KIBRIS`TAKİ İNGİLİZ ÜSLER
 Bu sayfayı yazdır

KIBRIS`TAKİ İNGİLİZ ÜSLER

Yazan  13 Kasım 2009
Bugün ajanslara düşen haberlere göre İngiltere, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a, “müzakerelerde bir çözüme ulaşılması halinde, Kıbrıs’taki İngiliz üssü topraklarının bir bölümünü yeni “Birleşik Kıbrıs’a” vermeye hazır olduğunu” bildirmişti.

Sanırım, Sn. Talat bu öneriyi gülümseyerek dinlemiştir. Zira İngiliz üstlerinin işgal ettikleri toprakların tamamı Kıbrıs Rum Yönetimi sınırları içinde yer almakta, dolayısıyla toprak kazancı Kıbrıslı Rumlar lehine oluşmaktadır.

İngiliz üslerinin adadaki varlığı görünürde 1960`dan itibaren başlamıştır. Gerçekte ise, Osmanlı`dan kira karşılığı 1878 Berlin Anlaşması ile aldıkları ve 1914`de I`nci Dünya Harbinin ilanıyla el koydukları, Lozan Anlaşması ile de hukuken sahip oldukları Akdeniz`in stratejik üstünlüğe sahip bu kritik adasında hep vardılar. Olmaları da gerekiyordu. Çünkü, 1960`ların telekominakasyon imkanlarıyla, bulundukları yerden Ortadoğu Bölgesini dinleme ve gözetleme olanağı yoktu. Bu nedenle, Ortadoğu'ya en yakın üs durumda ki Kıbrıs Ada`sı İngiltere ve ABD`nin bir ileri karakolu görevini yürütülmesi için idealdi.

Birleşik Krallık, Kıbrıs'ta bulunan 2 üssünde (Dikelya ve Akrotiri) bulunan Echelon sistemi ile telefon, Fax, telsiz, internet, e-mail vs. gibi tüm iletişim araçlarını dünya çapında dinleme ve kaydetme kapasitesine sahiptir. Üslerde 256 kilometrekarelik alanda (ada yüzölçümünü % 2.77"sini oluşturmakta) nükleer ve kimyasal silahlar ile 10 bin dolayında İngiliz askeri bulunuyor. Ayrıca, İngiliz üsleri dışında adanın% 2"sinden fazla yer kaplayan BM denetiminde barış Gücü kontrolündeki bölgeler de bulunmaktadır.

Bu üslerin orada bulunmaları, 1960`da İngiltere, Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından imzalanan "Garanti Anlaşmasının" 2`nci Maddesinde; "Yunanistan, İngiltere ve Türkiye, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin diğer herhangi bir devlet ile gerek birleşmesini gerekse Ada'nın taksimini doğrudan doğruya veya dolaylı olarak gerçekleştirmeye yardım ve teşvik edici bir amacı olan tüm hareketleri kendi yetki ve ilgileri oranında önlemeyi üstlenirler." yazmasına rağmen, Rumların 1963 Noel'inden itibaren adadaki soykırıma hiçbir şekilde müdahale edilmemiştir.

1964`den 1974`e kadar 10 yıl içinde, 500 den fazla Kıbrıslı Türk katledildi, 103`den fazla köy yok edildi ve 30 binden fazla Kıbrıslı Türk göçe zorlandı. Adada bulunan İngiliz üslerindeki askerleri, BM`de görevli askerler bütün bu olanları sadece izlemekle yetinmişler, Kıbrıs`ın altın kumlu sahillerinde güneşlenerek zamanlarını geçirmişlerdir.

İngiltere'nin bu üsleri küçültmek istemesinin diğer bir sebebi ise, bu üsler için Kıbrıs Rum Yönetimine kira bedeli ödemesidir. Bu bedeli, ödeme konusunu aksatmaya başladığına, Rum yönetimi İngiltere`ye şiddetli tepki göstererek, üslerin adadan bir an evvel kaldırılması konusunu sık sık dile getirmemeye başlamıştı.

22 Nisan 2007 tarihinde dönemin Meclis Başkanı ve AKEL Genel Sekreteri Dimitris Hristofyas, İngiliz üslerinin "Kıbrıs'ın vücudunda habis bir tümör" olduğunu söylüyordu. Rum Ana muhalefet Demokratik Seferberlik Partisi (DİSİ) Başkanı Nikos Anastasiadis de konuya ilişkin açıklamasında, Rum meclisinin kararının, tüm yerlere gerekli mesajı gönderdiğini belirterek, İngiliz üslerinin uygun zamanda kaldırılması ve ''kovulması'' gerektiği konusunda herkesin hemfikir olduğunu belirtmişti.

Ancak, GKRY Devlet Başkanı Dimitris Hristofyas'ın 5 Temmuz 2008'de İngiltere ile imzaladığı memorandumla, İngiltere'nin garantörlüğünün bir kez daha vurgulamış (bir anlaşmayı tam da garantörlük müessesinin çağdışı olduğu tezini savunmaktayken imzalamıştı) ve ada'daki askeri üsleri nedeniyle İngiltere'den kira talep edilmesine dönük protestolar da sessizce sona ermişti.

Sonuç olarak, bu gün İngiltere`nin jelatinli ambalajla sanki bir tavizmiş gibi tarafların önüne sunduğu bu öneri, Türk tarafı için hiçbir değeri yoktur. İyi niyet gösterisi olsa olsa Rumlara karşı bir jestten öteye gitmeyecek, kendi muhalefetini askeri harcamalar konusunda susturacaktır. Çünkü artık Doğu Avrupa`da eski Varşova Paktı ülkelerine yönelik konuşlanan üsler ömrünü tamamlayarak tarihe karışmaktadır. Üs kurup işletmek, gelişen teknolojik imkânlar ve uzay takip uydularına göre çok daha hantal ve pahalı bir yöntem olmaya başlamıştır.