Suriye Savaşı İran İle Yapılan Pazarlığın Parçası mı?
 Bu sayfayı yazdır

Suriye Savaşı İran İle Yapılan Pazarlığın Parçası mı?

Yazan  14 Mayıs 2012
Suriye Türkiye’nin gündemindeki en önemli konu olmaya devam ediyor. Sanki bir sabah kalktığımız zaman Suriye’ye gireceğiz duygusu ile yatağa giriyoruz. 1918’den buyana hiç olmadığı kadar Ortadoğu politikalarının içindeyiz.

Türkiye'nin menfaatlerini temsil etse ve gerçekleşebilecek hedefler olsa Ortadoğu politikalarına girmemizin hiçbir mahsuru da yok. Ancak çok daha az kaynak, çaba ve yaklaşım ile çok önemli neticeler alabileceğimiz Kafkasya ve Orta Asya Türk Dünyasından ise her geçen ay biraz daha uzaklaşıyoruz. Rusya ise Türk Dünyasında Avrasya Birliği politikası adı altında büyük bir atılıma geçmiş görünüyor.

Türk Dünyasına tamamen sırtını dönmüş olan Davutoğlu ise "Balkanlar'dan Kafkasya'ya oradan Ortadoğu'ya uzanan coğrafyada bölgedeki düzenden kendimizi sorumlu hissediyoruz" demektedir. Bir başka konuşmasında Türkiye'yi Davutoğlu Ortadoğu'nun sahibi, öncüsü ve hizmetkarı olarak nitelendirmektedir. Tabii kimse 2 aydan buyana Ortadoğu'nun sahibi olman bir ülkenin iki gazetecisini nasıl olup da Suriye'nin elinden alamadığını soramıyor? Daha kötüsü, bu olay bir başka şeyi ortaya çıkarıyor. 1998'de Türkiye, Suriye'yi Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarılması için tehdit ettiği zaman Şam hem de baba Esad'ın yönettiği Şam Ankara'nın tehdidini ciddiye almış, korkmuş ve Öcalan'ı Suriye'den çıkarmıştı.

Oysa bugün Suriye oğul Esad'ın yönettiği Suriye, kendisini hergün tehdit eden Türkiye'nin tehditlerinden hiç etkilenmiyor, korkmuyor, geri adım atmıyor. Tutukladığı gazetecileri geri vermediği gibi casuslukla yargılayacağını açıklıyor. Bu mu Ortadoğu'da sahip, öncü olan Türkiye? Suriye'nin bu kadar rahat olmasının nedeni ne? TSK'nın savaş yeteneği konusunda farklı değerlendirmeler mi yapması? Yoksa cari açık içindeki Türk ekonomisinin turizmden gelecek paraya ihtiyaç duymasından dolayı bu yaz savaşmak istemeyeceği mi?

Üstelik, Ortadoğu'da Suriye'den büyük bir denklem var. O da İran'ın nükleer silah üretme yeteneğine sahip olması. Nükleer İran, ABD ve İsrail için Suriye'deki rejimden çok daha büyük bir problem. İran için ise Suriye'deki Esad rejimi kısa vadede nükleer silah yapımından daha önemli. Esad rejimi yıkılır ise İran'ın Batı Afganistan'dan Akdeniz'e uzanan jeopolitik zincirinin çok önemli bir halkası kırılacak ve önemli müttefiği Hizbullah ile kara bağlantısı kesilecek. Oysa nükleer silahta bir gecikme Tahran için daha sonra telafi edilebilecek bir gecikme olacaktır.

Bu çerçevede stratejik gücünü bir an önce Ortadoğu'dan Asya-Pasifik bölgesine Çin'e doğru aktarmak isteyen ABD için tahran ile bir pazarlık alanı ortaya çıkabilir. Washington, Ortadoğu'da daha uzun kalmasına neden olacak ve batı kapitalizminin İsrail'in İran'a saldırmasından dolayı çıkacak bir Ortadoğu savaşından dolayı yükselen petrol fiyatları sonucunda alacağı ağır darbeden kaçınmak için Tahran'a "nükleer güçten vazgeç, Esad rejimi kalsın" teklifinde bulunabilir. Veya bu teklif Tahran'dan Washington'a gelebilir.

Böyle bir teklif üzerinde anlaşılması durumunda Ankara, güneyinde iki düşmen bir de onların arkasındaki ülke olan Suriye-Maliki Irak'ı ve İran ile karşı karşıya kalacaktır. Buna başarılı dış politika denilebilir mi? Hiç sanmıyorum. Ankara'nın Suriye politikasında radikal bir değişiklik yaparak tekrar barış çizgisine oturması lazımdır. Demokrasi isteyen kitleler veya diktatörler tarafından ezilen Suriye halkı şeklinde retorikler ile siyaset izahıyapılmasın. Şu anda Şam2a karşı Ankara'nın ortak tavır aldığı Suudi Arabistan'da ve Katar'da hiç demokratik seçim yapıldığını gören oldu mu? Sudan'ın uluslar arası ceza mahkemesi tarafından hakkında soykırım suçlaması ile arama emri çıkarılmış liderine Erdoğan destek olmadı mı?

Prof. Dr. Ümit Özdağ

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Yönetim Kurulu Başkanı