Bu sayfayı yazdır

KKTC 2018 Genel Seçimleri Erken Seçim mi Başkanlık Sistemi mi Doğurdu?

Yazan  10 Ocak 2018

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, erken genel seçimler için 7 Ocak 2018’de sandık başına gitti. Cumhuriyet Meclisi'nde yer alacak 50 vekilin seçilmesi için seçmenler, 8 partiden 379 adayın yanı sıra 9 bağımsız adaya oy verdi. Ülke genelinde yüzde 5 seçim barajını aşan 6 parti oldu. UBP (Ulusal Birlik Partisi) oyların yüzde 36’sını alarak birinci parti oldu. Ancak kazandığı 21 milletvekili çoğunluğu yakalamasını sağlamıyor. Dolayısıyla ilk sonuçlar, sandıktan koalisyon çıktığını gösteriyor. Seçim sonuçlarına göre UBP’yi, aldığı yüzde 21’lik oy oranı ve 12 sandalye ile CTP (Cumhuriyetçi Türk Partisi) takip ediyor. Kudret Özersay’ın liderliğini yaptığı HP (Halkın Partisi) ilk kez girdiği seçimleri aldığı yüzde 18 oranındaki oy ile üçüncü parti olarak tamamladı ve 9 vekil çıkardı. TDP (Toplumcu Demokrasi Partisi) 8,64 oy oranıyla 3;  bir önceki dönemin koalisyon ortağı DP (Demokrat Parti) 7,87 yüzde oy oranıyla 3; YDP (Yeniden Doğuş Partisi) ise yüzde 6,96 oy oranıyla 2 milletvekili çıkardı.

Tablo, Kudret Özersay’ın kesinlikle koalisyona gitmeyecekleri açıklaması yapmasıyla daha da karmaşık bir hal aldı. Öyle ki sandıktan koalisyon değil de birkaç aya açıklanacak yeni bir erken seçim çıktığı yorumunu yapmak dahi mümkün. Seçimin hemen ardından başkanlık sistemi çağrısı yapılması da bir kurmaca yani oylarda kaydırma ihtimalini de bir köşede tutuyor. Koalisyon senaryolarına bakarsak UBP-HP koalisyonu yürümesi en mümkün, ülkeyi uzun süre taşıyabilecek tek ihtimaldi ancak ilk andan koalisyon ihtimali reddedildi. Bunun haricindeki tüm ihtimaller en az üç partili bir koalisyon gerektirir. (UBP-CTP koalisyonu aritmetik düşünülebilecekse de siyasetin doğasına aykırı bir durumdur  ve taraflar da zaten böyle bir oluşuma yaklaşmaz)

UBP-DP, defalarca denenmiş, büyük ölçüde uyum görülen ama son hükümet döneminde de görüldüğü üzere taraflardan birinin çekilmesiyle çöken bir koalisyon örneğidir. İkiliye siyasi görüş olarak yakın olan YDP’nin 2 vekille katılması durumunda 26 sandalyeye ulaşılabilir ancak UBP’nin her iki partiye de güçlü bir bedel ödemesi kaçınılmaz olacaktır. Kaldı ki sınırda kalan koalisyonlar fazla yürüyemiyor, UBP ve DP’nin hemen bir önceki dönemden kalma hesapları da henüz açık olduğuna göre kurulsa bile hükümet uzun ömürlü olamayacaktır. CTP’ye göre siyasi yelpazenin daha solunda bulunan TDP’nin, UBP-DP ya da UBP-YDP koalisyonunun bir parçası olması da tüm taraflar için imkansız görünüyor.

Sonuçta süreç ya yeni bir erken seçime sürüklenecek ya da milletvekili transferleri gündeme gelecektir. Bu anlamda YDP ve DP’den çok 9 vekili olan HP dikkatleri üzerine çekecektir. Çünkü tarihte gösterdi ki vekiller, siyasi parti liderleri kadar ilkeli olamayabiliyor ve bakanlık vaatleri yeni bir seçim telaşından cazip görünebiliyor. Üstelik yine geçmişte görüldü ki parti değiştirmenin seçmen nezdinde genele vurulabilecek bir sonucu olmuyor.

Seçim notlarına gelirsek: 190 bin 553 kayıtlı seçmenin bulunduğu seçimde126 bin 196 seçmen oy kullandı ve katılım oranı yüzde 66.2’de kaldı. 2013'teki genel seçimlere göre (yüzde 38,3) oy oranı yaklaşık 17 puan gerileyen CTP, seçimin kaybedenlerindendi. Serdar Denktaş’ın liderliğini yaptığı DP ise 2013 seçimlerde yüzde 23,1’lik oy oranı ile meclise girmişti ve yaklaşık 16 puan da DP gerilemiş oldu.  UBP gerçekten de kazandı çünkü 2013 seçimlerinde yüzde 27,3 oy alan UBP, bu seçimde yüzde 36’ya ulaştı. TDP, 2013’te yüzde 7,4 olan oylarını 2018’de 8,6’ya ulaştırabildi. Burada önemli olan husus TDP’nin KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın partisi olmasıdır. Liderini Cumhurbaşkanlığına taşıyan ama siyasi görüşü toplumdan destek bulmayan bir parti her zaman ilgi çekicidir… Seçimin sürprizi ilk kez seçime giren HP’nin üçüncü parti olması değil, aldığı oy oranının beklenenden düşük olmasıdır. Aslında bu, geleneksel partilere duyulan güvenin ve sadakat duygusunun daha güçlü olduğu anlamına gelir. Yalnız ilkeli olmak adına, “statükocularla iş birliği yapmama” görüşüyle sistemin tıkanması, aynı zamanda verilen oyların bir anlamda karşılıksız bırakılmasıdır. Çünkü devlet sisteminde değiştirmek istediğiniz aksaklıklar varsa bunun en kolay yolu yönetimde bulunmaktır. Seçmen bunun için tek başına iktidar olunacağı döneme dek sabredemeyebilir

Seçimlerin dikkat çekici noktalarından birinin siyasi yarışta Kıbrıs görüşmelerinin kendisine yer bulmamasıdır. Burada Temmuz ayında çöken süreçle konunun seçmen nezdinde önemini kaybettiği yorumunu yapmak mümkündür. Aynı zamanda çıkış amacı devlet yönetimindeki aksaklıkları gidermek, yöneticileri eleştirerek daha iyi bir yönetimi savunmak olan HP’nin de seçim propaganda çalışmalarının bu yöne evirilmesinde etkisinin olabileceği ileri sürülebilir.  Ancak unutulmamalıdır ki Ekim 2017’de Ulusal Birlik Partisi, Demokrat Parti ve bağımsızlardan 19 milletvekili, görüşmelerin kaldığı yerden devam edemeyeceğini,  federasyon tezinin terk edilmesini, Kıbrıs’ta iki bağımsız devletin esas alınmasını isteyen bir öneriyi Cumhuriyet Meclisi’ne sunmuştu. Dolayısıyla seçimler öncesinde kalınan nokta, tam olarak müzakereler terk edilmeli mi sorgusunun yapıldığı yerdi. Seçim sürecinde ise iç politik gelişmelere ve toplumsal sıkıntılara, en çok da ayakta durabilecek bir ekonomi yaratmaya dönük eleştiri ve projelere odaklanıldı. Müzakerelerin ilk kez seçim konusu olmaması yeni bir durum ama önemli bir değişiklik de yaratmayacaktır. Müzakerelere son verilmesini isteyen vekillerle milletvekilliği yeminine “federal Kıbrıs kurma ülküsünden vazgeçmeyeceğine” ilişkin andını ekleyenler de yine Meclis’te.   

KKTC Cumhuriyet Meclisi'nde oy çokluğuyla kabul edilen Seçim ve Halkoylaması Değişiklik Yasası ile 2018 seçimlerinde ilk kez çarşaf liste uygulandı. Yeni seçim sistemi bölge ayrımını kaldırdı ve ülke tek seçim bölgesi olurken oy pusulaları poster büyüklüğüne ulaştı. Seçmenler “mühür", "mühür tercih" ve "karma" olmak üzere üç şekilde oy kullandı. "Mühür"de seçmen sadece partiye mühür vururken, "mühür tercih"te, seçmen oy verdiği partinin adayları arasından tercih yaptı; “karma”da ise parti tercihinden bağımsız olarak ülke genelinde farklı listelerden ya da bağımsız adaylar arasında tercih yaparak kendi vekillerini belirledi.

Karma oy sistemi, esasen “doğrudan demokrasi” uygulamasına daha yakın, seçmenin seçme hakkını daha geniş tutan ve dolayısıyla daha demokratik görülmesi gereken bir sistem. Bu sistem, seçmene farklı partilerden de olsa kendi adaylarını belirleme imkanı tanımaktadır.  Bir nevi her bir seçmen kendi yönetici takımını belirliyor. Bağımsız adayların şansını da arttırdığını eklersek gerçekten de gelişmiş demokrasilere has bir yöntem olduğu söylenebilir. Ancak KKTC’de bu sistem bazı aksaklıklara yol açması nedeniyle eleştiriliyor. Parti disiplinine aykırı bulunması yönündeki eleştirileri, sistemin zaten doğal sonucunun bu olması nedeniyle bir kenara bırakırsak adayların farklı pazarlıklara girdiği yönündeki iddialar ciddiye alınabilir türdendir.  DP lideri Serdar Denktaş’ın ilk kez 2009 seçimlerinden sonra dile getirdiği partilerin oy satın aldıkları iddiası ve “Kimse oy satılmaz demesin, ispat ederim. Bu seçimde oy satın almak için 10 bin euro harcadım”[1] yönündeki sözleri de “pazarlıklara” dönük iddiaları taçlandırıyor. Bu durumda pazarlık iddiaları gerçekse doğru bir sistemin yanlış ellerde heba edildiği yorumunu yapmak yerinde olacaktır.  

Sonuç olarak UBP ve HP daha yüksek oy bekliyordu ancak mevcut durumda yine de seçimin kazananı pozisyonlarını korudular. CTP ve DP iki ayrı cepheden ciddi oy kaybına uğrayan iki parti… İstifa ihtimali gündeme gelecektir ancak böyle bir gelenek olmadığı için bu iki partide değişim beklenmesi yanlış olur. Kudret Özersay’ın kesin açıklamasına rağmen parti yönetiminin koalisyona sıcak bakması, meclise yansıyanın halk iradesi olduğunu kabullenmesi ve ilerleyen günlerde UBP-HP Koalisyonu’nun gündeme gelmesi mümkündür. İkinci güçlü ihtimal milletvekili transferleridir. Bu, partisinden istafa edip hükümete dışarıdan destek vermek yoluyla da yapılabilir. Üçüncü ihtimal ise yaz aylarında yeni bir erken seçime gidilmesidir. Başkanlık Sistemi tartışmalarının ortaya atılması ile daha fazla oy alması beklenen partilerin oylarının sandık çıkışında kayba uğradığı iddiası arasında gerçekten bir bağlantı varsa erken seçim ihtimalini ön plana çıkaracak bir uyumsuzluk ve kaos dönemi yaşanacaktır.

Müzakere süreci ise bu seçimlerden bağımsız bir durum, tarafların açıklamaları Rum tarafında yapılacak Başkanlık seçimlerinden sonra masanın yeniden kurulacağı ihtimalini güçlendiriyor. Yeni bir seçim müzakerelerin yeniden başlamasını kesin olarak öteler.  Mevcut dağılım, Meclis marifetiyle müzakere sürecinin sonlandırılmasına imkan verecek bir kararın çıkmasına engeldir.  Yunanistan Dışişleri Bakanı’ndan ve Rum tarafından gelen açıklamalar, yeni dönemde de sanki tüm konularda uzlaşı sağlanmış da tek sorun Türkiye’nin Garantörlüğü ve Ada’da bulunan askeriymiş gibi yapma pozisyonlarını sürdüreceklerini gösteriyor.  Türkiye Dışişleri Bakanı’nın çöken müzakereler sonrasındaki Kıbrıs meselesinin daha fazla aynı zeminde görüşülmeyeceği açıklaması, görünen en makul yoldur; bu pozisyon korunmalıdır. Aksi takdirde 50 yıl boyunca olduğu gibi bir süre daha Rum tarafının haksız yere müzakere masasını dağıttığının dünyaca kabul edilmesini beklemekle oyalanılacaktır. O, B Planı artık açıklanmalı, değil mi? 

*Tablo Prof. Dr. Ata Atun'un çalışmasıdır. 

[1]Serdar Denktaş bir itiraf niteliği de olan sözlerini CTP yayın organı Sim Radyo’da da tekrarlamış, Kelle başı 200 lira, kelle başı 100 lira, kelle başı 300 lira diye sizinle pazarlık eden insanlar var artık. Yoksa, çıksın bu diğer partiler de yoktur desin. İspatlarıyla önlerine çıkarım” sözlerini de eklemişti. http://www.habervitrini.com/gundem/inanilmaz-itiraf-kelle-basi-75-verdik-oy-satin-aldik-785364; “Denktaş: 10 bin euroya oy satın aldım”, http://t24.com.tr/haber/denktas-10-bin-euroya-oy-satin-aldim,43839; 2018 seçimleri öncesinde de aynı sözlerini tekrarlayan Denktaş(http://www.yeniduzen.com/yine-oy-satin-alacaklar-97128h.htm), esasen oy satın alma sisteminin önüne geçilmesini istemektedir.

Gözde Kılıç Yaşın

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı