Bu sayfayı yazdır

CNN'in Oto-Sansürünün Saklayamadığı Gerçek

Yazan  27 Mayıs 2013

           (Dikkat bu makale, pazar sabahı kahvaltısı havasında bir uluslararası ilişkiler yazısıdır. 1) Okumaya vaktiniz yoksa gidip karnınızı doyurun çünkü açlık insana her şeyi yaptırıyor. 2) Az vaktiniz varsa [büyük parantez içindekileri] okumayın onlar benim zevzekliklerimdir. 3) Düşünmeye ayıracak vaktiniz ve cesaretiniz varsa hepsini okuyun ve bu yazının düşündürdüklerini paylaşın. 4) Zamanım var sabrım yok veya ben tembelim diyorsanız koyu renkli yerleri okuyacağınızı zaten biliyorsunuz demektir.

            Tarih yazımının temel sorunlarından biri "doğru (truth)[1]" ile "gerçek (fact)" arasındaki farkın ayrımıdır. Kısaca "doğru" dediğimiz şey bir kabule ve teyide dayanır. Tanıklıktan güç alan "doğru" olgusu, ona inananlar ölçüsünde geçerlidir. Bu nedenle ne kadar çok tekrar edilirse o ölçüde kabul görür. Tarihsel gerçek ayrıca teyide ihtiyaç duymaz; siz kabul etseniz de etmeseniz de gerçekler oradadır.[2] Belirli bir ön kabule dayanan tarih felsefesi ile salt verilere dayanan bilimsel tarih yaklaşımı arasında hiç bitmeyecek bu tartışma akademik ortamda nereye kadar devam eder bilinmez, çünkü her iki yaklaşımının da kendileri için ürettiklerinden çok, karşı tezlere yönelik eleştirileri ciddi bir yazın (külliyat anlamında) tutmaktadır. Esasen tarihte nesnelliğin (objectivity) olamayacağı hakikatinden kaynaklanan bu tartışmayı -ki bu tartışmayı her birey, her toplum bir şekilde yapmalıdır- bu sefer tarihçilere bırakarak, uygulamada tarih yazımına kaynak oluşturan vasıtaların nereye ulaştığını bir kez daha görmek adına CNN'in kendisine yaptığı sansürü ortaya koyan kanıtımızı tarihe not olarak düşelim.

            Gerçi, hür ve demokratik Batı'da yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü saygın güç olarak kabul edilen basın ve yayın organlarının (media), insanların haber alma haklarına hizmet etmekten kaynaklanan meslekî ulviyetine saldırmadan şu hakikatin altını çizmek gerekiyor: Bunların temel işlevi algı yönetimidir; doğru yaratmaktır (Saygın haberciliği tenzih ederim). Devletlerin, savaş gibi ulusal güvenliği ciddi şekilde etkileyen durumlarda basın yayın organları üzerindeki kontrolünü artırma çabasının yadırganacak bir tarafı olmadığını düşünen biz soğuk savaş kuşağı insanları bile, bir tarafa temel insan hak ve özgürlükleri ve yüce değerleri, diğer tarafa ulusal güvenlik ve çıkar gibi; sınırları kimler tarafından ve nereden çizileceği pek muğlak (belirgin olmayan)[3]  olan kavramları koyduğumuzda, denklemin içinden bir türlü çıkamayız nedense. Biz çuvallarız ama medya takip eder, kaydeder, yorumlar ve bizlere "gerçekler" başlığı altında aslında kendi doğrularını sunar.. Kamuoyu böyle oluşturulur, yaşananlardan genel bir yargı çıkaran tarih yazımı da böyle gerçekleşir.

            26 Mayıs 2013 gecesi CNN International televizyonunda, Anthony Bourdain'ın sunduğu "Parts Unknown(Bilinmeyen Kısımlar)" isimli bir programda devrim sonrası Libya anlatıldı. Daha sonra da bu program çeşitli parçalara (episode) ayrılarak ve de bazı bölümleri kırpılarak internette,http://edition.cnn.com/video/shows/anthony-bourdain-parts-unknown/episode6#autoplay=trueuzantısında hizmete sunuldu. Burada sizlere arz etmeye çalıştığım konu işte bu programla ilgili. Üşenmeyip ilgilenirseniz (tıklamak anlamında) yukarıdaki uzantıda yer alan videoda özetle;

            Yerel pazarda alışveriş hakkında kısa bilgiyi müteakip, devrimin Libya'da lezzet anlayışını da önemli ölçüde değiştirdiği; Libyalıların, özellikle genç Libyalıların  sadece özgürlükten daha çok karınlarının acıktığı; son zamanlarda "Kentaki Amca (Uncle Kentucky)"nın kızarmış tavuk (fried chicken) dükkanı gibi küresel ölçekte hizmet veren yemek yeme yerlerinin [lokanta ya da restoran diyemiyorum çünkü oralar daha farklı]sayısının gittikçe arttığı söyleniyor.

            Program sunucusu A. Bourdain genç bir Libyalı ile birlikte adı geçen dükkanda yemeklerini yiyorlar. Arada [zevzek]konuşmalar.. Sunucu Libyalıya Kentaki'nin nerede olduğunu bilip bilmediğini soruyor. O da [bu derin genel kültür] sorusuna "Amerika'dan" diye cevap veriyor falan.. Delikanlı Kaddafi dönemini kastederek, [siz nereden bileceksiniz bizim çektiğimizi vurgusuyla] "Kaddafi'den önce bu dükkanların olması mümkün değildi, fakat şimdi normal" diyor.[Öyle ya Batılı televizyoncular aslında Mars'ta yaşıyorlar da sadece bizim Libyalı gencin engin deneyimlerini görmek için onca yolu tepip gelmişler. Ayrıca normalliğin en önemli işareti küresel yemek zincirinin burayı da halkasına dahil etmesi. Sen git de onların ülkesinde değil lokanta, patates kızartması dükkanı açmaya kalksan patatesin yetiştiği topraktan, patatesin dilim boyuna ve ağırlığına  kadar hepsinin hesabını adama, humus-kireç oranından, verniyeli kompas ve altın terazisi ölçüyle sormazlar mı? Burada şikayetim, onların kendileri için uyguladıkları standartları bize de uygulamaları değil, bu standartların arkasına sığınarak bizi pazardan dışlamaları. Bu işi en iyi AB ile uğraşanlar bilir].

            Gelelim programın televizyonda yayınlanıp da internete aktarılırken kırpılan kısmına, Libyalı genç [biraz dünyanın bir numaralı televizyonuna çıkmanın verdiği muhteşemlik duygusu ile biraz genel ezikliğini ona unutturan, sözünü dinleyen bir Batılı bulmuş olmanın yarattığı garip ruh hali ile biraz da yurdum insanı içtenliğiyle bu bölümdeki ikinci büyük yargı cümlesini patlatır (birinci büyük yargı yukarıda geçti atladıysanız yazının sonunda da yazdım)]kızarmış tavuğunu yerken "Bu tadı seviyorum, bu özgürlüğün lezzeti, devrim esnasında onca kan bu tadı almak için döküldü" gibilerinden bir söz eder. Libyalı delikanlının; güzel soslarda bekletilmiş, mısır ununa bulanmış, yüksek ısıdaki yağda kızaran  tavuk budunda somutlaştırdığı, özgürlük duygusunu, Doğulu içtenliğiyle dile getirdiği bu ifadenin, Batılı televizyoncunun yüzüne yansıyan etkisi sadece gizlemeye çalıştığı hayret duygusuydu. İşte bu kısım CNN'in oto-sansürüne uğradı.

            [Neden mi? Bunun iki sebebi var. Birincisi Akdeniz havasıyla şenlenen bazı Avrupalı ülkeler dışında bu maddeci Batılılar, ne lezzet duygusunu bilirler, ne de üretebilirler. Hatta bunların en iyilerinden sayılan Fransızların bile durumu içler acısıdır. Kafasına şiş sokup iç kanamadan öldürdükleri ördekten ve bizim sümüklü böcek dediğimiz salyangozdan yaptıkları yemekler hakkında pek yorum yapacak bilgim olmamasına karşın, baş tacı ettikleri millî çörekleri kruvasanın (croissant), Osmanlı etkisiyle Viyana üzerinden bu ülkeye geldiğini söyleyebilirim.[4] Benzer şekilde Avrupalıların "Colonial Breakfast" diye öğündükleri zengin kahvaltı kültürü, bugün duyarsız bir umursamazlıkla açlık ve salgın hastalıklarla baş başa bıraktıkları, sömürge Afrikasından afırdıklarından (çaldıkları anlamında) ibarettir. Diğer taraftan bir Batılı, hiçbir zaman, hazır gıdadan üretilmiş çabuk-yemek tadı ile özgürlük duygusunu bağdaştıramaz. O zavallılar, bir hamburgerden bir ısırık aldıklarında dünyanın en meşhur film kahramanlarına dönüşebileceklerini bilemezler. Yazıık..]

            [Libyalı gencin verdiği mesajı Batılı televizyoncunun anlayamamasının ikinci nedeni birinciyle doğrudan ilgilidir. Bu maddeci Batılılar, duygudan yoksun olduklarından söylediklerinizin hepsi onların zihninde maddeci bir formata dönüşür. Onlar Rönesans ve Aydınlanma çağından buyana sadece ve sadece gerçeklere inanırlar ve dünyanın zaten buna hazır olan geri kalanına da kendi doğrularını diretirler. Bu televizyon programında da öyle oldu. Libyalı genç, devrimde akıtılan onca kanın yitirilen onca canın özgürlüğün tadı için olduğunu söylerken, ki bu onun doğrusuydu, Batılı televizyoncu, bunca kaybın sebebinin küresel firmalarının ülkeye girmesi olduğunu anladı, ki bu gerçeğin ekonomik anlamdaki ifadesidir. Dünya da bunu böyle anlayabilirdi, o yüzden bu kısım makaslandı.]

            Şimdi saygıdeğer okuyucu: "Biz zaten bunları biliyorduk, 1990 Körfez Savaşında ülkenin bütün altyapısını günlerce bombardıman ettiklerinde,[5]  CNN bize sadece stratejik askerî hedeflerin vurulduğunu göstermişti, Kuzey Denizi'ndeki  petrol sızıntısında kirlenen kuşları Basra Körfezindeymiş gibi göstermişti, 2007'de Irak'ta Felluce'de Türkmenlerin yoğun olarak yaşadıkları kesimlerde sivil halkı da kapsayan operasyonlar düzenlendiğinde, radikal grupların direnişlerinin kırıldığını anlatmıştı[6] vs. vs. vs. bunda ne var?" diyecek.  Haklıı...[7]

            Peki ben bu makaleyi niye mi yazdım? Bu yazıyı yazarken; tarihçelerin son üç yüz yıldır içinden çıkamadıkları "doğru" ve "gerçek" tartışmasını çözmek, CNN'in hiçbir savcı kararı olmadan habercilik sorumluluğu içinde kendisini nasıl sansürlediğini ortaya koyarak sınır tanımaz edep bilmez gazetecilere bir mesaj vermek ya da Büyük Orta Doğu coğrafyasının kontrolsüz bir şekilde radikal akımların pençesine düşmesini, ılımlı projelerle önleyerek pazarların bahar havasında yeniden bölüşülmesini sağlamak için yapıldığını vurgulamak gibi bir niyetim yoktu.

            CNN'in kendi sansürüyle bile örtemediği gerçeği yazmaktı asıl amacım: "Eğer bir ülkede gençler, sadece bağımsızlıktan daha fazla ölçüde acıkıyorlar ise o ülkede her şey olabilir"[İkinci büyük yargı cümlesi, "açlığın nelere kadir olduğu"ydu].En kötüsü de başkalarına öykünerek kendin olmaya çalıştığında açlığının aklını yemesi veya bir gruba dahil olarak açlığını giderirken aslında hiç kimse olamayarak o grubun seni yemesi.

            Saygılarımla..

 


[1] Türkçe bilmeyenler ve yabancıların ağzından konuşmayı sevenler için parantez içinde ve italik yazılmıştır.

[2] W.H.Walsh. (1992). An Introduction to Philosophy of History. Bristol: Thoemmes Press, 72-75.

[3] Bu sorun ilk kez 1950'lede Arnold Wolfers tarafından gündeme getirilmiştir. Bkz. Arnold Wolfers. (1962). National Security as an Ambiguous Symbol, Discord and Collaboration: Essays on International Politics, Baltimore: Johns Hopkins University Press, s. 147-164. (Orijinali, Political Science Quarterly, Cilt 67, 1952).

[4] Kruvasanın icadına ilişkin rivayetler için bkz. Ahmet Örs. (2009). "Kruvasana Osmanlı Katkısı", Pazar Sabah Gazetesi, http://www.sabah.com.tr/Pazar/2009/07/19/kruvasana_osmanli_katkisi

[5] Toplam 43 gün süren hava bombardımanı esnasında gerçekleştirilen 118.700 sortide, 20.450'si hassas güdümşlü mermi olmak üzere, 265.000 bomba atılmıştır. Bkz. Antony Cordesman. (2006). The Lessons of Afghanistan. U.S.A.: CISS, s. 11.

[6]Bkz. Todays Zaman (17 Nov. 2004), HRW: Felluce Execution is a War Crime.

http://www.todayszaman.com/newsDetail_getNewsById.action?load=detay&link=13944 ; Thomas E. Ricks, Fiasco. (2006). The American Military Adventure in Iraq. New York: The Penguin Press, ss.138-142.

[7] Gülse Birsel. (2013). Vasfiye Teyze. Yalan Dünya. Kanal D.

Ali Bilgin Varlık

Dr. Ali Bilgin Varlık, 1983'de Kara Harp Okulundan mezun olmuş, 1994'te Kara Harp Akademisini, 2001'de Silahlı Kuvvetler Akademisini bitirmiştir. Silahlı Kuvvetlerdeki hizmeti esnasında, ABD İstihkâm Okulunda (seçkin mezun) eğitim görmüş;  Belçika'da Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı Karargahında (SHAPE) görev yapmış; Irak'ta Huzuru Sağlama Harekâtına, Bosna-Hersek'te İstikrar Harekâtına ve Afganistan'da Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti Harekâtına katılmıştır.

Lisans üstü eğitimlerini, Silahlı Kuvvetler Akademisinde ve Chadwich Üniversitesinde yapmış, doktorasını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde 2009 yılında tamamlamıştır.

Kara Harp Okulunda ve Savunma Bilimleri Enstitüsünde; güvenlik ve strateji konularında dersler ve Harp Akademileri, Milli Güvenlik Akademisi, Eğitim ve Doktrin Komutanlığı, Barış İçin Eğitim Merkezi ve Afganistan Komuta Kurmay Kolejinde konferanslar vermiştir.