Bu sayfayı yazdır

Amerika’nın Karadeniz Politikaları

Yazan  03 Şubat 2014

Soğuk Savaşın Amerika’nın önderliğindeki Atlantik cephesi tarafından kazanılmasının ardından dünya iki kutuplu bir uluslararası ilişkiler sistemden tek kutuplu Amerika’nın her anlamda hegemonyasına dayanan yeni bir sürece dönüşmüştür. Adeta Amerikan kültür dünyasının da küreselleştiği bir süreci yaşamaktayız. Küresel güç ABD, bu patronajını devam ettirebilmek için yaptığı planlama ve projeksiyonlarda kendisine ve patronajına meydan okuyabilecek güçlere karşı önleyici! Tedbirler almaktan kaçınmadığı bilinmektedir. ABD’ye mevcut durumda meydan okuyabilecek güçler Asya kıtasından çıkacağı bellidir. Zira dünya siyasi tarihinde Tunç çağından itibaren dünya hegemonyası bir Asyalı bir Avrupalı güç tarafından münavebeli olarak götürülmüştür. Tarihsel arka plan bunu göstermektedir.

Bu anlamda 2025 yılından itibaren Asya Bloğunun toplam üretimi Atlantik bloğunu geçecektir. Bu yeni bir siyasal sistem örgütlenmesi ve mimarisini icbar eder. Asya bloğundan siyasi askeri ve ekonomik olarak baktığınızda en önemli güç Çin olarak belirmektedir. ABD Çin’in yükselişini engellemek için ucuz, sürekli ve güvenli enerjiye erişimini kontrol altına almak istemektedir. Afrika operasyonlarıyla Çin’in bu yönelimi engellenmiştir. Yegâne alternatif Orta Asya Hazar Havzasıdır. Bu alan kontrol edilirse Çin’in alternatif olma özelliği seçenek dışı kalacaktır. Keza AB üzerindeki ABD velayeti süreklilik kazanacak, Rusya Uralların doğusundaki nüfusunun azlığı sebebiyle sınırlandırılabilecektir. En azından stratejik tahayyülü bunu öngörmektedir.

Amerika bu coğrafyanın uzağındadır. Bu coğrafya ve kültürlerle hiçbir iltisakı yoktur. Bu alanda etkili olacak dış politika araçları son derece sınırlıdır. Son dönemde bölgede meydana gelen siyasi ve  sosyal olaylar  bölgeyi tekrar dünya gündemine taşımıştır. Bu anlamda meseleye ışık tutmak için Eski ABD AnkAra Bütyükelçisi Ross Wilson’un Arı Hareketinin düzenlediği 9. Yıllık Güvenlik Konferansında yaptığı “Karadeniz Coğrafyası’ndaki Amerikan Politikası” başlıklı konuşma çok önemli. Konuşmanın tam metnine  [http://www.esiweb.org/pdf/esi_turkey_tpq_id_58.pdf] bağlantısından erişilebilir.Bu konuşmayı aralara italik olarak girdiğimiz yorumlarla değerlendirmeye çalışacağım.

“Amerikan perspektifine gore NATO şu an olduğu gibi gelecekte de, Karadeniz Coğrafyası’nı da içeren Avrupa-Atlantik Coğrafyası’nın temel ve üstün nitelikli güvenlik kaynağı olmaya devam edecektir. Amerikan yaklaşımı, bölgeye doğrudan müdahale yerine müttefikler ve dost ülkeler aracılığıyla ve bu ülkelerin rahat hareket edebilecekleri çerçeveler dâhilinde güvenlik hususunda işbirliği ve eşgüdümü güçlendirme esasında harekete dayanmaktadır. ABD Karadeniz’de fiziki olarak varlığını tesis etmek peşinde değildir. Ancak ABD bölgede müttefikleri ve dost ülkeler aracılığıyla güvenlik ve işbirliğini güçlendirmeyi ve kalıcı kılmayı kendi ödevi bilmektedir.”

Sayın Büyükelçi nezaketle bu işi ABD olarak değil NATO şemsiyesi altında yapacağız ve bunun adı Amerika değil NATO varlığı olacak demeye getiriyor.

“Karadeniz söz konusu olduğunda temel çıkış noktalarından biri de bölgenin doğası üzerine düşünmeye başlamaktır. Bölgenin doğası aynı anda hem kendine özgü (hususi) hem de biçimsiz ve değişken olarak görünebilir. Herhangi biri haritaya baktığında Karadeniz’in büyük bir su kütlesi olarak etrafındaki ülkeleri kendine doğru çektiği düşüncesine kapılabilir. Ancak yakın tarihte, bu bölge bu şekilde birbirine yaklaşmış bir bütün olmaktan uzaklaşacak şekilde hareket etmiştir. Bölgedeki ülkeler arasındaki münasebetler çoğu zaman tıkanmış, bazen de her an gerçekleşmesi muhtemel fırsatlar beklentisi halinde seyretmiştir. Ancak bu münasebetler ve etkileşim her zaman hayal kırıklığına uğratacak şekilde, olması gerektiğinden az bir şekilde, ortaya çıkmıştır.

Bölgeye yönelik Amerikan politikası ise Berlin Duvarı yıkıldığından beri ülkenin Avrupa’ya karşı sürdürdüğü yaklaşımdan farklı değildir: Özgür, müreffeh, barışçıl ve huzurlu, güvenli ve birlik halinde bir bölgenin varlığını desteklemek.”

“Birlik halinde bir Karadeniz tahayyülünde birlik kimin etrafında olacak”?

Demokrasi

“Demokratik değerlere kolektif bir bağlılık Soğuk Savaş süresince Amerikan ve Müttefik Bloğu siyasasının temel ideolojik yapıtaşlarından biri olmuştur. Günümüzde bu siyasa hala Amerikan Dış Politikası’nın Karadeniz ülkelerine karşı yaklaşımının temelini oluşturmaktadır. Kalıcı ve güçlü demokrasiye sahip Türkiye ve Yunanistan’a bugün Romanya ve Bulgaristan da katılmıştır. Ukrayna ve Gürcistan, 2003 Rose (Pembe) Devrim ve 2004-05 Orange (Turuncu) Devrimler ile vücuda geldiği üzere katılımcı demokrasi inşası yolunda büyük yol kat etmişlerdir. Bölgedeki diğer ülkeler de yeni kurumlarıyla birlikte dönüşerek toplumlarını yeniden inşa etmektedirler. ABD, bölgedeki bir demokratik ülkeler topluluğunun oluşmasındaki bu temayülün daha da gelişmesini kuvvetle teşvik etmektedir. Böyle bir temayüldeki özgürlüğün temelinde açık ve serbest siyasi sistemler, özgür ve adil seçimler, aktif ve bağımsız medya, güçlü sivil toplum ve aktörler arası karşılıklı saygı, keyfi hareket etmeyen ve dürüst hükümetler ve vatandaşlar ve onlara ait özgür kurumların hukuka riayeti yatar.

Bu ayın başlarında Bükreş’te düzenlenen Karadeniz Forumu’nda ABD Milli Güvenlik Danışman (Müsteşar) Yardımcısı Crouch, Karadeniz Mutabakatı (The Black Sea Trust) olarak adlandırılan yeni bir resmi-sivil ortaklık girişimine katılma niyetini açıkladı. Bu bünye, bütün bölgede sınırlararası işbirliği, sivil katılım, demokratik yönetim (hükümet etme) ve hukukun üstünlüğü konularındaki programlara maddi destek sağlayacaktır. Alman Marshall Fonu, Romen Hükümeti ve diğer donörlerle ortak bir şekilde, ABD bu sene bu girişime önemli ölçüde finansal katkı sağlamayı planlamaktadır.”

NATO’nun yani ABD’nin Karadeniz’de genişlemesi ve liberal değerlerin yaygınlaşması için her türlü desteği vereceğini ifade etmektedir

Refah

“Altmış yıldır açık ve serbest pazarlar artan Avrupa refahının temeli olmuştur. Önümüzdeki yıllarda da pazar (piyasa) ekonomisi, serbest ve açık ticarete ve yatırıma dayalı rejimler, ve serbest piyasayı kalıcı kılıp güçlendiren- hukukun etkili bir şekildeki üstünlüğü prensibi- Karadeniz coğrafyasındaki refahı geliştirmek için en önemli unsurlar olacaktır. Amerikan Hükümeti bu coğrafyada daha dürüst mahkemeler, daha tahmin edilebilir (keyfi hareket etmeyen) karar alma mekanizmaları (yürütme kurumları), daha az regülasyona dayalı rejimler ve yerli ve yabancı yatırımcılara adil muameleyi teşvik etmektedir.

Tatbiki projelerde işbirliği bu bölgedeki genişletilmiş işbirliği ve bölgenin dünyanın geri kalanıyla olan işbirliği için birçok kapılar açma potansiyeline sahiptir. Etrafıyla birlikte ele alındığında Karadeniz coğrafyası dünyanın da belki de en büyük yeni petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip olan alanıdır. Coğrafyası bölgeye ve Karadeniz’e uluslararası piyasaya enerji naklinde kilit bir koridor vasfı vermektedir. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı ve Güney Kafkasya petrol boru hattının inşası çok önemli icraatlardır. Tasarlanan Nabucco boru hattı da bir diğer önemli büyük başarı olacaktır. Bunlar ve diğer-çoklu boruhatları- rekabeti artıracak, küresel enerji arzını güçlendirecek ve enerji üreticisi, nakilcisi ve tüketicisi ülkelerin refahını artıracaktır.

Boğazlar (Türkiye) da bu meyanda en azından boru hatları kadar önemlidir ve Boğazlar’ın sadece petrol için önemi yoktur. Değişik ölçülerde ve değişik amaçlarla kullanılan yaklaşık 45000 gemi her yıl Boğazlar’dan geçmektedir. ABD gemilerin Boğazlar’dan güvenli geçişini sağlamak hususunda gösterilen her türlü resmi ve özel çabayı ve Boğazlar’ı kullanmadan nakil yapılabilecek ticari açıdan elverişli alternatif hatların geliştirilmesi çabalarını desteklemektedir.”

Benim için önemli olan enerji arzının güvenliğidir, O açıdan bölgenin güvenliğine de çok önem veriyorum. “Etrafıyla birlikte ele alındığında Karadeniz coğrafyası dünyanın da belki de en büyük yeni petrol ve doğal gaz kaynaklarına sahip olan alanıdır. Coğrafyası bölgeye ve Karadeniz’e uluslararası piyasaya enerji naklinde kilit bir koridor vasfı vermektedir”. Bu cümle ABD’nin Karadeniz politikalarını oluştururken  dikkate aldığı en temel ilke.Dolayısıyla bölgede bir sıcak rekabet ortamı kaçınılmazdır.Bölmemiz, ülkemiz askeri stratejik konseptimiz buna göre yeniden gözden geçirilmelidir.

Barış ve İstikrar

“Demokratik değerler ve refah her yerde barış ve istikrar sayesinde kalıcı olur ve Karadeniz coğrafyası için de bu geçerlidir. Belki de bölgedeki son gelişmelerle ortaya çıkan bazı ilerlemeler bu açıdan değerlendirilmelidir. Karadeniz suları çok uzun zamandır deniz savaşlarına tanık olmuyor. Ermenistan ve Azerbaycan birbiriyle savaşmıyor; ateşkes hala sürüyor. Transnistria, Abhazya ve Güney Osetya sorunlarında bölgelerde hala tansiyon olmasına rağmen bu bölgeler sıcak çatışma alanları değiller. Ancak yine de buralarda sorunların şu an için dondurulmuş bir durumda olması bile iyi bir şey değil. Buralardaki sorunlar güvenliği, refahı, demokrasi ve özgürlüğü tehdit ediyor. Sorunlar organize suçları, silah ticaretini, uyuşturucu trafiğini ve diğer sorunları artırıyor. Ayrıca nefret ve güvensizliğin de sürmesine neden oluyor. Dünyanın geri kalanı ileriye doğru atılımlar yaparken bu bölgelerde bir çok insan 21. Yüzyılı değil de daha çok Sovyetler Birliği zamanını ilgilendiren modası geçmiş düşmanlıklara takılıp kalıyor.

Diğer ülkeler ve Amerikan arabulucularının, bilhassa OSCE tarafından görevlendirilmiş olanların, uluslararası ilkelere bağlı olarak ve uzlaşma realitesini güdecek şekilde, pratik, kalıcı ve adil çözümler geliştirme yolundaki faaliyetlerine büyük önem addediyoruz.”

Karadeniz’deki bu kaçakcı ve korsanlar kimlerdir?  bir türlü anlamamışımdır.Belki de meşru bir müdahale gerekçesi üretilmeye çalışılmaktadır.Zira iddialar son derece afaki, hangi silah kaçakcılığı, hangi suç bunun hiçbir kaydı kuydu yok sanki.

Güvenlik

“Barış ve istikrar güvenliği teşvik eden politikaların mahsulüdür. 21. Yüzyılda kadim güvenlik kaygıları gün geçtikçe güncelliğini yitirmiş politikalar haline gelmektedir. Ancak bu bağlamda Karadeniz teröristler, silah ve insan kaçakçıları, uyuşturucu kaçakçıları ve diğer kaçakçılar için iştah açan bir hedef olarak görülmektedir. Diğer ülkelerin yanısıra başta Türkiye olmak üzere, Karadeniz ülkeleri bireysel ve ortak olarak kendilerinin ve bölgelerinin karasularını, limanlarını ve sınırlarının güvenliğini artırma ihtiyacına odaklanmaktadır.

Amerikan Hükümeti’nin Karadeniz güvenliğine yaklaşımı iki önemli gerçeği göz önüne almaktadır. Birincisi, ABD’nin Karadeniz’e kıyısı yoktur ve bu gerçek de ülkenin neler yapabileceğini ve bunları nasıl yapabileceğini birebir etkilemektedir. İkincisi, ABD Karadeniz’e kıyısı olan Türkiye’nin elli yılı aşkın süredir ve hemen hemen on yıldır da Romanya ve Bulgaristan’ın müttefikidir. Türkiye’nin NATO’ya katıldığı 1952 yılından itibaren ABD’nin Karadeniz’de varlığı söz konusudur. Amerikan perspektifine göre NATO şu an olduğu gibi gelecekte de, Karadeniz Coğrafyası’nı da içeren Avrupa-Atlantik Coğrafyası’nın temel ve üstün nitelikli güvenlik kaynağı olmaya devam edecektir. Daha şimdiden NATO, Karadeniz’e kıyısı olan NATO üyesi olmayan ülkelerle kurmuş olduğu diyalog mekanizmalarıyla bir rol oynamaktadır. Bu rol, NATO-Rusya Konseyi, NATO-Ukrayna Komisyonu, Barış Ortaklığı ve Gürcistan ile kurulması beklenen yoğunlaştırılmış diyalog vesilesiyle bölgedeki bütün ülkelerle olan irtibatı da içermektedir. Bölgeye doğrudan müdahaleden uzak olmakla birlikte, müttefikleri ve dost ülkelerle olan çalışmaları sayesinde ABD, bu ülkelerin rahat hareket ettiği çerçevelerde güvenlik ve işbirliğini güçlendirmeyi amaçlamaktadır.

Karadeniz güvenliğinden bahseden hiçbir forum Türkiye, bölge ülkeleri, ABD ve diğer birçok ülke için açıkça önemli olan Montrö Sözleşmesi’nden bahsetmeden geçemez. Amerikan Hükümeti Sözleşmeye tüm veçheleriyle itibar etmektedir. Amerikan gemileri bu sözleşmenin şartları altında düzenli olarak Boğazlar’dan geçmektedir. Gemiler birçok Karadeniz limanına uğramakta ve bu ziyaretler ortak güvenlik hususları için büyük önem arzeden  askeri ilişkilerin inşasında önemli bir kanal olma görevini görmektedir. ABD Karadeniz’de daimi bir mevcudiyet peşinde olmamakla beraber müttefikleri ve dostları kanalıyla bütün bölgede güvenlik ve işbirliğini kalıcı hale getirip güçlendirme amacına kendini adamıştır”

Müttefikleriniz burada güvenliği zaten sağlamaktadır. Bir güvenlik zaafı yok ki!

Entegrasyon

Başta belirttiğim üzere, bütünlük halindeki ve özgür bir Karadeniz coğrafyası Amerikan politikasını özetleyen örnek bir şemsiye ilke olarak görülebilir. Bu meyanda, “bütünlük” konusu entegrasyon konusunda ortak ve uyumlu çabalar gerektirmektedir. Bölgesel entegrasyon demokratik temayülleri, serbest piyasanın gelişmesini ve refahı, barış ve istikrarı, ve güvenliği teşvik etmektedir.

Türkiye ve diğer ülkeler bölgesel güvenlik inisiyatiflerinin başlatılmasında önderlik eden roller oynamışlardır. BLACKSEAFOR VE KARADENİZ Uyumu bu tarz inisiyatiflerin ürünüdür. BLACKSEAFOR bölge ülkeleri donanmalarının düşmanlıkları bir kenara bırakarak karşılıklı güven, şeffaflık ve pratik işbirliği hususlarında bölge ülkeleri arasında önemli bir vasıta olmuştur. Romanya’nın girişimiyle bir Karadeniz Forumu’nun düzenlenmesi de ileriye yönelik önemli bir adımdır.

Yine belirtildiği üzere, enerji ticaret ve politikalarının geliştirilmesi entegrasyon için diğer bir önemli faktördür. Fakat gerçek iktisadi işbirlik herhangi bir mal veya ürünün nakli için yapılan ortak düzenlemelerden daha çok şey ifade eder. Karadeniz’in suları bütün coğrafyayı bir arada tutan zamk gibidir. Fakat maalesef görünen o ki, şu an Karadeniz tam anlamıyla bir entegrasyon mahalinden veya ticaret için elverişli bir otobandan daha çok ticaret ve yatırımların önünde bir engeldir. Ticaret ve yatırımın önündeki engeller şu an için hayli önemlidir.

Bölge ülkeleri bu engellerin üstesinden gelmek üzere 1992 yılında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Organizasyonu’nu kurdular. KEİO ekonomik refah ve işbirliğini ilerletmek için özgün bir şekilde konumlandırılmıştır. ABD yakın zamanda KEİO’da gözlemci statüsünü kazanmıştır ve üye ülkelerin organizasyonu canlandırma ve yeniden güçlendirme çabalarının desteklenmesinde isteklidir. ABD, hâlihazırdaki Rusya KEİO başkanlığının liman güvenliği, otoyol sistemleri, enerji ve elektrik iletimi, telekomünikasyon, bilim, teknik, salgın hastalıklar, terör ve organize suçlar gibi konulara yönelik sonuç odaklı işbirliği aktivitelerine eğilmesini gayet olumlu karşılamaktadır.

Rusya’nın bu sonuca odaklı güdümü daha çok incelendiğinde KEİO’nun engelleri ortadan kaldırmak ve etkili işbirliğini ilerletmek yolunda Uzak Doğu’daki emsali, Asya Pasifik Ekonomik İşbirliği Organizasyonu’na bakması gerekebilir. Örneğin APEC’in Ticaret Forumu, şirketlerin ticaret ve yatırıma engel teşkil ettiğine inandıkları hususları hükümetlerin merceği altına getirmekteki çabalarında etkili bir platform olmuştur. APEC bölgedeki ülkeler arasında gümrük prosedürlerinin basitleştirilmesi ve eşgüdümlü hale getirilmesi, regülasyon ve standartlar, hukukun uygulanmasında işbirliği, altyapı ve ihraç, ithal, sınırötesi yatırım ve işadamları, turistler ve diğer insanların seyahatleri hususlarına çok faydalı olacak bir şekilde eğilmiştir.

Karadeniz için parlak bir gelecek ummak zor bir hayal değildir. Bu kolaylıkla ulaşılabilecek bir hedeftir. Ancak, bu hedefe varmak hükümetlerin ve sivil liderler ve iş dünyasının bütün seviyelerde sıkı çalışması ve işbirliğine bağlıdır. Ülkeler mevzubahis sorunların üstesinden gelmek için harekete geçtiğinde ABD de üzerine düşen rolün gereğini yerine getirecektir.

Sonuç olarak; Karadeniz’de yakın dönemde yoğun bir askeri, siyasi, politik hareketliliğin olacağı aşikâr. Dünyanın en önemli enerji koridoruna küresel endüstriyel güçlerin denetimleri dışında tutmalarını beklemek yanlış olur. Türkiye bu yeni alanda oyun kurucu bir rol üstlenebilir. Bunun için güvenlik, diplomatik, akademik, ekonomik ve kültürel bakış açılarını dikkate alan bir bütüncül üst politikaya ihtiyaç vardır. Bu sahaya olan hakimiyetimiz ve yüksek kaliteli planlarımız ülkemize olan güven ve ihtiyacı da artıracaktır.

Türkiye şimdiden Büyük Selçuklu coğrafyasıyla özellikle Gürcistan ve Azerbaycan’la  Gümrüksüz ve Serbest ticaret anlaşmalarına yönelmelidir. Türkoloji temelli bir diplomatik kültürel planlama mekanizmasını harekete geçirmeli  bu alanla ilgili yazılı literatürünü, araştırmalarını derinleştirmelidir. Bölgedeki sivil toplum kuruluşları ile Türk sivil toplum kuruluşlarının proje bazlı kültürel ve sosyal faaliyetlerini çok ortaklı olarak desteklemelidir.

Bu yeni alan Türkiye’ye gerçek anlamda bir bölgesel güç olabilme imkanını ve  tarihte ilk defa kapalı bir havza olan Türkistan ve Hazar’ı Karadeniz üzerinden dünyaya açma imkanını tanıyacaktır. Bu Türkiye’ye muazzam bir güç ve prestij sağlar.

 

NOT: Bu çalışmada tercümede desteğini gördüğüm KTÜ SOS Bil.Enst. öğrencisi Edip Öncü’ye teşekkür ederim.

Prof. Dr. Kemal Üçüncü

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı