Bu sayfayı yazdır

Covıd-19 Sonrası Uluslararası Sistem Senaryoları

Yazan  18 Ağustos 2020

Uluslararası sistemde çeşitli güç değişimleri yaşansa da köklü yenilikler dünya savaşları gibi büyük olaylar sonrasında mümkün olur. Bu nedenle uluslararası sistemin yapısı stabildir.

Covid-19 ise her ne kadar tıbbi bir konu olsa da devletleri ve devletler arası ilişkileri etkilemiştir. Birçok alanda işbirliğinin yapısı sınanırken Amerikan hegemonyasının tavrı merak edilmektedir. Bu çalışmada, Covid-19’la birlikte uluslararası sistemin belirsizlikleri tespit edilmiş ve geleceğine yönelik senaryolar hazırlanarak tartışılmıştır. Covid-19 küresel bir kriz olmasının yanı sıra şüphesiz fırsatlar da yaratacaktır. Bu nedenle senaryo planlama teknikleriyle Covid-19 sonrasına yönelik çalışmalar devletlerin sistem içerisindeki pozisyonlarını korumalarına veya iyileştirmelerine yardımcı olacaktır. Bu noktadan hareketle Türkiye’nin hem güvenliği hem de geleceği için Covid-19 sonrasına hazırlanması gerekmektedir.

Anahtar Kelimeler: Covid-19, Pandemi, Uluslararası Sistem, Uluslararası İlişkiler, Türkiye

  1. GİRİŞ OLARAK: COVID-19

Çin’in Vuhan kentinde 2019 sonunda ortaya çıkanCorona virüs salgını kısa sürede farklı kıtalara da yayıldı ve Mart 2020 itibariyle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından küresel salgın olarak ilan edildi. Covid-19,Coronave virüs kelimelerinin ilk iki harfleri, İngilizce “disease” kelimesinin ilk harfi ve salgının başladığı 2019 yılının birleşimiyle oluşmuştur.

Covid-19’un küresel salgın haline gelmesinde uluslararası seyahatin ilk etapta durdurulmaması belirleyici olmuştur. Uluslararası seyahatlerde bulunan insanlar virüsün taşıyıcısı olarak kısa sürede Covid-19’u ülkelerine götürmüşlerdir. Hastalığın kuluçka sürecinde ağır bir belirti yaşanmadığı için virüsü taşıyanlarçok sayıda insana kolayca bulaştırmıştır.

On binleri bulan ölümlerin yaygınlaşması sonucunda günümüz itibariyle büyük metropoller ve gelişmiş ekonomiler tehdit altındadır. ABD ve büyük Avrupa devletleri salgının yeni merkezi olarak adlandırılmaktadır. Bu durum salgının tıbbi bir konu olmasının dışında siyasal açıdan yorumlanmasına da olanak vermiştir. Özellikle küreselleşme düşüncesi bu süreçte hastalığın küresel salgın haline gelmesinde sorumlu tutulmuştur. Diğer yandan biyolojik silah gibi çok sayıda komplo teorisi de yine siyasal gündemi meşgul etmiştir. Uzmanları, Covid-19’u siyasal olarak değerlendirme çabasına iten en ciddi noktalar ise salgının olası iktisadi ve siyasi olası sonuçlarıdır. Birçok büyük ekonomi yılın ilk çeyreğini küçülme oranlarıyla tamamlarken işten çıkarmalar hat safhaya ulaşmıştır (Wearden, 2020). Bu durum ekonomideki durgunluk beklentisini arttırmıştır. Öte yandan devletler arası ilişkilerin korumacı bir hal alması işbirliğini ikinci plana atmaktadır. Ekonomi ve uluslararası siyasetteki gelişmeler Covid-19’u 11 Eylül kadar ciddi bir güvenlik miladı haline getirebilecektir. Bu nedenle Covid-19 sonrası için Türkiye’nin her senaryoya hazırlıklı olması elzemdir.

  1. ULUSLARARASI SİYASETİN GELECEĞİNE YÖNELİK SENARYOLAR

Senaryo planlama uluslararası ilişkiler literatürünün eksikliğini hissettiği alanlardan birisidir. Bu eksiklik, uluslararası siyaset okumasını tarihsel bağlama sıkıştırmakta ve uzmanların gelecek kırılmalarını kavramasında zayıflık meydana getirmektedir. Daha çok işletme ve iktisat literatüründe karşılaştığımız senaryo planlama tamamen hayal dünyaları oluşturmak demek değildir. Gelecek için oluşturulacak olan senaryolar, hayalin bilgi üzerine bina edildiği bilme harekâtıdır (Aşçı, 2017: 379). Senaryonun güçlü olabilmesinde ise göz önünde tutulması gereken temel unsurların başında belirsizliklerin tespiti gelmektedir (Doğan, 2016: 160). Belirsizliklerin tutarlı bir biçimde tespit edilmesi senaryonun geleceğe dair belirsizliği giderme konusundaki gücünü arttıracaktır. Bu çalışmada ise Covid-19 salgını üzerinden kurulacak senaryolar için iki belirsizlik seçilmiş ve 2x2 matrisi kullanılmıştır.

Covid-19’un küresel bir hal alması,virüse karşı savaşı küresel bir mücadeleye dönüştürmemiş ve devletler self-help[1] ilkesiyle ulusal politikalar takip etmeyi tercih etmiştir. Bu noktada, Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) edilgen kalması, devletlerin birbirlerine yönelik suçlayıcı söylemler geliştirmesi, küresel bir tehlike altında neo-liberal teorinin üzerine barış ütopyaları inşa ettiği “işbirliği”nin devletler tarafından hızlıca terk edilebildiğini göstermiştir. İşbirliği düşüncesinin Covid-19 karşısındaki durumu belirsizdir.Bu da geleceğin anlaşılması adına önemli bir temel oluşturmaktadır. Bu perspektiften bakıldığında salgın sonrasındaki işbirliğinin göreceli kazanç[2]yaklaşımıyla değerlendirileceği görülmektedir.

Senaryo oluşturma için işletilecek olan diğer bir belirsizlik Amerikan Hegemonyası’dır. ABD, özellikle Soğuk Savaş sonrasında kendi dış politikasını küresel niyetlerle örmüş ve hegemonya kavramının bir gereği olarak sert gücün yanında rıza[3]yı da sağlamaya veya yaratmaya çalışmıştır. Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) çerçevesinde gerçekleşen işgallerin terörizmle mücadele olarak adlandırılması bu rıza yaratımına veya dayatmasına örnektir. Sözüm ona küresel sorunlarla mücadelede ön safta bulunan ve uluslararası siyaseti koordine eden ABD, Covid-19 konusunda hiç de böyle bir tutum sergilememiş ve hegemonik ne politika ne de söylem geliştirmemiştir. Sorumluluk alma noktasında ABD’nin bu tavrı ise gelecek senaryosunun belkemiği diyebileceğimiz sistemin kutupluluk yapısına etkisi açısından önemlidir.

 

 

Planlanan senaryo Şekil-1’de görülmektedir. X ve Y eksenlerine yerleştirilen belirsizlikler üzerinden (+) olarak artması/güç kazanması ve (–) ile zayıflaması yönünde senaryolar oluşturulmuştur. Bu tabloya göre Senaryo -1: Amerikan Rüyası, hem ABD hegemonyasının yükselişi hem uluslararası işbirliğinin artması durumunu ifade etmektedir. Senaryo -2: Covid-19 ve Amerikan Sert Gücü, uluslararası işbirliğinin zayıflaması karşısında ABD hegemonyasının yükselmesi ihtimalini incelemektedir. Senaryo -3: Yeniden Kaotik Anarşi kısmında ise hem ABD hegemonyasının hem uluslararası işbirliğinin zayıfladığı ortam düşünülmüştür. Ve son olarak Senaryo -4: Çin İçin Fırsat bölümünde ABD hegemonyasının zayıflaması ve buna karşılık uluslararası işbirliğinin artması hali tartışılmıştır.

2.1. Senaryo -1: Amerikan Rüyası

İlk bakışta mevcut durum adına en uzak senaryo olarak görünse de uzun vadede gerçekleşme ihtimali bulunmaktadır. Amerikan Rüyası’nın hayata geçmesi esasında mevcut yapısal durum çerçevesinde en müsait olanıdır çünkü hali hazırda var olan ABD hegemonyası ve bu hegemonyanın üzerine oturduğu II. Dünya Savaşı sonrası rejimler halen varlığını korumaktadır. Öyle ki Covid-19’un uluslararası sisteme sarsıcı bir etkisinin olup olmayacağı bu yapıların vereceği cevaba göre şekillenecektir.

ABD, bugün için bakıldığında daha önceki krtik politikalarda olduğu gibi değil, herhangi bir devlet gibi kendisini koruma altına alarak süreci devam ettirmektedir. Covid-19 konusunda yeni bir izolasyon politikası izledikleri bile söylenebilir ancak Amerikan dış politikası için bu uzun süreli olmayabilir. Soğuk Savaş’ta bile SSCB’den Kore hamlesi gelene kadar NATO gibi bir örgütlenmeyi oluşturma niyeti olmayan ABD’nin Covid-19’a karşı verdiği bu ilk tepki de şaşırtıcı değildir. Soğuk Savaş’ta SSCB tehlikesini en yakından hisseden Avrupa’nın kurduğu Batı Avrupa Birliği’nden sonra baskılar sonucu ABD devreye girmiştir. Benzer şekilde Covid-19’un küresel çapta kontrol altında alınmasında da ABD bu biçimde bir çağrıya maruz kalabilir ve bu da ABD hegemonyasını daha da güçlendirebilir. ABD hegemonyasının rıza merkezli olarak bu şekilde güç kazanması ise uluslararası işbirliğini arttıracaktır. Diğer yandan ulusal düzeyde Covid-19’a karşı önlemler alınsa da halen başka bir devletten virüsün yeniden taşınması ihtimali vardır. Bu durum ilk panik döneminde ülkeleri ulusal önlemler almaya itse de uzun vadeli ve sağlıklı bir yapı için işbirliğinin stratejik bir önemi vardır. Covid-19 bu çerçevede hem ABD hegemonyasını hem uluslararası işbirliğini arttırabilecektir.

ABD hegemonyası ve uluslararası işbirliğinin artması uluslararası sistemi 90’lı yıllardaki meydan okunamaz bir tek kutupluluğa götürebilecektir. Ancak bunun için ABD’nin her bölgeyle ilgilenen küresel güç arzusuna yeniden kavuşması gerekmektedir. Avrupa ekonomileri Covid-19 sebebiyle dünya savaşları ardından olduğu gibi ciddi bir bunalımla karşı karşıyayken ABD, hegemonyasını ve işbirliğini tazeleyebilecek ortama sahiptir. Ancak bu yeni dönemdeki fark aynı daralmanın ABD ekonomisinde de gerçekleşme durumudur. Bu da ABD hegemonyasının işlerliğini çetin bir teste tabi tutacaktır.

2.2. Senaryo -2: Covid-19 ve Amerikan Sert Gücü

Covid-19’un küresel salgın boyutuna gelmesi her devleti öz gücüyle mücadele etmeye mahkum etmiştir. Bu durum devletler arasındaki işbirliğinin sınırlarını anlamak için yeterli olmuştur. Uluslararası siyasette yüksek ve alçak politika ayırımı vardır. Bu ayrıma göre devletler alçak politikada işbirliğine daha yatkınken askeri ve dış politik alanlarında işbirliğine daha mesafelidir. Bu iki alanda devletlerin işbirliğine daha kuşkulu yaklaşma sebebi ise sıfır toplamlı oyun düşüncesiyle kazan-kazan imkanının olmadığı varsayımıdır. Bu varsayımın dayanak noktası, devletlerin hayatta kalma davranışı diğer bir ifadeyle hayatiyettir. Covid-19 da yarattığı önlenemez bulaşma potansiyeliyle devletler nezdinde hızlıca yüksek politika gibi bir konu olarak görülmüş ve işbirliği ciddi darbe almıştır.

Uluslararası işbirliğinin aldığı yaradan daha kötüsü bu felsefenin mağlup oluşudur. Özellikle neo-liberal düşünürlerin uluslararası anarşinin yapısını Lockçu yani işbirliğinin mümkün olduğu şeklinde gören ve bunun devletler arasındaki uyumu sağlayarak uluslararası toplumu yaratabileceği fikri, küresel bir kriz ile korumacı düşünce karşısında yıpranmıştır. Büyük devletlerin bazı tıbbi malzemelerin temini konusunda düşük çapta gerilimler yaşaması da Hobbesçu doğa durumunun Covid-19’la uluslararası siyasette halen hakim olduğunu göstermiştir. Uluslararası işbirliğinin yeni dönemde zayıflaması ABD hegemonya uzuvlarının da etkisizleşmesi anlamına gelecektir. Özellikle korumacı düşünce liberal görüşü her anlamda zorlarken siyasal alanda Batı tipi demokrasi cazibesini, yani yumuşak gücünü baltalayabilecektir. Bu durum karşısında sert güç, ABD hegemonyasının yükselmesi için geriye kalan tek seçenektir. Özellikle Trump yönetiminin uzun süredir içerisinde bulunduğu tavır Covid-19 öncesinde de küresel siyaseti Amerikan sert gücüne maruz bırakan politikalara sahne olmuştur. Yaptırımlar uygulayarak hegemonyasını sürdüren ABD, Covid-19 sonrasında da bu durumu sürdürebilir. ABD Başkanı’nın Covid-19’u “Çin virüsü” olarak adlandırması ve salgının küresel yayılımını önleme yönünde hiçbir politika yürütmeyip Çin’i sıkıştırmaya çalışması yine benzeri yaptırımlar siyasetini takip edeceğini göstermektedir. Ancak bilinmektedir ki hegemon, rızanın yerine sert gücünü kullanmaya başlamışsa hegemonyası da zayıflıyordur. Düşüşteki hegemonun daha da saldırgan olabileceğini düşünmek gerekebilir. Sonuç olarak uluslararası işbirliği zarar görürken ABD hegemonyası artacaksa bu sert gücünü kullanmasıyla olabilir bu da ABD müdahaleciliğini daha sık görmemize yol açabilecektir.

2.3. Senaryo -3: Yeniden Kaotik Anarşi

Uluslararası sistemde bir hegemonun varlığı veya yapının tek kutuplu olması kaotik yapıyı çatışmalardan kurtarıp düzen sağlayabilmektedir. Covid-19 salgını ise bu noktada ABD’nin hegemon olma niyeti açısından tartışmalı bir ortam yaratmıştır. Ne dünya için ne de kendi bloğu için ABD’nin herhangi bir politika yürütmemesi ve kendisinin ayakta tuttuğu uluslararası rejimlerle ters düşmesi ABD hegemonyasını zayıflatmaktadır.

Covid-19 sonrası süreçte başta Avrupa olmak üzere küresel ekonomiyi sarsacak bir durgunluk beklenmektedir. Bu yüzden Avrupa’yı salgının kontrol altına alınması kadar ilgilendiren diğer bir konu ekonomidir.Tarihsel açıdan bakıldığında ABD-Avrupa ortaklığını kuvvetlendiren politikaların başında Marşal Yardımları gelmektedir. Ancak böyle bir desteğin ABD’den çıkması şu an için hayaldir. Aksine ABD’nin DSÖ’ye aktardığı destekten de vazgeçmesi hegemonun sistemi ayakta tutucu olarak üzerine düşeni yapmayacağını göstermektedir. Başka bir ifadeyle ABD kendi ortaklarını ekonomik darboğazdan çıkaracak bir destekte bulunmaktan bahsetmediği gibi hegemonyasını taşıyan uluslararası rejimlere dahi şüpheyle yaklaşmaktadır.

Bu senaryoyu ön plana çıkaran etmenlerin başında ise ABD ve Avrupa arasındaki bağların küresel yansımalarının olabileceği ve yakın geçmişteki konulardır. ABD hükümetleri uzun süredir NATO üyesi Avrupalı devletleri savunma harcamaları konusunda sıkıştırmaktadır. Avrupalı devletler de biyerde NATO güvenlik şemsiyesini suistimal ederek kaynaklarının büyük kısmını kendi kalkınmalarına ayırabilmektedir. Bunun dışında “NATO ruhu”nun zarar gördüğü görüşü de güç kazanamaktadır. Fransız lider Macron’un “beyin ölümü” ifadesi de bunun en üst perdeden ifadesidir. NATO’nun varlığı sadece üye devletler arasında bir savunma-güvenlik işbirliği olarak okunmamalıdır. ABD askeri gücünün yaygınlaşmasını sağlayan temel unsur kurduğu ittifaklaşma ağıdır ve Avrupa bunun en ciddi alanıdır. Diğer yandan bugün Avrupa içerisinde yakalan uyumu ve işbirliğini sadece Avrupa Birliği’ne (AB) mal etmek eksik olacaktır çünkü bu devletleri ittifaklık içerisinde tutan ve halihazırda birbirleri arasındaki güvenliği sağlayan NATO da pay sahibidir (Mearsheirmer, 1990: 47). Sonuçta Covid-19 öncesinde de ABD-Avrupa ilişkilerinde ve işbirliğinde bir çözülme süreci vardır. Ufukta ise bu ilişkiyi güçlendirecek politikalar görülmemektedir.

ABD hegemonyasının zayıflaması ve devletler arası işbirliğinin azalmasıyla birlikte sistemin kaotik yönü güç kazanacaktır. I. Dünya Savaşı öncesindeki gibi çok kutuplu bir yapının meydana gelmesi uluslararası siyaseti öngörülemez çete dayanışması noktasına getirebilir. Bu da ciddi savaşlara yol açabilir. Covid-19’un Avrupa üzerinde yaratacağı etki şüphesiz Çin’dekinden dahi büyük olacaktır. Ölümlerin artarak devam etmesi salgını kontrol altına almayı güçleştirirken Avrupalılık, serbest dolaşım gibi pek çok AB değeri tartışmaya açılacaktır. Her devletin bu zor günlerdeki yalnızlığını hatırlayacağı muhakkaktır. AB projesinin ve liberal düşüncenin aldığı bu darbe Avrupa içi çatışma ihtimallerini de arttırabilecektir. Hele bir de ABD hegemonyasının Avrupa’yı kendi haline bırakacak şekilde zayıflaması önlenemez gerginliklerin doğmasına yol açacaktır.

2.4. Senaryo -4: Çin İçin Fırsat

Trump yönetiminin hegemonik sorumluluk almaktan kaçınması ve uluslararası rejimlere karşı takındığı tavır ABD stratejisinde hegemonya olma konusunda alışılageldik bir politika izlenmediğini göstermektedir. Covid-19 ile birlikte de ABD hegemonyası zayıflayabilecektir. ABD hegemonyasına karşı 2000’li yıllarla birlikte en ciddi meydan okuma ise Çin’den gelmektedir. Diğer bir deyişle senaryo -4’te uluslararası işbirliğinin artması ve ABD hegemonyasının azalması durumu Çin’in hegemon olarak yükselmesi için en uygun ortamdır.

Büyüyen iktisadi gücüyle Çin uzun zamandır ABD karşısındaki bloğun lideri olarak görülmektedir. Rusya her ne kadar çeşitli coğrafyalarda daha agresif bir görünüm sergilese de ABD için eskisi kadar büyük bir tehdit değil hatta yer yer yakınlaşmalar da vardır. Ancak ABD güvenlik stratejisi uzun süredir Çin’i merkeze alan ve eksenini Asya-Pasifik’e kaydıran bir tutum içerisindedir(NSS, 2015: 24). Buradan anlaşılacağı üzere Çin’le kurulacak her ilişki Vaşington tarafından ilgiyle izlenmektedir.

Çin ise uluslararası siyasette düşük profil sergileyerek ilk etapta Afrika devletleri ve ardından Asya devletleri nezdinde yaptığı altyapı yatırımlarıyla nüfuz -ve biyerde hegemonik rıza- kazanmıştır. Uluslararası politikadan mümkün olduğunca uzak kalmayı tercih eden Çin, böylece hiçbir gergin atmosferin parçası olmayarak Çin Rüyası’nı yaratma uğraşındadır. Çin’in kendi açısından başlattığı büyük güç olma stratejisi içerisindeki en hayati politika ise şüphesiz Kuşak-Yol Projesi[4]’dir. Bu projesi vasıtasıyla pekçok devletle anlaşmalar yapan Çin altyapı desteklerini Avrupa’nın içlerine kadar taşımıştır. Yakın çevresinde ABD’nin oyun dışı kalmasını sağlarken Amerikan hegemonya sahalarına da düşük profilli altyapı destekleriyle tacizlerde bulunmuştur. Çin’in bu politikaları ise şüphe yok ki Covid-19 ile ciddi bir darbe almıştır. Çin’in salgın hastalık kaynağı olarak görülmesi yumuşak gücüne zarar vermiştir. Diğer yandan ABD Başkanı Trump’ın Covid-19’a “Çin virüsü” ifadesinde de imaj yıkıcı bir niyet vardır.

ABD hegemonyasının zayıflaması konusu önceki bölümlerde tartışılmıştı. Böyle bir ortamda işbirliğini sağlayıcı ve arttırıcı ikame güç ise sadece Çin olabilecektir. Özellikle ekonomilerin durgunluk periyoduna girmesi karşısında finansal destek sağlayabilecek birincil ülke olan Çin’in bu niyeti paylaştığı da Kuşak-Yol Projesi sebebiyle düşünülebilir. Çin’in Marşal Planı diyebileceğimiz Kuşak-Yol Projesi çerçevesinde durgunluk yaşayan ülke ekonomilerine finansal destek gelebilir. Bunun ABD’den beklendiği süreçlerde ve bölgelerde Çin’den gelmesi ise hegemonik çatışmayı zirveye çıkarabilecektir. Esasen Çin, kendi içinden çıkan krizi küresel bir fırsata çevirebilecektir.

Uluslararası ilişkilerin pek çok sahası sıfır toplamlı oyun mantığıyla ilerlemektedir. ABD’nin uygulamadığı ya da kaçındığı politikalar en değerli müttefikini yalnız bırakmasına yol açarak küresel hegemonyasına zarar vermektedir. ABD tarafından yaratılan boşluk ise Çin için fırsattır. Çin hem tıbbi malzeme hem de sağlık personeli konusunda yaptığı desteklerle Covid-19 siyasetini işletmeye çalışmaktadır. Bu zor dönemlerde toplumlar gelişmeleri dikkatle takip etmektedir. Avrupa’nın demokratik yapısı toplumsal düşüncenin, siyaseti diğer bölgelere kıyasla daha fazla etkilemesine neden olmaktadır. Bu durum, ABD – Avrupa hattındaki müttefiklik ve dış politika yapım süreçlerini yıpratarak ABD hegemonyasını düşürdüğü gibi uluslararası işbirliğinin istikametini Doğu’ya çevirebilecektir.

  1. SENARYOLAR ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE

Covid-19 yukarıda takip edilen senaryolar ışığında uluslararası sistemdeki birtakım düşünceleri değiştirebilecek veya bazı süreçleri hızlandırabilecektir. ABD hegemonyası ve uluslararası işbirliği belirsizliğindeki senaryolar, bu tarafın bir parçası olması hasebiyle de Türkiye’yi yakinen ilgilendirmektedir.

Türkiye özellikle Suriye İç Savaşı’ndan bu yana Batılı ortaklarıyla anlaşmazlık yaşamaktadır. Hatta bu anlaşmazlık bir ad hoc Türk-Rus ittifakını da beraberinde getirmiştir. Diğer yandan daha uzun süredir Türkiye’nin AB üyeliğine dair beklentileri kalmadığından açıkça karşılıklı sert söylemler geliştirilmektedir. Özetle Türkiye, kendi güvenliğini merkeze alan haklı politikalarıyla parçası olduğu blokla uzun süredir kavgalıdır. Bu durum kronik düşman Moskova ile yakınlaşmaya bile sebep olmuştur. Türk-Amerikan ilişkileri özelinde bakıldığında ise hiçbir Türk güvenlik tezi Vaşington tarafından desteklenmezken, daha vahimi terör örgütlerine silahlar verilmiştir. Türkiye’nin güvenliği için attığı adımlar müttefiki olan ABD’nin yaptırımlarıyla cevaplanmıştır. Kısaca bu durumlar düşünüldüğünde ilk senaryo Türkiye için dış politika manevra kabiliyetinin kaybı, güvenlik sorunlarının da fazlalaşması demektir. Amerikan hegemonyasının destek bulduğu hükümet sayısının artması Türkiye karşıtı politika yürütülmesini kolaylaştırabilecektir. Bunun dışında Amerikan sert gücünün ve müdahaleciliğinin artabilecek olması durumunda Ortadoğu’daki istikrarsızlık istikrarlı bir hal alacaktır. Böyle bir durumda Türkiye bu yöndeki girişimleri engelleme ve bölgesel işbirliğini kuracak politikalar üretmeli ve uygulamalıdır.

Uluslararası işbirliğinin zarar görmesi küresel güveni ve uluslararası siyasetteki öngörü kabiliyetini zayıflatacaktır ancak Türkiye böyle bir ortama hazırlıklı olmalıdır. Özellikle kendine yeten ekonomi politikaları korumacılık karşısında elzemdir. Diğer yandan uluslararası işbirliğinin Avrupa içerisinde açabileceği gediklerden faydalanmak gerekecektir. Uluslararası işbirliğinin NATO ve AB dahil olarak zayıflaması Yunanistan’ın da kısmen yalnızlaşması anlamına gelecektir. Böyle bir ortamın doğması halinde Türkiye, Ege’deki Türk adalarını hızlıca gündemine almalıdır. Türkiye, Yunanistan’ı Avrupa koruması olmaksızın yakalayabilmek için Avrupa içi hegemonyadan kendisi gibi rahatsız olan İngiltere ile işbirliğini arayabilir. Özellikle yakın zamanda Birlik’ten ayrılan İngiltere için dış politika güvenlik konularının başında, kıta Avrupasının Fransız veya Alman hegemonyasına girmemesi gelmektedir. Bu noktada Avrupa’nın çevrelenmesi imkanı doğabilecektir. Bu doğrultuda yürütülen maske diplomasisi güney Avrupa’da ve İngiltere’de önemli karşılık bulmuştur. Sağlık çalışanları salgınla mücadelenin en ileri hattıyken onları koruyacak olan tıbbi teçhizat da bir o kadar hayatidir. Türkiye’nin İspanya’ya, İtalya’ya ve İngiltere’ye gönderdiği tıbbi malzemeler yeni diplomasi hattının kurulumu için faydalı adımlar olmuştur. Doğu Akdeniz’de Yunanistan’a karşı İtalya’nın Türkiye’nin yanında yer alması ve son olarak İngiltere’nin Libya’da meşru hükümeti desteklediğini açıklaması ciddi kazanımlardır (Kartal, 2020). Türkiye kendisini Avrupalılık kimliğinin oluşmasını sağlayan “öteki” olmaktan kurtarmak için kurabildiği ilişkileri derinleştirmelidir.

Türkiye’nin Batı’da gerçekleşebilecek senaryoların dışında ilgilenmesi gereken diğer bir ciddi potansiyel Çin’in küresel siyaset sahnesinde profilini yükseltmesi ve yapabileceği desteklerdir. Türkiye bu konuda çok özenli olmalıdır. Çin’i Türkiye için hassaslaştıran iki unsur vardır. Bunlardan ilki Doğu Türkistan konusudur, diğeri ise her Çin politikasının ABD’nin sinir ucuna temas etmesidir. Bu iki durumdan dolayı Türkiye ve Çin arasında her daim bir mesafe vardır. Ancak bu mesafenin ABD’ye hizmet ettiği de unutulmamalıdır. S. Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” tezinde de değindiği gibi Batı için tehlike Çin ve İslam medeniyetlerinin buluşmasıdır(1993: 46-47). Ancak Çin’in Doğu Türkistan politikaları bu buluşmayı imkansız kılmaktadır. Diğer yandan Körfez’deki ABD müttefikliği de bu durumu engellemektedir.

Soğuk Savaş’ın 70’li yıllarından itibaren Sovyetlerin Avrupaiçin tehdit olmaktan çıkmasıyla birlikte, Türkiye de Batı nezdindeki stratejik önemini kaybetmiştir. Türkiye’nin bu kaybı Batı’nın birçok konuda rahatlıkla Türkiye’yi karşısına almasını sağlamıştır. Ancak yeni dönemde Türkiye ve Çin daha yakın ilişkiler kuracak olursaTürkiye eski stratejik önemini özellikle ABD nazarında yeniden kazanabilecektir. Çünkü bu ilişki Çin’inDoğu Avrupa’da, Ortadoğu’da nüfuzunu arttırabilmesi anlamına gelecektir ve ABD için bu bir güvenlik sorunu olacaktır. Daha önemlisi bu senaryo çerçevesinde Türkiye ve Çin arasında daha sıkı bir diplomasi yaratılabilirse Çin’in Doğu Türkistan’daki politikalarını gevşetmesi ve buradaki soydaşların daha rahat yaşayabilmesi ihtimali doğabilecektir.

  1. SONUÇ

Halen her ülkenin yegane gündemi konumundaki Covid-19 uluslararası siyasetin hantal yapısını değiştirmiş ve çok sayıda yeni gelişmeyle karşılaşılmasını sağlamıştır. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana süren ABD merkezli işbirliği ve uluslararası rejimler meydan okumayla karşılaşırken 1990’dan bu yana inişli çıkışlı bir seyir içerisindeki ABD hegemonyası da nasibini almıştır. Covid-19 krizi bu iki yerleşik unsura gelecek açısından belirsizlik etiketi yapıştırırken elbette fırsatlar ve yenilikler de getirecektir.

Trump yönetiminin “Önce Amerika” politikası tersinden okunduğunda ABD’nin küresel politikalar yürütmekten ve küresel sorunlarla uğraşmaktan yorgun olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bu kampanyanın ana fikrinde “neden oralarda para harcıyoruz?” sorusu yer alıyordu. Bu durum, ABD’nin hegemonyasını sürdürme konusunda isteksiz olabileceği şeklinde yorumlanabilecek olsa da bundan vazgeçmesi kendi güvenliğini tehlikeye atmak olacaktır. Covid-19 bu açından ABD dış politikasında kopan fırtınayı gözler önüne sermiştir. Örneğin ABD, Afrika’daki Ebola salgınına karşı maddi destek sağlayıp uzman gönderirken(ShareAmerica, 2018) kendi sınırlarına da ulaşan Covid-19’a karşı böyle bir politika takip etmemiştir. Buradan anlaşılacağı üzere Trump yönetimi ABD hegemonyasını sorun çözücü sorumluluk açısından değerlendirmemektedir. Diğer yandan yine aynı zihniyetin eseri olarak DSÖ’yle karşı karşıya gelinmesi ve uluslararası rejimlere de ABD’nin aksi tavır sergilemesi hem hegemonyanın hem uluslararası işbirliğinin güç ile değil alışkanlıkla yürüdüğünü anlatmaktadır. Covid-19 bu anlama sürecini açıkça hızlandırmıştır.

Bu belirsizlikler eşliğinde senaryolar incelendiğinde en ciddi kırılmayı yaşatacak gelişme Çin’in tavrında yatıyor olacak. Çin kendi topraklarında küresel bir hal alan bu hastalık sonrasında doğan boşluğu kapayıp duran ekonomiyi desteklerle hayata döndürürse yeniden cazibe yaratabilir ve Covid-19’un lekesini bir nebze de olsa silebilir. Eğer Çin, Covid-19 sebebiyle geri adım atacak olursa ABD hegemonyası ve bu hegemonyaya bağlı işbirliği pamuk ipliği misali devam edecektir. Ancak aşikar olan fikriaçıdan ABD hegemonyasının ve uluslararası rejimler açısından işbirliğinin Covid-19 karşısında çaresiz kaldığıdır. Çin ise bu gedikleri kapatabilecek güce sahiptir. Çin’in ABD’nin kaçındığı destekleri sağlaması -DSÖ’ye daha fazla ödeme yapması–durumu doğacak olursa bu hegemonik çatışmanın ilk ateşi olabilir.

Batı içerisinde halı altına süpürülen başta NATO olmak üzere çok sayıda anlaşmazlık Covid-19 ile hararet kazanmıştır. NATO elbette egemenliklerin tehlike altında olması sonucunda işleme geçen bir karşılıklı güvenlik örgütüdür ancak karasal Avrupa’nın iç içe geçmiş yapısı karşısında her ülkenin ulusal politikalar yürüterek salgınla mücadele etmesi Avrupa merkezli çatlağa ABD’yi de çekmektedir. Çin ise bu süreçte Kuşak-Yol Projesi’ne yeniden hız kazandırarak Avrupa içerisindeki eğilimi kendisine doğrultabilecektir. Türkiye’nin ise Çin yükselişine ve yayılışına karşı dikkatli olması gerekmektedir. Çünkü Çin’le arada kilometrelerce mesafe de olsa Türkiye’nin çok sayıda anlaşmazlık alanı vardır. Türkiye, yağmurdan kaçarken doluya tutulmamak için yükselmiş olan Çin’in uluslararası sistemde yüksek profilli politika yapımına hazırlıklı olmalıdır.

Sonuç olarak, ABD hegemonyası halsizleşmiş bir şekilde sendelerken uluslararası rejimler tarafından ayakta tutulmaya çalışmaktadır ancak Covid-19 belki de yorgun hegemonu geçer not alamayacağı bir sınava sokmuştur. Bu süreçte Avrupa’nın neo-liberal illüzyonlar etrafında geliştirdiği Birliği de baş döndürücü bir bunalıma sürüklenmiştir. Siyasal açıdan bu zorlamaların yanında asıl afet ise ekonomilerin içerisine girdiği durgunluktur. Durgunluk ABD hegemonyasını ve uluslararası işbirliğine yönelik şüpheyi arttırmaktadır. Bu noktada hem uluslararası rejimleri hem Avrupa’nın birlik halini hem de hegemonik istikrarı üstlenebilecek tek güç Çin’dir. Çin’in önünde cebren alabileceği devren hegemonik bir yapı bulunmaktadır. Bu maliyete katlanması ABD karşısındaki en büyük fırsatı olacaktır ancak bu fırsatı değerlendirmesi ABD gibi bir karşılık almasını sağlamayabilir. Çünkü Avrupa – ABD ve Dünya – ABD arasındaki ilişkiler maddi kazancın dışında kültürel olarak da çeşitli bağlar barındırmaktadır. Soğuk Savaş’ta olduğu gibi ABD’nin taşıdığı değerler bu ülkeye bağlılığı kolaylaştırmış ancak Sovyetler pek çok müttefikini darbelerle kontrol altında tutmuştur. Çin’in de hegemonik bir varlık kazanmasının sonrasında Dünya’ya verebileceği hiçbir şey yoktur. “Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” deyişi devletler için de geçerlidir çünkü devletlerin ilişkileri sonucunda birbirlerinden etkilenmeleri söz konusudur. Çin’in otoriter yapısı küresel siyaseti etkileyebilir ve demokrasilerin azalmasına bağlı olarak toplumların daha az etkili olduğu ya da hiç etkili olmadığı dış politika süreçleri yaratabilir. Buna paralel olaraksa savaş ihtimalleri artabilir. Covid-19 hegemonya ve işbirliğini sürdürme yetkinliği tacını ABD’den alıp Çin’e giydirebilecektir. Liberal kapitalist yapının geleceği otoriter sosyalist bir ülkeye kalabilecektir. Bu durum şüphesiz uluslararası sistemi ve siyaseti daha fazla bilinmezliğe sürükleyecektir.

 

 

KAYNAKÇA

ARRIGHI, Giovanni, The Three Hegemonies Of HistoricalCapitalism, Gramsci, HistoricalMaterialismand International Relations, Ed: StephenGill, Cambridge, 1994, s. 148-185.

AŞÇI, Bahar, Olasılık Yönetimi: Senaryo Analizi, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum, Cilt: 6, Sayı: 17, 2017, s. 375-394.

China’sBeltand Road Initiative in the Global Trade, Investmentand Finance Landscape, OECD, 2018

DOĞAN, Nejat, Dış Politikada Grand Strateji Yaklaşımı ve 21. Yüzyılda Türkiye, IV. Avrasya Sosyal Bilimler Forumu, 2016, 156-164.

HUNTINGTON, Samuel P.,TheClash Of Civilizations?, ForeignAffairs, Vol: 72, No: 3, 1993, s. 22-49.

KARTAL, Ahmet Gürhan, https://www.aa.com.tr/en/africa/uk-italy-in-agreement-on-political-solution-in-libya/1724242 [Erişim Tarihi: 29.04.2020]

MEARSHEIMER, John J., Back To The Future: Instability In Europe After The Cold War, International Security, Vol: 15, No:1, 1990, s. 5-56.

NSS, https://obamawhitehouse.archives.gov/sites/default/files/docs/2015_national_security_strategy_2.pdf [Erişim Tarihi: 29.04.2020]

ShareAmerica, https://share.america.gov/u-s-donates-up-to-8-million-dollars-to-help-stop-ebola-outbreak-in-africa/ [Erişim Tarihi: 29.04.2020]

WALTZ, Kenneth, Theory of International Politics, Addison-WesleyPublisingCompany, 1979.

WEARDEN, Graeme, https://www.theguardian.com/business/live/2020/apr/30/france-recession-covid-19-lockdown-economy-eurozone-ecb-us-job-lossess-business-live [30.04.2020]

 

[1]Self-Help, devletlerin anarşik uluslararası sistem içerisinde hayatta kalma davranışı sergilerken kendilerini ve egemenliklerini koruyabilmek, bağımlı olmamak için takip ettiği bir çıkar ilkesidir. Self-Help ilkesiyle hareket etmeyen devletlerin hayatta kalması ve egemenliklerini sürdürmesi diğer devletlerin insafına bırakması demektir. Detaylı bilgi için: KennethWaltz, Theory of International Politics, Addison-WesleyPublisingCompany, 1979. 

[2]Devletler işbirliğine giriştiklerinde sadece kendi kazançlarına değil diğer devletin kazancına da bakarlar. Sıfır toplamlı oyun düşüncesiyle de ilişkili olarak devletler daha fazla kazanmaları durumunda karlı olacaktır. Eğer bir devletin kazancı diğerinkinden az olursa bu göreceli kazanç mantığına göre zarar anlamına gelecektir. Detaylı bilgi için: Waltz, age.

[3]Bu çalışmada hegemon kavramı sert güç üstünlüğünden ziyade Gramsci tanımlamasındaki rıza ile değerlendirilmiştir. Rıza kavramı ise temel anlamıyla hegemon yönetimindeki birimlerin mukavemet göstermeksizin hegemona uyum göstermesidir. Bu noktada hegemon politikalarını uygularken evrensel faydayı da gözetiyormuş gibi bir ortamı yaratır (Arrighi, 1994: 150-151). Hegemonun sert güç dışındaki bu “evrensel” durumu dünyanın herhangi bir yerindeki sorunla ilgili sorumluluk alması durumunu meydana getirir.

[4] Çin’in Avrupa’da, Merkezi ve Batı Asya’da yaptığı altyapı destekleriyle siyasi cazibe yaratma ve nüfuz sağlama projesidir. Trilyon dolarları bulan altyapı ve ekonomi büyüme ihtiyaçlarının sağlanması konusunda Çin bu girişimini Asya Kalkınma Bankası üzerinden hayata geçirmektedir. Detaylı bilgi için: China’sBeltand Road Initiative in the Global Trade, Investmentand Finance Landscape, OECD, 2018.

Mehmet Çağatay Abuşoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar