Bu sayfayı yazdır

Montrö'nün Yıldönümünde Karadeniz'de Isınan Sular

Yazan  23 Temmuz 2010
Türk Boğazlarındaki trafiği düzenleyen uluslararası belgelerin temeli “Boğazlar Rejimi Hakkında Montrö’de 20 Temmuz 1936’da imzalanan Sözleşme”dir.

Türkiye, Fransa, İngiltere, İrlanda, Japonya, Yugoslavya, Romanya, Bulgaristan, Sovyetler Birliği arasında imzalanan Montrö Sözleşmesi, 31 Temmuz 1936 günlü, 3056 sayılı yasa ile TBMM tarafından onaylanmıştır. Sözleşmenin yürürlüğe girmesiyle, Uluslararası Boğazlar Komisyonun yetkileri Türk Hükümetine geçmiştir. Sözleşmenin Boğazlardaki trafikle ilgili genel yaklaşımı, "geçiş serbestliği"dir. Geçişlerin kısıtlanabileceği durumlar ve kısıtlama biçimleri ayrıca gösterilmektedir.

Barış zamanında, ticaret gemileri; sancakları ve yükseklikleri ne olursa olsun, gündüz ve gece, sağlık kontrolü dışında hiçbir engellemeyle karşılaşmaksızın Boğazlardan geçebilecektir. Bu gemiler anlaşmada belirtilen geçiş ücretinin tahsili amacıyla, Türk memurlarına isimlerini, uyruklarını, geldikleri ve gidecekleri limanları, tonajlarını bildireceklerdir. Kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri isteğe bağlı olacaktır.

Savaş zamanında eğer Türkiye savaşta değilse ticaret gemileri serbestçe geçiş yapabilecektir. Türkiye savaşta ise, düşmana ait olmayan ticaret gemileri için geçiş yine serbest olacak, ancak bu durumda geçişler gündüz yapılacak ve Türk makamları tarafından gösterilen güzergâh izlenecektir. Barış zamanında, gündüz geçmeleri ve bildirilen rotayı izlemeleri koşuluyla; hafif su üstü savaş gemilerinin, küçük savaş gemilerinin ve yardımcı gemilerin (Karadeniz'e sahili olup olmadığına bakılmaksızın) ticaret gemilerinde olduğu gibi serbestçe geçişleri asıldır. Karadeniz'e sahili bulunan devletler her türlü savaş gemilerini boğazlardan geçirebileceklerdir. Karadeniz'e sahili bulunmayan devletlerin bu denizde bulundurabilecekleri savaş gemileri tonaj olarak sınırlamalara tabi tutulmuştur.

Boğazlardan geçiş bu şekilde düzenlenirken bugün Karadeniz'de olmak isteyen devletlerin konulan şartları zorladıkları gözlenmektedir. Gemilerin Karadeniz'de bulunma süresi 21 günü aşamamaktadır. Sivil amaçlı ticari gemiler için bir kısıtlama yoktur. Boğazlar sözleşmesine göre Karadeniz'e sahili olmayan ülkelerin savaş gemileri, Türk makamlarından 15 gün önce izin almak zorundadır. Ağırlıkta, toplamda 45 tonu aşamaz deniyor. Buna rağmen ABD 2008'de Gürcistan'a "insani yardım" yapmak amacıyla 70 tonluk "askeri hastane gemilerini" boğazlardan geçirdi. Yardımın ticari gemilerle yapılması imkânı varken, ABD'nin bu konuda, Boğazlar Sözleşmesini görmezlikten gelerek Türkiye'yi izin vermeye zorlaması, ABD ile Türkiye arasında bir sorun yaratmıştır. 1936 yılında imzalanan, Montrö Boğazlar Sözleşmesi ise Türkiye'nin boğazlar üzerinde tam egemenlik kurmasını sağlayarak, bir noktada Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin bağımsızlık ve egemenliğini pekiştirmiştir. Bu nedenle anlaşma hükümlerinin korunması ve buna uyulması, Türkiye'nin egemenliğinin korunması ve Karadeniz'deki dengeleri de gözetmek suretiyle Türkiye'nin güvenliğinin sağlanması açısından da önem taşımaktadır.

Türkiye, Karadeniz'de değişen durumlardan (NATO'ya kendisi dışında üye olan ülkeler gibi) dolayı Montrö ile sağladığı dengeyi daha iyi korumak zorundadır. Bu denge ile sağlayacağı imkânları ve riskleri dikkatle değerlendirilmelidir. Türkiye'nin buradaki rolü yalnızca kendi hak ve menfaatlerini korumak değil, aynı zamanda küresel barışa da katkıda bulunmak olmalıdır.

Bütün bunları söylerken Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin yeterli olduğunu elbette söyleyemeyiz. Evet, Boğazlar bizim egemenliğimizdedir, ancak Boğazları geçiş konusunda uygulanan kurallar eksik ve yetersizdir. Gemilerin büyük bir kısmı hatta tonajlı gemiler bile kılavuz kaptan olmadan Boğazlardan geçmek istemektedirler. Bunun sonucu gemiler kazaya sebep olabilmektedir. Kaza yapan gemiler ya yüklerini denize dökmekte, ya da kıyılardaki tarihi eserler için büyük tehlike oluşturmaktadır. Denizlerimize dökülen atıklar, özellikle de nükleer olanları da yine büyük tehlikeler arz etmektedir. Bu konuda çevreyi koruyacak tedbirlerin mutlaka alınması gerekir. Kara trafiği nasıl artış gösteriyorsa deniz trafiği de artış göstermektedir. Tankerler de yoğunlaşan bu trafik için ayrı bir tehlikedir. Petrol ve benzeri ürünlerin tankerlerle taşınma devri sona ermiştir. Bu tür ürünlerin artık boru hatlarıyla taşınması gerekir. Boru hatları ile ilgili son yıllarda yaşanan çekişmeler bu yolla taşımacılıkta da Türkiye'nin stratejik önemini bir kere daha ortaya koymaktadır.

Sözleşmenin 29.maddesine göre, her beş yılda bir değişiklik önermek mümkün. Amerika ve diğer Karadeniz dışı NATO ülkeleri savaş gemilerinin Boğazlardan geçişine ilişkin kısıtlamaları gevşetmek için 14. ve 18. maddelerde değişiklik yapılmasını sağlamak üzere imzacı ülkelerin ¾'ünün desteğini bulmak da zor olmayabilir. Ama Rusya'nın olası itirazının, rejimi tehlikeye düşürmesi ihtimali göz ardı edilemez.

28.maddeye göre; 1956'dan itibaren, her imzacı ülke iki yıl önceden sözleşmenin feshini isteyebilir. O zaman tarafların tek taahhüdü, yeni rejim için bir konferans toplamaktan ibaret. Yeni rejim oluşturuluncaya kadar bir ara rejim de öngörülmemiş. Sözleşme sona erince, yürürlükte kalacak tek madde 1. maddeye göre, Boğazlarda geçiş ve ulaşım serbest olmaya devam edecek.

Türkiye'nin rızası olmadan yapılacak böyle bir fesih, gerek Karadeniz, gerek NATO için büyük bir krize yol açar. Türkiye kendi çok yönlü güvenliğini güvence altına alacak her türlü uygulama ve düzenleme yapmayı egemenliğinin doğal gereği sayar.

Öte yandan, Türkiye böylesine kaos yaratmaya elverişli bir durumda, ABD'nin ileri dönük muhtemel politika seçeneklerini de göz önüne almak zorundadır. Yalnızca ABD'nin değil, Rusya'nın hatta Çin'in nasıl davranacağı konusundaki belirsizlikler Türkiye'yi büyük güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya getirebilir.

Ortadoğu'da ve İran üzerinde krizler yaşanırken Karadeniz bölgesinde yaşanacak gerginlikler tüm dünya için rahatsızlık yaratır.

 

Doç. Dr. Meşküre Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı