Bu sayfayı yazdır

ABD'nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisinin Şifreleri ve Stratejide Türkiye'nin Yeri

Yazan  22 Şubat 2015

ABD Kongresinin 1986 yılında çıkardığı bir kanun gereği ABD Başkanlarının yıllık stratejik değerlendirme dokümanı yayınlamaları gerekmektedir. Bazı yönetimler bunu ara sıra yapmışlardır, nitekim bir önceki ABD Başkan George W. Bush döneminde iki kez yayınlanmıştır.  ABD'nin şimdiki Başkanı Obama da ilk Güvenlik Stratejisini 27 Mayıs 2010 tarihinde açıklamıştır. Yenisini ise 06 Şubat 2015 tarihinde açıklamıştır.  Yeni strateji dokümanının aslında 2014 yılı ortalarında açıklanması bekleniyordu ancak özellikle IŞİD tehdidinin ortaya çıkması yeni dokümanın açıklanmasını geciktirdi.

Soğuk Savaş sonrasında dünyanın tek süper gücü olan ABD'nin düşündükleri, planladıkları, yaptıkları kendisi için olduğu kadar diğer ülkeler için de önemlidir. Bu kapsamda Türkiye de diğer ülkeler gibi ABD'yi yakından takip etmektedir. Ama nedense hem Mayıs 2010 tarihli hem de Şubat 2015 tarihli Obama'nın Ulusal Güvenlik Stratejilerinin açıklanmasından sonra Türkiye'de bu konu hiç ele alınmadı, incelenmedi, ABD'nin muhtemel gelişmelere yönelik tutumu analiz edilirken en azından benim izlediğim tartışma programlarında, akademisyenlerin referanslarında ve haberlerin analizinde hiç yer almadı. Halbuki Amerikan stratejiler hiyerarşisinde resmi olarak en tepe noktadaki stratejidir. Bu haliyle bu doküman bütün Amerikan politika ve stratejilerinin fiili anayasası konumundadır. Örneğin 2010'dan sonraki sürece baktığımızda Mayıs 2010 tarihli ABD Ulusal Güvenlik Strateji dokümanının ABD'nin bütün iç ve dış politik uygulamalarının dayandığı en üst doküman olduğunu görmekteyiz. Ulusal Güvenlik Stratejisi olarak adlandırılmasına rağmen ABD Dış Politika Stratejisi de bu dokümanda dikte edilen hususları referans alınarak Kasım 2010 ve 2014'te yeniden revize edilmiştir. Dolayısıyla ABD'yi anlayabilmek, ne yapabileceğine ilişkin öngörüde bulunabilmek için bu dokümanın analiz edilmesi gerekiyor.

 

Küresel tehditlere karşı küresel ve çoklu ortaklıklar

Yeni güvenlik stratejisi Obama yönetiminin ana politikasında değişiklik olmayacağını göstermekle birlikte bazı sürprizler de içermektedir.Yeni stratejide en dikkat çeken husus stratejik sabır kavramıdır. Bu kavramla birlikte Obama ulusal güvenlik tanımını genişletmiş ve yeni dünya düzeninin kurumsal temellerine vurgu yapmıştır. 29 sayfalık yeni doküman bir önceki dokümanın yarısı büyüklüktedir. Obama yeni dokümanda küresel entegrasyondan bahsederek bunun küresel tehditlerle mücadele için gerekli olduğunu ve aynı zamanda yeni fırsatlar yaratacağını ifade etmektedir. Dokümanda klasik tehditler olarak da bilinen büyük güçlerin mücadelesi, bölgesel istikrarsızlıklar, nükleer silahların yayılması ve terörizm belirtilse de ABD ve müttefiklerine yönelik stratejik riskler listesinde şunlara yer verilmiştir:   

- ABD anayurduna ve/veya kritik tesislere yönelik saldırı,

- Yurtdışındaki Amerikan vatandaşlarına ve müttefiklere yönelik tehdit ve saldırılar,

- Küresel ekonomik kriz veya geniş çaplı ekonomik yavaşlama,

- Kitle imha silahlarının yayılması veya kullanılması,

- Ciddi küresel salgın/bulaşıcı hastalıkların yaygınlaşması,

- İklim değişikliği,

- Enerji piyasasındaki bozukluklar,

- Zayıf veya çökmüş devletlerden kaynaklanan güvenlik sorunları.

sıralanmış ancak herhangi bir önceliklendirme yapılmamış olması dikkat çekmektedir

Bu haliyle 2015 dokümanı 2014 dokümanından farklılıklar göstermektedir 2010 yılında Afganistan ve Irak savaşlarının sona erdirme, küresel finansal krize çözüm bulma ağırlık kazanmışken yeni doküman geçmiş 5 yılda bir çok şeyin değiştiğini, Afganistan ve Irak savaşlarının başarıyla sona erdirildiğini, terörle küresel mücadele ilerle kaydedildiğini, dünyada yeni bir oyun düzeninizin oynandığını, buna göre artık uzun dönemli yaklaşımlar ve ortaklıklar sergilenmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Strateji dokümanında uzun dönemli yaklaşımlar ve ortaklıkların karşılaşacağı sorunlar ise siber güvenlik, küresel sağlık, iklim değişikliği, çöken devletler ve enerji güvenliğidir.Yeni doküman ayrıca Amerika'nın Asya Pasifik bölgesine yönelik dengeleme politikalarının esaslarını, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da istikrarın sağlanmasına yönelik olarak çatışmaların nedenlerini ortadan kaldıran yaklaşımları, 15 yıl içinde küresel fakirlik sorunun çözülmesini, Ukrayna krizi ve Rusya ile ilişkilerin kötüleşmesi bağlamında özellikle NATO ve Avrupalı müttefiklerle küresel ittifakın güçlendirilmesini, çoklu ortaklıkların sürdürülmesini, uluslararası değerlerin ve kurumların güçlendirilmesini ve nükleer yayılmanın engellenmesini öne çıkarmaktadır.

Dokümanın detaylarında Obama yönetiminin İran'ın nükleer silahlara ulaşmasını engellemeye çalışacağı, El Kaide-IŞİD ve benzeri oluşumlarla mücadelede ısrar edeceği, Transpasifik ve Transatlantik ortaklıklarının geliştirilmesine ağırlık vereceği, ebola gibi küresel sağlık güvenliği ile ilgili konularda kampanyalarını sürdüreceği, iklim değişikliği gibi acil krizlere karşı koymaya devam edeceği, Tunus ve Burma gibi otoriter rejimden demokratik yönetimlere geçmeye çalışan ülkelere destek verileceği, siber saldırgan ülkelere karşı kararlı bir şekilde tedbir alınacağı belirtilmektedir

Yeni dokümanda istihbarat kurumları arasındaki istihbarat paylaşımı IŞİD tehdidinden siber tehdide kadar ülkenin korunmasında ana gereksinim olarak bahsedilmektedir.Dokümanın genelinde bahsedilen küresel işbirliği ve çok ortaklı işbirliği mekanizmalarından istihbarat paylaşımının küresel tehditlerle mücadele bağlamında gerekli olduğuna vurgu yapılmak istendiği anlaşılmaktadır.

Yeni dokümanı 2010'dakinden ayıran diğer bir özellik de yenisinin daha yumuşak bir dil içermesidir.2010 da Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore gibi ülkelere karşı ne yapılacağı daha kesin ifadelerle belirtilmiş iken yenisinde bu ülkelerden kaynaklanan tehditlerin çok fazla öne çıkarılmak istenmediği, son beş yıldır izlenen politikalarla bu ülkelerden kaynaklanan sorunların çözümünde ilerleme kaydedildiğinin ima edilemeye çalışıldığı, dolayısıyla en başta ifade edilen küresel etkili tehditlere karşı belirtilen ülkelerle işbirliği yapılması gerektiği vurgulanmıştır.

 

Tek ve küresel lider ABD

Yeni dokümanda en dikkat çekici olan ise ABD'nin küresel liderlik ölene yapılan vurgundur. Strateji dokümanında "liderlik" ve "liderlik etme" sözcükleri 134 kez kullanılmıştır. Nitekim dokümanlar ilgili olarak Beyaz Saray web sayfasında yapılan açıklamada verilen doküman özetinde liderlik etme konusunun öne çıkarıldığını ve ne zaman, nasıl liderlik edeciğinin ana hatları açıklanmıştır. Pentagon'un web sayfasında da "yeni ulusal güvenlik stratejisi ABD'nin nasıl liderlik edeceğini tanımlamaktadır" ifadesi kullanılmaktadır.

Obama'nın yeni stratejide liderlik ve liderlik etme ifadelerine ağırlık vermesinin arkasında özellikle Libya ve Suriye konularında ABD'nin pasif kaldığı, liderlik yapamadığı algısının değiştirilmesinin hedeflendiğini söyleyebiliriz. Arap Baharı olarak bilinen süreçte ABD'nin izlediği politika "geriden yönetim" olarak kavramsallaştırılmıştı. Ancak bu uygulamada ABD'yi pasif politika izliyor şekline dönüşmüştü. Halbuki 201 dokümanında da liderlik kavramına vurgu vardı ve geriden yönetimle kasıt ABD'nin artık küresel sorunların çözümünde hemen işin başından bizzat kendisinin fiilen olaya müdahil olmasından ziyade sorunla doğrudan ilgili olanların ve bölgesel mekanizmaların devreye sokulmasını ama koordinasyonun bizzat yine ABD tarafından yapılmasını öngörüyordu. Bu değişiklik anlaşılan o ki küresel bağlamda yanlış algılanmıştı.

İşte yeni dokümanda bu konu daha net açıklanıyor ve liderlik ve liderlik etme ifadeleri bunun nasıl yapılacağı (küresel entegrasyon, çoklu ortaklık gibi) daha net olarak vurgulanmakta ama her türlü liderliğin ABD tarafından yapılacağı çünkü hem ekonomik, hem teknolojik hem de askeri anlamda tek muktedir gücün ABD olduğu kesin bir dille vurgulanmaktadır. Yeni doküman ABD'nin çıkarları gerektirdiğinde tek başına hareket etmekten çekinmeyeceği, tek başına hareket edebilecek güçte olduğu ancak kolektif olarak harekete geçildiğinde daha da güçlü olunduğu ifade edilerek küresel/bölgesel işbirliği ve ortaklıkların önemine dikkat çekilmektedir.

Yeni strateji dokümanı aslında dünyanın birçok insanın hayal ettiğinden daha karmaşık bir hale geldiğini gerçeğini öne çıkarmakta ve bunu "yeni bir oyun düzeninin olduğu" ifadesiyle vurgulamaktadır.Gerçekleştirilmesi ya da ulaşılması için ortaya konan hedefler iddialı fakat başarılabilir gözükmektedir. Karşılaşılan güçlükler gerçekçi ve açıkça değerlendirilmiştir. Bu yönüyle pragmatik bir içerik ve bakış açısı oluşturmuştur. ABD Dışişleri Bakanlığı da dokümanda öne çıkarılan liderlik kavramına ve ABD'nin liderlik yapmasına sahip çıkarmakta ve "kurallara dayalı uluslararası düzenin kuvvetli ve sürdürülebilir liderliğine sahip olmak ABD'nin diğer ülkelere yaptığı bir iyilik değil ABD için stratejik bir zorunluluktur" ifadesiyle Obama'nın yaklaşımını desteklemektedir.

Bu stratejiyle ABD kendini yeni dünya düzeninin yönetiminde en üst pozisyona yerleştirmekte ve ABD'nin liderliği ve angajmanı olmadan hiçbir şeyin çözülemeyeceğini söylemektedir.Nitekim dokümanda artan siber tehdit, Rus yayılmacılığı, iklim değişikliği, kitlesel ölümlere yol açacak bulaşıcı hastalıkların/salgınların ortaya çıkması gibi her türlü tehdide karşı ABD'nin harekete geçirebileceği ve liderlik yapabileceği eşsiz yeteneklere sahip olduğu ifade edilmektedir.

Yine strateji dokümanında akıllı ulusal güvenlik stratejisinden bahsedilmekte ve bundan kastın artık günümüzde karşılaşılan sorunlarla mücadelenin sadece askeri güçle olamayacağı olduğu ifade edilmektedir. Bu kapsamda her ne kadar askeri gücün dayanılacak esas unsur olduğu belirtilse de aşırılıktan kaynaklanan şiddet ve terörle mücadelede teröristleri savaş alanından çıkarmaktan çok terörün ve şiddetin asıl sebeplerinin ve ideolojisinin ortadan kaldırılmasına daha fazla çaba gösterileceği, ifade özgürlüğü, insan hakları gibi küresel değerlerin yerleştirilmesine ağırlık verileceği vurgulanmaktadır.

 

Obama'nın yeni stratejisinde Türkiye'nin yeri

Yeni strateji dokümanında adı geçen sınırlı sayıdaki ülkeler arasında yer alan Türkiye ile ilgili dikkat çekici bir ifade var. Dokümanda "Avrupa ile Sürekli İttifakımızı Güçlendirme" başlığı altındaki paragrafta geçen o ifadelerin tercümesi şu şekildedir:  ......Türkiye ile ilişkilerimizi dönüştürmeye (transform) devam edeceğiz....... Hemen burada 2010 yılındaki dokümanda Türkiye ile ilgili neler söylenmişti onu da hatırlayalım. Obama'nın 2010 yılındaki güvenlik stratejisinde Türkiye ifadesi, Balkanlar’da istikrar ve demokrasinin geliştirilmesi, Kafkaslar ve Kıbrıs’ta sorunların çözülmesine yönelik girişimlere ABD’nin bağlı kalacağını belirten cümleden sonraki “geniş bir yelpazedeki ortak çıkarlar bağlamında ve özellikle bölgesinde istikrarın sağlanması konusunda Türkiye ile angajmanlara girileceği” ifadesinin içinde yer almıştı.  Ancak Obama'nın hem eski (Mayıs 2010) hem de yeni (Şubat 2015) ulusal güvenlik stratejisinde adı geçen diğer ülkeler “yakın müttefik, özel ilişkili, stratejik ortak, ortak” şeklinde tanımlanırken Türkiye için bu tip bir ilave tanımlama yapılmamış olması dikkat çekmektedir.

ABD Başkanı Obama’nın 2009'da Türkiye’ye yaptığı ziyarette gündeme gelen “model ortaklık” veya özellikle Türkiye’de her seviyedeki yöneticiler tarafından sıklıkla telaffuz edilen “stratejik ortaklık” ifadesi Türkiye için her iki strateji metninde yer almamıştır. Bunun yanında 2010 yılında bazı konularda Türkiye ile çalışabileceğinden bahsedilirken 2015'e geldiğimizde bunun da yer almadığını görüyoruz. Ayrıca her iki strateji dokümanın metinlerinde Ortadoğu bölümüne ilişkin paragraflar da incelendiğinde Ortadoğu’da Türkiye’yi ön plana çıkaracak, ki Türkiye’nin tarihsel ve kültürel açıdan haklı olarak çok iddialı ve önemli bir potansiyele sahip olduğu bölgedir, bir rol ve birlikte çalışabilirlik öngörülmüyor. Anlaşılan o ki Amerikan yönetimi Türkiye ile ortak çalışma konusunda sıkıntılar yaşamakta, ilişkilerin iyi durumda olmadığını ortaya koymakta ve bunu yeni bir şekle sokmaya, başka bir kalıba sokmaya çalışmaktadır. Her ne kadar dönüştürme (transform) kelimesinin olumlu bir anlamı olsa da dönüşecek ilişki yapısının nasıl olacağı ya da ABD'nin öngördüğü şeklin ne olduğunu, ortaya çıkacak şeklin Türkiye'nin beklentileri ve politikalarıyla ne derecede uyumlu olacak ya da Türkiye bu dönüşümü şekillendirmede ne kadar etkili olabilecek zamanla göreceğiz. Ancak AKP iktidarı ABD'nin bahsettiği ikili ilişkileri dönüştürme sürecinden haberdar mı o da soru işareti!

Tabi burada ikili ilişkilerin niteliğine bakmak gerekir. Pratikte bir ABD-Türkiye ilişkisinden bahsetmek zor gözüküyor. Türkiye'nin iç ve dış politikasında önce Başbakan şimdi Cumhurbaşkanı olarak Erdoğan'ın üstlendiği dominant ya da tek belirleyici üslubu Türkiye-ABD ilişkilerini de etkilemiş, ABD-Türkiye ilişkileri ABD-Erdoğan ilişkisine dönüşmüştür. Dolayısıyla 2009'larda ifade edilen ve kurumsal bir yapıyı gerektiren model ortaklık ya da stratejik ortaklık gibi bir ilişkiler modeli gerçekleşmemiştir. Kişisellik ağır bastıkça anlaşılan o ki ABD bundan rahatsız olmuş, ilişkilerin yürütülmesinde sıkıntılar yaşamıştır. Ve ilişkileri dönüştürmeye karar vermiştir. Yani ABD, Türkiye'deki Erdoğan'ın dominant rolüyle ortaya çıkan yeni durumda geleceğe dönük olarak bölgesel ve küresel bazda Türkiye ile nasıl bir ilişki yapısı oluşturabileceğinin arayışı içindedir. Muhtemelen bu nedenledir ki yeni ulusal güvenlik strateji dokümanında Türkiye'ye verilen bir rol ya da beklenti yoktur. Halbuki dünyanın ekonomik ve güvenlik alanında ağırlık merkezinin oluşmakta olduğu Asya-Pasifik'te öne çıkan ve 21.yy ortalarına doğru ABD ve Çin'e rakip konuma gelebileceği projeksiyonuna sahip Hindistan ile ilgili olarak eskisinde olduğu gibi yeni strateji dokümanında önemli ifadeler yer almıştır.

 

Sonuç olarak;

Güç merkezi olarak dünyada yeni ortaya çıkan ancak bölgesel nitelikte kalmaya devam eden aktörler olmakla birlikte halen tek süper ve küresel güç olan ABD’nin başkanı Obama ABD’nin dünyayı nasıl gördüğünü ve buna karşı nasıl bir strateji izleyeceğini açıklayan güvenlik stratejisinin ikincisini yayımlamıştır. Eskisinin yayımlanmasından sonra geçen beş seneye de baktığınızda eski strateji metnin yazıldığı gibi kalmadığını ve bütün yönleriyle uygulamaya geçirildiğini görmekteyiz.

Obama'nın yeni ulusal güvenlik stratejisi eski strateji dokümanından kısadır, hatta yarısı uzunluktadır, daha yumuşak bir dille yazılmıştır ama özünde iki strateji birbirinden çok farklı değildir. Yeni dokümanla Obama 5 yıl önce yayımlanan stratejisinin başarılı olduğunu ifade etmeye çalışmıştır. Eskisinde 21.yy'da kurulacak dünya düzeninin Amerika'nın yüzyılı olacağını, yeni dünya düzeninin ABD'nin belirleyeceğini ifade etmişken yenisinde bu kadar açık bir dil kullanmasa da bölgesel ve küresel sorunlarla, tehditlerle küresel entegrasyona ve çoklu ortaklıklara vurgu yaparken, yeni dünya oyun düzeninde bütün bu oluşumların esas belirleyicisinin, yönlendiricisinin ve liderinin ABD olacağı belirtilmektedir. Bunu da ABD'nin askeri, teknoloji ve ekonomi alanında tartışmasız tek güç olduğunu vurgulayarak dikte etmektedir.

   Obama’nın ABD Ordusunun dünyanın en güçlü ordusu olarak kalmasını hedeflediği ancak askeri görünürlüğü düşürmeyi öngördüğü, aslında geçen beş yıllık süreçte bu konuda başarılı olduğu, ABD’nin yeni dönemde doğrudan değil dolaylı güç kullanacağı yani daha az güç kullanmayacağı, uluslararası düzenin ABD’nin kontrolünde olacağı ancak kurulacak mekanizma ve ortaklıklarla daha fazla ülkenin dünyada söz sahibi olduğu izlenimi veren ortamın sürdürüleceği anlaşılmaktadır.

Türkiye’de hiç tartışılmayan bu dokümanlar konuya ilişkin Amerikalı yetkililerin açıklamalarıyla birlikte incelendiğinde Türkiye açısından da dikkat edilmesi ve ders alınması gereken hususların olduğu görülmektedir. Unutmayalım ki geleceğe hakim olanlar geleceği bugünden hayal edenler ve ortamı bugünden ona göre şekillendirenlerdir.

ABD’nin güvenlik stratejisinin Türkiye açısından da alınacak dersler içerdiği, metinde ne demek istendiğinin ve öngörülen yapı içerisinde dünyanın nereye gideceğinin ve ilişkilerin nasıl şekilleneceğinin kavranması halinde Türkiye’nin kendi güvenlik politikasını ve stratejisini daha iyi tespit edebileceği değerlendirilmektedir. Ancak Türkiye'nin ABD'nin karşısına kurumsal bir yapıdan ziyade kişisel tercihleri yaklaşımları esas alan bir görüntüyle çıkması ABD-Türkiye ilişkilerini çıkmaza sokmaktadır. Bu nedenle ABD Türkiye ile ilişkilerini yeni formata dönüştürmeye çalışmaktadır. Görünen o ki yeni formatı, rolleri belirleyen de ABD olacaktır.