Bu sayfayı yazdır

Avrupa Birliğinde Tarıma Yeniden Bakış

Yazan  03 Temmuz 2021

AB için tarım hala önemli ve korunmasına büyük önem verilen bir sektör. Tarihinde sayısız kıtlık ve açlıkla karşılaşan eski kıta, ikinci dünya savaşından sonra güçlenmek ve yeniden ayağa kalkmak için önce stratejik sanayi sektörlerinde, sonra da kendine yeterli gıda üretiminde sürekliliği sağlamak için tarımda işbirliğine gitmişti.

Bu amaçla 1962 yılında oluşturulan Ortak Tarım Politikası (OTP veya CAP) önce kurucu 6 ortak üye, sonra genişleme sürecine katılan diğer ülkeler için en önemli işbirliği ve standart geliştirme alanlarından biri haline gelmişti. Alınan önlemlerle, hem üreticinin tarımdan kaçmaması ve kaliteli ürün üretmesi, hem de tüketicinin güvenli ve ucuz temel gıda gereksinimi güvence altına alınmıştı. Tarım tanımı madenler, sebze ve meyvecilik, ormancılık, hayvancılık ve balıkçılığı kapsayacak biçimde geniş tutulmuş, çok uzun yıllar tahıldan, patatese, üzümden, şaraba, sütten peynire, danadan jambona üretim, kabuklu deniz hayvanlarından balık yakalanması için maddi destekler verilmiş, boyut, kalite ve üretim standartları geliştirilmiştir. Kuzeyin donmuş ormanları, İskoçya’nın küçükbaş hayvan çiftlikleri, Fransa ve İtalya’nın üzüm, zeytin ve peyniri, İspanya’nın narenciye ve fındığı AB bütçesinden cömertçe yararlanmıştır. Tarımda girdi kullanımı da gerektiği gibi denetlenmiş, tarım ilaçları ve gübre kullanımına dikkat edilmiş, biyo çeşitliği ve doğal dengeyi bozmayacak yöntemler geliştirilmiştir. Tohum ıslahı, mutasyona göz açtırmayacak bir doğallığa sadık kalarak sürdürülmüş, orman ürünleri de dahil olmak üzere tüm tarım ürünleri üçüncü ülkelere karşı ortak, kota, tarife, ithalat yasakları, standart denetimleri, menşei kuralları ve coğrafi kimlik tanımlaması ile korunmuştur.  Ancak 2018 yılından bu yana koruma kapsam ve ölçülerinde günün gereksinimlerine uygun bazı yeni değişiklikler yapılmaya çalışılmaktadır.

"Daha Basit, Adil ve Yeşil”  Reform İhtiyacı

AB ortak bütçesinden hala yılda yaklaşık 55- 56 milyar Avroluk bir pay sadece OTP'a tahsis edilmektedir. 2021 yılı için AB 27 bütçesinin yine yüzde 33.1 olan 55.71 Avroluk tahsis yapılırken 2020 de yapılan değişikliklere yenilerinin eklenmesine karar verilmiş, OTP'sının salgın sonrasında ne gibi öncelikleri gözetmesi gerektiği konuları yeniden tartışılmaya başlanmıştır.Bu açıdan dünyanın en büyük destek programı olan AB OTP,  hem üçüncü ülkeler tarafından onlar için yarattığı “haksız rekabet”, hem de üyelerin öne sürdüğü nedenlerden dolayı yıllardır eleştiri oklarının hedefinde. Uzun yıllar, azalan kırsal nüfusa rağmen dağıtılan desteklerin israfa neden olduğu düşüncesi, son yıllarda yerini, çevre kirliliğini azaltma ve sürdürülebilir tarımsal üretim konularına bırakmış durumda. AB genelinde tarımın yıllık karbon salınımının yüzde 10 undan sorumlu olduğu kanaati de OTP reformu için bir başka neden olarak takdim edilmekte. Ayrıca tarımsal desteklerin dağıtılmasındaki siyasi sübjektivite nedeniyle yaratılan yolsuzlukların özellikle 2015 sonrasında AB ye katılan Doğu Avrupa ülkelerinin sisteme ilave ettiği sorunlar olduğu düşünülmekte.Yine deOTP reform girişimi bile AB komisyonu açısından tarıma yeni fon aktarımı anlamına geliyor ve atılacak adımların, yine AB bütçesine ek külfet getireceğinin herkes farkında. Nitekim 2023-2027 yılları arasında OTP için planlanan 270 milyar Avroluk tahsis mevcut ödeme ön görüleri yanı sıra, yapılacak değişiklik ve ödemeler hala tartışma konusu olmaya devam ediyor.Zaten bu nedenle eski OTP'nin geçerliliği 2022 yılına kadar uzatılmış durumda. Bu süre içinde üye ülkelerin kendi ulusal stratejik tarım planlarını yapmaları ve OTP bütçesinden kendilerine düşecek mali payı nasıl ve hangi amaçlarla kullanacaklarını raporlamaları istenmekte.

Şimdi üye ülkelere tahsis edilecek OTP paylarından en az yüzde 25 oranında çevre dostu yatırım girişimi, organik tarım tasarımı payı ve en az yüzde 35 oranında kırsal kalkınma fonu payı ayırması düşünülmekte. Ancak bu konu ile ilgili denetimin nasıl yapılacağı belli değil.  AB parlamentosunda bu tür öneriler yine de genel kabul görmekte, yeşil parti üyesi olmayan üyeler dahi gerçekleşmesi mümkün olmayan önerilere bile kavuk sallamakta. Aslında ilk defa OTP teşviki alan ülkelerin bunları tarım sektöründe faaliyet gösteren birimlere dağıtırken işgücü istihdamı açısından düzenlemelere uyma zorunluluğu getirilmek istenmekte.  Ancak bunun da denetimindeki zorluklar, yabancı, kaçak, geçici işgücü istihdamıile ilgili tartışma konuları şimdilik reform kapsamı dışında tutulmakta ve geçmişte neden bunlara dikkat edilmediği soruları cevapsız kalmakta. Ayrıca yeni düzenlemelerle, üye ülkelere tahsis edilecek tarım fonlarının en az yüzde 10 unun küçük çiftçilere, yine bir yüzde 20 sinin de genç çiftçi tanımı ile 40 yaşın altında bulunan çiftçilere dağıtılması öngörülüyor. Tabii bu önerilerin, israfın azaltılması, yolsuzluğun önlenmesi, ürün standartlarının ve karbon salınımının denetlenmesi açısından ne gibi zorluklar yaratacağı henüz belli değil. Ama küçük çiftçi AB için korunması, kollanması gereken tarihi bir miras, kır kültürünün vaz geçilmez parçası, nice senfoni, çocuk masalı ve tablonun esin kaynağı.

 AB Yeşil Anlaşması[1] ve Küresel Sürdürülebilirlik 2021 Gündemi

AB komisyonu geçen yıldan beri bir taraftan engelleyemediği ekonomik daralma, diğer taraftan salgınla birlikte üyelerden gelen yeni talepler dolayısı ile sıkıntıda. Yaraların sarılması için bir kenara koyduğu 1 trilyon Euro’nun yetersizliği, komisyonun rolü konusunda ciddi kuşkular yaratmış durumda. Buna rağmen geçen yıl bu zamanlar komisyonun sumen altından çıkardığı kapsamlı tarım reformu canlılığını koruyor. Tarım 27 üye için en önemli ortak payda. Sanayi ötesi Batı Avrupa’nın bile hala yumuşak karnı. Tabii AB nin tarıma ve salgının gölgesi altında bile sürdürdüğü OTP reformuna verdiği öneme, AB çevresinde bulunan ülkelerin dikkatle bakması gerekirdi. Özellikle üyelerin tarımın korunup geliştirilmesi, hayvancılık ve balıkçılık için sürdürdüğü çalışmaların, Türkiye gibi AB Gümrük Birliği üyesine neleri ve nasıl yanlış yaptığını sorgulama ilhamı vermediğini anlamak zor. Oysa gümrük birliği anlaşmasının imzalandığı 1996 yılından sonra Türkiye’nin izleyen beş yıl içinde gerekli önlemleri alt sektör, ürün, üretim, teşvikler ve tarım ticareti kapsamında uyumlaştırması zaten gerekliydi. Bu bağlamda AB hala bir referans noktası. Gıda güvenliği, sağlık ve salgınlara direnme için gerçekten önemli.

Hatırlanacağı gibi 2020 yılında genel çerçevesi hazırlanan Avrupa Yeşil Anlaşması taslağının iki ayağı vardı: 1. İzlenecek yeni biyo çeşitlilik stratejisi 2. Çiftlikten Çatala tarımsal üretimin hangi amaçlarla, hangi mevcut standartları koruyacağı.  AB komisyonu, üyelerin önüne geçen yıl bir 10 yıllık hedef takvim koymuştu. Bu yıl bu hedef takvime bire bir uyulacağı, 2021've 2030 arasındaki 9 yıllık süre içinde yeni bir perspektifle, Birleşik Krallık’sız (BK) bir AB de ve Avrupa Ekonomik Alanı sınırları içinde yapılacakların üç aşağı, beş yukarı aynı olduğunu görüyorum. Brexit ile orta çıkan durum, tarım sektörünü ilgilendiren ürünler açısından genel bir öneme sahip. Ama okyanustaki balıklarının nasıl paylaşılacağı konusu bir kenara bırakılacak olursa, BK ile yeni yapılan anlaşmalar ile hayvani ve sınai ürünlerde anlaşmazlık konularının yavaş yavaş çözüldüğü görülüyor. BK, AB den tarifeli veya tarifesiz tarım ürünü almaya devam ediyor. Tüm sınırlarını salgın nedeni ile uzun süre kapatan BK'nın Pas de Calais-Dover arasındaki Chunnel hattını hep açık tutması zaten bir iyi niyet işaretiydi. Şimdi önemli olan ticarette yeni ve ilave “yeşil kurallar” ın zorlayacağı standartlara uyum olacak. Tabii bu BK kadar AB ile tarım türünü ticareti olan tüm ülkeler için geçerli.

ABÖncülüğündeDoğayı Korumak

Geçen haftalarda Avrupa Yeşil Anlaşmasından sorumlu komiser Frans Timmermans, yeni OTP reformlarının[2] devrim değil, evrim niteliği taşıdığını ancak uluslararası düzenlemeler açısından örnek olacağını söyledi. Nitekim bu yıl yeniden düzenlenen Birleşmiş Milletler Biyolojik çeşitlilik Çerçevesinin AB reform biyolojik çeşitlilik tasarımlarından esinleneceği kesin. Tabii Paris İklim anlaşmasının gerektirdiği fosil gaz kullanımı hedeflerini de AB, OTP'nın yeni çerçevesinde değerlendirmek zorunda. Çünkü tarım sektörleri de kendi çapında fosil yakıt kullanıyor ve salınımda bu sektörün payı bir hayli yüksek. Tarım zararlılarının itlafında kullanılan zehirli ilaçların (pestisitleri) da 2030 a kadar %80 oranında azaltılması da gözetilen bir başka hedef[3]. Tabii benzer uygulamaları devreye sokmayan Gümrük Birliği üyelerinden ve üçüncü ülkelerden AB üyelerinin tarım ürünü ithalatını azaltacağı haberini isterseniz ben vereyim de Türkiye de bunu bilsin.

2020 ve 2021 OTP reform programında deniz, nehir, göl ve ormanların 27 ülkede daha fazla korunacağı anlaşılıyor.  Bozulan koşullar için düzeltici önlemler alınacak ve yasal bir mevzuata tabii tutulacak. 2030 a kadar 3 milyon yeni ağaç dikilecek[4]. Arı nüfusu ve balcılık desteklenecek. AB coğrafyasındaki nehirlerin 25000 km’lik kısmı serbest akışlı hale getirilecek.Nehir ve göl kıyılarındaki tesis, avlanma ve konaklama ile ilgili kısıtlar ve yeni hidroelektrik santral yapılması ile ilgili engeller de gündemde.

Tüketimi Denetlemek, Sağlıklı Beslenmeyi Teşvik

Tarım ürünleri ile ilgili ticaret politikasının ise çevreyle ilgili bir standarda dönüşeceği bilinmekle birlikte bu standardın kapsamı ile ilgili ayrıntı henüz açıklık kazanmış değil. Buna rağmen İtalya’nın Türkiye’den buğdayı neden iade ettiğine daha yakından başmalıyız. Ama av hayvanları ve canlı süs hayvanları ticaretinin daha fazla denetleneceği muhakkak. Bunu da Bulgaristan’dan Türkiye’ye kanarya ve muhabbet kuşu ihraç edenler düşünmeli. Ama “ ticaretin doğaya zarar vermemesi” ilkesinin önemini vurgulamaya çalışan bir komisyon kararının da 2030 a kadar, herhangi bir geçiş dönemi belirtilmeksizin alınacağı belli olmuş durumda.

Salgınla birlikte en büyük risk grupları arasında aşırı şişmanların bulunması, AB komisyonunun 2020 den beri süren “çiftlikten çatala” projesi çerçevesinde, insanların lokmalarını saymaktan çok yiyeceklerin güvenlik, sağlık ve kalite standartlarına daha fazla müdahale edileceği izlenimini ediniyorum[5]. “Daha sağlıklı yemek ve sağlık için daha az yemek”için özgürlükçü AB sofra düzenine elbette karışmaz. Ama”can boğazdan gider” sözü AB dillerine çevirtilerek, 2021 reform taslağına eklenirse OTP reformuna bir deperhiz boyutu eklenmiş olur.

Şu sıralar saray menülerini men-i israf kapsamında sınırlamayı ve porsiyonları küçültmeyi düşünen Türkiye’de tabii böyle sağlıklı beslenme endişesi henüz pek yok. Geniş topraklarında tarım sektörünü koruyup geliştiremeyen, verimliliği arttıramayan, ekim alanları ile ormanları imara açan, rant sevdası ile çevreyi tahrip etme ve iklim değişikliği yaratma tehlikesini bile umursamayan Türkiye’ye AB ne kadar örnek olabilir bilemiyorum. Ama“bu han-ı iştiha sizin, doyunca, tıksırınca, patlayıncaya kadar yiyin” i bir ilke olarak benimsemiş yönetimler için hiçbir perhiz önerisinin işe yarayacağını sanmıyorum.

 

 

 

[1] “EU climate action and the European Green Deal” bknz https://ec.europa. eu/clima/policies/eu-climate-action_en

[2] CAP reform: ‘Change won’t happen overnight’, says Timmermans bknzhttps://www.endseurope.com/article/1715373/cap-reform-change-wont-happen-overnight-says-timmermans ve “ Future of CAP: What's cooking for the next CAP?” bknzhttps://ec.europa.eu/info/news/future-cap-whats-cooking-next-cap_en

[3] “EU to halve pesticides by 2030 to protect bees, biodiversity” bknzhttps://www.reuters.com/article/us-climate-change-eu-pesticides-idUSKBN22Q25N

[4]The EU is going to plant 3 billion trees by 2030 bknz https://www.fastcompany.com/90506965/the-eu-is-going-to-plant-3-billion-trees-by-2030

[5]Brexit sonrasında Birleşik Krallık’ta Kokoreç dükkanlarının yeniden açılmaya başladığını biliyor muydunuz?

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar