Bu sayfayı yazdır

“Alea iacta est”: Ok Yaydan Çıkmıştır

Yazan  23 Eylül 2020

“Alea iacta est” sözünü, bildiğiniz gibi Jul Sezar’ın, Roma ile arasındaki anlaşmayı bozup orduları ile şehrin kuzeyindeki cılız Rubicon (bugünkü adı ile Fiumicino) nehrini geçer geçmez(MÖ 49), artık bir büyük savaşın kaçınılmaz olduğunu anlatmak için söylediği rivayet olunur.

Geri dönüşün mümkün olmadığı durumlar için Avrupa’da bugün hala “alea iacta es veya “Rubicon’u geçmek” deyimlerinin kullanılması, tarihin adeta yaşlı kıta üzerindeki gölgesi gibidir.Bu çok eski Latince deyimin Türkçeye en uygun çevirisinin “Ok Yaydan Çıkmıştır” olduğunu düşündüm. Önerilere açığım. 

Bir Barış Projesinden Ayrılmanın Bedeli

Savaşa savaşa barışın değerini sonunda öğrenen Avrupa’da, bugün Rubicon’un geçildiği bir durum var mı? BenceBirleşik Krallık(BK) ile AB arasında kopan ipleri betimlemek için “alea iacta est” veya “ok yaydan çıkmıştır” deyimleri isabetle kullanılabilir. Öyle ya! 31 Aralık 2019 itibarı ile BK, AB den ayrılarak, tüm AB kurumları ile bağlantılarını kopardı. Komisyon’a yeni üye göndermedi ve AB parlamentosuna seçilen üyelerini geri çekti. O tarihten bugüne kadar geçen 9 ayı aşkın zamana “geçiş dönemi”(Transition Period) dendi. Ama yeni bir evreye geçemedikçe Rubicon’u dörtnala geçer oldular. BK, AB ile olan 48 yıllık beraberliğini elinin tersi ile itti. Uzlaşma zeminlerini aşındırıp kayganlaştırmaya devam ediyor.

Halat oyunu görünürde bitmesine bitti. Ama kopan halatın uzun kısmı Brüksel’de, kısa parça Londra’da kaldı. Dünya hep bir anlaşma olur umudundaydı. Ama büyük ölçüde Boris Johnson hükumetinin kaprislerinden ve taviz koparma çabalarından dolayı, hala bir anlaşma yok. Üstelik bırakınız balıkçılık, devlet yardımlarının rekabeti bozmaması ve finansal kurumların mütekabiliyeti gibi nispeten “kolay” konuları, BK, İrlanda Cumhuriyeti ve BK nın bir bölgesi olan Kuzey İrlanda arasındaki sınırı kapatmayı bile bir şantaj malzemesi haline getirdi. Protestan ve Katolik İrlandalılar arasında oluk gibi akan kanı durduran“Kutsal Cuma”(Good Friday” anlaşmasını bir kalemde çizecek kadar gözünü kararttı.Bunun bedeli, yeni bir çatışma, kan, gözyaşı ve hatta İskoçya’nın Birlikten ayrılması bile olabilir. Açıkçası Johnson hükümeti, AB ile bir yıl önce imzaladığı akde, vefa göstermemekle kalmıyor, elini ateşe sokmaktan bile çekinmiyor.

Köprüleri Atmak veya Atmamak: Artık Soru Bu Değil

AB baş müzakerecisi Michel Barnier’nin bugün yani 23 Eylül 2020 de yine Londra’ya resmi olmayan bir görüşme için gideceği bildiriliyor. Gün ve gecenin eşitlendiği bu günde, taraflar arasında eşitlenen ve dengelenen çıkar zeminlerine ulaşılır mı bilmiyorum. Ama Londra piyasası ve dünya bundan hemen umutlandı. Sterlin Pound ’un değeri yükseldi. Ancak Barnier en son böyle bir ziyareti Ağustos sonunda yaptıysa da, Eylül başındaki resmi toplantıya bu ön görüşmenin hiçbir faydası olmadı. Şu arada ekonomik göstergeler ne BK, ne de AB lehine.Üstelik BK, yeniden Covid 19 önlemlerini sıkılaştırma arifesinde. Yani ekonomisini kısmen kapatacak. Bakalım Johnson’ın blöfünü Brüksel görecek mi? Oysa bu barışın ve insanların geleceği üzerinden oynanan bir kumar haline gelmemeliydi. Hafta başında Boris Johnson gayri resmi bile olsa, önceden planlanmış bu toplantıdan bir anlaşma çıkacağını umduğunu açıkladı. Gündemde yine AB nin devlet yardımları ile İngiltere menşeili sınai ürünlere rekabet üstünlüğü sağlamaması talebi, Manş tünelinin (Channel Tunnel) ötesine daha fazla balıkçılık kotaları tanıması ve Kuzey İrlanda’nın AB Gümrük Birliği kurallarına tabi olmaya devam etmesine rıza göstermesi konuları olacak.

Londra ve Brüksel arasındaki köprüler atılmasına atıldı. Ama arada bir tünel var.  BK için “saman altından su yürütmek” yerine, su altındaki tünelin ucundan AB yi görmek mümkün. Üstelik diğer uçta 27 üyeli AB nin durumu, tek tüfek kalan BK dan görece olarak daha iyi durumda.  Son çeyrekte -%21.7 oranında küçülen ve 2020 büyüme beklentisi -%9.5 bir küçülmeden öteye gitmeyen BK’da, bütçe açıkları GSYİH sının %18. 6 sına baliğ* olmuşken neyin pazarlığını yapıyor anlaşılır gibi değil. Japonya ile yapmış olduğu serbest ticaret anlaşmasına karşılık, AB nin Kanada ile yaptığı serbest ticaret anlaşması varken, “Kutsal Cuma” anlaşması suya düşerse, ABD den de yüz bulamayacağını bile bile Boris Johnson’ın müzakerecisi David Frost’un Barnier’e hangi pazarlık kapısını önereceği veya onun yüzüne hangi kapıyı kapatacağı da belirsiz. Kendi köşesine iyice sıkışmış bir BK’ nın artık dünyada ne kadar eshamesi okunur ki?

“Uzlaşmaz ve Gerçekçi Olmayan” bir Başbakan

Fransa şimdi Boris Johnson’u uzlaşmaz ve gerçekçi olmayan (intransigent and unrealistic) tutumu ile görüşmeleri tıkamakla suçluyor. 2020 in sona ermesine sadece 3 aydan daha az bir zaman kalmışken, anlaşmasız bir boşanmanın yüksek bedeline Brüksel katlanmak istemiyor. Boris Johnson’un ise uzlaşmaz ve gerçekçi olmayan sıfatlarına bir ekleme yapmak gerekirse bu belki “umursamaz” olabilir. Johnson, AB coğrafyasındaki BK vatandaşları ile İngiliz adalarındaki AB vatandaşlarının, uzun vadeli iş, ödeme, tazminat, emeklilik ve varsa sigortalarının durumunu düşünmüyor. Varsa bunların aile ve çocuklarının, yaşam alışkanlıkları, endişeleri ama daha önemlisi vatandaşlık hakları ve eğitim durumlarının da Johnson’un umurunda olmadığı belli. Hele İrlanda ve Kuzey İrlanda’da yaşayan insanların Johnson için denizdeki balıklar kadar bile önemi olduğunu sanmıyorum. Onun için uzlaşmaz, gerçekçi olmayan ve hatta umursamaz tutum, sadece bir tür güç gösterisi.

Ülke ekonomilerinin kaderi tüm dünyada ne yazık ki giderek daha fazla kişilik özürlü, kendine meftun,  ihtirasları yeteneklerini aşan siyasetçilerin kaprislerine indekslenmiş hale geldi. Bunların etrafında da halka halka kümelenmiş şahsi çıkar odaklı kadrolar, yetkin olmayan, kerameti kendinden menkul danışmanlar var. Bu nedenle, artık düşüncelerden, uzun vadeli plan ve tasavvurlardan çok kişiler üzerinden yürüyen atışmalar, tartışmalar ve suçlamalar gündemi kirletiyor. Siyasetin üslubunu ve sıradan insanlar arasındaki saygınlığını zedeliyor. Bir anlamda ( parlamenter veya parlamenter olmayan başkanlık, yarı başkanlık) demokrasinin her çeşidine olan güveni aşındırıyor. İnsanları yalnızlaştırıyor, bencilleştiriyor, saldırganlaştırıyor, mutsuzlaştırıyor ve ümitsizleştiriyor. Ama aynı zamanda umursamaz hale getiriyor. Bunlar bence her yerde demokrasinin ve barışın düşmanı.

 

 

*Bu oranlar Avro alanı için en son sırasıyla son çevrek büyüme -%14.7; 2020 büyüme tahmini -%8.6; 2020 Enflasyon %0.5 ve bütçe açığının GSYİH payı -%9.5. bknz “Economic & financial indicators; Economic data, commodities and markets” (19 September, 2020), The Economist.  https://www.economist.com/weeklyedition/2020-09-19

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar