Bu sayfayı yazdır

Asya Pasifik Cephesinde Ejderle Kartalın Savaşı

Yazan  27 Şubat 2014

ABD Savunma Bakanlığının 5 Ocak 2012’de hazırladığı strateji belgesinde yer alan ifadelere göre Orta Doğu’daki faaliyetler kadar Asya-Pasifik bölgesinde de ekonomik ve güvenlik odaklı faaliyetler yürütüleceği açıklanmıştır. Bu ifadelere dayanarak ABD’nin Orta Doğu’ya verdiği önemin yerine Asya-Pasifik Bölgesinin geçeceği yorumları yapılmaya devam etmektedir. Geleneksel Amerikan Dış Politikası dikkate alındığında hem Orta Doğu’nun hem de Asya-Pasifik bölgesinin vazgeçilmez olduğu görülecektir. Dolayısıyla birinin diğerine üstünlüğü yerine her iki bölgede de Amerikan çıkarlarının azami derecede korunması ve geliştirilmesi politikası amaçlanmaktadır. 

ABD’nin Asya-Pasifik bölgesindeki çıkarları açısından Çin Halk Cumhuriyeti önem arz etmektedir. 1978’den itibaren gerçekleştirdiği ekonomik atılımlarla tüm dünyanın dikkatini üzerinde toplayan Pekin, ABD için bir tehdit olduğu kadar bir fırsattır da. ABD Çin’i strateji belgelerinde tehdit olarak tanımlamamakla beraber; Pekin’in Asya-Pasifik bölgesinde çıkarları için engel olduğu görüşü açıktır. Dolayısıyla ABD’nin Asya-Pasifik bölgesi için yapılan güvenlik planlarında Çin önemli bir yer kaplamaktadır. Bu noktada Çin’in askeri gücünün ABD için ne türlü bir tehdit olduğu da önem arz etmektedir. Bu husus ABD’nin silahlı kuvvetlerinin sayısını 2. Dünya Savaşı öncesine indirme kararı aldığı şeklindeki tartışmaların başladığı bir dönemde daha da önem kazanmaktadır. Amerikan askeri çevrelerinde Çin Halk Kurtuluş Ordusu ile ilgili yapılan değerlendirmeler iki uç noktada toplanmaktadır. Bir kısım Amerikalı askeri yetkili Çin ordusunu geri kalmış bir ordu olarak küçümserken, bir kısım Amerikalı askeri analizci ise Çin ordusunu Amerikan menfaatleri için büyük tehdit olarak göstermektedir. OysaÇin askeri gücü hızla gelişmekte ve modernleşmekte olan ancak Amerikan askeri gücüne tehdit oluşturabilecek bir düzeyde olmayan bir güçtür.

Çin Ordusunun Temelleri ve ABD’nin Katkısı

ABD-Çin ilişkileri genel olarak son yirmi yıl ile sınırlandırılarak ele alınmaktadır. Ancak, ABD-Çin ihtilafı ya da muhtemel ittifakında tanıyı ortaya koyabilmek için ilişkilerin geçmişine değinmek gerekmektedir. Çünkü ABD’nin kuruluşundan kısa sayılabilecek bir süre sonra ortaya koyduğu ve günümüze kadar uygulaya geldiği “Açık Kapı” politikasının doğuşu ABD-Çin ilişkilerinin gelişmesi ile olmuştur. 1784’te “Çin İmparatoricesi”[1] adlı geminin Kanton limanına ulaşmasıyla başlayan ilişkiler, I. Afyon Savaşı (1839-42) ile çatışma ekseni üzerine oturmuştur. Söz konusu savaşta İngiliz kuvvetlerine destek olan ABD birlikleri sayesinde Vaşington, 1844 yılında Wang Hiya Barış, Dostluk ve Ticaret Antlaşmasını imzalamıştır.[2]

Böylece ABD-Çin ilişkileri askeri operasyonlarla elde edilen ticari imtiyazlar geleneği üzerine kurulmuştur. ABD-Çin ilişkileri 20. Yüzyılın başında, ABD’nin daha sonra pek çok ülke için uygulamaya koyacağı “Açık Kapı” kavramı ile şekillenmiştir. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı John Hay tarafından ortaya atılan bu kavramın temelinde, Çin ticaretine hakim olan İngiltere, Fransa, Japonya, Rusya ve Almanya’nın ticareti engelleme kaygısı yatmaktadır.[3] ABD’nin II. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde önemli ekonomik kaynaklarını sağladığı Çin; bugün kendisine sorun olarak gördüğü ordusunun kuruluşu da yine bu ilişki döneminde olmuştur. Japonya’nın 1937’de Çin’i işgali dolayısıyla tehlikeye düşen ABD ticari çıkarlarının korunması için, Vaşington Çiang Kay-Şek kuvvetlerine askeri destek vermiştir.[4] Ancak, ABD’nin ticari çıkarlarının korunması için Kay-Şek kuvvetlerine Japonlar karşısında verdiği destek yeterli olmayınca, Çin Komünistleriyle birleşerek Ulusal Devrimci Orduyu kurmuşlardır. Üstelik Japonlara karşı elde edilen zaferin belkemiğini de Kay-Şek kuvvetlerinden ziyade Çin Komünistlerinin olduğu ifade edilmektedir.[5] Böylece ABD verdiği dolaylı destekle günümüz Çin Silahlı Kuvvetlerinin kuruluşu için de temel hazırlamıştır. Japonya tehdidinin 1945 yılında ABD tarafından bertaraf edilmesiyle Çin Silahlı Kuvvetleri ezeli rakibinden kurtulmuş ve kendi sorunlarıyla ilgilenme fırsatını elde etmiştir.  Bu döneme kadar resmen karşı karşıya gelmeyen ABD-Çin Silahlı Kuvvetleri, Kore Savaşı’nın çıkışıyla karşılaşmıştır.

Kore Savaşı’ndan Vietnam Savaşına ABD-Çin İhtilafı

Kore Savaşı, ABD-SSCB anlaşmazlığının II. Dünya Savaşı sonrası silahlı çatışma olarak ortaya çıktığı ilk olaydır. Bu savaşın aynı zamanda günümüz siyasetine dahi etki eden güç odaklarının oluşmasına da katkısı olması bakımından önemi tartışmasızdır. Ancak, bütün bu öneminin dışında Kore Savaşı ABD Silahlı Kuvvetleri ile Çin Silahlı Kuvvetlerinin çatıştığı bir savaş olması açısından da önemlidir. Üstelik bu savaş sırasında SSCB ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında yaşanan siyasi anlaşmazlıklar daha sonra ABD-Çin yakınlaşmasını doğuracaktır. Kore Savaşı’nın çıkış sebeplerinden biri olan SSCB’nin Kore limanlarını kullanma zorunluluğu da Çin’in SSCB ile olan çekişmesinden kaynaklanmıştır. SSCB’nin Uzak Doğu Demir Yolları, Güney Mançurya Demiryolu, Arthur ve Dailan Limanlarının kullanma talebinin Çin tarafından reddedilmesi Moskova’yı Kore limanlarını kullanmaya yöneltmiştir. SSCB’nin bu stratejik noktaları ele geçirme isteğine ABD’nin gösterdiği reaksiyon savaşı başlatmıştır.  Mao yönetimindeki Çin, Kore Savaşına asker göndermekte isteksiz davranmış; Stalin’den, göndereceği kara birlikleri için hava desteği istemiş ve uzun müzakereler sonucunda söz konusu destek alınarak kara birlikleri sevk edilmiştir.[6] Kore Savaşı’nın 1953’te sona ermesine kadar yaklaşık bir milyon Çinli, Çin Halk Gönüllüleri adlı birliklerde savaşmıştır. Mao bu birliklerin Çin Silahlı Kuvvetlerine bağlı olduğunu kabul etmemiştir.[7]

Çin Silahlı Kuvvetleri Vietnam Savaşı’nda da belli bir dönem ABD Silahlı Kuvvetleri ile çatışmıştır.  Bu savaş sırasında ortaya çıkan SSCB-Çin anlaşmazlığı daha derin etkiler bırakacağı bir döneme girmiştir. SSCB-Çin ittifakı 1968 yılına kadar ideolojik zeminin ortaklığı bakımdan devam etmiştir. Ancak 1969 yılına gelindiğinde bu durum sınır anlaşmazlıkları dolayısıyla had safhaya ulaşmış; Çin’in SSCB’yi “sosyal-emperyalist” ülke olarak tanımlamasıyla ilişkiler gerilmiştir. Bu gerginlik döneminde ABD, Vietnam Savaşını devam ettirdiği bir dönemde Çin’le yakınlaşmaya başlamıştır. 1971’de ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger Çin Başbakanı Zhou Enlai ile ardından Nixon 1972 yılında Mao ile Çin’de görüşmüştür. Bu dönem diplomasiye “ping pong diplomasisi” terimini de kazandırmıştır. İki ülke yetkililerinin görüşmelere başlaması ilişkilerin ekonomik boyutunun tekrar öne çıkmasının zeminin hazırlamıştır. Ancak bu yakınlaşma döneminde dahi ABD-Çin Silahlı Kuvvetlerinin bir işbirliği bulunmamaktadır. Yani ABD Silahlı Kuvvetleri ile Çin Silahlı Kuvvetlerinin ilişkilerinde en iyi durumun çatışmama hali olduğu ortadadır. Dolayısıyla her iki ülke de her ne kadar ekonomik ilişkileri iyi olduğu dönemler olsa da güvenlik ve askeri işbirliği yapmamıştır. Bu durum da ABD’nin Çin’in askeri faaliyetleri konusunda sürekli tetikte olmasını gerektirmektedir.

ABD’nin Son Dönem Güvenlik Politikalarında Çin

ABD’nin 5 Ocak 2012’de ilân ettiği ABD’nin Küresel Liderliğinin Sürdürülmesi adını taşıyan strateji belgesinde Çin’in uzun dönemde bölgesel bir güç haline gelmesinin, ABD ekonomisini ve güvenliğini çeşitli şekillerde etkileyeceği belirtilmektedir. Çin’in askeri varlığı büyüdüğü halde bölgede çatışmalardan uzak duracağı belirtilmesine rağmen, ABD’nin Asya-Pasifik bölgesine girişinin sağlanması ve rahatça faaliyet gösterebilmesi için gerekli önlemlerin alınacağı belgede yazılmaktadır.[8] ABD’nin bu davranışının Çin tarafından üstü kapalı bir tehdit olarak algılandığı tartışmaları ortaya çıkmış ve Asya-Pasifik bölgesinin sıcak bir alana dönüşeceği tahminleri yapılmıştır. Çin’in “Ahenkli Dünya Stratejisi” dikkate alındığında askeri gücü göz ardı etmeden, ekonomik ve diplomatik faaliyetleri öne çıkardığı söylenebilir. Buna mukabil ABD’nin geçmişine bakıldığında yukarıda da ortaya konmaya çalışıldığı gibi ekonomik çıkarlarını temin edebilmek için ABD’nin askeri operasyonlara başvurması sık rastlanır bir durumdur.

ABD’nin ekonomik çıkarlarını koruyabilmek için askeri faaliyetleri öne çıkarabileceği Asya-Pasifik bölgesi için de ifade edilebilir. Dönemin ABD Savunma Bakanı Leon Panetta 10–13 Kasım 2012’de ASEAN ülkelerine yaptığı ziyarette askeri meseleler gündeme getirilmiştir. Panetta, 2012 Haziranından Kasım ayına kadar üç kez bölgeyi ziyaret etmiştir. Eski ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton da Amerikan müttefiki ülkelerle bölge faaliyetleri hakkında görüşmeler yürütmüştür. ABD Asya Pasifik bölgesini ekonomik çıkarları açısından tanımlamaktadır. Asya Pasifik bölgesinin ekonomik ve güvenlik birliği olan ASEAN raporlarına göre, bölgenin doğrudan yabancı yatırım miktarı 2011 yılında 88,9 milyar dolar olmuştur. Bu yatırım miktarı 2010 yılı rakamlarıyla karşılaştırıldığında %3.76 artmıştır.[9] ASEAN ülkelerinin GSYİH ise 2011 yılında 2,2 trilyon dolar olarak gerçekleşmiştir. ASEAN ülkeleri GSYİH’sı 2010 yılına göre de %5 artış kaydetmiştir.[10] Hillary Clinton, ziyareti sırasında yaptığı açıklamasında bu bölgenin önemine değinerek, Amerikan genişlemesi ve çıkarları için gerekliliğini vurgulamıştır.[11] Clinton’ın son ziyaretinde Çin Dışişleri Bakanı Yang Jiechi ile yaptığı görüşmelerde de, enerji, sağlık güvenlik gibi konular gündeme getirilmiştir. ABD, Çin ile olan ilişkilerini, askeri ve siyasi gerginliği çok fazla ön plana çıkarmadan diplomatik ilişkilerle yürütmeye çalışmaktadır. Clinton, ABD’nin Pasifik’te yerleşik bir ülke konumunda olduğunu söyleyerek bölgede gerçekleşen olayların ABD’yi de ilgilendirdiğini belirtmiştir. ASEAN’dan başka Asya Pasifik Stratejik Sorumluluklar İnisiyatifi için de ABD’nin yükümlülükleri olduğu ifade edilmiştir.[12]

ABD-Çin ile bir gerginlik istemese de askeri seçeneği ve bölgedeki müttefikleriyle güvenlik işbirliğini öne çıkarmaktadır. ABD ordusuna 2011 yılında 711 milyar dolar harcarken; Çin 143 milyar dolar harcamıştır. ABD’nin harcamaları 2002–2011 yılları arasında % 59 artış gösterirken; Çin’in harcamaları % 170 artış göstermiştir.*ABD’nin GSMH’sında askeri harcamalar toplama oranla % 4,7; Çin GSMH’sında ise yaklaşık olarak %2’dir.[13] Çin’in 4,5 milyon askerine karşın ABD’nin 3 milyon askeri personeli mevcuttur. Ancak, ABD’nin askeri teknolojideki üstünlüğü tartışılmaz durumdadır. Bununla birlikte Çin’in askeri harcama oranındaki dikkat çekici yükseliş, Pekin’in güvenlik kaygısını gösterir durumdadır.

Çin Ordusu’na ABD Odaklı İki Farklı Bakış

ABD’de Çin tehdidi tartışılırken iki uçta ele alınan değerlendirmeler olayın net olarak anlaşılmasını engellemektedir. Bir görüşe göre Çin ekonomik ve askeri gücü Asya-Pasifik bölgesinde ABD’nin önünü kesmiştir. Üstelik ABD bundan sonra Asya-Pasifik bölgesinde Çin’e rağmen faaliyet gösteremeyecektir. Bir diğer görüş ise, Çin askeri gücünün ilk görüşün aksine kesinlikle etkin olmadığını savunmaktadır. Hatta Çin askeri üretiminin tamamen taklit ve SSCB teknolojisinin günümüzde kullanımına bağlı olduğunu iddia etmektedir. Bu iki görüşün de haklı olduğu yanlar bulunmakla birlikte; Çin askeri gücünün tamamen görmezden gelinmesi mümkün değildir.

Çin Ordusuna getirilen en önemli eleştirilerden birisi Çin Komünist Partisinin silahlı kanadı olduğu yönündedir.[14] Bir partinin silahlı kanadı olmasından dolayı Çin ordusunun profesyonellikten uzak olduğu iddiaları gündeme getirilmektedir. ABD Deniz Kuvvetlerinde analist olarak görev yapmış Ian Easton, Çin Ordusunun, Kore Savaşından beri savaş tecrübesine sahip olmayışını da önemli bir eksiklik olarak ele almaktadır. Ancak, Çin Ordusu Vietnam Savaşında da faaliyet göstermiş ve SSCB ile olan sınır sorunlarından dolayı savaştan çekilmiştir. Ayrıca, Çin ordusunun Çin komünist partisi üzerindeki etkisinin de ciddiye alınması gerekmektedir. Hatta, Merkezi Askeri Komisyon Başkanlığı dolayısıyla, Çin Ordusu’nun Çin komünist partisini yönettiği de söylenebilir.[15]

Çin Ordusu’nun savaş araç gerecinin de çok eski olduğu iddia edilmektedir. Easton makalesinde Sovyet döneminde üretilmiş Antonov-12 tipi kargo uçaklarının bakım ve tamiratları yapılarak ELINT (elektronik istihbarat) ve düşman denizaltısı tarama gibi görevlerde kullanıldığını ifade etmektedir. Ancak, Çin hava kuvvetlerinin 1965’te Kültür Devrimi sırasında Amerikan ELINT uçağını düşürdüğü gerçeği[16] dikkate alınacak olursa tamir ve bakım faaliyetlerinin başarılı olduğu da söylenebilir. Çin Ordusu 7.500 tank, 55 bin lojistik araç, 970 savaş gemisi, 63 denizaltı, faaliyete alınmayı bekleyen bir uçak gemisi ve 5.200 civarında uçağa sahiptir. Ayrıca 130 civarında kısa ve orta; 50 civarında da uzun menzilli nükleer füze bulunmaktadır.[17] Bu gücüyle Çin Silahlı Kuvvetleri dünyanın  üçüncü büyük kuvveti haline gelmiştir.

Ancak, Çin’in bu gücüne dayanarak Asya-Pasifik bölgesindeki varlığını oldukça abartan ve ABD’nin özellikle II. Dünya Savaşı sonrası bölgede oluşturduğu ittifakları görmezden gelen bir görüş de mevcuttur. Bu görüşe göre ise Çin askeri gücü ile ABD’nin varlığını engelleyecek ayrıca Tayvan’daki ABD tarzı siyasi ve askeri uygulamaları ekonomik ve askeri gücü ile ortadan kaldırabilecektir.[18] Tayvan ordusu ABD tarafından eğitilmektedir. Dolayısıyla muhtemel bir Çin-Tayvan çatışmasının dolaylı olarak ABD-Çin çatışması şeklinde yorumlanması mümkün olacaktır. Çin’in askeri kabiliyetinin gelişmişliğine örnek olarak da sesten 10 kat hızlı gidebilecek bir süpersonik uçak çalışması yapılması, 2006’da USS Kitty Hawk adlı Amerikan gemisinin dokuz deniz mili yakınına kadar bir Çin denizaltısının sokulma başarısı gösterilmektedir. Bu olaylarda yukarıda anılan ABD ELINT uçağının düşürülmesi gibi operatif başarılar olabilir. Ancak taktik ve stratejik seviyede Çin Ordusu’nun ve Çin Halk Cumhuriyetinin; ABD Ordusu ve ABD ile yarışabilmesi için bir hayli gelişme göstermesi gerekmektedir.

Sonuç

ABD Asya-Pasifik bölgesini dünya ticaretinin çok önemli bir kısmının geçiş noktası olması dolayısıyla oldukça önemsemektedir. Binlerce yıllık devlet tecrübesine sahip Çin açısından da bölge doğal olarak önemlidir. Yani bir yanda 21. Yüzyılın önemli gücü ABD diğer yanda da Asya-Pasifik bölgesinin öne çıkan gücü Çin bu pastadan en büyük payı almak için yarışmaktadır. Söz konusu yarışta askeri güç de en az ekonomik güç kadar önemlidir. Bu noktada, özellikle 1991 sonrası büyük bir gelişme kaydeden Çin Silahlı Kuvvetleri ile ABD Silahlı Kuvvetleri ve onun müttefiklerinin karşılaşması imkân dahilindedir.

Ancak, gerek Amerikalı yetkililerin gerek de Çinli yetkililerin yaptığı açıklamalar ve bölgedeki ASEAN gibi ittifak yapıları bir silahlı çatışmayı en son seçenek olarak masada tutmaya devam etmektedir. Bir silahlı çatışma gerçekleşmesi durumunda ise ABD Silahlı Kuvvetleri ve onun tarafından eğitilen Amerikan müttefiki orduların, Çin Silahlı Kuvvetlerini engellemesi mümkün olsa da, Çin Silahlı Kuvvetlerini tamamen bertaraf etmesi ihtimali hayli zayıftır. Çünkü iddia edilenin aksine Çin Silahlı Kuvvetleri disiplinden uzak ve yetersiz teknolojiye sahip bir ordu değildir. Bununla birlikte ABD gibi gelişmiş teknolojiye ve bölgesel müttefiklere sahip bir ordu ile çatışmayı göze alabilecek derecede gelişmiş bir silahlı kuvvetlere de sahip değildir. Bu yapıdan dolayı Asya-Pasifik bölgesinde gelecek dönemde de silahlı çatışmadan ziyade diplomatik girişimlerin önde olacağı açıktır.

 


[2]China on the World Stage: Weighing the U.S. Response Supplementary Documents, Treaty of Peace, Amity and Commerce between the United States and China Signed at Wang Hiya, Watson Institute for International Studies, Brown University. s:1. http://www.choices.edu/resources/documents/ch_1.pdf

 

[3]Lydia R. Nussbaum, “From Paternalism to Imperialism: The U.S. and the Boxer Rebellion”, http://www.arts.cornell.edu/knight_institute/publicationsprizes/discoveries/discoveriesfall2002/12lydianussbaum.pdf. s:2.

[4]Owen Lattimore, The Situation in Asia, Little, Brown and Company, Boston, 1949, s:142.

[5]Konuralp Ercilasun, Yeni Süper Gücün Ordusu mu?: Çin Silahlı Kuvvetleri, 21. Yüzyıl, Ağustos 2012, S:44, s:35.

[6]Shen Zhihua, China and the Dispatch of the Soviet Air Force: The Formation of the Chinese-Soviet-Korean Alliance in the Early Stage of the Korean War, The Journal of Strategic Studies, cilt: 33, no:2 s:211-230

[7]Ercilasun, a.g.m., s:37.

[8]Depatment of Defense, Sustaining U.S. Global Leadership: Priorities 21st Century Defense, s:2.

[9]ASEAN Annual Report 2011-2012, s:1.

[10]a.g.k s:1.

* Çin’in askeri harcamalarındaki bu çarpıcı artışın dünya düzeninin kurgulanmasında ekonomik güç odağı olmaktan başka askeri bir güç odağı haline gelmek amacı güttüğü şeklinde açıklanabilir.

[13]SIPRI Military Expenditure Database, http://www.sipri.org/databases/milex/; ve International

Monetary Fund, World Economic Outlook database, Sep. 2011, http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2011/02/weodata/index.aspx. (25.05.2012)

[14]Ian Easton, China’s Deceptively Weak (and Dangerous) Military, The Diplomat, 31.01.2014, http://thediplomat.com/2014/01/chinas-deceptively-weak-and-dangerous-military/2/ (10.02.2014)

[15] Ercilasun, a.g.m., s:38.

[16]James Bamford, Sırlar Evreni, çev: Suat Kemal Angı, Dost Kitabevi, Ankara, 2009, s:181.

[17]Ercilasun, a.g.m.,s:39.

[18]Harry J. Kazianis, How Washington is losing Asia to China, The Washington Times, 30.01.2014., http://www.washingtontimes.com/news/2014/jan/30/kazianis-how-washington-is-losing-asia/?page=all(10.02.2014).