Bu sayfayı yazdır

Rodos Türkleri: Entegrasyon-Asimilasyon Arasında Sancılı Mücadelenin Kahramanları

Yazan  23 Ağustos 2013

Osmanlı’nın 1522’de Rodos’u fethetmesi adadaki Türk varlığının başlangıcını temsil eder. İtalya’nın 1912 yılında eline geçen adayı Almanlar 1938 yılında zaptederler. İkinci Dünya Savaşı’nda ise galip devletler arasında yeralan İngiltere adaya el koyar. 1947 yılında adayı Yunanistan’a bırakır. Rodos’ta çeşitli kaynaklara göre 3000-3500 arasında Türk yaşamaktadır. Bunlar arasında 50-100 civarında İtalya’nın idaresi sırasında Türk pasaportunu tercih edenler bulunmaktadır. Gerisi ise Yunan vatandaşı olarak yaşamlarını sürdürmektedirler.

Türk-Yunan ilişkilerindeki Kıbrıs sorunu, Ege sorunu, Trakya, sözde Pontus soykırımı iddiaları vs. gibi bir dizi anlaşmazlık konusu Yunanistan’da yaşayan Türklerin hayatını son derece olumsuz etkilemektedir. Batı Trakya’da yaşayan Türkler Lozan Antlaşması ile “dini azınlık” kapsamında göreceli şekilde özerklik yaşarken, Onikiadalı Türkler haksız şekilde bu haklardan yararlandırılmadıklarını düşünüyorlar.

AB üyesi ve demokrasinin beşiği olmakla övünen Yunanistan Türk soylu vatandaşlarına karşı düşmanca tavırlardan ve önyargılardan hala vazgeçmemiş. Son derece ağır bir ekonomik ve sosyal bir krizle mücadele ederken bile Türklere karşı husumetten asla vazgeçmeyen bir anlayış hakim. Ankara’da siyasilerin devletin kadrolarını hızla değiştirmesi uzmanlıkları baltalıyor, uzun vadeli  siyasi meselelerde kopukluklara yol açıyor. Halbuki devletler kimi konularda on, yirmi hatta elli yıl ileriye, yüz yıl geriye  bakar ve böylece rasyonel hareket tarzı geliştirir.

Türk hükümeti ve dışişleri bakanlığı kimi alanlarda müspet girişimlerde bulunsa da, son dönemde  devletler arası ilişkilerin en temel ilkelerinden olan “karşılıklılık” ilkesinin azınlık vakıfları konusunda ihlal edilmesi, Yunanistan’daki Türklere “yaşadığınız ülkeye entegre olun” çağrısında bulunulması, Onikiadalı Türklerin anadilinde eğitim, dinini öğrenme, özgürce ibadet etme gibi en temel insan haklarından mahrum bırakılmaları ilkeli dış politikasıyla övünen Ankara’ya karşı kırgınlığa yol açıyor. 

Okul Sorunu

Türkiye 1974 yılında Kıbrıs’a çıkartma yapıp Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nu kapatınca Yunan makamları da Rodos ve İstanköy’deki Türk okullarını kapatmış. Böylece Onikiada’daki Türk toplumu kendilerini bir arada tutacak, kültürel varlıklarını yeni nesillere aktarmalarını sağlayacak en önemli araçları konumundaki anadillerinden giderek uzaklaşmışlar. Türkler dilleri olmayınca dinlerini de öğrenmekte zorluk çekmişler.

Gayrımenkul Sorunu

Rodoslu Türkler 1974 Kıbrıs çıkartmasının ardından Yunan makamları tarafından her türlü baskı altına alınmışlar. Bu baskılar sonucunda önemli bir kısmı Türkiye’ye sığınmış. Asıl sorun bundan sonra başlamış. Yunan makamları ve çeşitli Yunan kişiler adadaki bazı Türkler aracılığıyla Türklerin topraklarını, arsalarını, evlerini bedava denilebilecek bedelle satın almışlar. Bu işten aracılar da para kazanmışlar. Kimi aracılar bu sayede Türkiye’de gayrımenkul ve otel zengini olmuşlar. Adalı bir Türk durumu şöyle özetliyor. “Türk’ün gayrımenkulünü çok düşük bedelle ele geçiren Yunanlı pirzolayı yerken, aracılık yapanlar kemiği yalıyor, gayrımenkulünü satanlar ise suyunu içiyor.”

Eğitim-Öğretim Sorunu

Öncelikle belirli bir eğitim ve kültür seviyesinin altındaki ailelerin çocukları için durum parlak değil. Bu ailelerin çocukları giderek Yunanlaşıyorlar. Ardından Yunanlılarla evleniyorlar. Okullarda Yunan müfredatına göre eğitim gören çocuklar ve gençler din derslerinden muaflar.  Ortodoks’luk kendilerine zorla empoze edilmese de müfredat dinlerini öğrenme imkanı sunmuyor. Dolayısıyla akıntıya karşı var güçleriyle kulaç atıyorlar. Ta ki yorulana kadar. Ya sonrası…

Dini Vecibelerin Yerine Getirilmesi

Bakan Davutoğlu bir süre önce Rodos’u ziyaret etmiş. Sorunları dinlemiş. O dönemki mevkidaşı Avramopulos, Türklerin kendi hocalarını getirmek istedikleri yönünde başvuruları üzerine,  “Atina’nın din adamı görevlendirmek suretiyle bu kişileri kadroya geçirdiğini, maaşının devlet tarafından ödendiğini” belirterek, “daha ne istiyorsunuz, sizi yükten kurtarıyoruz?” demiş.

Tarihi Eserler

Trabzon’da Sümela Manastırı, Antalya ve Fethiye’de başka manastırlar Ortodoksların ibadetine açılıyor. Buna karşılık Rodoslu Türkleri cezalandırmak ya da Ankara ile alay etmek adına adadaki camilerin tek tek kapatılması halkı son derece müteessir ediyor. Adalılar, gelen yetkililere dertlerini anlatmaktan bıkmışlar.  “Bakan, diplomat, gazeteci, akademisyen…Her gelen yetkili dinliyor, daha sonra gidiyorlar. Sorunlarımız ise bir türlü çözülmüyor” diyorlar.

Eski Kale’de Ağahan Fonu’ndan gelen paralarla Süleymaniye Camii’nin uzun yıllara yayılan restorasyon projesi nihayet tamamlanmış, ancak camii dini ibadete açılmak yerine müze haline getirilmiş.

Şehir içinde mezarlık ve türbelerin bulunduğu alanda yeralan Murat bey Camii ise tamamen kapatılmış. 1990’lı yıllarda Murat Bey Camii’nde mevlit ve sair dini etkinlikler düzenlenir, birkaç teravih namazı burada kılınırdı.

Evkaf ve Dernek İşleri

Rodos Evkafı yıllardır toplum içinde genel kabul görmeyen kişilerin eliyle yönetiliyor. Vakıf malları çok düşük bedellerle Yunanlılara kiralanmış. Böylece mallar ve gelirleri yıllar içinde eriyip gitmiş. Türkler 2000’li yılların başlarında Kültür ve Kardeşlik Derneği kurmuşlar. Ancak gizli bir el peşlerini bırakmamış. Sürekli yönetim sorunu baş göstermiş. Adadaki Türkler arasında sorunlar ve çözüm yöntemleri konusunda maalesef mutabakat sağlanamıyor. Dernek mütevazi adımlarla taleplere karşılık vermiş. İşler toparlanmaya başlayınca  başkanlık konusunda rekabet yaşanmış. Ardından yönetime Türkçe bilmeyen bir Adalı gelmiş. Dernek’te Türkçe konuşulması dahi yasaklanmış.

Dernek, 2010 yılında Gümülcine’den bir din görevlisi getirmiş.  Bu hoca adadaki Türklere bir süre Arapça ve Türkçe dersler vermiş,  toplum kendisinden memnun kalmış. Ancak daha sonra şahıs hakkında adli takibat başlatılmış ve adadan ayrılmak zorunda kalmış.

Türkiye’de Yatırım

Tapu Kanunu’nda değişiklik yapılmasına izin veren 29.12.2005 tarih ve 5444 sayılı kanun ile 18.05.2012 tarih ve 28296 sayılı resmi gazetede yayımlanan 6302 sayılı kanunla yabancıların Türkiye’de gayrımenkul edinmesi hükümleri genişletilmiş, son değişiklikle “karşılıklılık” ilkesi kaldırılmıştır.

Rodoslu Türkler gelirlerinin bir kısmı ile yaşadıkları ülkede geçimlerini sağlayıp, devlete vergi veriyorlar. Birikimlerinin bir kısmını ise Türkiye’de mevduat ya da gayrımenkul alarak değerlendirmek istiyorlar. Türk vatandaşı olmadıkları ve ülkede daimi adresleri bulunmadığından alım satım işlemlerinde, stopaj-gelir vergisi ödemede, internet üzerinde işlem yapma konusunda çeşitli güçlüklerle karşılaşıyorlar. Belirli bölgelerde mülk edinmek istediklerinde askeri makamlardan izin alınması gerektiğinden süreç oldukça uzuyormuş.

Türkler bölük pörçük

Başkonsolosluğun düzenlediği son bayram etkinliği adada memnuniyetle karşılanmış. Katılımın artması herkesi sevindirmiş. Adalılar bu şekilde bir araya gelmelerine imkan sağlansa da aralarında derinleşmiş ayrılık noktaları mevcut. Zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz, şehirli-köylü, Rodoslu-Giritli, Türk kültürünü-Yunan kültürünü benimsemiş, Trakyalı-adalı, azınlık kapsamında olan-azınlık kapsamında olmayan şeklinde bölünmüş adalılar. Bu bölünmüşlük insanların ortak hareket tarzı benimsemelerinin de önüne geçiyor. Tabi bir de hükümetin, yerel yönetimlerin baskısı var…

Baskı Aracı Olarak Denetlemeler

Vergi ve mali denetlemeler devlet aygıtının en etkin baskı yöntemlerinden biri olarak kullanılageliyor. Bu baskı unsuru Rodos’taki iş sahibi Türkler için de müteaddit defalar uygulanmış.  Vakıf, dernek işleriyle uğraşan, en temel demokratik hakları için sesini duyurmaya çalışan Türk müteşebbislerin hesapları ve defterleri Atina’dan gelen müfettişlerce didik didik incelenmiş. Kiminin ise bayilikleri elinden alınmış.

Eğlence Sektörü

Rodoslu Türkleri bölen bir başka unsur adada düzenlenen sünnet, düğün ve mevlitlerin kim tarafından icraa edileceği. Belirli miktarda gelir getiren bu etkinliklerde Türkler kendilerine daha yakın hissettikleri sanatçıları tercih ediyor, dolayısıyla bu alandaki rekabet zaman zaman sanatçıların birbirlerine belden aşağı vurmaya kadar gidiyor.

Havale Yoluyla Hatim

Rodos’ta Türklerin önemli bir kısmı Türkçe ve Arapça bilmiyor, kuranı orijinalinden okuyamıyorlar. Dolayısıyla vefat etmiş yakınları için kuran okutma, hatim indirtme ihtiyacı duyuyorlar. Adalılar aslında her türlü zorluğa, baskıya ve engellemeye karşı temelde  inançlı insanlar. Bu hatimler bir şekilde Türkiye’de okutuluyor (ya da okutulmuyor) ve ardından duası Ramazan ayında ya da ölüm yıldönümü, sünnet vesilesiyle düzenlenen mevlid törenleri sırasında yapılıyor. Böylece hatim işleri aracılar için bir gelir kaynağı oluşturuyor.

Sonuç Yerine

Yabancı bir ülkede yabancı olmak zor bir iştir. Hele hele insanların anavatanı ile husumet içinde olan bir ülkede uzun yıllar baskı ve asimilasyon politikasına maruz kalmak, vergi ve oy verirken “vatandaş”, askerlik ve kamu hizmeti görürken “sakıncalı” nitelendirmesine maruz kalmak insanı yıpratır. Yıllardır dile getirilen sorunların çözülememesi insanların içinde ümidin giderek kaybolmasına yol açar. Başka dönemler neyse son 12 yılda Türkiye’nin bölgesel aktör olduğunu her seferinde dile getirdiği, hatta küresel ölçekte bile çeşitli angajmanlara girdiği, sorunların çözümünde arabuluculuk yaptığı, oyun kurucu rolüne soyunduğu, proaktif dış politika benimsediği bir dönemde burnunun dibinde yaşayan soydaşlarına karşı böylesine mesafeli davranması şaşkınlık ve kırgınlık yaratır. Myammar’daki Müslümanlar için gözyaşı dökerken Uzgur’daki Türk mezarlığında yatan gencin kabrinin başında mumlar ve küçük ikonalar yerleştirilmesinden üzüntü duyulmaz mı? Bir soydaş topluluğu göz göre göre anavatanına, Türklüğe, Müslümanlığa yabancılaşıyor. Yaşadığı ülkeye vatandaşlık bağıyla bağlı ve bunun her türlü gereğini yerine getiriyor.Ancak entegre olmak istemiyor. Çünkü Yunanistan’da entegrasyon asimilasyon demek. Ankara Kürt kökenli vatandaşları için devlet televizyonundan Kürtçe yayın yaptırıp, Kürtçe ders veren dershaneler açılmasını teşvik ederken, çoğulculuğu zenginlik olarak görürken, Yunanistan’daki Türkler’den entegrasyon istemesi ne insani, ne ahlaki ne de ilkeli dış politikanın bir gereğidir…

 

Dr. Erhan Canikoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Rusya Slav Araştırmaları Merkezi Başkanı