< < Irak'ta 30 Nisan Seçimine İlişkin Beklentiler I: Başbakanlık Sorunsalı
 Bu sayfayı yazdır

Irak'ta 30 Nisan Seçimine İlişkin Beklentiler I: Başbakanlık Sorunsalı

Yazan  25 Nisan 2014

 

            Ortadoğu'daki karmaşanın gölgesinde kalan Irak 30 Nisan 2014'te gerçekleşecek genel seçime hazırlanmaktadır. Aslında genel olarak bilinenin tersine Irak'ta aynı gün birisi Irak parlamentosu diğeri ise IKBY'deki vilayet meclisleri olmak üzere iki seçim yapılacaktır. Bunlardan ikincisi başka bir yazının konusu olacaktır. Ülkenin işgalinden itibaren dördüncüsü gerçekleşecek olan genel seçim, işgalden sonra bir türlü aradığı istikrara kavuşamayan Irak'ın geleceğinin belirlenmesi açısından çok önemlidir. Irak'ta gerçekleşecek seçime ilişkin temel soru şudur: 30 Nisan 2014 seçimi işgal sonrası Irak'ın siyasal sisteminde bir kırılma yaratacak mıdır yoksa siyasal sistem aynı kalmak koşuluyla sadece yöneticilerin isimleri mi değişecektir?

İşgal Sonrası Irak'ta Siyasal Sistemin Ana Özellikleri

            Irak'ta siyasal sistemin değişmesi demek ülkede mezhepsel ya da etnik temeldeki siyasal tercihlerin son bulması demektir. Bu tercihler, parlamentonun bileşenlerinden federalizme, liderlik sorunundan demokratikleşmeye kadar pek çok alanı etkilemektedir. Irak'ta işgal sonrası siyasal yaşamın temel özelliği olan siyasetin etnik ve mezhepsel çizgiler üzerine inşa edilmesinin iki temel boyutu vardır: Seçmen tercihleri ve siyasi partilerin davranışları.

            Temel olarak bakıldığında Irak'ta işgalden sonra ilk seçimin yapıldığı 30 Ocak 2005'ten beri seçmen tercihlerinde belirgin bir değişiklik yoktur. Iraklılar hala etnik ve mezhepsel eğilimlerine göre oy vermeyi sürdürmektedirler. Kısacası, Irak'ta Kürtler Kürtlere, Sünni Araplar Sünni Araplara, Şii Araplar Şii Araplara oy vermektedir. Buna karşın siyasal partilerin davranışlarında bir süredir açıkça değişiklikler gözlemlenmektedir. Aralık 2010'da hükümetin kurulmasından itibaren siyasi partilerin etnik ve mezhepsel önceliklerin dışına çıkmaya başladığı görülmüştür. Hükümetin kurulması sürecinde El Irakiye'yi oluşturan pek çok parti ya da liderin bakanlıkların dağıtılmasında elde edecekleri pay için içinde bulundukları koalisyonun dışında hareket etmeleri, bunun sonucunda El Irakiye koalisyonu lideri Iyad Allavi'nin hükümet dışında kalması bu olgunun 2010 sonrası ilk örneklerinden birisidir. Bu durum daha sonra 2012 yazında Maliki hükümetini devirme girişiminde ve 2013'te gerçekleşen Vilayet Meclisi seçimi sonrasında valilerin ve Vilayet Meclislerindeki görev dağılımlarının belirlenmesinde tekrarlanmıştır. 2012'de Maliki hükümetini devirme girişiminin başını Şii Arapların önemli partilerinden Ahrar Bloku (Sadrcılar), Sünni Arapların önemli liderlerinden Meclis Başkanı Usame Nuceyfi ve Kürtlerin en güçlü partisi KDP çekerken, hükümetin devrilmesini engelleyen Celal Talabani ile Maliki'yle işbirliği yapan Sünni Arap milletvekilleri olmuştur. Benzer bir şekilde Vilayet Meclisi seçiminde Maliki'nin Hukuk Devleti Koalisyonu (HDK) başkent Bağdat'ta en çok oyu alan koalisyon olmasına rağmen Şii Araplar (Irak İslami Yüksek Konseyi ve Sadr Hareketi) ve Sünni Arapların (Muttahidun, Usame Nuceyfi) yaptığı koalisyon sonucunda valiliği kaptırmıştır. Bu nedenle önümüzdeki seçim parlamentonun oluşum sürecinde bir önceki meclisten farklı bir sandalye dağılımı yaşansa bile bu Irak siyasal yaşamında büyük bir kırılma olacağı anlamına gelmemektedir.

            Tersine, tüm verilerin de gösterdiği gibi önümüzdeki seçimde Irak halkı yine etnik-mezhepsel karakterine göre oy vermeye devam edecektir.  Bu nedenle seçim sonucunda Iraklılığı bir üst kimlik olarak kabul eden laik ve demokratik bir partinin seçimde başarı sağlaması mümkün olmayacaktır. Irak siyasetinin mevcut hali seçimde oyların bir önceki seçimden farklı dağılmayacağını göstermektedir. 2005'te Irak'ın tek bir seçim bölgesi kabul edilmesiyle Sünni Arapların sınırlı katılımı cezalandırılmıştır. Böylece Şii Araplar ve Kürtler mecliste normalde edinebileceklerinden daha fazla sandalyeyi kontrol etmişlerdir. 2010'da ise göreli dengeli bir dağılım gerçekleşmişti. El Irakiye'nin içindeki farklı bileşenlerin hükümetin kurulması sürecinden sonra Şii ittifakına dahil olmasıyla birlikte mecliste etnik mezhepsel denge yeniden ülkedeki genel demografik eğilimlerle örtüşür hale gelmiştir. Bu seçimden sonra da Irak parlamentosunda etnik ve mezhepsel düzeydeki temsilde büyük ölçüde değişme olması beklenmemelidir. Toplam vekil sayıları dikkate alındığında Şii Araplar, Sünni Araplar, Kürtler ve Türkmenlerin meclisteki temsili ülkedeki genel dağılımlarına yakındır. Fakat bu milletvekillerinin koalisyonlara göre dağılımı önemli farklılıklar arz edecektir. Seçim sisteminin bir önceki seçim sistemi kadar büyük koalisyonları güçlü kılmaması yerel olarak güçlü pek çok grubun meclise girmesine olanak tanıyacaktır. Dolayısıyla yeni meclis 9 koalisyonun değil en az 15 irili ufaklı koalisyonun temsil edildiği bir yer olacaktır. Ancak seçim sistemi, hükümetin kurulması seçim öncesi ittifakları değil seçim sonrası ittifakları önemli hale getirmiştir. Bu nedenle halihazırdaki koalisyonlar ne olursa olsun seçimden sonra oluşacak koalisyonları başbakanın kim olacağına dair esen rüzgar belirleyecektir. Özetle, son 4 yılda Irak siyasetinde yaşananlardan büyük bir farklılık arz etmeyecektir. Yani, partiler ya da koalisyonlar kendi çıkarları gereğince etnik mezhepsel çizgiler dışında ittifaklar yapabilecektir.

Seçim Irak'ta Neyi Değiştirir Neyi Değiştirmez?

            Irak seçimleri yukarıdaki çerçevede değerlendirildiğinde yazının başındaki soru daha anlamlı hale gelmektedir. Eğer 30 Nisan'da gerçekleşecek seçim yukarıda bahsedilen iki temel eğilimi değiştirmeyecekse o zaman seçimi önemli kılan nedir?

            Bu soruya verilebilecek en net yanıt şudur: Irak'ta siyaseten mevcut hali ülkenin kırılgan siyasal yapısının ve istikrarsızlığının en temel nedenidir. Yani seçim sonrası ortaya çıkacak olan tablo, yeni güç dengesinin yan etkileriyle ülkedeki hassas dengelerin darmadağın olmasına neden olabilir. Önümüzdeki günlerin de göstereceği gibi Irak'ta seçimden etkilenecek 4 kritik olgu bulunmaktadır: 1. Başbakan'ın kim olacağı 2. Cumhurbaşkanı'nın kim olacağı 3. Federalizm'in geleceği ve toprak bütünlüğü 4. Şiddet Olayları

Başbakan Kim Olacak?

            Başbakan'ın kim olacağı elbette seçim sonuçlarına bağlıdır. Fakat, seçim yapılmadan önce bazı tahminler yapılabilir. Öncelikle şurası açıktır ki; Irak'ın önümüzdeki dönem başbakanı yine Şii Arap koalisyonlarından birisinden çıkacaktır. (Yani ülkede bir Sünni Arap'ın, Kürt'ün veya Türkmen'in başbakan olması olası görünmemektedir. Zaten başbakanlığın Şii Arapların dışına çıkması ülkede kalıcı bir siyasal değişiklik yaşanacağı anlamına gelir ve yukarıdaki tüm değerlendirmeler anlamsız kalır.) Bağdat kulislerinde pek çok kişinin adı geçmesine rağmen bu senaryolar arasında üç tanesi diğerlerinden daha gerçekçi görünmektedir: Mevcut Başbakan Nuri Maliki, Dava Partisi'nden Maliki dışında bir aday (Ali El Edib) ya da Irak İslami yüksek Konseyi'nden bir kişi (en güçlü aday Ahmet Çelebi).

            Son yıllarda karşılaştığı tüm eleştirilere ve zorluklara rağmen başbakanlığın en güçlü adayı hala Nuri Maliki'dir. Maliki'nin dezavantajları ve avantajları şöyle sıralanabilir:

Dezavantajları:

1. Tüm önemli partilerin Maliki ismine karşı çıkması: Neredeyse tüm önemli partiler Maliki'nin 3. dönem başbakanlığına karşı çıkmaktadır. Muktada Sadr, Usame Nuceyfi ve Mesut Barzani gibi önemli isimler Maliki'yi açıkça otoriter ya da diktatör olarak nitelemektedir. Bazı siyasi ya da dini liderler ise Maliki'yi yolsuzluklar ve yetersiz hizmetler nedeniyle suçlamaktadır. Fakat unutulmaması gereken nokta aynı grupların 2010 seçiminden sonra da Maliki'nin başbakanlığına şiddetli bir karşı çıkış sergilediğidir. Buna rağmen uzun süren pazarlıklar sonucunda İran ve ABD'nin de desteğiyle Nuri Maliki hükümeti kurmayı başarabilmiştir. Üstelik ulusal birlik hükümeti kurulması yönündeki baskılar nedeniyle Maliki, daha fazla grubu ikna etmek zorunda kalmıştır. Maliki'nin bugün de 2010'dakine benzer bir durumla karşı karşıya olduğu söylenebilir. Önemli siyasi rakiplerinin tamamı onun başbakanlığına karşıdır.

2. Ülkede ekonomik durum ve hizmetler iyiye gitmemektedir. Ayrıca şiddet olaylarında ciddi bir artış yaşanmıştır. Bu olgular Maliki'nin başbakanlığını zora sokan unsurlar arasında en önemlileridir. Buna karşılık, bu olguların tamamının 2010'da da mevcut olduğunun altı çizilmelidir.

3. Eski rejimin geri dönüşünün imkansızlaşması: 2010 seçimiyle bugünkü seçim arasındaki en önemli fark geçen seçimde Iraklı Şiilerin El Irakiye'nin yükselen gücü karşısında iktidarı ellerinde tutabilmek için ittifak yapmayı kaçınılmaz olarak görmeleri ve İran'ın da etkisiyle Maliki'nin başbakanlığına evet demek zorunda kalmaları olmuştur. Bu seçimde Sünni Arapların başını çektiği böylesine bir koalisyonun mevcut olmaması Şiilerin iktidarı kaybedeceği korkusuna neden olmayacaktır.

Maliki'nin avantajları şöyle sıralanabilir:

1. Geçmişten getirdiği avantajlar: Maliki'nin 2010'daki en önemli avantajı, İran ve ABD'nin en optimum seçenek olarak Maliki üzerinde anlaşabilmeleri ve ülkenin önemli güvenlik kurumlarında büyük bir etkinlik sağlamasıydı. Ayrıca seçim sonucunda diğer iki büyük Şii koalisyonunun toplamının Maliki'nin koalisyonu kadar oy ve sandalye alamaması da ona Şii Arap parti ya da liderler arasında açık bir üstünlük sağlıyordu.

2. Ulusal Birlik hükümetinin tek seçenek olarak görülmemesi: Bu seçimde Maliki dahil olmak üzere hiçbir liderin herkesi ikna etmek zorunda olmadığı görülmektedir. Birbirinden çok farklı çıkarlara sahip grupları bir araya getirmenin zorluğu 2010 yılında hükümetin kurulmasının 9 ay sürmesine neden olmuştu. Oysa sadece Maliki değil tüm önemli aktörler çoğunluk hükümeti fikrine kaymış görünmektedir. Bu nedenle Maliki'nin ikna etmek zorunda olduğu parti ya da taraf sayısı azalmıştır. Bu durum geçen seçimde 89 vekille tek başına kuramadığı hükümeti, bu sefer daha az milletvekiline sahipken iyi ayarlanmış taktik adımlarla kurmasını sağlayabilir. (Son veriler hiçbir partinin geçen seçimde El Irakiye ve HDK'nin aldığı 91 ve 89 rakamlarına ulaşamayacağını, en büyük koalisyonun 75 sandalye elde etmesinin büyük başarı olduğunu göstermektedir)

3. El Kaide faaliyetlerinin artması: Her ne kadar güvenlik sorunun artması Maliki hükümetinin güvenliği sağlayamadığı yönünde yoğun eleştiriler almasına neden olsa da Şii Araplar arasında bir bütünlük düşüncesi de sağlamaktadır. Irak'ta Şii Arapların bir kısmı Maliki'nin verdiği mücadeleyi El Kaidecilere karşı açılan cephede yürütülen bir savaş olarak görmektedir. Hatta propaganda sürecinde kendisini El Kaide'ye karşı savaşmış kişiler olarak tanımlayan adayların dahi bulunduğu Güney Irak'ta Irak Şam İslam Devleti'nin faaliyetleriyle mücadele bir değer olarak görülmektedir. Dolayısıyla bu olayların HDK için sorun yarattığı kadar bazı açılardan avantajları bulunduğu da unutulmamalıdır.  

Maliki Dışındaki Seçenekler:

Nuri Maliki'nin başbakan olamaması halinde iki temel olasılık bulunmaktadır: Bunlardan birisi, Maliki karşıtı bloğun bir araya gelip yeni bir koalisyon kurmasıdır. Bugün açık bir biçimde Ahrar, IİYK, KDP ve Muttahidun Maliki'nin başbakan olmasına karşı çıkmaktadır. Bu nedenle Maliki'nin kurabileceği bir hükümete en önemli alternatif olarak bunların kuracağı bir koalisyon görülmektedir. Bu birliktelik, ilk bakışta en olası ve mantıklı koalisyon gibi görünmektedir. Toplamda 150 civarında sandalye elde etmeleri halinde bu 4 partinin ya da listenin bu yola gitmesi mümkün olabilir. Bu olasılığın gerçekleşmesi halinde; son dönemde yükselen performansı, diğer partilerden daha çok milletvekili çıkartacak olması, göreli ılımlı mesajları, Iraklı Şiiler arasındaki tarihsel rolü ve ABD-İran ve hatta bölge ülkelerinin çoğundan alabileceği destek nedeniyle bu tür bir koalisyonun başbakanı IİYK'den çıkacaktır. Bu tür bir koalisyonu bir araya getiren temelde iki faktör bulunmaktadır: Federalizm ve Maliki karşıtlığı.

Koalisyonu oluşturan 4 partiden üçü açıkça Irak'ın daha güçlü bir federalizme sahip olması gerekliliğini, merkeziyetçiliğin daha fazla otoriter yapı ürettiğini savunmaktadır. Bu bağlamda Sadrcılar dışındakilerin güçlü bir federalizmi tercih etmesi onları bir araya getiren önemli bir faktör olabilir. Bu tür bir koalisyonun en olası başbakan adayının herkesle ilişkilerini sürdüren ve ılımlı bir figür olarak görülen Ahmet Çelebi olması beklenebilir. Fakat Maliki karşıtlığı ve federalizm bu grubu bir arada tutmaya yetmeyebilir. Bu grubun en önemli iç sorunsalı cumhurbaşkanlığı makamının paylaşılması olacaktır. Kürtler cumhurbaşkanlığını KDP-KYB dengesinin ötesinde bir garanti makamı olarak algılamaktadır. Irak'ta anayasanın değişmesi pek mümkün görünmese de merkezi hükümeti kontrol eden gücün ülkenin yasal boşluklarından yararlanarak çeşitli yasalarla Kürtleri zor durumda bırakması mümkündür. Bu nedenle Kürtler 2004'ten beri cumhurbaşkanlığını vazgeçilmez bir garanti olarak kabul etmektedir. Buna karşılık Sünni Araplar ise cumhurbaşkanlığını sadece siyasal açıdan değil uzun vadede Sünni Arapların liderliğine oynama açısından istemektedir. Meclis Başkanı Usame Nuceyfi'nin cumhurbaşkanı olmak istediği, aynı makam için diğer bazı Şii liderlerinden de yoğun çaba harcadığı unutulmamalıdır. Dolayısıyla bu koalisyonun önündeki temel engel cumhurbaşkanlığı makamı olacaktır. Bu engel hiç de hafife alınmamalıdır. Sadece cumhurbaşkanlığı konumunu elde edebilmek için bu koalisyonun önemli unsurlarından bazılarının açıkça itiraz ettikleri Nuri Maliki'yle işbirliğine gitmesi şaşırtıcı olmamalıdır.

Nuri Maliki başbakanlığı dışındaki halihazırda son güçlü senaryo ise Maliki dışında bir kişinin Dava Partisi'nden seçilmesidir. Bu durum, Şii Arapların iktidarı kendi aralarında paylaşmak istemeleri durumunda ortaya çıkabilir. Şii Arapların 2010'da olduğu gibi kendi aralarında kitleler halinde anlaşıp başbakanlığı kendi iç pazarlığına çevirme düşüncesi olursa Maliki'yi istememelerine rağmen Dava Partisi'nden bir başka ismin liderliğinde bir hükümete neden olabilir. Bu tür bir senaryo ancak Dava'nın seçimden güçlü çıkmasına rağmen öncekilerden daha güçlü bir karşı çıkışla karşılaşması ve bunun sonucunda koalisyonun iktidarını korumak için Maliki'den vazgeçmesiyle mümkün olacaktır. Bu durumda HDK'nın içindeki en güçlü ikinci adamın başbakanlığı devralması olasılığı olabilir. Ancak belirtildiği gibi bu düşük bir ihtimaldir.