Bu sayfayı yazdır

24 Nisan

Yazan  27 Nisan 2010
24 Nisan 1915 neyin tarihidir? Gazetelerde “Türk aydınları” tarafından boy boy isimleri yazılı posterleri gösterilen “Ermeni aydınları” kimlerdir?

Osmanlı Devleti içerisindeki Ermeniler emperyalist güçler tarafından kışkırtılıncaya kadar "milleti sadıka" olarak çok rahat bir şekilde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Ancak değişik zamanlarda değişik "büyük devletlerin" emellerine paralel Ermeni meselesi ortaya çıkmıştır. Nihayet I.Dünya Savaşı sırasında Osmanlı Devleti yedi cephede birden savaşmak zorunda kalmış, seferberlik ilan edilmiş dolayısıyla eli silah tutan her yaştaki erkek askere alınmıştı. Ermeniler Rusların kışkırtmasıyla savunmasız kalan çocuk, kadın ve yaşlılara akla gelmedik işkenceler yapıp katletmişlerdi. Bu nedenle de Osmanlı Devleti "Tehcir Yasasını" çıkartmak zorunda kalmıştır.

Tehcirden 2 ay önce (15 Mart 1915) Ermenilerin yaptıkları vahşetlerden birkaç örneği Osmanlı arşivlerinden aktarmak istiyorum.

Ahmet oğlu İbrahim: Karnı yarılmak suretiyle
İbrahim oğlu İsmail: Ateşte yakılarak
İbrahim eşi Sülnü: Karnı yarılarak çocuğunu tandıra atmak suretiyle
Nezahat Hatun: Tandırda yakılan iki torununun etini anasına ve babasına zorla yedirmek istemelerini kabul etmemesi üzerine öldürüldüğünü görmüş olmasından üzüntüsü ile aklını kaybetmiştir.

Nezehat Hatun bu olayları yaşadığı için aklını kaybetmiştir. Acaba bu vahşeti sergileyenleri aklı başında insanlar olarak kabul etmek mümkün müdür? Hele hele onları destekleyenlere ne demek gerekir bilmiyorum.

Bu saydığım örnekler on binlerce örnekten yalnızca birkaçıdır. Bunları saymaktaki amacım, acıları tazelemek veya kin duygularını körüklemek için değildir. Bütün bu olaylar karşısında sessiz kalan İtilaf Devletleri Tehcir Kanunu çıkarıldıktan dokuz gün sonra 6 Haziran 1915'de Osmanlı Hükümetine Havas Ajansı aracılığıyla bir bildiri yayınlayarak kanunu kınamışlar ve ilgililerin sorumlu tutulacağını açıklamışlardır. Bütün bu yaşananlar üzerine Hükümet Ermeni ayaklanmalarına ve vahşetine son vermek için daha önce Ermeni Patriğine, Ermeni mebuslara ve Ermeni reislerine nasihatte bulunmuş eylemlerin devam etmesi halinde şiddetli önlemler alacağını belirtmiştir. Bu ikazdan sonuç alınmaması üzerine de 24 Nisan 1915'de İçişleri Bakanlığı, Ermeni Komite Merkezlerinin kapatılması, belgelerine el konulması ve komite elebaşlarının tutuklanmasını bir genelge ile bildirmiştir.

İçişleri Bakanlığı ve Başkomutan vekilliğinin genelgeleri üzerine İstanbul'da 235 kişi tutuklanmıştır. Ermenilerin her yıl katliam yıldönümü diye andıkları 24 Nisan bu genelgenin yayınlandığı gündür.

Hâlbuki yine Ermeni iddialarına göre ölümler göç sırasında olmuştur. Hâlbuki yine bu göç yani Tehcir Kanunu ise 27 Mayıs 1915 de alınan bütün önlemler sonuç vermeyip Ermenilerin, Türk halkı üzerinde yaptıkları terör ve katliam daha büyük boyutlara ulaşınca Başkomutanlığın, İçişleri Başkanlığına, İçişleri Başkanlığının da Başbakanlığa göç önerisi üzerine çıkarılmıştır. Yani kendi iddialarıyla her konuda olduğu gibi bu konuda da çelişmektedir. Eğer geçmişte acılarına ortak olunacak bir millet varsa o da Türk milleti olmalıdır.

24 Nisan 2010 tarihinde Taksim ve Haydarpaşa Garı'nda bu yıl ilk kez düzenlenen gösterilerde posteri yer alan Hampartsum Boyacıyan Sason isyanının elebaşıydı. İttihatçılar tarafından II. Meşrutiyet meclisine mebus olarak sokulmuştur. II. Abdülhamit'in Ermeni politikasını eleştiren İttihatçılardan biri olan Talat Paşa Adana patırtıları sırasında Adana'ya gidip Ermeni elebaşları ile kol kola fotoğraf çektirmişti. Günümüz "aydınları" gibi Ermenilere destek vermişti. Ama kaderin cilvesine bakın ki aynı Talat Paşa İçişleri Bakanı olarak Tehcir Kanununun altına imza koymak zorunda kalmıştır. Ama yine kaderin cilvesine bakın ki aynı Talat Paşa I. Dünya Savaşı sonunda kimlik değiştirerek Almanya'ya gitmesine rağmen bir Ermeni tarafından bulunup öldürülmüştür. Eğer "kana kan intikamsa" Ermeniler Tehcir Kanununun çıkması sırasında önemli makamlarda bulunanların hepsini bir bir bulup öldürmüşlerdir. Bu da yetmemiştir; 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı'ndan sonra Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta ASALA (Armania Secret Arm for the Liberation of Armania) terör örgütünü kurmuş 1986 yılına kadar 40 civarında Türk dışişleri mensubu olmak üzere çok sayıda masum insanı katletmişlerdir. Bütün bunlara rağmen ABD, Birleşik Krallık, Avustralya, Kanada, AB ve Rusya gibi devletler tarafından terörist listelerine alınmamıştır. ASALA'nın ortaya çıkış ve kayboluş tarihleri çok ilginçtir. Başlaması Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasına rastlamaktadır. Kaybolması ise PKK'nın ortaya çıktığı yıllara.

Ne tesadüf 11Aralık 2008'de "çok değerli aydınlarımızın" başlattığı özür kampanyası ile PKK'lılar için af çıkartılıp evlerine dönmeleri propagandalarının yapıldığı günlere rastladı.

Bugünlerde yine başka bir tesadüf yaşandı. İlk kez "24 Nisan 1915" in yıldönümünde Taksim ve Haydarpaşa Garında yine "aydınlarımız" tarafından oturma eylemi yapıldı. Bu da ne tesadüf ki bir süredir devam eden "Ermeni açılımının" Ermenistan tarafından kapatıldığı 22 Nisan 2010 tarihini takip eden 24 Nisan'a rastladı.

ABD başkanları neden 24 Nisanlarda açıklama yaparlar bunu anlamak ve izah etmek mümkün görünmüyor. Bu yıl yapılan açıklama Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ı tatmin etmiş görünüyor. Ancak Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklama ile Başbakan ile aynı düşüncede olmadığını ortaya koydu. Yapılan açıklamaya göre "hatalı ve tek yanlı bir siyasi bakış açısını yansıtan söz konusu açıklamayı esefle karşılıyoruz. Tarihsel gerçeklerin en büyük düşmanı öznel hafıza kayıtlarıdır. Hiçbir ulus bir diğerine kendi hafıza kayıtlarını dayatamaz. Üçüncü ülkelerin de Türk-Ermeni ilişkilerinin tarihi konusunda siyasi saiklerle hüküm verme hak ve yetkileri yoktur" denildi. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'da "Sayın Obama'nın açıklamasını doğru bulmuyoruz, kabul edilebilir değildir" dedi. Türk-Amerikan ilişkilerinin artık bu tür ipoteklerden kurtarılması gerektiğini belirten Davutoğlu, "Eğer hepimiz insani gerekçelerle duyduğumuz acıları paylaşacaksak, o zaman bizim acılarımıza da saygı bekleriz."diye konuştu. Üstelik Obama ile soy kırımı ifadesini kullanacak mı kullanmayacak mı tartışmaları daha ön plana geçti. Yeni dönemle yeni bir deyim kullanıldı. Ermenilerin tanımladığı gibi "Meds Yeghern" deyimini kullandı. Bu kelime "büyük felaket" anlamına geliyor. Soykırım demeyip bu ifadeyi kullanması bizi çok memnun etmiş gibi gösteriliyor. Üstelik Ermenilerde memnun olmamış gibi görünüyor. Soykırımdan daha yumuşak bir ifade gibi gösterilerek Ermenilerle özdeşleşmiş bir deyim haline getirilmek isteniyor. Adım adım Ermenilerin istekleri gerçekleşiyor. 2015'e kadar yani onların sözde bu felaketi yaşadığı olayların 100.yılına kadar kelime yerleşmiş olur. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti'nin atılan adımlara göre değil ileriyi iyi görerek doğru ve istikrarlı politikalar belirlemesi gerekir. Sadece bu konuda değil her konuda büyüklüğümüze ve gücümüze yakışır politikalar takip etmeliyiz.

 

Doç. Dr. Meşküre Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı