ERMENİLİK KONUSUNDAKİ DEMOKRATİK AÇILIM
 Bu sayfayı yazdır

ERMENİLİK KONUSUNDAKİ DEMOKRATİK AÇILIM

Yazan  04 Kasım 2009
Bu yazıda Ermeni sorunun çözülmesi bağlamında yapılan çalışmalar üç ana başlık altında ele alınmaktadır.

Bu konuda İsviçre'de yapılan toplantıda, son dakikada arabasının içinden mekik diplomasisi yaparak katkıda bulunan ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton'un çabası sonucu ön mutabakat sağlanmıştır.


SINIRLANIRIN AÇILMASI:

27 Ekim 1993 tarihinde Ermenistan'ın; Azerbaycan'ın topraklarını Karabağ ve 7 ili kapsayan işgali sonucu Türkiye'nin Azerbaycan'ın yanında yer alarak işgali protesto anlamında Ermenistan'la olan hududunu kapaması sonucu ortaya çıkan sorundur. Hududun kapanması;Ermenistan Ekonomisini çökertmiş yarım milyon Ermeni'nin yurtlarını terk ederek iş aramak mecburiyetinde kalmıştır.Bunlardan 50-70 bin kişi İstanbul ve civarında iş bulmuştur. Sınırın kapanmasının getirdiği ekonomik çöküntü sonrası yıllık ortalama kişi başına düşen ulusal gelir miktarı 500 ile 750 dolar civarında seyretmektedir. Ermenistan'ın bağımsızlığını kazandığı tarihte 4 milyon civarında olan nüfusu 1.5 milyona düşmüş bulunmaktadır. Oldukça etkili olan bu kapatma olayı uluslar arası sorun haline getirilmiş bir taraftan Diaspora'nın çabaları diğer taraftan Ermenistan devletinin bu konuda gösterdiği çaba sınırın açılması konusunda Türkiye üzerinde baskı kurulmasına neden olmuştur.

SOYKIRIM SAVI

1915 yılında Türkiye'nin de dahil olduğu savaş sırasında Rus cephesinde Ruslara yardım eden, Türkiye içinde çeteler kurarak Osmanlı ordusunu arkadan vuran, köylerde katliam yapan bu kimselerin savaş bölgesinden uzaklaştırılması amacıyla yapılan TEHCİR veya MUHACERET diye anılan yer değiştirme konusu Osmanlı Devleti ortadan kalktığı, aradan çok zaman geçtiği halde giderek artan düzeyde Türkiye aleyhine Uluslar arası düzeyde psikolojik harekatın yapılmasına neden olmaktadır. AB'liği parlamentosunda bu konu Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği SOY KIRIM tanımına hiçbir şekilde uymadığı halde ABD'lerindeki Diaspora başta olmak üzere AB 'de yaşayan Ermenilerin teşviki, politik nedenlere dayalı olarak bu ülke parlamentolarında alınan kararlarla karşımıza çıkmaktadır. Hukuk açısından bu olaya bakacak olursak ; ABD'leri ve bütün AB'liği ve batılı devletler tarafından kabul ve imza edilmiş olan 1948 Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesinin 2. maddesinde yer alan Soykırım kavramı; soykırım suçunun önlenmesine ve cezalandırılmasına ilişkin sözleşme ile tanımlanmıştır. Buna göre ;

Sözleşmenin bu maddesini hukuk açısından inceleyecek olursak:

Grubun mensuplarını katletmek,

Grubun mensuplarına ciddi bedensel ve psikolojik zarar vermek,

Grubun bedeni varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açacak hayat şartlarına kasten tabi tutmak,

Grup içinde doğumları önlemek kastıyla önlemler dayatmak,

Grubun çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmek.

Osmanlının yaptığı Tehcir olayında yukarıda sayılan bu unsurların hiç birini bulmak mümkün değildir. Ayrıca Birleşmiş Milletlerin kabul ettiği Jenocid (soykırım) ikinci dünya savaşı sonrası Nazi Almanyasının Yahudileri yakmaları, gaz odaları ve benzeri uygulamalar için Nürnberg mahkemelerinde yargılanmaları sonucu verilen karardan sonra kabul edilen bir uluslar arası sözleşmedir Yani 1915'te olan bir olay için uygulanamaz niteliktedir.

Eylemlerinden herhangi birine baş vurulması için yukarıda sayılan unsurlarının bulunması gerekmektedir. 1915 yılında TEHCİR diye adlandırılan olay Osmanlı Devletinin savaştığı Ruslarla işbirliği yapan Ermeni çetelerinin Osmanlı ordusunu arkasından vurması, sivil halk üzerinde katliam yapması gibi eylemler sonucu meydana gelmiştir. Yapılan bilimsel araştırmalar sonucu Ermeniler tarafından 1915 öncesi öldürülen Türk ve Müslüman nüfusunun 523.000 olduğu tespit edilmiştir. ABD'lerinin eski başkanlarından Reagen'in danışmanı FEİN 'in aynı konudaki açıklamaları devletine baş kaldıran, yasal dayanağı olmayan Ermenilerin öldürdükleri bu insanların hesabını kimse dile getirmek istememektedir. Tehcir yani göç ettirme olayı Osmanlı devletinin kendi vatandaşı olan Ermeni kökenli çeteleri teşkil eden en azından onlara yataklık veya destek sağlayan bir grubun yine aynı devletin kendi toprakları içinde savaş sırasında ordusuna zarar vermeyecek bir başka yere nakledilmek istenilmesidir. Bu sorunun çözülmesi için Türkiye'nin teklif ettiği konu "Tarihçi bilim adamlarının bir araya gelip mutabakat sağlamalarıdır." Ermeni tarafınca benimsenmese de hududun açılmasını sağlamak için bu konuya EVET denilmiştir. Ancak Diaspora bu konuda çok kararlıdır. Bu konuyu irdelemek ve Türkiye'yi SOYKIRIM ile suçlamaktan geri kalmayacağı ortadadır.

KARABAĞ SORUNUN HALLİ İÇİN ÖN ŞART OLARAK KARABAĞ DIŞINDA KALAN ERMENİLER TARAFINDAN İŞGAL EDİLMİŞ BULUNAN 7 VİLAYETTEN ERMENİLERİN ASKERLERİNİ ÇEKMESİ VE İŞGALE SON VERMESİ.

27 Mart 1993'te toprak işgali olmuş 18.000 Azeri öldürülmüş 1 milyon Azeri tehcir edilmiştir.

Mutabakat sağlanan bu üç başlık altında topladığımız konuların yürürlüğe girebilmesi için ilgili devletlerin yani Türkiye ile Ermenistan'ın meclisinden geçmesi gerekmektedir. İlerleyen zaman içinde Ermenistan askerlerini çekmeye yanaşmamakta ve protolün meclisten geçmesinden sonra bu konuda çalışma yapacağını ileri sürmektedir.

Türkiye ise önce işgalin kaldırılması daha sonra protokolü meclise gönderileceğini ileri sürmektedir.

Burada yapılan hata protokolün yapıldığı ve imzalandığı sırada bu konuya açıklık getirilmemiş olmasıdır. Protokolün imzalandığının basına yansıması ve Azerbaycan'ın bu konuda Türkiye ye tavır alması sonucu kritik durum ortaya çıkmış ve ne yapılacağı konusunda kararsız kalınmıştır. Türkiye'nin protokolü meclise belli süre içinde getirmemesi Ermenilerin beklediği fırsat olacaktır. Bu konuda Uluslar arası yoğun bir psikolojik harekatla karşılaşacağımızı söyleyebiliriz.

RUSYANIN KONUYA MÜDAHELESİ:

Rusya Ekim ayı içinde Moskova da Başbakan Dimitri MEDVEDEV 'in çağrısı ile İlham Aliyev ile Serj SARKİSYAN'ı bir araya getirip bu konuyu kendi insiyatıfi ile çözümlemeye çalışmıştır. 7 buluşma sonrasında ortaya çıkan tablo Azerbaycan'ın Türkiye ye karşı tavır alması, bu güne kadar düşük fiyatla verdiği doğalgaz'ın fiyatını yükseltmek, Türk Bayraklarını şehitlikten kaldırmak ve benzeri eylemler olagelmiş, Azeri halkı Türkiye aleyhine kışkırtılmıştır.

Rusya bu konudaki gayretleri ile Türkiye'nin Azerbaycan ile stratejik ortaklığını önlemek istemektedir. Türkiye'nin güçlenmesini önlemek gayreti içindedir. Dış politika kurgusu bu yöndedir.

ABD'NİN TUTUMU:

Barak OBAMA Başkanlık seçimleri sırasında soykırımı tanıyacağını ve meclisten geçireceğini vaat ettiği için devlet Başkanı olduktan sonra yapacağı açış konuşmasında ne diyeceği merakla beklenmiş idi. Türkiye'nin ABD'lerinin Ortadoğu Politikası gerçekleri karşısında gözden çıkarılamayacağını anlayan Barak OBAMA bu konuda kararlı olduğunu, bu sözünü tutacağını daha sonra da defaatle tekrarladığı halde yaptığı konuşmada jenocid tabiri yerine MEDZ YERGEN sözcüğünü kullanmıştır. Ermeniler kendi mahalli dillerinde 1915 olaylarını "BÜYÜK FELAKET" anlamına gelen bu tabiri kullanmakta olduğunu bilen OBAMA bu şekilde Ermenilerin tam olmasa da kısmen gönlünü almış ve olayı geçiştirmiştir. Ancak yapılan görüşmeler sonucunda imzalanan protolün meclisten geçirilmemesi durumunda OBAMA kanun tasarısını meclisten geçireceğini de işaret etmektedir. Meclise gelen protokollerin imzalanmaması halinde Ermenistan'ın beklediği fırsat da doğmuş olacaktır.

Sonuç olarak; Türkiye bu açılım politikası sonucu, Azerbaycan ilişkileri bozulmuş, boru hattı konusunda Azerbaycan Rusya ile anlaşma yoluna gitmiş, doğalgaza yapılan zam sonucu Türkiye bir milyarın üzerinde ödeme ile karşı karşıya kalmıştır. Demokratik açılım adı altında yürütülen bu faaliyetlerin iyice hesaplanmadan, tecrübeli Dışişleri Bakanlığı Kadrolarının görüşü alınmadan politik kararlarla Türkiye'yi sıkıntıya sokacak şekilde bir noktaya getirildiği kanaatindeyim.

* 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi

Ertuğrul GÜVEN

1938'de Malatya'da doğdu. Ortaöğrenimini 1958'de Ankara Kurtuluş Lisesinde tamamladı. 1962'de Ankara üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun oldu.

Askerlik hizmetini yedek subay olarak Afyon'da Batı Menzil Komutanlığı Askeri Mahkemesi'nde Adli Müşavir Yardımcısı olarak yaptı. Askerlik hizmetinden sonra 1965'te Emniyet Genel Müdürlüğü Hukuk İşleri'nde komiser yardımcısı olarak göreve başladı.  Buradaki görevinde büyük ölcüde, meslek mensuplarının Danıştay'da açtığı davalarla ilgili olarak İdare tarafından gerçekleştirilen gerekli hukuksal işlemleri yürüttü. İki yıl bu görevde bulunduktan sonra Komiserliğe terfi etti.

1967 yılında Başbakanlık'ta görev aldı. Genellikle hukuk ağırlıklı konularda çalıştı.  1973'te üç yıllığına Köln Başkonsolosluğu'nda ataşe olarak atandı.  Başbakanlıkta Genel Müdürlük ve Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığına kadar yükseldi.  1994 yılında Dışişleri Bakanlığı Elçilik Hukuk Müşaviri olarak bir yıl süreyle görev üstlendi.  Bakü'deki Kafkas üniversitesi'nde geçici eğitim görevlisi olarak doktora öğrencilerine 6 ay süre ile uluslararası hukuk dersi verdi.

1995 yılında Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığından emekli olduktan sonra serbest avukatlık yanında Avrasya Bir Vakfına bağlı olarak Ankarada faaliyet göstermiş olan ASAM Stratejik Araştırma Merkezi'nde 2003 yılından 2009 yılında kapanma dönemine kadar yönetim kurulu üyesi olarak görev aldı. Bu kuruluşun çıkartmış olduğu "Stratejk Analiz" dergisinin muhtelif sayılarında zaman zaman makaleleri yayınlandı.Bunlardan bazıları; "Türkiye üzerinde Psikolojik Harekat Tehdidi var mı? Stratejik istihbarat kitapçığı dergini eki olarak yayınlanmıştır, Uluslar arasu Hukukta Ada, Kıta Sahanlığı kavramları ile Türkiye-Yunanistan anlaşmazlığı, Türkiye Üzerinde PKK ve Kürtçülük konusunda yürütülen Psikolojik Harekat, Sismik Düşünce Dergisinde Irak ve Terör konusunda yapılan röportaj, Aynı şekilde Aktüel Dergisinde ve diğer gazete ve dergilerde yapılan röportaj ve yazılar, son olarak 21.Y.Y. dergisinde yayınlanan iki adet makale.