Bu sayfayı yazdır

Bolivya Örneği Üzerinden Amerikan Politikasında Amerikan Yardım Ajansı ve Sivil Toplum Örgütleri

Yazan  26 Aralık 2013

Giriş

Uluslararası sivil toplum örgütleri ve bu örgütlerin kendi aralarında ve ülkeler içindeki sivil toplum örgütleriyle kurduğu ittifaklar, onları uluslararası karar verme mekanizmalarında gittikçe etkin oyuncular durumuna getirmektedir. Uluslararası alanda devlet egemenliğinden  gene uluslararası alanda uluslararası yönetişime doğru, uluslararası sivil toplum örgütlerinin eliyle geçilmeye başlanmıştır. Bir yazarın anlatımıyla, devletler küreselleşme ile, ekonomik, sosyal, siyasal ve güvenlikle ilgili rollerini kaybetmektedir. Yeni gelişmelerle devletin, paranın ve sivil toplumun rolleri değişmeye başlamıştır. Küreselleşme benzeşen toplum yapılarını ortaya çıkarırken gittikçe kültürel açıdan Amerikanlaşmayı beraberinde getirmiştir.

Bu gün yalnızca Doğu Avrupa’da  yüz bin sivil toplum örgütü bulunmaktadır. Büyük bir nüfuza sahip Hindistan’da  sivil toplum örgütlerinin sayısı bir milyonu aşmaktadır. İnsan toplulukları internet sayesinde her türlü bilgiye sahip olmakta, insanlar diğer halkların nasıl yaşadığını öğrenmekte ve seyahat özgürlüğü ve kolaylığı sayesinde bu insanlarla temas etmektedirler. Bu temaslar insanların eski inançlarını değiştirmekte veya eski inançlarına daha çok bağlanmalarına yol açmakta, siyasal demokratikleşme, bütünleşme ve  bölünme, bölgeselleşme ve küreselleşme, ekonomik dinamizm ve polarizasyon, zenginliğin tek elde toplanması gibi hususlar bir arada yaşanmaktadır.

Uluslararası sivil toplum örgütleri fakirliğe karşı mücadele etmekte, bir bütün olan çevrenin korunmasını, insanlığı ve insan haklarını savunmaktadır. Bu örgütler insanlık sorunlarının avukatlığına soyunmaktadır. Genel olarak, uluslararası sivil toplum örgütlerinin faydalı olduğu kabul edilmekle birlikte, başta Amerika olmak üzere bazı Batılı ülkeler bu örgütleri kendi ulusal çıkarlarını gerçekleştirmek için kullanmaktadır. Özellikle  azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde görev yapan bu örgütlerin, yeri geldiğinde tehlikeli bir silaha dönüştükleri görülmektedir. Bu araştırmamızda Jeremy Bigwood ve Eva Golinger adlı iki Amerikalı bilim adamının Amerikan Bilgi Özgürlüğü Yasası’na dayanarak elde ettikleri bilgiler ışığında Amerikan Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın Latin Amerika’da yardım adı altında yatırımlar yaparken, özellikle Venezuela ve Bolivya gibi ülkelerde giriştiği ademi merkeziyetçilik faaliyetlerini, bölgesel otonomileri nasıl desteklediklerini ve bu desteklerini hangi amaçla yaptıklarına ait bulguları, yukarda adı geçen iki yazarın bulgularına dayanarak aktarmaya çalışacağız. Latin Amerika’daki Amerikan sivil toplum kuruluşlarının faaliyetlerinin ve elde ettikleri sonuçların ülkemizin bulunduğu bölgedeki siyasal gelişmeler içinde faydalı örnekler verebileceği kanısındayız.

 

Bolivya’daki Demokratikleşme Çabaları

      Bolivya, tarihinde üç önemli savaşta topraklarının bir kısmını komşu Latin ülkelerine kaptırmış bir Latin Amerika ülkesidir. 1879-83 yıllarında Şili ile giriştiği savaşta denize ulaşım yollarını bu ülkeye bırakmıştır. Bolivya için Şili,  tarihsel bir düşmandır. İkinci savaş Brezilya’ya karşı yapılmış  ve Brezilya ile imzalanan Petropolis Anlaşması ile bu andlaşmanın adıyla anılan zengin bölge Brezilya’ya kaybedilmiştir. 1932-35 yılları arasında Paraguay ile yapılan Chaco Savaşı’nda Bolivya, Grand Chaco bölgesini kaybetmiştir. Mücadeleli geçen yıllardan sonra Ulusalcı Devrimci Hareket en geniş tabanlı parti olarak Bolivya’da iktidara gelmiştir (1951). Bu partinin on iki yıl süren yönetiminden sonra Ulusalcı Devrimci Hareket Latin Amerika’da hüküm süren eğilimlere uygun olarak askeri darbeyle devrilmiştir (1964). Cumhurbaşkanı seçilen cunta liderinin 1969’da ölümü üzerine, zayıf hükümetler 1971 yılında bir başka  generali işbaşına getirmiştir (1971-74). General Hugo Banzer bürokrasiye sivillerin yerine askerleri yerleştirmiş ve siyasal faaliyetleri men etmiştir. Banzer, ekonominin büyümesine karşı insan hakları ihlalleri ve mali krizler sonucu desteğini kaybetmiş ve 1978 yılında seçimlere gitmek zorunda kalmıştır. Bunun üzerine, Bolivya tekrar siyasal buhranların içine sürüklenmiştir. 1960-1980 senelerinde Orta Doğu, Asya ve Afrika’da askerleri ve askeri darbeleri destekleyen Washington, 1960’lı yıllardan itibaren Bolivya’ya askeri, mali ve eğitim desteği vermeye başlamıştır. Bolivya, CIA’nin sol örgütlere karşı isyan bastırma birlikleri kurduğu ülkeler içinde yer almıştır. Bu kurumların çabaları sonucu Küba’lı devrimci lider Che Guevara, 1967 yılında Bolivya’da yakalanmış ve  Bolivya ordu başkomutanlığından gelen emir üzerine Che Guevara Felix Rodriguez adlı CIA subayı tarafından öldürülmüştür.

 

Demokrasiye Geçiş

    1979-1981 yıllarında Bolivya’da 10’a yakın askeri darbe yapıldığı görülmektedir. 1982’de Hernan Siles Zuazo, seçimle devlet başkanı olmuştur. 1980’li yıllar az gelişmiş ülkelerde demokrasiye geçiş yılları olmuştur. Belki de Sovyetlerin çöküşünü gören Amerika bu yeni açılım modelini  kendisiyle yakın ilişkisi olan bütün müşteri ülkelere uygulattırmıştır. Zaten hemen, 1986 yılında dönemin Amerikan  Başkanı Ronald Reagan ve Sovyet lideri Mihail Gorbaçov arasında Reyjkavik’te yapılan görüşmeden sonra Sovyet modeli hızla gücünü yitirip çökme yoluna girmiştir. Zuazo, 1980’lerde Amerika’nın dostu olan bütün ülkelerde uygulanan “dış sermayeye açılım programını “ortaya koymuştur. Dış yatırımcılar kamu teşebbüslerinin yüzde 50’sine sahip olma hakkına kavuşmuşlardır. Petrol şirketleri, telekomünikasyon, havayolları, demiryolları, elektrik dağıtımı yabancı sermayenin yönetimine geçmiştir. Amerikan sermayesi hızla Bolivya’ya girerken, koka üreticisi olan yerli halk bu gelişmelerden büyük darbe yemiştir. Amerika, Latin Amerika’daki kokain üretimini aşağı çekmek için, üretimi durduran çiftçilere para vermeyi önermesine karşın bu ödemelerin yetersiz olması koka üreticilerini şiddetli protesto hareketlerine sevk etmiştir. Ana Sendika (Central Obrera Boliviana, COB) kendisine bağlı olan işçilerin ve öğretmen sendikalarının hareketlerini önleyememiştir.

      1980’li yılların bir başka önemi, İspanyol asıllı Avrupai beyaz seçkinlerin yanında değişik kökenli olan yerli halkın isteklerinin ilk defa açıkça ortaya çıkmış olmasıdır. 1982 yılında sivil yönetime dönüldükten sonra şehirlerde yaşayan elitlerin kurdukları “sivil toplumlar hareketi”, ademi merkeziyetçilik hareketini de başlatmıştır. Üniter devlet yapısına karşı olan bu gruplar Bolivya’nın dokuz eyaletinde valilerin ve yasama meclislerinin halk tarafından seçilmesini istemişlerdir. Bu istekleri 1992’de yapılan Tarija Konferansı’nda ileri sürülmüştür. Diğer gruplar ise bu isteklerin Bolivya’yı federal bir yapıya götüreceğini, ancak federal sistemin karmaşık, etkisiz ve Bolivya’nın gücünün ötesinde bir rejim olduğunu ileri sürmüşlerdir. 1994 yılında gelişen Halkın Katılımı Hareketi ile birlikte Bolivya demokratik belediye hükümetlerine kavuşmuş ve Bolivya devleti yerli halkın yaşadığı kırsal bölgelere temel hizmetleri ve alt yapıyı getirmek zorunda kalmıştır. Bölgesel ve ulusal toplantılarda ülke sorunlarının ele alınmış olmasına karşın, Bolivya’nın sorunları belediyeler düzeyinde çözülmeye çalışılmıştır. Nedenini daha sonra belirteceğimiz önemli bir husus, Batılı ülkelerin Bolivya’daki etnik yapının gelişmesi için  aşırı çaba göstermesi olmuştur. Batılılar, etniler arası ilişkileri bir kriz olarak ele almışlardır. Krizin çözülmesi için  CIA’in yönettiği altı Latin Amerika ülkesinde sol hareketi bastırmaya yönelik “El Condor” operasyonlarıyla ölen ve kaybolan kimseler için gerçeği araştırma komisyonları kurulmuştur. Komisyonların amacı halk arasında barışı sağlamak olmuştur. Bolivya’da kurulan gerçekleri araştırma komisyonu, sonraki yıllarda bir rapor yayınlamadan dağılmıştır.

1985 yılında çok partili seçimleri Ulusalcı Demokratik Hareket Partisi kazanmıştır. Yeni Başkan Paz Estenserro döneminde hiperenflasyon yüzde 24.000’e ulaşmıştır. Sürekli grevler olmasına karşın Bolivya Ordusu artık politikadan uzak durmuş, eskiden beri  var olan insan hakları ihlalleri partilerin ve kurumların demokrasiye inançları yüzünden ortadan kalkmıştır.1989 seçimlerini Paz Zamora kazanmıştır. Eski bir Marksist olan Zamora, ABD’nin baskısına rağmen kokain trafiğini önleyememiştir. Kolombiya-Peru ve Bolivya üçgeninde Kokain trafiği süre gelmiştir. 1993 seçimlerinde Sanchez de Lozada  başkan seçilmiştir. Lozada hükümeti döneminde tekrar dışarıya açılım yaşanmış, kamu teşebbüsleri ikinci defa yabancı yatırımcılara açılmıştır. Anca, koka üretimi kısıtlanarak fakirleşen yerli halk, La Paz ve Chapare gibi koka üretilen bölgelerde 1994-96 arasında  sürekli ayaklanma durumunda olmuştur. 1997 seçimlerinde Başkan Banzer,  koalisyon hükümeti kurmak zorunda kalmıştır. Başkan Banzer, döneminde su kullanımını Amerikan Bechtel firmasına verince, belediye sularını pahalı almaya başlayan yerli halk Cochamba bölgesinde  ayaklanmalar başlatmıştır. 2001 yılında Banzer kanserden ölünce yerine 2002 yılında yapılan seçimlerde on iki yıl aradan sonra tekrar Gonzalo Sanchez de Lozada seçilmiştir. Oyların yüzde 20’sini alan , Avrupa kökenli Bolivyalılara karşı yerlileri  ve koka yetiştiricilerini temsil eden yerli kökenli Evo Morales’in  adı öne çıkmaya başlamıştır. Morales, Bolivya Sosyalist Hareketi’nin başı olarak küreselleşmeye karşı olan hareketin de başını çekmiştir. Bolivya,Venezuela’dan sonra Latin Amerika’nın ikinci büyük gaz üreticisi olarak gazını kendisi satması yerine yabancı şirketlerin pazarlamalarına karşı çıkmıştır. 2003 yılında Bolivya’da gazı bir Şili limanından Meksika’ya ve oradan Kalifornia’ya ihraç etmeye kalkan hükümete karşı ayaklanma başlamıştır. Eylemlerin devam etmesi üzerine Başkan Lozada istifa etmiş  ve Amerika’ya kaçmıştır. Yerine ara dönemi yönetmek üzere yardımcısı Carlos Mesa geçmiştir (2005). Aynı yıl içinde baskılara dayanamayarak istifa eden Mesa yerine Anayasa Mahkemesi Başkanı Rodriguez Veltze seçilmiştir. Kısa dönemde anayasanın değiştirilmesine karar verilmiş ve aralık ayı içinde hem parlamento hem de başkanlık seçiminin yapılmasına karar verilmiştir. Yapılan seçimlerde Evo Morales ve Bolivya Sosyalist hareketi seçimleri  oyların yüzde 54’ünü alarak kazanmıştır. 1 Mayıs 2006’da Morales söz verdiği gibi Bolivya’nın gaz sahalarını devletleştirmiştir. Ağustos 2007 yılında Bolivya Sosyalist Hareketi, Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyelerini değiştirmiştir. 4 Mayıs 2008’de dört doğu eyaletinde otonomi için referandum yapılmış, Avrupa kökenli Bolivyalıların oturduğu dört eyalet otonomi kazanmıştır. Morales, referandumun gayri yasal olduğunu iddia etmesine rağmen, referandum meclisten geçebilmiştir. 2009’da kabul edilen yeni anayasa ile Bolivya iki otonom bölgeli, çoketnikli  bir üniter devlet modeli olarak ortaya çıkmıştır.

 

    Amerikan Yardımlarının ve Sivil Toplum Örgütlerinin Etkisi

  Yukarıda bahsettiğimiz gibi, Jeremy Bigwood ve Eva Golinger elde ettiği belgelere göre, Bolivya’da sol partiler yükselirken Amerikan Kalkınma Ajansı (USAID), ademi merkeziyetçilik ve bölgesel otonomi projeleriyle muhalefetteki sağ partilere 2002 yılından itibaren 97 milyon Dolar aktarmıştır. Bolivya’da doğalgazın ABD’ye sevk edilmesine karşı isyanlar başladığında, USIAD’e bağlı Geçiş Girişimleri Bürosu elindeki fonları amaçları için harcamaya girişmiştir. Geçiş Girişimleri Bürosu (GGB), ABD’nin yatırım yaptığı ülkelerdeki Amerikan şirketlerine ve siyasal partilere ve ülkede bulunan sivil toplum örgütlerine milyonlarca para aktaran bir kuruluş olarak yapılandırılmıştır.  Venezuela’da Başkan Chavez’e 2002  yılında gerçekleştirilen başarısız darbeden sonra GGB Venezuela’da işe başlamış ve ülkede  görev yapan Amerikan kuruluşları vasıtasıyla Venezuela’daki 450 sivil toplum örgütüne tam 50 milyon dolar aktarmıştır.

         Bolivya’nın durumunda ise  GGB, Casal ve Associates adlı şirketler ile işbirliği yapmış ve Evo Morales’e karşı olan  Avrupalı kökenli Bolivyalıların yaşadığı bölgede, muhalefet partilerine Morales’e karşı eğitim seminerleri ve çalışma etüdleri düzenlemiştir. Evo Morales’in başkan seçilmesinden sonra 2005’in sonuna doğru GGB, ayrılıkçı projeleri öne sürmeye başlamıştır. Sonraları,  Doğu Bolivya’nın otonomisi için bölgesel referandumları fonlamıştır. Referandumun amacı, Bolivya’yı su ve gaz yataklarının bulunduğu ve Avrupalı Bolivyalıların yaşadığı alanla yerlilerin yaşadığı alanı ayırmak olmuştur. USAID Bolivya’nın ekonomik, sosyal, siyasal her sektöründe faaliyet göstermiştir. Verilen eğitimler, bölgesel planlamadan bölgesel ekonomik kalkınmaya, mali yönetimden iletişim stratejilerine, bölgesel bütçe yapılanmalarına, bölgesel örgüt şekillerine kadar geniş bir alanı kapsamıştır. Programın adı “Demokratik Kurumları Güçlendirme Programıdır”. USAID bölgesel yönetimlerin otonomilerini uygulayabilmeleri için “topraksal örgütlenme labotavurları dahi kurmuştur.

        Ayrılıkçı referandumlar 2007  ve 2008’de yapılmadan önce, Demokratikleşme Programı adı altında USAID, valiliklerle  ulus-altı ademi merkeziyetçi hükümet modelleri üzerinde çalışmalar yapmıştır. Avrupa kökenli Bolivyalılar böylece ellerindeki kaynakları daha etkin bir biçimde kullanmayı öğrenmişlerdir.

        Belgelerde ortaya konan diğer bir husus, muhalefet partilerinin Amerikan Cumhuriyetçi partisinin fonladığı Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitü ve Demokratların desteklediği Ulusal Demokratik Enstitü tarafından fonlanmaları ve eğitilmeleri olmuştur. Ayrıca Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nın desteklediği Ulusal Demokrasi Vakfı (NED) siyasal gruplara ve liderlere stratejik destek vermiştir. Bu yardımdan Bolivya’da siyasetle uğraşan yüz sivil toplum kuruluşu da paylarını almıştır.

         USAID’in gelişmekte olan ülkelerde uyguladığı diğer bir süreç, seçimleri denetim altına almak olmuştur. USAID’e bağlı Amerikaların Ortakları adlı kuruluş tarafından yetiştirilen 3000 gözlemci, seçim sürecini gözlemek üzere yetiştirilmiştir. Amerikaların Ortakları kuruluşu aynı zamanda askeri–endüstriyel kompleksi oluşturan büyük şirketlerin fonlarıyla görevini yerine getirmektedir. Bağımsız gözlemciler çoğu zaman Venezuela, Ekvador, Nikaragua gibi ülkelerde seçimleri izleyerek, bu seçimlerin sonuçlarını beğenmezlerse seçimlerin gayri yasal olduğu, hile yapıldığını ileri sürmektedirler. NED Vakfı 2004 yılından beri Venezuela’daki seçimleri izleyerek, her seçimden sonra hile yapıldığını iddia etmiştir. Oysa, aynı seçimleri gözlemleyen Amerikan Devletleri Örgütü (OAS), Avrupa Topluluğu ve Carter Merkezi bu seçimlerin yasal ve hilesiz olduğunu bildirmiştir.

        Kamuoyu oluşturma hususunda USAID’in bir başka yönü, yerli toplumlara sızmak olmuştur. Washington’un ajandasını yerine getirecek yerli liderler bulmak için USAID Bolivya yerli toplulukları içinde de çaba göstermektedir. Bolivya’nın en fakir gruplarını yetişmek ve demokratik vatandaşlığı güçlendirmek için yerel ekonomik kalkınma programları düzenlenmektedir. USAID’e göre bu programlar, Amerika’nın Bolivya ve yerlilerin dostu olduğunu göstermektedir.

         Sonuç

   MAS partisi senatörleri ve yasama meclisi üyeleri aralarında yaptıkları tartışmalarda USAID’i ülke dışına çıkarıp çıkarmama hususunda  tartışmışlardır. Senator Fidel Surco, USAID’in ülkede hükümete ve ve bazı sektörlerin liderlerini kullanarak o sektörlere karşı çalışmakta olduğunu belirtmiştir. Eski Devlet Bakanı Juan Ramon Quintana ise USAID ve bazı sivil toplum kuruluşlarının Bolivya hükümetinin köklerine kadar inerek yıkıcı faaliyetlerde bulunduğunu, amacının hükümetin imajını, prestijini ve sağlamlığını bozmak olduğunu belirtmiştir. USAID bu iddialara cevap vermeyerek, sadece  çabaları sayesinde Bolivya’da 8.700 km yol yapıldığını, 205 köprü inşa edildiğini ve 50.000 çiftçi ailesiyle birlikte çalışıldığını belirtmiştir.