak netice tam bir felaket oldu.” Necibullah’ın asıldığı elektrik direği hala olduğu yerde. Cumhurbaşkanlığı konutunun çok yakınlarında yer alıyor.

Siyasi liderler kötü bir sınav verdi. Savaş ağalarının tekeli kırılamadı, ülke işgal sonrası için ulusal bir dava etrafında birleştirilemedi. Afganistan'ın müflis devlete dönüşeceği korkusu başından beri var.Yeniden toparlanan Taliban'ın hamlelerine, Batı işgalci güçlerin sayısını artırarak yanıt verdi. 2010'a gelindiğinde yabancı güçlerin sayısı 150 bini geçmişti. 100 bini Amerikalıydı. İzlenen strateji çekilmek için ezici güç takviyesi mantığına dayanıyordu. Obama yönetimi 2012'de çekilmeyi gündemine aldığında Afgan hükümetini Taliban'la görüştürme denemeleri başarısız oldu.Yine de fiili savaş resmen 2014'te bitirildi. Sorumluluk Afgan güçlerine bırakılırken ISAF'ın yerini alan NATO Kararlı Destek Operasyonu 12 bin 500 askerle misyonu sürdürdü.2001'den sonraki dönemde Afganistan'da en kanlı çatışmaların yaşandığı yıl olan 2014'te, Afganistan'da sonsuza kadar bulunmak zorunda kalmaktan endişe eden uluslararası güçler, çatışmalardan çekilmeye karar verdi ve Taliban'la çatışma görevini Afgan ordusuna devretti.

Fakat bu durum Taliban'ı cesaretlendirdi. Örgüt hükümet güçlerine ve sivillere karşı saldırılar düzenleyerek daha fazla alanın kontrolünü ele geçirdi. Amerikan yönetimine göre Ocak 2019 itibariyle Afgan hükümeti ülkenin yüzde 53,8'ine hükmederken toprakların yüzde 33,9'ünde kontrol tartışmalı hale gelmiş, Taliban'ın elindeki bölgelerin oranı yüzde 12,3'ye yükselmişti.

Dönüm Noktası

Önümüzdeki eylül ayında Afganistan’daki NATO operasyonlarının 20.yılı dolu olacak ve aynı tarih yeni bir dönüm noktasını da simgeleyecek. Yeni dönüm noktası 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından Afganistan’ı işgal eden ABD’nin, Afganistan’dan çekilmeye karar vermesine dayanıyor. Afgan barış görüşmelerinin sonuncusu geçtiğimiz yıl Doha’da imzalanan anlaşma ile başladı. 29 Şubat 2020’de ABD ve Taliban, aralarında 18 yıldan uzun süredir devam eden savaşı sonlandırmak için “Afganistan’a Barışı Getirme Anlaşması’nı” imzaladı. BM Güvenlik Konseyi ve bölge ülkelerinin tümü tarafından desteklenen anlaşma esir değişimi, Taliban’ın yasal bir parti olarak tanınması ve ABD’nin ülkeden çekilmesini içeriyor.

Anlaşma, Afganistan'daki ABD, müttefikleri ve koalisyon güçlerinin ülkede konuşlu askerlerinin sayısını 135 gün içinde 8 bin 600'e düşüreceğini öngörüyordu. Anlaşmada, "Taliban olarak bilinen ve ABD tarafından tanınmayan Afganistan İslam Emirliği'nin anlaşmada belirtilen taahhütlere uyması halinde ABD, müttefikleri ve koalisyon güçleri askerlerinin tamamını 14 ay içinde ülkeden çekecek." ifadeleri yer alıyordu.Biden yönetimi başa gelince, Trump yönetimi döneminde müzakere edilerek üzerinde uzlaşılan 1 Mayıs tarihini tutturamayacak olmasından dolayı, 11 Eylül saldırılarının 20’nci yılı ve dolayısıyla sembolik bir tarih olan 11 Eylül 2021’i yeni hedef olarak belirledi.

Biden, "ABD birliklerinin eve dönme vakti geldi. Geri çekilmemiz için ideal koşulları yaratma umuduyla, farklı bir sonuç bekleyerek Afganistan'daki askeri varlığımızı büyütme veya büyütme döngüsüne devam edemeyiz." demiş ve sözlerini şöyle sürdürmüştü: "Şu an Afganistan'da ABD askeri varlığının yaşandığı dördüncü ABD başkanıyım. İki Cumhuriyetçi, iki de Demokrat başkan geçti. Bu sorumluluğu beşinci birine devretmeyeceğim." ABD Başkanı Biden, ABD askerlerinin, cihatçı örgütlerin bir daha Batı'ya saldırı düzenlemek üzere Afganistan'ı üs olarak kullanamayacaklarından emin olunması üzerine çekildiğini iddia ediyor. Obama ve Trump yönetimleri 2011 yılında 100.000’den fazla olan Afganistan’daki Amerikan askeri varlığını halihazırda 3.500’e indirmişti. Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ise, ülkesinin ABD'nin kararına saygı duyduğunu ve Afganistan savunma güçlerinin "halkını ve ülkesini tam olarak savunabilecek durumda" olduğunu söylüyor. Peki durumun iç yüzü tam olarak ne?

Belirsizlik

ABD ve NATO güçlerinin ülkeden çekileceklerini açıklaması Afganistan’ın yeniden tam kapsamlı bir iç savaşın eşiğine gelebileceği ve El Kaide militanları için güvenli sığınak olabileceği endişesine neden oluyor. ABD Savunma Bakanlığı'na doğrudan bağlı askeri istihbarat biriminin bir raporuna göre Taliban ve Kaide arasındaki ilişki güçlendi ve dostluk bağları da sıkılaştı.

Başkan George W. Bush döneminden beri ABD, Taliban’ı yönetimden uzaklaştırmanın yanı sıra Afganistan’ı dönüştürmek de istiyordu. ABD askerlerinin Afgan topraklarındaki varlığı 20 yılı geçti. Bu süre boyunca tüm sert güç uygulamalara başvuruldu. Peki, sonuç ne oldu? İşgalde ABD 2 bin 400 askerini kaybederken maliyet ise 1 trilyon doların üzerine çıktı. ABD için Afganistan, siyasi, ekonomik ve sosyal sonuçları ve kendi uluslararası itibarına etkileri açısından Vietnam’ı anımsatır hale geldi. Süre olarak ise Vietnam’ı da geçerek tarihinin en uzun süren savaşı oldu. Taliban Hareketi ise Afganistan'daki etkisini yeniden genişletmeye hazırlanıyor. ABD, Afganistan'da amacına tam ulaşamadı veya kısmen ulaştı. ABD'nin birinci hedefi gerçekleşti: El Kaide yok edildi ve geleceğini bilemesek de şu an Afganistan bir terör üssü değil. İkinci amaç ise gerçekleşmedi: “Nation building” veya ulus inşası, fiyaskoyla sonuçlandı. Silahlardan arındırılmış ve mümkün olduğunca müreffeh bir Afganistan yaratma hayali de hayal olarak kaldı. Bugün çekilme sürecine herkes tamamıyla katılmasa da ABD’de demokratlarla cumhuriyetçilerin buluştuğu noktalardan birisi. Trump’ın başlattığını Biden’ın tamamlayacak olması bunun en somut göstergelerinden birisi.

Müzakerelerin bazı sonuçları oluşmaya başlasa da Afganistan’a barış getirip getiremeyeceği oldukça belirsiz.ABD Kongre üyesi Michael Waltz, ABD’nin Afganistan’dan çekilerek bir hata yapmasından korktuğunu söylüyor. Waltz, “Dünyadaki terör örgütlerinin yarısı hala ne yazık ki, Afganistan'ın Pakistan sınır bölgesindeyken, Obama yönetiminin Irak'tan ani bir şekilde çekilirken yaptığı hatayı tekrarlama riskini taşıdığımıza inanıyorum.” dedi.ABD'nin geri çekilmesinin kalkınmanın, insan haklarının ve ekonomik ilerlemenin, özellikle son 20 yılda elde edilen sosyal, politik ve kadın hakları konularındaki kazanımların çöküşüyle sonuçlanacağını öne sürenler de var. 7 Ekim 2001'de terörizme karşı küresel savaş başlatan,11 Eylül saldırılarının sorumlularının bulunup cezalandırılması amacıyla hava bombardımanının ardından kara birliklerini ülkeye gönderen ve Afganistan'ın işgalini başlatan George W. Bush’da bunlardan birisi. Eski başkan, Amerikan askerlerinin Afganistan'dan çekilmesinin hata olduğunu söyleyerek sivillerin Taliban'ın eline terkedildiğini söylüyor. Bush, "Afgan kadınları ve kızları tarifsiz fenalıklara maruz kalacak. Bu bir hata" ifadelerini kullandı ve Amerikan birliklerinin çekilmesinin Afgan halkını "gaddar insanlar"ın katliamına terkedileceğini ve bunun yüreğini parçaladığını kaydetti.

ABD’nin askeri varlığını sona erdirmesinin Afganistan'daki taraflar arasında gerçek bir diyaloğu hızlandıracağını savunanlar da var. Afganistan’ın BM Daimî Temsilcisi Adela Razçekilme sürerken güvenlik durumunun karmaşıklaştığına ve sivillere yönelik saldırıların arttığına dikkat çekti. 40 yıldır ilk defa barış içinde yaşayıpyaşayamayacaklarının önemli bir soru olduğunu kaydeden Büyükelçi Raz, bundan sonraki sürecin zor olacağını ancak 20 yıldaki kazanımların ortadan kalkmayacağı vurgusu yaptı. Raz, “Hepimizin en kötü senaryoya hazırlandığını biliyorum ama Afganistan'daki felaket senaryosu Afganistan dışında daha çok büyütülüyor.” dedi. Raz, “20 yıl boyunca omuz omuza birlikte durduk ve küresel terörizmin ön saflarında savaşanlar Afgan güçleriydi ve bugün de Afgan güçleridir.” diye konuştu. Bu güçlerin teröre karşı küresel savaşın ön saflarında olması nedeniyle, ABD’nin Afganistan’ı tamamen terk etmesinin, kendi ulusal çıkarlarına uygun olmayacağını kaydeden Raz, lojistik ve mali desteğin sürmesi gerektiğini kaydetti. Taliban'a, güç kullanarak asla kazanamayacaklarını kanıtlayabilmek amacıyla lojistik ve mali desteğin en az birkaç yıl sürmesini umduklarını kaydeden Afgan yetkili, “Taliban müzakere masasına gelmeli, yeni Afganistan’ı ve Afganistan’ın demokrasi, kadın hakları ve insan hakları ilkeleri konusundaki duruşunu kabul etmeli.” mesajını verdi.

Batının Çekilmesi ve Taliban’ın İlerleyişi

Afganistan’da Peştunlar, Tacikler, Hazaralar, Aymaklar (Aimaq), Türkmenler, Özbekler, Kırgızlar ve Beluçilerin de aralarında bulunduğu birçok etnik grup yaşıyor. 20 ile 40 arası farklı dil ve lehçe konuşuluyor; 30 milyonluk nüfusunun yüzde 20’si kentlerde, geri kalan yüzde 80’i ise kırsal alanlarda hayatını sürdürüyor. Dünyanın en sert coğrafi koşullarından birine sahip olan Afganistan’ın üçte ikisi dağlarla kaplı ve Taliban bu coğrafyada yıllardır savaşıyor. Yer yer 6 bin metre yüksekliğe çıkan dağlar ülkede ulaşım, iletişim ve ticareti zorlaştırıp yatırım yapılabilmesini engelliyor. Ülkedeki feodal ve aşiret yapısı bu coğrafya ile hem günlük hayata hem de siyasete etki ediyor. ABD’nin çekilme süreciyle Taliban taarruza geçip özellikle batıdaki ve kuzeydeki yerleşimleri kontrolü altına aldı. Neticede Taliban da kendi yönetimine ya da benzer bir yönetime geri dönüş olacağını hesaplıyor. Ülkeden NATO’nun en gelişmiş silahlarıyla donatılmış ve eğitilmiş Afgan Ordusu birliklerinin toplu teslim olma görüntüleri geliyor.Bütün desteklere rağmen sayıları 270 bin’e varan bu askerler ülkenin tamamında hakimiyeti sağlayamadı. Afganistan güvenlik bürokrasisinde ihmalkarlık, bir zafiyet ve ordunun sahayı kontrol altına alma gücünde ise başarısızlık var. ABD’nin Afganistan’dan çekilmesi, kesinlikle bir boşluk yaratacaktır. Afgan hükümeti, ABD’nin bırakacağı boşluğu doldurma konusunda çaresiz kalacak.

2001’deki Afganistan’a müdahale sonrası hızla Kabil’i kontrol altına alan, Taliban yönetimini uzaklaştıran ABD, gelinen noktada ne Kabil dışındaki coğrafyada etkin bir Afgan yönetimi inşa edebildi ne de Taliban’ın ülkenin büyük bölümünde geçerli olan fiili yönetiminin etkinliğini kırabildi. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’na göre Afganistan’dan çekilmenin %95’i tamamlandı.ABD’nin, 20 yıllık bir savaşın ardından 1 Mayıs’ta Afganistan’dan güçlerini çekmeye başlamasından bu yana Taliban ülke genelinde kırsal alanları kontrol etmek için Afgan güçlerine yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı.

Bagram Hava Üssü’nden Çekilme

Başkent Kabil'in yaklaşık 45 kilometre kuzeyinde yer alan Bagram Hava Üssü, Afganistan'daki en büyük NATO hava üssü olmasının yanı sıra, ülkedeki Amerikan kuvvetlerinin de ana karargâhı olarak kullanılıyordu. ABD ve NATO için Afganistan'daki Bagram hava üssü, yaklaşık 20 yıldır Taliban ve El Kaide'ye karşı savaşın merkez üssü oldu.

1950'lerde Sovyetler Birliği tarafından inşa edilen havaalanı, Afganistan işgalini savunduğu için Sovyetlerin 1980'lerde ana üssü haline geldi. ABD, 2001'de Taliban'ı devirdiğinde üssü devraldı. Bagram terk edildikten sonra harabeye döndü, ancak Amerikalılar üssü yeniden inşa ettiler ve sonunda yaklaşık 77 kilometrekare büyüdü. Bir noktada yüzme havuzları, sinemalar ve kaplıcalar ve hatta Burger King ve Pizza Hut gibi fast-food satış noktaları bulunduruyordu.

ABD'nin işgali sırasında ana üssü olan Bagram Hava Üssü’nü bu süre içerisinde yaklaşık 100.000 ABD askeri kullandı. Afganistan misyonunun en yoğun dönemlerinde 30 bin askerin konuşlandığı Bagram Hava Üssü'nün içinde, Taliban savaşçıları ile radikal İslamcıların hapsedildiği bir cezaevi de bulunuyordu. Bu cezaevi Afganistan’ın Guantanamo’su olarak biliniyordu. Burası, CIA'in gözaltı merkezlerinde işkence de dahil olmak üzere El Kaide zanlılarını sorgulamasına ilişkin ABD Senatosu raporunda belirlenen yerlerden biriydi. George W Bush, Barack Obama ve Donald Trump, başkan olarak görev yaptıkları süre boyunca üssü ziyaret ettiler.

Buradan çekilme işlemi, 20 yıllık savaş sonrasında Taliban’la varılan anlaşma doğrultusunda yapıldı. Bagram Üssü'nün boşaltılması, askeri çevreler tarafından uluslararası güçlerin ülkeyi çok yakında tamamen terk edeceklerinin de sembolik bir işareti olarak görülüyor.

Hava üssü Afganistan hükümetine devredildi. Hava üssünün yeni Afgan komutanı Asadullah Kohistani, Associated Press’e (AP) verdiği demeçte, ABD birliklerinin 2 Temmuz Cuma günü yerel saatle 03.00’da Bagram’dan kendisine haber vermeden sessiz bir şekilde ayrıldığını belirtti. ABD birliklerinin üssü boşalttığının saatler sonra anlaşıldığını dilen getiren Kohistani, "Amerikalıların üsten ayrıldığına ilişkin bazı söylentiler duyduk ve nihayet sabah 07.00 civarında Bagram’dan ayrıldıklarını doğruladık." ifadelerini kullandı. Kohistani, ABD askerlerinden geriye on binlerce paket hazır gıda ve içecek kaldığını belirtti. Bununla birlikte üste anahtarsız yüzlerce sivil ve zırhlı aracın kaldığını kaydetti. Afgan yetkililere göre, Amerikan askerlerinin üsten sessizce ayrılması sonrasında, bir grup yağmacı askeri barakalara tek tek girdi, dev boyuttaki çadır depoları yağmaladı. Bu grup, daha sonra Afgan askerleri tarafından bölgeden çıkarıldı. Bagram, sembolik ve stratejik sebeplerden ötürü hayati anlama sahip. Ülke genelinde ilçelerde ilerleyen Taliban savaşçıları, bu ödülü de almak isteyecektir.

Taliban ve Kabil hükümeti arasında askerî belirsizliğini sürdüren bölgeler de göz önünde bulundurulduğunda, Taliban doğrudan ve dolaylı olarak ülkenin en az yüzde 70’inde etkisini sürdürüyor. Taliban heyetinin son açıklamasına göre Afganistan'daki kontrolleri %85’e ulaştı. Taliban temsilcisi Şahabeddin Dilaver, "Afganistan egemenlik sahasının yüzde 85'i kontrolümüz altında" dedi. Dilaver, ülkede bulunan 398 bölgeden yaklaşık 250'sinin kontrolleri altında olduğunu söyledi. Afgan hükümeti ise bu iddiayı yalanlıyor. İddiayı bağımsız olarak teyit etmekse mümkün değil. Ülkedeki bazı yetkililer ise Taliban'ın Afganistan'daki 400 bölgenin üçte birinden fazlasını kontrol ettiği görüşünde. AA muhabirinin yerel yetkililerden derlediği bilgilere göre, Taliban 407 ilçenin 150'den fazlasını, merkezleri dahil olmak üzere ele geçirmiş durumda.

Taliban, haziran sonu başlattığı saldırılarda Özbekistan ve Tacikistan sınırındaki ilçelerin tamamına yakınını ele geçirdi. Özbekistan'a açılan en önemli ticaret güzergahı olan Hayratan Sınır Kapısı'nı da iki yönden kuşatan Taliban, güneybatıda Gazni vilayetine yoğunlaştı. Taliban, Badahşan, Tahar, Gazni ve Vardak vilayetlerinde şiddetli saldırılarla baskısını artırdı. Taliban’ın ele geçirdiği yerlere, İran sınırındaki ve ülkenin en doğusunda, Çin sınırındaki bazı bölgeler de dahil. Örgüt, son olarak ülkenin batısındaki İran ve kuzey batısındaki Türkmenistan'daki sınır bölgelerinde Afgan ordusunu yenerek sınır kapılarını ele geçirdi.

Bu durumda, ülkede ana komuta/kontrol mekanizması olan paralel bir yarı hükümet gibi hareket eden Taliban’ın gücünden ödün vermek istemeyeceği büyük olasılık. Üstelik askeri sahada ulusal düzeyde Taliban için caydırıcı olabilecek yerel bir aktör de yok, bütünleşmiş bir askeri güç de.Taliban mutlaka barış görüşmelerini yabancı kuvvetlerin çekilmesiyle sürdürmek isteyecek ve baskıdan kurtulduğu için de hedeflediği yönetim biçimini de uluslararası kamuoyuna dayatmak isteyecektir. Bu da barış anlaşması için uluslararası baskı gelmediği takdirde Afganistan’da taraflardan birinin hâkimiyetine kadar sürecek bir çatışma olasılığının gündemde olabileceğini gösteriyor. Şu anda avantajlı ve motivasyonu yüksek olan taraf Taliban. Taliban'ın kaderinde şu an bir hamlede Afgan sahnesini ele geçirip yönetmek olmasa da en azından ulusal hükümet içinde etkili ve aktif bir ortak olacağı hemen hemen kesinleşti. İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace, Afganistan’da hükümete girmeleri halinde ülkesinin Taliban ile birlikte çalışabileceğini söyledi. İngiliz basınına konuşan Wallace, “İngiliz hükümeti, iş başındaki hükümet kim olursa olsun, belirli uluslararası normlara uyması koşuluyla onunla birlikte çalışacaktır.” dedi. Wallace, bununla birlikte, ülkesinin Afganistan’da yeni hükümetin ciddi bir şekilde insan haklarına aykırı davranması halinde ilişkilerini gözden geçireceği uyarısında bulundu. Wallace, “Barış için ortaklık yapmanız gerekir. Aksi takdirde tecrit edilirsiniz. Tecrit onları yine geçen seferki son durumlarına götürür” dedi.

Olası Tehlikeler- İç Savaş

Afganistan'daki ABD güçlerinin komutanı Orgeneral Scott Miller, Taliban’ın savaş alanında hızlı kazanımlar elde etmesiyle Afganistan’ın iç savaşa girebileceği konusunda uyarıda bulundu. Miller, "Afganistan'ın lider kadrosu birleşemezse ülke çok zor bir dönemle yüzleşebilir" dedi. Orgeneral Miller nadiren düzenlediği basın toplantısında "Şu anda güvenlik durumu iyi değil. Şu anki haliyle devam ederse, iç savaş kesinlikle gerçekleşebilecek bir ihtimal. Bu, dünyayı kaygılandırmalı" diye konuştu.Taliban’ın bu kazanımları sürebilir. ABD kuvvetlerinin kendisini güvence altına alması için hava korumasını durdurmasıyla Afgan ordusu çöküşe maruz kalabilir.Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Afganistan’da "sağlam" devlet yönetim yapısının oluşturulamadığını ifade ederek, "NATO askeri güçlerinin Afganistan’dan çekilmesinin ardından, halkın durumunun kötüleşmesi, yoğun göçlerin yaşanması ve aşırıcılığın komşu ülkelere yayılması gibi tüm olumsuz sonuçlarıyla birlikte iç savaş yeniden yaşanabilir." dedi.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü John Kirby, ABD askerlerinin Afganistan geri çekilmesiyle teçhizatın korunmasına yardımcı olunabileceğini bildirdi. Konuya ilişkin yayınlanan bir haberde, uluslararası toplumun Afganistan’ın Taliban’ın el Kaide ve DEAŞ gibi yakın ilişkilerini sürdürmesi halinde ülkenin terör örgütleri için cennete dönüşebilme fikrinin engellenmesi gerektiği ve bu örgütlerin iki yıldan kısa bir süre içinde ABD için tehdit oluşturabileceği aktarıldı. Kabil hükümetinin Taliban’ın eline geçmesi veya ülkede iç savaşın başlaması halinde bu süre daha da azalabilir. ABD güçleri Afganistan’da geri çekilmeye devam ederken Biden, Beyaz Saray'daki görüşmesinde Afgan mevkidaşı Eşref Gani'ye insani ve askeri yardım sağlamaya devam etme sözü verdi. Ancak çöküş senaryosunun gerçekleşmeyeceğine dair garanti vermedi. Biden, Gani’ye 266 milyon dolar insani, 3,3 milyon dolar da güvenlik yardımı sözü verdi. Ancak Biden’e teşekkürlerini ileten Gani, hayallerle yaşayamaz. ABD’nin geri çekilmesi ülkeyi zayıf bir durumda bırakacak. Resmi geri çekilme tamamlandıktan sonra Washington'ın yaşananlara etkisi de azalacak. ABD güçleri olmadan, istihbarat personeli bilgi verdikleri kişilerle doğrudan temasını kaybedecek ve özel harekât kuvvetleri sadece nadir durumlarda baskınlar gerçekleştirebilecek. Komşu ülkelerdeki üslere erişimin ciddi şekilde kısıtlanması ise muhtemel. Diğer yandan, Körfez'den hava görevlerini yürütmek daha uzun sürecek ve bu da uçağın hedef üzerinde harcayabileceği zamanı büyük ölçüde azaltacak. Bu durumda akıllara gelen tek soru bu tür kısıtlamalar altında ABD'nin hayati çıkarlarını nasıl koruyabileceğidir. Üst düzey bir ABD liderinin daha önce belirttiği gibi; bu muhtemelen hedefleri El Kaide ve DEAŞ gibi küresel olarak tehdit eden varlıklarla sınırlamak anlamına geliyor. ABD geri çekilmeyle bu tür gruplar üzerinde sürekli baskı kurma yeteneğine sahip olmayacak.

Olası Tehlikeler- Taliban Baskısı

Taliban’ın yeniden yönetime gelme olasılığına ilişkin kaygılar yüksek, özellikle de kadın, kız çocuklarının hakları konusunda. Gelişmelere baktığımızda 20 yıl sonra güvenlik açısından Afganistan’da yeniden 2001 yılına dönmüş olduk. Taliban’ın yönetimde olduğu, 11 Eylül saldırılarının gerçekleştiği, Afganistan’a müdahale kararının alındığı yıllara. Afganistan halen dünyanın en yoksul ülkelerinden biri. Özellikle kadın hakları bakımından. Sahnenin belki de en trajik yanı bir yandan içeride, kadınların özgürlüklerini kısıtlamaktan cep telefonlarını yasaklamaya kadar hâkim olan geleneklerini ve ikincil kökenlerini sürdürürken, diğer yandan Taliban'ın 2001'deki ABD işgalinden önce ulaşmayı düşünemeyeceği denli bir dış rol oynamak için hareketlendiğini görmemizdir.

Afganistan’da Taliban’ın iktidarda kaldığı dönemde yasaklanan birçok eğlence faaliyeti son yıllarda yeniden ortaya çıkmıştı. Bununla birlikte radikalizm yanlısı hareketin, iktidara geri dönmesi halinde bu faaliyetlerin yeniden yasaklanabileceğine dair korkular artıyor. Taliban’ın liderleri, Afganistan’ı şeriat altında bir İslam emirliğine dönüştürmek istediklerini söylüyorlar. Taliban’ın sert İslam yorumuna göre insan sesiyle, Allah’ı yüceltmek dışında hiçbir şarkı söylenemez. Aynı şekilde dans ve eğlence de yasaklanabilir, berber dükkanları ve modaya uygun saç kestirmek de tehlike altında. Taliban, yönetimleri sırasında kadınların ve kızların hareketlerine ve faaliyetlerine ciddi kısıtlamalar getirdi ve güzellik salonlarının halka açık yerlerde faaliyet göstermesini yasakladı. Kimliğinin tam olarak açıklanmasını istemeyen 27 yaşındaki güzellik salonu sahibi Feride, “Geri dönerlerse, şu an sahip olduğumuz özgürlüğe bir daha asla sahip olamayacağız. Kadınların çalışmasını istemiyorlar” dedi. Fırsat bulduğu taktirde Kanada’ya taşınmak istediğini söyleyen Feride, “İktidara dönerse Taliban’ın, bizi ülkeden ayrılmaya zorlayacağını düşünüyorum” ifadelerini kullandı. Afganistan’ın doğusundaki Celalabad’da bir nehrin kıyısında Muhammed Selim ve arkadaşları, tüm dünyada popülerlik kazanan eski bir hobi olarak nargile içmek için her akşam bir araya geliyor. Selim, “Afganistan’da bugünlerde nargile içmek çok normal” diyor. Ancak Taliban, sarhoş edici etkiye sahip olduğu gerekçesiyle nargileyi yasakladı. Halk, Taliban’ın şehre ve çarşıya girmesi halinde 20 yıl önce yaptıklarıyla aynı yönetim tarzını uygulayabileceğinden endişe ediyor.

Olası Tehlikeler- Mülteci dalgası

ABD, Vietnam ve Kuzey Irak'ta olduğu gibi Afganistan'da kendisi için çalışan muhbirleri yüzüstü bırakmamanın bir yolunu arıyor. ABD'li yetkililer, CIA ve ABD ordusuna çalışan 9 bin Afgan'ı ABD'den uzak tutmak için Orta Asya ülkelerinin kapısını çalıyorlar.Afganistan, hızla Rusya'nın yeniden gündemine dönüşüyor. Bölgedeki çatışma Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan sınırlarını etkilemeye başladı. Taliban'ın önünden geri çekilen binden fazla asker Tacikistan başta olmak üzere bölge ülkelere sığındı.

Çekilme sonrası beklenen ekonomik, siyasi sorunlar ve Taliban ile merkezi Kabil hükümeti arasındaki çekişme, yeni mülteci dalgalarının oluşmasına da neden olabilir. Afganistan’dan olası mülteci dalgalarında Batı yönlü transit ülkelerin Suriye iç savaşında olduğu gibi ağır yük altına girme riski de bulunuyor. Bu durumda Türkiye'ye yönelik büyük bir göç dalgası olabileceği öne sürülmekte. Çünkü son yıllarda gelen göçmenlerle birlikte Afganistanlılar, Suriyelilerin ardından Türkiye'de en çok bulunan ikinci yabancı topluluk. Yani Türkiye, Afganistanlılar için tanıdık oldukları bir ülke ve Avrupa hayali kuranlar için de geçiş noktası.

Afganistan Türkleri Sosyal, Kültürel ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Fazıl Ahmet Sönmez de Taliban tehlikesine dikkati çekti. Afganistan'dan İran ve Pakistan yönünde göç dalgasının başladığını ifade eden Sönmez, "Taliban, Afganistan'ın tamamını bile ele geçirse Türkiye'ye yönelik kitlesel bir göç dalgası olacağını sanmıyorum. Afganistan'dan dışarıya göçlerin en temel nedenleri belirsizlik ve işsizlik" yorumunu yaptı. Afganistan'dan 300-400 bin civarında kişinin göç edebileceğini öne süren Sönmez, "Bunların ancak 50 bini Türkiye'de kalır. Türkiye'de daha çok Özbek, Türkmen gibi Türk soylular kalmayı tercih ediyor. Peştun, Tacik, Hazara gibi halklar ise Avrupa'ya gitmek istiyor. Tabii onlar da Türkiye üzerinde gidecek" diye konuştu. Afganistan'dan kaçak yola çıkan birinin İstanbul'a varma süresinin en fazla 15 gün olduğunu anlatan Sönmez, bu yolculuğun en az 2 bin doları bulduğunu, bu paranın da kaçakçılara ödendiğini iddia etti.

Son zamanlarda Afgan mültecilerin Türkiye’ye geldiğine dair pek çok görüntü paylaşılıyor. İçişleri Bakanlığı bu konuda açıklama yaptı ve görüntülerin “İran-Afganistan ve Afganistan-Tacikistan” sınırından olduğunu söyledi, ancak Türkiye içerisinde mültecileri vatandaşlar da görmeye başladı. Kafilelerle Türkiye’ye girilmeye başlandığı pek de inkâr edilemeyecek boyutta. Bu konuda acilen en sert önlemlerin alınması ve bölgedeki istikrarın mümkün olduğunca desteklenmesi gerekiyor, aksi takdirde iddia edildiği gibi Suriye’de yaşandığı kadar ağır olmasa da ikinci bir mülteci sorunu yaşanacağı aşikâr.

Ülkede iken Taliban ya da El-Kaide ile mücadele etmekte yetersiz kalan ABD ülkeden çekildikten sonra Afganistan’a nasıl ve hangi alanda destek olabilecektir?

ABD’nin bir süreden beri, gücünü aşındırmama ve uzaktan SİHA’lar ile nokta atışı müdahalelerde bulunma politikasını benimsediği gözlemleniyor.Afganistan’ın, Çin ile kara sınırı olup Amerikan askerlerine ev sahipliği yapan tek ülke olması ve Hint-Pasifik bölgesindeki Çin’e en yakın ABD askeri üssü olan Bagram Hava Üssü’nün de Afganistan’da bulunması göz önüne alındığında bu geri çekilme Çin’in yararına olduğu açık.Afganistan’da ABD birliklerinin konuşlandığı Bagram Hava Üssü, Hint-Pasifik bölgesinde Çin’e diğer tüm ABD askeri üslerinden daha yakın bir konumda bulunuyor. Ayrıca Afganistan, Çin’le kara sınırını paylaşan ve aynı zamanda ABD güçlerine ev sahipliği yapan tek ülke idi.ABD güçlerinin Afganistan’dan geri çekilme işlemi tamamladığında, bir sonraki en yakın ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) üssü, Çin’den bin 300 mil uzaklıktaki Katar’daki üs olacak.

Pekin, geri çekilmenin ardından oluşacak boşluğu doldurmak için mümkün olan her türlü çabayı göstererek ‘Kuşak ve Yol Girişimi’nin Afganistan’ı da kapsayacağını duyurdu.ABD’nin geri çekilme kararının bölgesel oyunculara “ateş topu” atacağını ve birçok oyuncunun varlığında terör meselesinin yerel ve bölgesel bir sorun haline getireceği konusunda bir anlayış var. ABD’nin geri çekilmesiyle oluşacak boşluk için Pakistan, İran, Rusya, Çin ve Hindistan hazırlık yapıyor. 

Rusya-İran-Çin-Pakistan

Özellikle Rusya, Çin ve İran'ın Afganistan'ın barış sürecinden kazanacağı (ya da kaybedeceği) çok şey var. Son yıllarda Afgan siyasetine doğrudan dahil oldular: hem resmi olarak, devletten devlete diplomatik ilişkiler yoluyla hem de gayri resmi olarak çeşitli siyasi gruplara destek vererek. Rusya ve İran, 2018'de Afgan barış sürecinin başlamasından bu yana Afgan meselelerinde daha proaktif bölgesel oyuncular haline geldi. Ek olarak, Çin'in bu ülkelerle olan ortaklıkları, ABD'nin askeri çekilmesinden sonra ortaya çıkan Afganistan'ı belirleyecektir.

Rusya yönetimi, Savunma Bakanlığı'nı harekete geçirerek Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan gibi devletlerle olan ortak güvenlik antlaşmalarını güncellemeye ve bu düzlemdeki eksik gedikleri gidermeye çalışıyor. Aynı şekilde Çin de öteden beri bahsedilen devletlerle, özellikle Tacikistan ve Özbekistan ile ortak güvenlik tedbirleri alma yoluna giderek yeni anlaşmalar imzalıyor.

Bu noktada Rusya ve Orta Asya ülkelerinin öncelikli kaygısı kendi güvenlikleri; Afganistan'da ABD geri çekilmesi sonrası oluşacak siyasi istikrarsızlığın sınırlarını aşmayacağından emin olmak istiyorlar. Rusya kendisini hâlâ bölgesel bir hegemon olarak görüyor ve ABD'nin ayrılmasını, rolünü canlandırmak ve bölgede, özellikle Çin ile ittifak kurarak gücünü genişletmek için bir fırsat olarak görüyor. Ayrıca, Afganistan’daki durumun komşu ülkeler ve uluslararası örgütler tarafından dikkat gösterilmesi gerektirdiğini vurgulayan Rusya Savunma Bakanı Şoygu, "Pakistan ve İran dahil Afganistan ile sınırı olan ülkelerinin yer aldığı Şanghay İşbirliği Örgütünün (ŞİÖ) tüm imkanlarının kullanılması gerekiyor. İslamabad ile Tahran’ın etkileşimi olmadan Afgan düğümünün çözülmesi imkânsız" ifadelerini kullandı.

Rusya gibi, Afganistan'daki en etkili bölgesel aktörlerden biri olan İran, Afganistan'ı her zaman kendi güvenliği için bir tehdit olarak gördü, fakat aynı zamanda ticareti ve Afgan ve Orta Asya pazarlarına erişimi genişletmek için bir fırsat olarak gördü. İran hiçbir zaman Afganistan'da uzun vadeli bir ABD varlığı istemedi ve ABD'yi hem yumuşak hem de sert güçle hedef aldı. İran, Afgan pazarına erişimini sürdürmek ve orada Şii ideolojisini desteklemek için çaba gösterecektir. ABD birlikleriyle ilgili ortak görüşlere rağmen Rusya, kendi bölgesel nüfuzuna karşı koyan güçlü bir İran istemiyor. İran ile Çin arasında imzalanan ve 400 milyar dolarlık Çin yatırımı vaat eden anlaşmayı da unutmamak gerek.

Bölgesel güçler arasındaki anlaşmaların yakın gelecekte Afganistan üzerinde doğrudan bir etkisi olmasa da, özellikle Çin-İran anlaşmasının istihbarat paylaşımı yoluyla askeri işbirliğini derinleştirmeyi içerdiği düşünüldüğünde, uzun vadede Afgan güç dinamiklerini etkileyecektir. Ek olarak, bu anlaşmalar, eğer sürdürülürse, prensipte ABD'nin bölgedeki hakimiyetine karşı çıkan Çin ve İran arasındaki iş birliğini güçlendirecektir. Kısacası, Çin-İran ikili anlaşması ve Çin-Rusya kapsamlı ortaklığı, bölgenin güvenlik mimarisini belirleyebilecek üç ülke arasında üçgen bir ortaklığın şartlarını yaratıyor.

Çin’in ekonomik kazanımları güvence altına alma konusundaki başlıca çıkarı, Afganistan'ın Kuşak ve Yol Girişimi ve Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru'nda bölgesel bir bağlayıcı konumunda olmasından geliyor. Buna ek olarak, 2007'den beri Çin, Afganistan'ın geniş maden zenginliğini çıkarmanın yollarını arıyor ve bu da güvenlik ve ulaşım altyapısı gerektiriyor. İstikrarlı bir Afganistan olmadan bunların hiçbiri mümkün değil, bu yüzden Çin hala Afganistan'daki siyasi manzarayı ve bir barış anlaşmasından ne kazanabileceğini değerlendiriyor. “Düşmanımın düşmanı benim dostumdur” kuralına uyarak hem Pekin hem de Moskova Washington'u baltalamak için can atıyor.

Çin ve Rusya yakınlarda bir İslam Emirliği istemese de, çıkarlarına hizmet ediyorsa böyle bir sistemi kabul edebilirler. Bu, Taliban ile ilişki sürdürmeyi gerektirir. Taliban heyetlerinin bu ülkelere son ziyaretleri de bunun en açık göstergesi. Türkiye’nin daha önce denediği ancak gerçekleşmeyen Afganistan zirve toplantısını İran yaptı.

İran'ın başkenti Tahran'da bir araya gelen Afganistan hükümeti yetkilileri ile Taliban heyeti, ülkedeki sorunun sona erdirilmesinde savaşın çözüm olmayacağı ve siyasi bir çözüme ulaşmak için her türlü çabanın gösterilmesi gerektiği konusunda anlaşmaya vardı. İran'ın ev sahipliğinde gerçekleşen iki günlük toplantının ardından yayımlanan ortak bildiride, "Tahran'daki görüşmelerin Afganistan'daki soruna ilişkin siyasi çözümün güçlendirilmesi için yeni bir fırsat olarak görüldüğü" vurgulandı.

Rusya'nın başkenti Moskova'da da temaslarda bulunan Taliban heyeti, Afganistan meselesine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Taliban'ın Katar ofisi temsilcisi Dilaver, burada yaptığı konuşmada, ülkedeki iktidarı ele geçirmeye çalışmadıklarını savunarak "Afganistan'daki iktidarı tümüyle gasbetmeyi hedeflemiyoruz." dedi. Taliban’ın sözcülerinden Muhammed Suheyl Şahin de Afganistan'da vilayet merkezlerinin ele geçirilmesiyle ilgili "Washington'a, Afganistan'daki eyaletlerin başkentlerine saldırmayacağımıza dair söz vermedik. Bu, ABD ile yaptığımız müzakere ve anlaşmaların maddelerinde yok. Bu, yapılan anlaşmalarla ilgisi olmayan iç meselemizdir." değerlendirmesinde bulundu. Afgan hükümetiyle temasları sürdürdüklerini aktaran Şahin, "Kabil’deki hükümet ile ateşkesi görüşüyoruz, Doha’daki görüşmeler başarılı olursa saldırılarımızı durduracağız. İlk önce Afganistan'ın siyasi yapısı konusunda sonuçlar elde etmek gerekiyor." diye konuştu.

Taliban’ın sözcülerinden Suheyl Şahin ise South China Morning Post'a verdiği demeçte Çin'i "dost ülke" olarak nitelendirerek, "Çin'i memnuniyetle karşılarız. Eğer yatırım yapacaklarsa tabii ki güvenliklerini sağlarız. Güvenlikleri bizim için çok önemlidir." dedi. Pekin yönetimiyle ilişkilerinin iyi olduğuna dikkati çeken Şahin, "Çin'e birçok kez gittik ve iyi ilişkilerimiz var. Çin, Afganistan'ın inşası ve gelişimi için memnuniyetle karşıladığımız dost bir ülkedir." ifadelerini kullandı. Şahin, Taliban'ın Doğu Türkistan İslami Hareketi gibi grupların Afganistan'da faaliyet göstermesine izin vermeyeceğini aktardı. Afganistan'ın başka ülkelere saldırılarda üs olarak kullanılmasına imkan tanımayacaklarını vurgulayan Sözcü Şahin, ülkede hiçbir grubun eğitim yapmasına, fon ya da üye toplamasına da müsaade etmeyeceklerini sözlerine ekledi.

Etki alanını genişletmek için ticari, finansal gücünü kullanan bir büyük devlet olarak Çin, Türkiye’nin orta vadede Afganistan’da ya ABD desteği ile rekabet etmek zorunda kalacağı yahut ABD’ye rağmen iş birliğine gireceği bir aktör olarak konumunu sağlamlaştırıyor.

Bu olasılıkları destekleyen en somut veri ise Taliban’ın Türkiye’nin de çekilmesi gerektiğini açıkladığı gün Çin ile Çin’in Afganistan’daki yatırımlarının güvenliği konusunu görüşmesidir. Bu eşiğe ise Taliban’ın Amerika’ya karşı alternatif diplomatik oluşumları sürekli olarak Moskova, Pekin, Tahran ve İslamabad üzerinden kurması sayesinde gelindi.

Bu yakınlaşmanın, özellikle de Çin-Taliban ilişkilerinin anahtarı Pakistan’dı. Çin son yıllarda kuşak-yol projesi ile yüksek meblağlı yatırımlar yaptığı Pakistan’ın siyasal ortamına ve dış politikasına müdahil olabilmesi sayesinde Afganistan konusunda İslamabad’ı aracı yapmayı başardı. Sadece Taliban ile görüşmekle yetinmeyen Pekin, aynı zamanda mevcut Afgan hükümetini de kendi yanına çekmek için Afganistan-Pakistan-Çin üçlü görüşmelerini gerçekleştirdi.

Pekin’in Afganistan konusundaki temel güdüsü hem kendisi hem de Kuşak-Yol Projesi ortakları açısından güvenliğe dayalı. Çin’in Afganistan’daki temel arzusu istikrarın sağlanması yönünde. Pekin’in bakış açısına göre Afganistan’daki çatışma ortamı Çin’de, özellikle de Sincan’da iç güvenliği tehdit eden İslami hareketi besliyor. Diğer yandan Pekin Afganistan’daki çatışmanın Özbekistan ve Tacikistan gibi Çin’in etki alanındaki komşularında ekonomik, sosyal ve dini handikaplara neden olmasını istemiyor.

Diğer yandan bazıları da komplo teorilerine kapı aralıyorlar. Mesela Amerikalıların Afganistan'ı bir kez daha modern araçlarla kitlesel radikalizmin kalesi haline getirmeyi arzuladıklarını savunuyorlar.Bunun Çin’in içinde ve çevresinde köktenciliği teşvik ederek büyümesini durdurmak ve kalkınma sürecini engellemek gibi tehlikeli bir rol üstleneceğini belirtiyorlar.Diğer bir deyişle Washington, 1980'li yıllarda Sovyetler Birliği'ne kurduğu tuzağı tekrarlıyor.Demokrat Başkan Jimmy Carter zamanında Afganistan'daki Amerikan direniş operasyonunun mimarı olan ulusal güvenlik danışmanına bir keresinde şu soru yöneltilmişti:Taliban gibi köktenci bir grubun bu rolü oynamasına nasıl izin veriyorsunuz?Yanıtı, Sovyet imparatorluğunu içeriden yıkmanın en iyi yolunun bu olduğuydu.Bazı yorumcular, daha da ileri giderek, Çin Halk Ordusu ve hava kuvvetlerinin eski Amerikan üssü olan Bagram'a yerleşebileceklerine dair tahminlerde bulunuyorlar. Onların gerekçesi ise şöyle:Mevcut Afganistan hükümeti, Amerikan askerinin çekilmesinden sonraki hayal kırıklığı ve çaresizlik sonucu, sınır komşusu Çin ile anlaşarak onu ekonomik ve askeri bakımdan ülkeye davet edebilir. Böylece Çin, Biden yönetimine karşı hamle yaparak nüfuzunu Orta Asya ve Batı Asya'ya kadar genişletebilir.

Türkiye

ABD’nin Taliban ile yapılan barış anlaşması kapsamında Afganistan’dan çekilme işlemi sürerken Türkiye önce beklentilerin yüksek tutulduğu ancak gerçekleşmeyen Afgan Barış Görüşmeleri’ne ev sahipliği, sonrasında ise Kabil’deki Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı’nın koruma ve işletmesini üstlenme girişimi ile gündeme geldi.

Afganistan’daki barış sürecini desteklemek amacıyla 24 Nisan- 4 Mayıs tarihleri arasında İstanbul’da yapılması planlanan zirve Taliban’ın katılmayacağını açıklamasının ardından ertelenmişti. İstanbul’daki zirvede amaç Çavuşoğlu’nun söylemine göre Doha'ya alternatif süreç başlatmak değil sürece katkı sağlamaktı, ancak gerçekleşmedi.

Mayıs ayı başında, ABD ve diğer ülkelerin çekilmesi sürerken, askerlerini çekmeye planladığını ifade eden Ankara’nın 130 milyon dolar mali katkı ile Kabil’de kalmayı kabul ettiği iddia edildi. Bir ay gibi kısa bir sürede Ankara hükümeti tarafında nelerin değiştiğini tahmin etmesi güç. Biden görüşmesi öncesi Ankara’nın elindeki kozlarını arttırmak istemiş olması muhtemel.Reuters haberinde konuyla ilgili, “Türkiye'nin havalimanını koruma ve uluslararası uçuşlara açma işini üstlenmesi Ankara ve Batı arasındaki son derece gergin ilişkilerin yumuşamasına yardımcı olabilir. Türkiye, Rus yapımı hava savunma sistemi S-400'leri satın aldığı için Washington yönetimiyle, Akdeniz'in doğusundaki doğalgaz kaynaklarıyla ilgili anlaşmazlık nedeniyle de Avrupa Birliği'yle sorunlar yaşamaktaydı.” değerlendirmesinde bulunmuştu. Haberde, "Türkiye'nin Rus yapımı S-400 hava savunma füzelerini satın almasından sonra ABD geçen yıl Türkiye'nin savunma sanayisine yaptırım getirmişti. Bu anlaşmazlığı çözme çabaları kapsamında, Ankara'nın havalimanı teklifi ilişkilerde iyi niyet temeli oluşturmak için nadir bir fırsat sunabilir." yorumuna yer verildi. Financial Times’da çıkan “Türkiye, Afganistan’daki rolünü sağlamlaştırmaya çalışıyor” başlıklı son yazıda da yine aynı şekilde Türkiye’nin son girişiminin, bir dizi anlaşmazlığın Türkiye-ABD ilişkilerini soğutmasının ardından Türkiye’ye nadir bir fırsat verdiği belirtiliyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Brüksel'deki NATO Zirvesi'ne katılmadan önce, "Türkiye, Afganistan'daki durumu düzgün bir şekilde yönetebilecek tek güvenilir ülkedir" diyerek niyetini kamuoyuna duyurmuştu. NATO zirvesindeki Biden – Erdoğan görüşmesinde iki lider Türkiye’nin Afganistan’daki varlığı konusunda anlaştı ve ABD’nin buna destek konusunu görüşmek için Ankara’ya yolladığı Amerikan heyeti ile görüşmeler gerçekleştirildi. Türkiye’nin Afganistan hamlesinin Ankara açısından ABD ile ilişkileri düzeltmek, bölgesel etkinliğini yaymak, iç politikadaki dalgalanmaları dış politika hamleleri ile regüle etmek gibi güncel ve acil amaçları var.

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, “Bizim şartlara bağlı olarak Afganistan’da kalma niyetimiz var. Şartlarımız nedir? Siyasi, mali ve lojistik destek. Bunlar yapıldığı takdirde biz Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’nda kalabiliriz. Şartlarımızla ilgili cevabı bekliyoruz.” demişti ABD heyetinin Türkiye’ye gelmesinin ardından görüşmeler sürmeye devam ediyor. İki tarafta görüşmelerin yapıcı olduğu ve teknik konularda müzakerelerin devam ettiğini söylüyor. Türkiye'nin Afganistan'da, NATO'nun Afgan güvenlik güçlerini eğitme kapsamında halihazırda 500'den fazla askeri bulunuyor.

Eski Türkiye Dışişleri Bakanı ve NATO Afganistan Kıdemli Sivil Temsilcisi Hikmet Çetin, Türkiye’nin gerekli koşulların yerine getirilmesi halinde Afganistan’ı yalnız bırakmaması gerektiği görüşünde. Bu koşulların başında ise Afganistan’da gerek Kâbil yönetimi gerekse Taliban’ın Türkiye’nin önerisini kabul ettiklerini ilan etmeleri geliyor. Çetin, “Taliban’ın onayı olmadığı zaman Türk askerinin havaalanının sorumluluğunu alması güvenlik bakımından risklidir” vurgusu yapıyor. Taliban şu an bir asker kalmayıncaya dek NATO kuvvetlerinin tamamının çekilmesini istediğini belirtiyor, buna Türkiye’de dahil. Dolayısıyla Türkiye tekrar görev alacaksa, bütün tarafların ortak onayıyla bunun olması gerekiyor. Aksi halde, Türk askerleri kaosun ortasında kalabilir. Hikmet Çetin’de Afganistan’ın şu anda fiili bir iç savaşın ortasında olduğunu ve Türkiye’nin ateşkese ve Taliban’la anlaşmaya ihtiyacı olduğunu söylüyor, aksi halde Taliban siz NATO’yla birlikte geldiniz ve NATO’yla ile gideceksiniz diyecektir.

Afganistan’ın büyük bölümünü kontrol eden Taliban’ın konu ile ilgili açıklamaları Türkiye’nin de ABD ile beraber ülkeden tamamen çıkması gerektiği yönünde. Taliban BBC'ye yaptığı açıklamada, Eylül'den sonra ülkede kalacak tüm yabancı askerlerin işgal gücü muamelesi göreceği uyarısında bulundu.Taliban Sözcüsü Suheyl Shaheen "Tüm yabancı güçler, üstleniciler, danışmanlar, eğitmenler, ülkeden çekilmeli çünkü bir ihlal olan işgalin parçasıydılar. Tepki göstereceğiz ama bu tepki, lider kadromuzun kararları temelinde gösterilecek" dedi. Taliban Sözcüsü Shaheen, diplomatların sivil toplum kuruluşlarının ve diğer yabancı sivillerin hedef alınmayacağını ve korumaya ihtiyaç duymadıklarını belirtti. Shaheen "Tüm yabancı askeri güçlere karşıyız, diplomatlara, STK'lara ve çalışanlara değil. STK'lar vebüyükelçilikler çalışıyor. Bu halkımızın ihtiyaç duyduğu bir şey. Onlara karşı herhangi bir tehdit oluşturmayacağız" dedi.

Daha sonra Reuters'a konuşan Taliban'ın Doha'daki Sözcüsü Suheyl Şahin, Türk askerlerinin çekilmesi gerektiğini söyledi. Şahin, "Türkiye son 20 yılda NATO güçlerinin bir parçasıydı, bu nedenle ABD'yle 29 Şubat 2020'de imzaladığımız anlaşma uyarınca çekilmeliler… Diğer taraftan Türkiye büyük bir İslam ülkesi. Afganistan'la tarihi bağları var. Gelecekte yeni bir İslami hükümet kurulduğunda onlarla yakın ve iyi ilişkiler içinde olmayı umuyoruz" diye konuştu.

Taliban’ın son bildirisi ise Türkiye’ye şu ana kadar yaptığı en net uyarıydı. Türk liderlerin “Afganistan’daki işgali uzatarak Amerika’nın emri ve Amerika ile anlaşma halinde burada asker bulundurmaya devam etme” kararı almasının bazı konuları gündeme getirdiği kaydedilen açıklamada sekiz madde sıralandı:

“1 – Afganistan İslam Emirliği ve Afgan halkının Türkiye’nin Müslüman halkıyla tarihi, kültürel ve dini bağı vardır. İşgalin uzatılması, ülkemizde Türk yetkililere karşı kin ve düşmanlık duyguları uyandıracak ve ikili ilişkilere zarar verecektir.

2 – ‘Türk liderliğinin kararı yanlış yönlendirilmeyle alınmış bir karardır, egemenliğimizin ve toprak bütünlüğümüzün ihlalidir ve ulusal çıkarlarımıza aykırıdır. Afganistan İslam Emirliği, Türk ve Afgan milletleri arasında sorunlara yol açacağı için bu kararı en güçlü şekilde kınar. Türk yetkilileri, her iki ülke için de zararlı bu karardan geri dönmeye şiddetle davet ediyoruz.

3 – Memleketimizde herhangi bir ülkenin yabancı güçlerinin varlığını sürdürmesini hangi bahaneyle olursa olsun ‘‘işgal’’ olarak algılarız ve işgalcilere Hicri Takvimle 1422 yılında bin 500 önde gelen İslam aliminin yayınladığı fetvanın temellerine göre muamele edilecektir. 20 yıllık cihat bu fetva ile yürütüldü.

4 – Müslüman Türk halkına ve onun yetkin siyasetçilerine bu karara karşı seslerini çıkarmaları çağrısı yapıyoruz, çünkü bu ne Türkiye’nin ne de Afganistan’ın yararına olmakla birlikte tam tersine yalnızca iki ülke arasında sorunlara neden olacaktır.

5 – Karşılıklı olarak tüm ülkelerle iyi ve olumlu ilişkiler yürütme politikası sürdürmekteyiz. Ne başkalarının ilişkilerine müdahale ederiz ne de ilişkilerimize müdahale edilmesine izin veririz.

6 – Türk yetkililere, yanlış kararlar almak yerine, genel kabul görmüş ilkeler ışığında olumlu ve iyi ilişkiler sürdürmenin birbirimize iş birliği eli uzatmanın, ortak zorluklar ve çıkarlar için ortak anlayış ve tutum benimsemenin daha iyi olduğunu hatırlatırız.

7 – Türk yetkililerle bir süredir temas halindeyiz ve onayımız olmadan böyle tek taraflı bir karar almayacaklarını garanti ettikleri birçok toplantı yaptık. Bu son kararları kendi sözlerini ihlal etmektir.

8 – Türk yetkililer kararlarını gözden geçirme konusunda başarısız olur ve ülkemizi işgal ederse İslam Emirliği ve Afgan ulusu dini, vicdani ve vatanseverlik görevi olarak, tıpkı 20 yıl süren işgale karşı durdukları gibi onlara da karşı duracaktır. Bu durumda bunun sonuçlarının tüm sorumluluğu başkalarının işlerine karışanların ve yanlış kararlar alanların omuzlarında olacaktır.’’

Türkiye kendisine tuzak mı kuruyor?

Afganistan’ın son siyasi safhası, ABD öncülüğündeki bir askeri işgalin gölgesinde kapanıyor.Bir NATO üyesi olarak Ankara bu ABD koalisyonunda yer almasına rağmen yerinde bir kararla Türk askeri çatışmalara müdahil olmadı ve Afgan Ordusu’nun yeniden inşası ve eğitimi alanında konuşlanıp, Afgan halkı için çalıştı. Bunu göz önüne alan Taliban, son 20 yılda uluslararası güçlere ve Afgan Ordu birliklerine tekrar tekrar ölümcül saldırılarda bulunurken, Türk Ordusu’na saldırı düzenlemedi. Ülkedeki özellikle Türk Kızılayı’nın da bulunduğu her yerde Türk Bayrağı’nın hürmet aynı zamanda halktan da büyük sevgi,saygı gördüğü de bilinen bir gerçek. Ankara’nın Afganistan’da bir kez daha yeni bir sayfa açılıyor olmasının farkında olarak şimdiye kadar benimsenen politikanın yeniden değerlendirilmesi gerekiyor.Önemli bir bölgesel aktör olarak Türkiye’nin ülkedeki rolü, tarihi kapasitesinin ötesine geçti. TSK’nın muharip yeteneğiyle ilgili hiçbir kuşku olmamakla birlikte, şimdiye kadar olduğu gibi Afganistan’da muharip görev almama kuralına sadık kalacağı anlaşılıyor. ABD’nin Kabil Büyükelçiliği’nin ve diğer diplomatik misyonlarını koruması amacıyla ülkede tutulacak askerlerin dışında, Kabil Uluslararası Havalimanı’nın korunması için görüşmelerin yürütüldüğü Türkiye’ye destek için havaalanında belirli miktarda asker ve donanımın muhafaza edileceği biliniyor.

Türkiye’nin, bölgedeki diplomatik konvoylara eşlik etmeyi kabul etmediği, ancak bu görevin yükünü ABD gibi devletler de üstlenirse bunu kabul edeceği öne sürülüyor. Ayrıca Hulusi Akar’ın Türkiye’nin 500 kişilik askeri mevcudiyetini arttırmayacağını söylemesi ve başka ülkeleri de eğer gerçekleşecekse bu misyona davet etmesi olumlu. Cumhurbaşkanı Erdoğan hem Macaristan hem de Pakistan’ı bu göreve dahil etmeyi umduğunu söylemişti. Ancak uzmanlara Pakistan’ın resmi olarak dahil olması zor gözüküyor. Pakistan, ABD'nin topraklarından hava saldırıları düzenlemesini ve üs açmasını çoktan reddetti ve yönünü tamamen Çin’e çevirmiş vaziyette. Uzmanlara göre, Pakistan Türkiye’yle istihbarat paylaşımı ve lojistik destek ve geçiş yapsa da, misyona Pakistan’ın katılımı mevcut Afgan hükümetiyle gerilimi arttırabilir. Çünkü Afgan hükümeti Pakistan’ı Taliban’ın ana destekçisi olarak görüyor, dolayısıyla Pakistan’ın desteğinin gayri resmi olması daha olası.

Genelde Kabil Havaalanı güvenlik görevinin üstlenilmesi niyeti değerlendirilirken Somali örneği veriliyor. Türkiye, Somali’de olduğu gibi havaalanından başlayarak hem güvenlik konularını hemde kamu diplomasisini ülke sathına genişletmişti. Somali Ordusu’nu eğiterek bir anlamda Türkiye gölgesini ülke sokaklarında hissettirmişti.Ancak iki ülke arasında oldukça net farklılıklar bulunuyor.Bunların en önemlileri, Afganistan’ın ulaşılması zor bir noktada olması, neredeyse tamamının kontrolü sağlanamayacak izole bölgelerden oluşması ve Taliban etkinliği. Türkiye’nin Somali’ye müdahil olduğu süreçte, ülkedeki Eş Şebab yapılanması ciddi ölçüde darbe almış ve geri itilmişti. Ancak Afganistan’da Taliban mevcut süreçte ülkenin çok büyük bir kesimini kontrol altında tutuyor ve ilerlemeye de devam ediyor.

ABD, oldukça geniş iktisadi imkanlarına, lojistik gücüne ve askeri kapasitesine rağmen Afganistan savaşına ancak 20 yıl boyunca devam edebildi. Ve kendisinin ülkeden artık çekilmek zorunda kaldığı bir süreçte, Türkiye yeni bir misyon üslenmek istiyor.Son yıllarda ABD ile ilişkileri gerilen ve yer yer bölgesel stratejik bir rekabet içerisine giren Türkiye’nin Afganistan’la meşgul edilmesi, maddi ve askeri kaynaklarının bu ülkeye yönlendirilmesi Türkiye için kendi stratejik çıkarlarının gerektirdiği birçok bölgede daha az etkin olabilmesi riskini de taşıyor.

ABD ise Ankara’nın talebinden minnettar. ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Kabil havaalanında halen Amerikan askerlerinin bulunduğunu ancak çekilme tamamlandıktan sonra oradaki askerlerinin durumunun değerlendirileceğini belirtti. Kirby, "Havaalanında güvenliğin nasıl olacağı konusunda Türklerle hala görüşme halindeyiz, bu çabaya öncülük etmeye istekli oldukları için onlara minnettarız." diye konuştu. ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price ise "Geri çekilme ve Afganistan'daki daha geniş güvenlik durumuna ilişkin, Türkiye'nin yapıcı rolünü ve ayrıca diplomatik sürece desteğini kesinlikle memnuniyetle karşılıyoruz." ifadelerini kullandı. Neticede ABD, kendi sebep olduğu birçok sosyal ve iktisadi problemin de faturasını ödemekten kaçmak, bunları üçüncü taraflara bırakmak istiyor. ABD’nin, kendisinin geniş imkanlarına rağmen kazanamadığı ve çekilmek zorunda kaldığı bir savaşın ortasına Türkiye’yi bırakmak istemesi üzerinde titizlikle düşünülmesi gereken bir konu.

Kabil havalimanının önemi

Hızlı geri çekilme, henüz çözülmemiş ve yoğun endişe uyandıran karmaşık sorunları ortaya çıkardı. Hem sivil hem de askeri uçaklara hizmet veren Kabil uluslararası havalimanının güvenliği ve işletilmesi de bunlardan birisi. Yetkililer, diğer ulusların Afganistan'da diplomatik bir varlık sürdürüp sürdüremeyeceklerini belirleyebilecek bir konu olan Kabil'in uluslararası havaalanının güvenliğinin nasıl sağlanacağına tam olarak karar vermediler. Şu anda, Türkiye'den birkaç yüz asker NATO kapsamında havaalanını savunuyor. Ancak havalimanının ileride savunulamayacak olma ihtimali diplomatik toplumda ülkeye güvenli bir şekilde girip çıkma konusundaki endişeleri arttıracaktır. Afganistan Devlet Başkanı Eşref Ghani’nin eski Ulusal Güvenlik Danışmanı Rangin Dadfar Spanta’ya göre, Afgan hükümetinin kontrolü ele alması için, geçiş süreci olarak üç veya dört yıla ihtiyacı var, ancak şu anda iki ay içinde yönetimi tamamen ele almaları gerekiyor. Spanta, aynı zamanda diplomatların havaalanının emniyet ve güvenliğine güvenmeyeceklerini ve Afganistan’ı terk edebileceklerini ve bunun çok tehlikeli olduğunu söylüyor. Avustralya hükümeti, uluslararası birlikler geri çekilirkendiplomatik varlıklarını destekleyecek güvenlik düzenlemelerden mahrum kaldıklarını söylemiş ve Kabil’deki büyükelçiliğini kapatmıştı. Afgan hükümeti diğer büyükelçilerinde benzer davranışlarda bulunmasından çekiniyor. Çünkü bu durum gerçekleşirse, mevcut Afgan hükümetine ve kabiliyetine karşı bir güvenliksiz duygusu oluşabilir. Aynı zamanda Afganlara, uluslararası toplumun kötüleşen durumdan dolayı onları terk ettiği sinyalini verebilir.

Kabil Havalimanı, çekilme sonrası güvenliğin sağlanması konusunda öncelikli yerler arasında yer alıyor. Dağlık bir bölgede yer alan, deniz ulaşımı olmayan ve karayollarında ciddi bir güvenlik sıkıntısı bulunan Afganistan'ın dış dünyayla bağının kurulabilmesi için bu havalimanı hayati bir role sahip. Bazı ülkeler, Afganistan'daki diplomatik misyonlarını tutmanın ön koşulu olarak havalimanı ve hava taşımacılığının güvenliğini öne sürüyor. Dahası uluslararası yardım kuruluşları bu ülkeye gerekli insani yardımları bu havalimanını kullanarak ulaştırıyor.

Wall Street Journal, 2 Temmuz tarihli haberinde ABD hükümeti ve Pentagon’un, Kabil’de bulunan ABD büyükelçilik çalışanları ve bölgede yaşayan Amerikalılar için bir “acil durum tahliye planı” geliştirdiklerini duyurmuştu. Bu paniğin ve acelenin nedeni olarak da terör örgütü Taliban’ın saldırganlığının tezahür etmesi gösterilmişti.

Afganistan’ın kuzeyindeki durumun ağırlaşması nedeniyle, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Rusya, ABD, Pakistan ve İran gibi pek çok ülkenin,Mezar-ı Şerif’teki başkonsolosluk faaliyetlerini askıya aldıkları öne sürüldü. Hindistan merkezli haber portalı Indiana Blooms’da yer alan haberde İran, Türkiye ve Pakistan da konsolosluklarını kapatan ülkeler arasında gösterildi. Haberde ayrıca tüm diplomatların Kabil’e gönderildiği öne sürüldü.

Bu durum Afganistan’ın başına 1989’da gelen senaryonun benzerini hatırlatıyor. İngiltere maslahatgüzarı o dönem "Normal uçuşlar hala varken, gecikmeksizin Afganistan'ı terk etmenizi tavsiye etmek zorundayım" demişti. 11 gün sonra ise, 30 Ocak 1989'da ABD'li maslahatgüzar, siyasi anlam yüklü basit bir törende ağırbaşlı bir halde Amerikan bayrağını indirdi. Son Sovyet askerleri haftalar içinde çekilip, felaketle sonuçlanan 10 yıllık Afganistan müdahalesini sona erdirecekti. Batılı diplomatik misyonların terk etmesi, Moskova destekli hükümeti sarsmayı amaçlıyordu. İngiltere de bir zamanlar "Asya'nın en güzeli" diye tanımlanan beyaz büyükelçilik binasının kapılarını kapattı. O dönem Dışişleri Bakanlığı Afganistan masasında görev yapan İngiltere'nin eski Afganistan Büyükelçisi Stephen Evans "Büyükelçilik görevlilerimiz kalıp, işlerine devam etmek isteseler de İngiliz bakanlar, kapatmaktan başka çare olmadığını düşündüler" diye hatırlıyor. Hem Washington hem de Londra yakında geri dönecekleri sözü vermiş, ancak 2001'de ABD öncülüğündeki işgal Taliban'ı devirene dek diplomatik misyonları kapalı kalmıştı. Şimdi yaklaşık 20 yıl süren NATO müdahalesi, yabancı güçlerin çıkışıyla sona ererken, kalmak mı, gitmek mi sorusu diplomatik temsilcilerin gündemlerinde yine ilk sırada. Evans "Çok büyük bir güvenlik sorunu olmadığı sürece, büyükelçiliğimizi kapatarak benzer bir işaret yollamayı kesinlikle istemeyiz" diyor. Bu görüş dikenli teller ve duvarlarla çevrili diplomatik ve yardım misyonlarında ve başkentteki diğer birçok binada yankı bulan bir tutum. Ancak ABD'nin beklenenden daha hızlı çekilmesi, bölgelerin şaşırtıcı hız ve ölçüde Taliban'ın eline geçmesi ve Covid-19'un çok bulaşıcı bir varyantının yarattığı korku, buradaki öngörülemez unsurlara yenilerini ekledi. Son Belçikalı diplomatlar geçen hafta elveda dedi ve Avustralyalılar mayıs ayında misyonlarını kapattı. Fransızlar neredeyse tamamen ülkeyi terk etti ve İngilizler de diğer herkes gibi sürekli durumu değerlendiriyor. Şu anda Kabil'deki önde gelen bir iletişim şirketinin yöneticiliğini yapan ticaretten sorumlu eski Başbakan Yardımcısı Muqaddesa Yourish "Bir ülkeye yeterince çok kez kaderinin çöküş olduğu söylenirse, Afganların geriye ne umudu kalmış olabilir ki" diyor. Yourish üzüntüyle "Maalesef uluslararası bir tek tip görüş ve dünya, çekilmenin suçluluğunu yansıtıyor ve bizim için de en kötüsünü, bir iç savaşı tahmin ediyor" diyor. İngilizler yine Amerikalıları izliyor. Tüm diğer yabancı misyonlar gibi. ABD büyükelçiliğini ve diğer birçok yeri korumak için yüzlerce askerini tutmayı planladığını belirtiyor.Bu bile riskli. Taliban Sözcüsü, kalan tüm yabancı askerlerin "bir işgal ordusu" gibi algılanacağını söyledi. Taliban, bunun çekilmeyi mümkün kılan ABD-Taliban anlaşmasının ihlali olduğunda ısrarlı.

Uluslararası meşruiyetini geliştirmek isteyen Taliban da büyükelçilikleri gözlüyor. Geçen ay AB'nin yeni Afganistan Özel Temsilcisi Tomas Niklasson, Doha'daki Taliban liderlerine güvenlik kaygılarını iletti. Birkaç saat sonra, Kabil'deki diplomatik ve yardım misyonlarının korunacağını söyleyen bir yazılı açıklama yayımladılar.Ancak herkes, bir Batılı diplomatın "Doha'daki diplomatlardan gelen cilalı sözler" diye tanımladığı açıklamaya, tüm Taliban komutanlarının uygun davranacağına ikna olmuş değil. Ve Taliban yabancı temsilcilerin Kabil'de kalmasını isterken, işlerini yapmalarını, iktidardaki hükümeti desteklemelerini de istemiyor.

Şu anda Yeşil Bölge diye anılan yüksek güvenlikli alanın dışında kalan bazı yabancı misyonlar, buraya geçmeyi planlıyor. Norveç, diplomatlar ve yardım çalışanlarının kullandığı yaşamsal önemdeki bir sahra hastanesini gelecek bahar aylarına kadar faaliyette tutmayı kabul etti. Bu zamana kadar sivil bir hastanenin kurulması umuluyor. Hem Afganlar hem de yabancı misyonlar için en önemlisi, kimsenin görmek istemediği en kötü senaryoda bir tahliye güzergahı hizmet verebilecek uluslararası havaalanı.

Hamid Karzai Uluslararası Havaalanı şu anda NATO'nun yasal şemsiyesi altında Türk ve ABD'li askerler tarafından korunuyor.Medyada tahliye planlarının hızlandırıldığı haberlerinin çıkması üzerine, Kabil'deki ABD Büyükelçiliği "Kabil'deki ABD Büyükelçiliği açık ve açık kalacak" mesajını paylaştı. Batılı bir diplomatsa "Kabil'deki büyükelçilikler kalacak. Ancak hassas bir dönemdeyiz ve durumu günlük gözlemliyoruz. Büyükelçilik personelinin güvenliği en önemlisi" dedi.

Ve tüm gözler hem Afganlar hem de yabancılarınki, ülkede hızla değişen güvenlik durumunun üzerinde. Eski Afgan Savunma Bakan Yardımcısı ve şu anda Kabil'deki Savaş ve Barış Çalışmaları Enstitüsü'nün başı Tamim Asey "Taliban'ın aldığı birçok bölge stratejik anlamda önemsiz yerler, ancak propaganda için önemli" diye konuşuyor."Ancak bir sonraki savaş şehirler için verilecek" diye de ekliyor.

Değerlendirme

Türkiye’nin Kabil’de kalmak istemesinin Afganistan’ın ötesinde bir anlam taşıdığı gözüküyor. Bölgesinde pek çok noktada aktif rol alan ve bu sebepten dolayı tartışmaların odağında olan Türkiye’nin bu son hareketinin yaratabileceği sorunlar anlaşılacağı üzere tahmin edilenin de ötesinde. Afganistan Pakistan, İran ve Çin için ulusal güvenlik kaygısı; Rusya ve Çin için ABD ile uluslararası çekişme alanı; Çin ve Pakistan için kuşak-yol projesi dolayısıyla stratejik bir konum; bütün çevre ülkeler için göç-mülteci kaygısı anlamına geliyor. Dolayısıyla, bütün bu ülkelerin yakından müdahil olmak için Türkiye’den daha güçlü kaygılara, sebeplere ve araçlara sahip olduğu gözüküyor. Taliban’ın Türkiye’nin varlığına net olarak karşı olmasına rağmen Türkiye ABD ile anlaşarak bölgede kalmaya devam ederse, orta ve uzun vadede karşısında hâkim güç olan Şangay Örgütü ülkelerini bulacak. Bu durum ABD ve NATO’ya rağmen bu ülkeler ile iş birliği yapmasını zorlaştırabilir ve dolayısıyla fırsat olarak görülen misyon açısından riskin ve faturanın artmasına sebebiyet verebilir.

Türkiye başından beri Afganistan’da bütün tarafları gözeten, muharip güç olarak operasyonlarda yer almayan, Afgan halkına saygılı bir tutum izlemiştir ve bunun karşılığını da aynı şekilde görmüştür. Bu durumun bozulmaması gerektiğini ve Libya’da veya diğer bölgelerde olduğu gibi taraf olunacak bir durum olmadığını düşünüyorum. Türkiye dengeyi korumaya ve yumuşak gücünü kullanmaya devam etmelidir, bunun ötesine geçme girişimleri pek çok risk barındırabilir. Birçok siyasal gelişme Türkiye'yi hiç istemeyeceği gerilimlerin ortasına çekebilecektir. Türkiye'nin Afganistan içindeki siyasi çekişmelerde herhangi bir tarafı dışlamadan, herkese karşı eşit mesafede, kucaklayıcı bir tutum geliştirmeye devam etmesi önemli.

 

 

Kaynakça:

https://21yyte.org/tr/fikir-tanki/turkiye-nin-abd-ye-kabil-havalimani-teklifi

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/421919

https://www.perspektif.online/turkiyenin-afganistan-misyonu-imkanlar-ve-riskler/

http://www.mucerret.com/yazarlar/afganistan-sovyetlerin-vietnami-abdnin-hezimet-mi/

https://insamer.com/tr/afganistan_834.htm

https://www.stratejikortak.com/2020/02/sscb-afganistan-isgali.html

https://www.ft.com/content/2a5ab86d-a416-4f91-a011-a24c342ac84d

https://www.atlanticcouncil.org/blogs/new-atlanticist/how-russia-china-and-iran-will-shape-afghanistans-future/

https://www.aljazeera.com/news/2021/6/11/turkeys-troops-should-leave-afghanistan-under-2020-deal-taliban

https://www.politikyol.com/turkiye-dahil-pek-cok-ulke-afganistandaki-konsolosluk-faaliyetlerini-askiya-aldi/

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57733046

https://www.amerikaninsesi.com/a/abd-nin-afganistan-dan-cekilmesi-hata-mi-/5932581.html

https://www.amerikaninsesi.com/a/biden-ve-erdogan-afganistan-konusunda-anlasti/5932863.html

https://tr.sputniknews.com/savunma/202106251044821618-msb-kabildeki-havalimaninin-isletilmesi-konusunda-abd-heyetiyle-gorusmelere-devam-etme-karari/

https://tr.euronews.com/2020/02/29/taliban-bar-s-anlasmas-abd-14-ay-icinde-afganistan-daki-askerlerini-tamamen-cekecek

https://www.hurriyet.com.tr/dunya/rusya-savunma-bakani-soygudan-flas-nato-aciklamasi-41838065

https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/eski-disisleri-bakani-hikmet-cetin-pakistan-onerisi-sorun-yaratir-1849557

https://www.indyturk.com/node/13416/d%C3%BCnya/abd%E2%80%99nin-%C3%A7ekilmesi-afganistan-i%C3%A7in-ne-anlama-gelir

https://www.indyturk.com/node/369751/d%C3%BCnyadan-sesler/afganistan-bug%C3%BCn%C3%BCn-beklentileri-ve-gelece%C4%9Fin-korkular%C4%B1

https://www.indyturk.com/node/382396/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/t%C3%BCrkiyenin-k%C3%A2bil-havaalan%C4%B1n%C4%B1-koruma-talebi-ve-afganistan%C4%B1n-gelece%C4%9Fi

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57733786

https://tr.euronews.com/2021/07/14/eski-abd-baskan-george-w-bush-amerikan-askerlerinin-afganistan-dan-cekilmesi-hata

https://turkish.aawsat.com/home/article/3058786/abd%E2%80%99nin-geri-%C3%A7ekilmesini-h%C4%B1zland%C4%B1rmak-ve-afganistan%E2%80%99%C4%B1-kaderine-terk-etmek%E2%80%A6

https://turkish.aawsat.com/home/article/3067816/taliban%E2%80%99%C4%B1n-iktidara-d%C3%B6nmesi-bir%C3%A7ok-faaliyeti-tehdit-ediyor-%C5%9Fark%C4%B1-s%C3%B6ylemek-m%C3%BCzik

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57719329

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57471465

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57471465

https://www.dw.com/tr/bagram-%C3%BCss%C3%BC-tamamen-bo%C5%9Falt%C4%B1ld%C4%B1/a-58133021

https://www.bbc.com/news/world-asia-57693593

https://www.amerikaninsesi.com/a/abd-askerleri-bagram-ussunden-sess%C4%B1zce-ayrildi/5954817.html

https://www.longwarjournal.org/mapping-taliban-control-in-afghanistan

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57791140

https://tr.euronews.com/2021/07/14/ingiltere-savunma-bakan-wallace-afganistan-da-hukumete-girmeleri-halinde-taliban-ile-cal-s

https://www.amerikaninsesi.com/a/talebandan-turkiyeye-afganistan-uyarisi-/5963900.html

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/taliban-cinin-afganistanin-yeniden-insasi-icin-yatirimlarini-memnuniyetle-karsiliyor-/2302541

https://www.indyturk.com/node/384931/d%C3%BCnya/i%CC%87randa-bir-araya-gelen-afganistan-h%C3%BCk%C3%BCmeti-ile-taliban-sava%C5%9F%C4%B1n-%C3%A7%C3%B6z%C3%BCm-olmayaca%C4%9F%C4%B1

https://www.aa.com.tr/tr/dunya/moskova-daki-taliban-heyeti-kabil-deki-hukumet-ile-ateskesi-gorusuyoruz/2299176

https://www.indyturk.com/node/383791/d%C3%BCnya/afganistan%C4%B1-taliban-korkusu-sard%C4%B1-i%CC%87ran-ve-pakistana-g%C3%B6%C3%A7-ba%C5%9Flad%C4%B1%E2%80%A6-t%C3%BCrkiyeye-g%C3%B6%C3%A7

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...