Bu sayfayı yazdır

Küstahlık Ve Zavallılık

İngiliz parlamenter ve Türkiye-AB parlamentolar arası komisyon eş başkanı, Türkiye’nin AB’ye girmek için Atatürk resimlerini devlet dairelerinden indirmesi gerektiği, federal devlet modelini benimsemesinin gerekli olduğunu ileri sürmüş.

Bir başka AB yetkilisi, Orhan Pamuk'u yargılayan Türkiye'nin AB üyesi olmak için yeterli olamayacağını ileri sürdü. Bir başka AB yetkilisi, Öcalan'ın devrini tamamladığını, PKK'nın geride kaldığını söyledi. Bir başka açıdan okursanız, bir süre önce Öcalan'ın devri idi, PKK gündemin parçasıydı. Bu haberler, dünkü gazetelerde AB-Türkiye ilişkileri ile ilgili çıkan birkaç haberden sadece göze çarpanlar.

Sanki şu anda Londra sokaklarında 2000 tane kelle avcısı "şüphe üzerine kafadan vurarak öldürme emri" ile dolaşmıyorlarmış ve sanki Kraliyet rejimi demokrasiye çok uygunmuş gibi konuşuyor İngiliz parlamenter. AB yetkililerine bu küstahlıkları son bei yıldan bu yana sürekli küstah bir eda ile tekrar ve tekrar gündeme getirme gücü veren ne yazık ki Türkiye'yi yönetenlerin zavallı tutumu. AB yetkilileri bunu bildikleri için ülkemizi aşağıladıkça sanki daha fazla içme şevki gelen sarhoşlar gibi aşağılama hevesi geliyorlar. Kendi kendimize AB'nin çifte standartından bahsetmeye gerek yok artık.

Türkiye-AB ilişkileri 1000 senelik tarihsel bir arkaplan ve bu arkaplanın psikolojik yükü olmadan anlaşılamaz. Batı biz Türkleri bütün insanlık tarihi boyunca kendisini yenen tek güç olarak görüyor. Üstelik, batılı anlayışa göre Türkler, Batıyı, Batının gidip onları kendi coğrafyasında bulması neticesinde Türklere ait coğrafyada yenmemişlerdir. Aksine, Türkler Batıyı kendi coğrafyaları olan Asya'nın içlerinden kalkarak gelmiş ve Batıya ait coğrafyada yenmişlerdir.

Burada kısa bir parantez açalım ve Anadolu'nun etnik mozaik bir coğrafya olduğu tezini ele alalım. 1071'de Malazgirt Meydan Savaşı ve 1083'de İznik'in fethi, Türk ilerlemesinin ne kadar hızlı olduğunu gösterir. Bu ilerlemenin gerçekleşmesini sağlayan önemli faktörlerden birisi de Anadolu'nun Türk orduları ulaşmadan önce kara ölüm denilen veba neticesinde büyük ölçüde nüfus kaybetmesidir. Nüfusu azalan Anadoluya bugün ki Türkmenistan'ın kuzey bölgelerinde yer alan Oğuz ülkesinin nüfusu, Malazgirt savaşından sonra kısa zamanda akmış, Anadolu'nun demografik üstünlüğü kuracak şekilde Türkleşmesi başlamıştır.

Yani bazılarının tarih biliminin temel mukayaselerinden habersiz bir şekilde Türklerin Anadolu'da sadece yönetici sınıfı oluşturdukları, Anadolu'nun eski halkları ile karışma sonucunda bugünki Türk milletinin oluştuğu şeklindeki tez yanlıştır. Eğer böyle bir tez doğru olsa idi, Mısır'da hiç Arabın kalmaması ve Mısır'ın Türkçe konuşması lazımdı. Oysa Mısır, nüfus üstünlüğü ile Türk fatihlerini eritmiştir. Keza Hindistan Türk imparatorluğu'nun Türk olan yönetici ve orduları Hint nüfusu karşısında erimiştir. Bu konuda İran'da iyi bir örnektir. İran'ı 1000 sene yöneten Türkler %60 bir nüfus üstünlüğüne rağmen, Fars nüfusu eritememişlerdir. Türklerin Anadoluda kurdukları nüfus üstünlüğünün bir sonucu da Anadolu Selçuklu Devletinin yakılmasından sonra ortaya Beylikler döneminin çıkması ve Anadolu'nun hemen hiçbir yerinde iktidarın tekrar hristiyanlara geçmemesidir.

Burada parantezi kapatalım. 1071'den 1774'e kadar Türk ilerlemesi ana hatları ile 771 sene Hristiyan Batı karşısında devam etmiştir. Osmanlı-Türk devleti 1699 Karlofça'dan 40 sene sonra 1739'de, gerçekleştirdiği askeri reformların sonucu olarak Karlofça'da kaybettiği yerleri geri alabilmiştir. Gerçek geri çekilme 1774'de başlamış ve 1920'de durdurulmuştur. Batı için Türkiye tarihinin derinliklerinde yatan bir korkudur ve psikolojik bir sorundur. Onun için Batının küstahlıklarının gerisinde korku ve aşağılık duygusu vardır. Türklerin Batının sahip olduğu korku ve aşağılık duygusu ile yaşaması mümkündür. Ancak bizim için sorun bizi yöneten biz yönetenlerin zavallılığı ve Batı karşısında içine girdikleri aşağılık duygusudur.

Son ekleyen 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Editörü