İRAN TÜRKLÜĞÜ: TARİHSEL VE GÜNCEL DURUMU
 Bu sayfayı yazdır

İRAN TÜRKLÜĞÜ: TARİHSEL VE GÜNCEL DURUMU

Yazan  05 Haziran 2022

İRAN TÜRKLÜĞÜ: TARİHSEL VE GÜNCEL DURUMU

1. İran’da bulunmuş Türk Hanlıkları ve Devletleri

Batı Göktürklerin dağılmasıyla Kafkaslar 'da kurulan Hazar Kağanlığı ile bölgedeki hâkimiyetini 630'larda kazanmıştır. 10.yy’da Gazneli Devleti İran’ı yöneten ilk Türk hanedanı olmuştur. 1040 Dandanakan Savaşı’nın ardından Büyük Selçuklu Devleti İran’ı ve Güney Kafkasları Anadolu’ya kadar elinde tutmayı başarmıştır. İyice yoğunlaşan Türk akınları ile Azerbaycan ve İran bölgesi Selçukluların hâkimiyetine geçmiştir. Bu dönemde Alparslan’ın Karabağ’ı kışlık başkent olarak seçtiği belirtilmektedir. Selçukluların ardından İran, İlhanlı Devleti’nin en önemli karargâh merkezi olmuştur. İlhanlı Devleti dönemine, devletin merkezi Tebriz olurken, yaz mevsiminde Karabağ kullanılmıştır. Bu dönemde, Güney Kafkaslar ve İran’ın tümüne yakını Türk beylerinin hâkimiyeti altında olduğu bilinmektedir. İran bölgesi, önce Karakoyunlu, ardından da Akkoyunlu devletlerinin idaresine geçmiştir. Safeviler, İran’ı hem dini olarak hem de kimlik olarak etkilemiş bir Türk hanedanıydı. 18. yüzyılın bitimine doğru Güney Kafkasya ve İran bölgesi siyasi olarak kriz içerisindeydi. Safevilerden sonra 1736’da yeni Şah Nadir Şah olmuş ve Afşar Türkleri dönemine girilmişti. 1747 yılında Nadir Şah Afşar’ın ölümünden sonra İran ve Azerbaycan bölgesinde merkezi otorite zayıflamış ve bölge hanlıklara ayrılmıştı. Bu hanlıkların en uzun ömürlüsü ve İran’daki son Türk yöneticisi olan Kaçarlardı. Kaçarlar Tahran’ı başkent yapan, İran bayrağındaki renkleri benimseyen bugünkü devletin temelini atan Türk Hanedanlığıydı.

2-Gülistan ve Türkmençay Antlaşmaları

Rusya’nın genişleme politikası neticesinde Osmanlıyla olduğu gibi Kaçarlarla da karşı karşıya gelinmişti. Rusya ile Kaçarlar arasında 1804’de başlayan Kafkasya coğrafyasına hâkim olma mücadelesini Rusya kazanmış, 1806 yılına gelindiğinde, Revan, Gence, Karabağ, Nahçıvan, Şirvan, Şeki, Bakü, Kuba Hanlıkları Rusya tarafından ele geçirilmiştir. İran, Rusya ile yaptığı savaşta yenilmesinden olmasından sonra Karabağ’ın Gülistan bölgesinde 12 Ekim 1813 tarihinde Gülistan Antlaşmasını imzalamıştır. Gülistan Antlaşmasına göre; Şirvan, Talış, Kuba, Derbent, Bakü, Gence, Karabağ ve Şeki Hanlıkları Rusya’nın kontrolüne bırakılmıştır. İran bu antlaşmadan sonra Güney Kafkasya topraklarında hak iddia etmeyeceğini kabul etmesine rağmen, yönetimde bulunan Kaçar Hanedanı, İngiltere ve Fransa’nın desteğiyle, Rusya’ya karşı saldırıya hazırlanmıştır. İran, Aras’ın kuzeyindeki hanlıklarını ele geçirmek için 16 Temmuz 1826 tarihinde harekete geçmiştir. İlk başlarda başarı elde eder gibi olduysa da savaşın ilerdeki safhalarında mağlubiyete uğramıştır. Rus Çarlığı ordusu 1 Ekim 1827 tarihinde Revan’ı ve Nahcivan’ı topraklarına katmıştır.

İran başkomutanı Abbas Mirza kış şartları yüzünden anlaşma yapmak istediğini General İvan Fyodoroviç Paskeviç’e iletmiştir. Rus ordusu ise 3 Ekim’de Marendi’yi, 14 Ekim’de Tebriz’i ele geçirmiştir.7 Barış görüşmeleri 6 Kasım’da Dehkargan’da başlamıştır. Görüşmelere Çar adına İ. F. Paskeviç, A. S. Griboyedov, A. M. Obrezkov, A. K. Amburger, N. D. Kiselyov ve tercümanlar A. A. Bakıhanov ve G. M. Vlagadi katılmıştır. İran adına ise Veliaht Abbas Mirza başkanlığında, Ferrahani, Beylerbeyi Fethali Han, kâtip Mirza Muhammed Ali ve tercüman Mirza Mesud’un yer aldığı bir heyet katılmıştır. Bu görüşmeler 7 Ocak 1828 tarihinde tazminat ödeme konusunda düğümlenerek bitirilmiş ve Ruslar tekrar teyakkuza başlayarak, 28 Ocak’ta Urmiye’i 8 Şubat’ta da Erdebil’i ele geçirmiştir.8 Bunun üzerine Antlaşma, 9 Şubat’ı 10 Şubat’a bağlayan gece saat 12’de Tebriz’in güneyindeki Meyane şehrinin yakınlarında bulunan Türkmençay imzalanmıştır.
29 Temmuz 1828 tarihinde hazırlanan protokol Rusya’yı temsilen Paskeviç ve Griboyedov, İran’ı temsilen de Mirza Cafer tarafından onaylanmıştır.

Bu antlaşmalar neticesinde Aras nehri sınır alınmış ve iki ayrı Azerbaycan ortaya çıkmıştır. Kuzey Azerbaycan Rusya İmparatorluğunda Güneyi ise Kaçarlar hâkimiyeti altında kalmıştır. Ve İran’ın 1925’te Pehlevilere geçmesiyle İran’daki Türklerin yönetimi Farsların idaresine geçmiştir.

3-Pehlevi İran’ı

Gilan’da ortaya çıkan Sosyalist Mirza Küçek Han Cengeli(ormanlılar) isyanı 1921’de Sovyet-İran ilişkilerinin düzelmesiyle Sovyetler’den yeterli desteği alamayınca, İran hükümeti tarafından görevlendirilen Kazak birlikleri komutanı Tuğgeneral Rıza Han Ekim 1921’de “ormanlılar” isyanını bastırarak popülerliğini arttırmıştı. Ahmed Şah, 1923’te başbakanlığı Rıza Han’a vererek bir ay sonra Avrupa seyahatine çıktı.

31 Ocak 1924 tarihinde İran Meclisi, Avrupa’daki Ahmed Şah’ı tahttan indirip İran’daki son Türk hanlığı olan Kaçarlara son verdi. 12 Aralık 1925 tarihinde Rızâ Han’ın meclis tarafından şahlar şahı yani “şehinşah” ilân edilmesiyle kadim İran dili olan Pehlivece’den esinlenerek Pehlevî hânedanı kuruldu ve Rızâ Şah 25 Nisan 1926 tarihinde Tahran’daki Gülistan Sarayı’nda taç giydi.

İran modernleşmeye doğru giderken, İslam öncesi kadim Zerdüşt inanışlarına da ilgi artmıştı. Bu dönemde İran milleti kavramı da gelişiyordu. Rıza Pehlevi sistemli bir program izleyerek amaçlarını gerçekleştirmiyordu. Uygulamalarının tümü kendi kararlarına bağlıydı. Atatürk’ten en büyük farkı belki de bu özelliğiydi. Homa Katouzian, Rıza Şah dönemini keyfi yönetim dönemi olarak nitelendirir.

1930 yılında Farsça resmi dil ilan edilerek Farsça dışındaki tüm coğrafi  ve tarihi isimler kaldırıldı.  Türkçeye tamamen yasak getirildi. Halk arasında, radyo-televizyonlarda dahi Türkçe kelimelere yer verilmedi. Farsçanın eğitimde yaygınlaştırılması, çok dilli toplumu bütünleştiren güç olarak görüldü. Bu nedenle eğitim kurumlarında Farsça dışındaki tüm diller yasaklandı.  

4- Günümüz İran ve Türkler

1979 İran İslam Devrimine kadar Türkler istibdat altında, Türkçe’nin yasak olduğu bir dönemin içerisindeydi. Ayrıca Oğul Rıza Pehlevi döneminde Göçebe Kaşkay Türklerinin yerleşik hayata geçirilmeye zorlandığı bir dönemi de yaşanmıştır. Muhammed Rıza Pehlevi’nin ekonomik başarısızlığı, İran petrolünün yabancılar tarafından işletilmesi yoksul halk tarafından bir devrimin olacağının habercisiydi. Fakat her grup ayrı ayrı bir devrim hazırlığı içerisinde bunlardan en organize olanı ise Humeyni öncülüğündeki İslamcılardı. Hatta İslamcı organizasyonun içerisinde Ali Hamanei gibi Türkler de vardı. Fakat bu devrim elbette Türklük için değildi İslam kimliği altında bir İranlılık yaratmak amacındaydı. Ve nitekim amacına ulaştı. Diğer radikal sol gruplar, Türk gruplar, Şah karşıtı tüm organizasyon önce Humeyni’ye ön ayak oldu ardından da sindirilip bir şeriat rejiminin altında yok olmaya zorlandı. 1990’lara gelindiğinde ise İran’daki Türk hareketi uyanmaya başlamıştı. Özellikle kuzeydeki akrabaları (Azerbaycan Cumhuriyeti) bağımsızlığa kavuşunca güneydeki Türklerin de bağımsızlık için milli şuuru yakalaması gerekiyordu. Mahmud Ali Çöhregani şahsında kuvvet bulan uyanış tüm İran ve Güney Azerbaycan Türklüğünün öncüsü olmuştur.

Nüfusun %40’ını temsil eden Türklerin temel haklarından mahrum kalması kimlik bilincinin eyleme dönüşmesinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. 2000’li yıllarda Babek Kalesi yürüyüşleri, Urmiye Gölünün kurumaya başlaması, Türkleri karikatürlerde böcek gibi gösterilmesi Şah rejiminde olduğu gibi İslam rejiminde de İran’ı Türksüzleştirmenin devam edildiğini gözükmektedir. İran’daki Azerbaycan eyaletinin bölünerek Türk ismi unutturulmaya çalışılsa da Tractor Sazi futbol kulübünün taraftarı Kızıl Kurtlarla birlikte olan başarısı Türklük bilincini sporla ayakta tutmaktadır. 2015’te ise kumpas ile kaybedilen Tractor’un şampiyonluğu İran’daki Türklerin sinirlerini alt üstü etmişti. Türk dizilerinin yüksek oranda izlenmesi, Azerbaycan’ın Karabağ zaferi, İran’daki rejimin alenen Ermenileri desteklemesi, İran’daki Türklük bilincini geliştirmektedir. Gelin görün ki ne zaman İran’daki Türkler geçmişte bu bilince kavuşsa ABD İran ile bir gerginlik yaratıyor ve İran basını bunu “vatanımıza göz dikenler var hala ayrışmanın peşinde miyiz?” diyerek İran kimliğini vurguluyor. İçine kapanık İran’ı daha da içe dönük politikalar üretmeye itiyor. Atatürk dönemi İran’ı ile Sadabat Paktı kurulmuştu. Bu adım sınır güvenliği ve komşuluk ilişkileri açısından son derece önemli bir hamleydi. Belki de Türk-İran ilişkilerindeki devlet nezdinde en olumlu dönemi Atatürk dönemi olmuştur. Fakat bu İran’daki Türklerin ifade özgürlüğüne ve dil eğitimine yansımamıştı. Komşularla gerçekten sıfır sorun için uzaya çıkmaya gerek yok. Atatürk ilkeleri uygulanması yeterli olacaktır. O zaman Türk Birliği de kurulur bölgede güven ve huzur ortamı da sağlanır.

 

Kaynaklar;

  • Bakıhanov, Gulustanı-İrem, Bakı 2001, s. 231; Azerbaycan Tarihi (Uzak Keçmişten 1870 ci İllere Geder), Redakdör Süleyman Aliyarlı, Azerbaycan Neşriyyat, Bakı 1996, s. 602-610.
  • Revan’ın Ruslar tarafından ele geçirilmesinde Ermeni kilisesinin hususen de Başpiskopos Nerses Aştarakski’nin yardımları olmuştur. Bu yardımları karşılığında Nerses’e 25 Ocak 1828 tarihinde “Kutsal Aleksandr Nevski Madalyası” verilmiş ve bundan aldığı cesaretle bölgede yaşayan Türklere baskılarını artıran Nerses, ortaya çıkan huzursuzluklardan dolayı ve hakkında yapılan şikâyetler neticesinde Paskeviç tarafından sürgüne gönderilmiştir. Vagif Arzumanlı-Nazım Mustafa, Tarihin Gara Sahifeleri, Deportasiya, Soygırım, Gaçgınlık, Gartal, Bakı 1998, s. 20- 22. Daha fazla için bilgi bk. Mehman Süleymanov, İrevan Hanlığının Rusiyaya Birleştirilmesi Tarihinden, Harbi Neşriyyat, Bakı 1997;
  • Daha fazla bilgi için bk. İsmail Haciyev, Ebulfez Amanoğlu, Tarihte ve Günümüzde Nahçıvan, Ankara Üniversitesi Basımevi, Ankara 1998.
  • Abbas Mirza hakkında bk. Emine Pakrevan, Abbas Mirza ve Azerbaycan, Farsçadan Çeviren Güntay Cavanşir, Kanun, Bakı 2007.
  • 5- Paskeviç’e Revan’ın alınmasında gösterdiği başarılardan dolayı “ Graf Erivanski” unvanı verilerek taltif edilir. İvan Fyodoroviç Paskeviç hakkında bilgi için bk. Firudin Esedov-Sevil Kerimova, Çarizmi Azerbaycana Getirenler, Gençlik, Bakı 1993, s. 30-35.
  • 6 Bu savaşın kaybedilmesinin ve Türkmençay Antlaşması’nın imzalanmasını sebebi olarak; Veliaht Abbas Mirza’nın yardım ve destek isteklerinin, Babası Fethali Şah tarafından ciddiye alınmadığı ve savaşla ilgilenmediği gösterilmektedir. Tomiris Babanlı, Valide İmamaliyeva, Azerbaycan Salnamesinden Sahifeler, Boz Oğuz Neşriyatı, Bakı 1997, s. 160.
  • Rusların bölgeyi bu kadar kolay ele geçirmelerinde; Ermenilerin, Rus ordusunun direnen halklara yaptıkları zulmü abartarak anlatmalarının da etkisi olduğu iddia edilmektedir. Şövket Tağıveya, Ekrem Rehimli, Semed Bayramzade, Güney Azerbaycan, Orhan, Bakı 2000, s. 27.
  • Erdebil işgal edildikten sonra burada bulunan Şeyh Safi Camii’nin meşhur kütüphanesi St. Petersburg’a götürülmüştür. Şövket Tağıveya, “Türkmençay Mugavilesi Kimin Heyrına idi”, Tomiris Babanlı, Valide İmamaliyeva, a.g.e., s. 163.
  • Ali Akberniya, Tarih-i Siyasi ve Diplomasi-yi İran: Ez Gülnaba ta Türkmençay, Hicri 1243-1334, Tahran Üniversitesi Yayınları, Cilt. I, Tahran 1348, s. 243.
  • S. Griboyedov, Akberniya, a.g.e., 253.
  • Babanlı-İmamaliyeva, a.g.e.,s. 158.
  • TÜRKMENÇAY ANTLAŞMASI VE SONUÇLARI
    Turkmenchay Treaty and Its Results Dr. Okan YEŞİLOT**

13-Yaşar Kalafat, Arif Keskin, “iranlılık Paradigmasının Çöküş Süreci ve Güney Azerbaycan Milli Hareketinin Yükselişi”, Güney Azerbaycan Sosyal, Kültür, Siyasi Araştırmalar Dosyası, sy. 5, Ankara Yaz 2005, s. 105.

14- Emil Souleimanov, Kamil Pikal, Josef Kraus, “The Rise of Nationalism Among Iranian Azerbaijanis: A Step Toward Iran‟s Disintegration?”, Meria, c. 1/sy. 1, Bahar 2013, s. 72.

 15 ______, “The Dynamics of Ethnic Identity in Iranian Azerbaijan”, Araz News, News and Analysis Website, Mayıs 2014, s. 2

                16-İslam Ansiklopedisi,İran,Rıza Şah Pehlevi,

Soykan Durdağı

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışman