Bu sayfayı yazdır

Özür Meselesi

Yazan  16 Ocak 2009
Bugün sözde Ermeni Soykırımı için özür dileyen “aydınların” başlattığı özür meselesi üzerinde duracağım.

Bu konuya geçmeden önce sizlerle Ermenilerle ilgili kısa bir tarih yolculuğu yapmak istiyorum.

Ermeniler Hind-Avrupa ırk grubunun İran ırkları grubundandır. Dillerinin kendilerine ait özel bir alfabe ile yazarlar. Ortodoks Gregoryendirler.

Tarih boyunca Iran, Bizans ve İslam devletlerine tabii olarak yaşamışlardır.

Osmanlılar Bizans İmparatorluğu'na son verdiği zaman İstanbul'da bir tane bile Ermeni yoktu. Fatih Anadolu'nun çeşitli yerlerinden zanaat sahibi Ermenileri getirerek şehre yerleştirdi. Ayrıca Bursa'daki Ermeni dini lideri Hovakim'i de 1461'de İstanbul'a getirmiş ve yayınladığı ferman ile burada bir Ermeni Patrikhanesi kurdurmuştur.

Daha sonraki yıllarda azınlıklara tanınan hak ve imkanlardan faydalanarak hızla gelişmiş ve refaha kavuşmuş, ayrıca Türk kültür, yaşam tarzı ve yönetim biçimini de benimseyerek kısa zamanda Osmanlıların güvenine layık olmuş ve "Millet-i Sadıka" unvanına hak kazanmıştır. Osmanlı Ermenileri bu unvan sayesinde iş hayatında olduğu gibi, kamu hizmetlerinde de önemli yerlere gelmişlerdir. Osmanlı Tarihi Ermenilerden 29 Paşa, 22 Bakan, 33 milletvekili, 7 büyükelçi, 11 başkonsolos ve konsolos, 11 üniversite öğretim üyesi ve 41 yüksek rütbeli memur kaydetmektedir.

Peki, bu kadar mutlu mesut yaşarlarken ne oldu da problemler yaşandı?

İngiltere, Fransa ve ABD olmak üzere kendi ekonomik çıkarlı için Ermenilerle ilgilenmeye başladılar.

ABD Osmanlı Devleti ile 1830'da imzaladığı ticaret anlaşması ile Ermenilerle yakın işbirliği içerisine girmiştir. Türkiye'ye ilk gelen Amerikalılar tüccarlar ve misyonerlerdir. Amerikalı misyonerler özellikle Ermenilerin yaşadıkları yerlerde yoğun çalışmalar gerçekleştirmişlerdir. 1830 yıllarındaki bu anlaşma, Amerikan tüccarlarına Türkiye pazarını açarken aynı zamanda Türkiye Ermeni'sine de Amerika ufkunu açıyordu. Amerikalılarla simsarlık yapan Ermeniler zamanla onlarla ortak oldular ve yavaş yavaş Amerikan vatandaşlığına geçtiler. Amerika'ya halı, kilim götüren Ermeni tüccarı, aynı zamanda Ermeni propagandası ve Türk düşmanlığı da götürdü.

Bu şekilde Amerika'ya giden Ermeniler oradaki Ermeni diyasporasını oluşturturdular. 1890'lardan itibaren Anadolu'da eylemlerine başlayan Ermeni komitecilerine Amerikan vatandaşlığı verildi. Yani Türkiye'de eylem yaptılar ama Amerika'da korundular. Amerika evet benim vatandaşımdır, benim ülkemde terör yapmadığı sürece sakıncası yok dedi. Bugün de aynı şeyi söylemiyor mu? 11 Eylül 2001'den önce Türkiye'de terörden ölen binlerce insan varken terörü ağzına bile almayan Amerika 11 Eylül'den sonra terörist avına çıktı.

Ermenilerin Osmanlıdan ilk ayrılma belirtisi 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi sırasında görülmüştür. İstanbul Ermeni Patriği Nerses Rus yetkililerle görüşmeler yaparak kendilerine onların himayesinde Doğu Anadolu'da özerk bir yapı talep etmiştir.

İngilizlerin etkisiyle Ayastefanos Anlaşması'nın yürürlüğe girmesi üzerine üstünlüğü İngilizlere kaptırmak istemeyen Rusya, Rus Ermenilerine Osmanlı toprakları dışında komiteler kurdurmuştur. Bunlardan en önemlileri Cenevre'de kurulan Hınçak ve Tiflis'de kurulan Taşnak'tır. Bu komiteler aracılığıyla seslerini dünyaya duyurmak amacıyla Anadolu'da isyanlar çıkarmışlardır.

İlk isyan 1890'da çıkardıkları Erzurum isyanıdır. Aynı yıl Kumkapı'da gösteri yapmışlardır.

1892 ve 1893'de Kayseri, Yozgat, Çorum, Merzifon'da olaylar çıkarmışlardır.

1894'de Sason isyanı, 1895'de Babıalı gösterisi ve Zeytun isyanı, 1896'da Van isyanı ve Osmanlı Bankasının işgali, 1903'de 2.Sason isyanı, 1905'de II. Abdülhamit'e suikast teşebbüsü.

Padişah II. Abdülhamit'e düzenlenen suikastın başarısızlıkla sonuçlanması üzerine bir şairimiz saldırıyı düzenleyen Ermenilere karşı "ey şanlı avcı attın ama yazık ki vuramadın" diye methiye düzmüştür. Dünden bu güne "aydın" profilimizde değişen fazla bir şey demek ki yok.

1909'da adana olaylarını çıkaran Ermenilerle kol kola fotoğraf çektiren Talat Paşa, kaderin cilvesine bakın ki 1915'deki Tehcir Yasasının altına iç işleri bakanı sıfatıyla imza koymak zorunda kalmıştır. Gerçi Ermeniler bu konuyu da saptırmışlardır. Talat Paşanın soykırım için telgrafı olduğunu iddia ederler. Ama bu doğru değildir, olay bir soykırım olmadığı gibi toplu bir göç bile değildir. İstanbul, Batı Anadolu ve Trakya'da oturan Ermeniler tehcir dışında bırakılmıştır.

Yine Abdülhamit döneminde Sason'da çıkan isyanların liderliğini yapan Hampursun Boyacıyan İttihatçılar tarafından II. Meşrutiyet Meclisine mebus yapılmıştır. Neyzen Tevfik diyor ki "Seni sordum deyus dediler O şimdi bizim partide mebus dediler".

Fakat yine kaderin cilvesine bakın ki aynı Talat Paşa Almanya'da isim değiştirerek yaşamasına rağmen Ermeniler tarafından bulunup öldürülmüştür.

Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'na katılması, Ermenileri destekleyen Batılı devletlerle Rusya'yı yeni bir politika uygulamaya itti. Ermenilerle gizli görüşmeler yapıldı ve silahlandırıldılar.

I. Dünya Savaşı başlar başlamaz silahlanan Ermeniler, Müslüman halka saldırılarda bulundular. Ermeni çeteleri Osmanlı ordusunun gerisine, ikmal kuvvetlerine, postalarına bağımsız birliklere ve dahası savunmasız masum halka saldırdılar.

Yıl 1915 I. Dünya Savaşı bütün hızıyla devam ediyor. Osmanlı Devleti 7 cephede savaşıyor. Seferberlik ilan edilmiş dolayısıyla eli silah tutan her yaştaki erkek cephede savaşıyor. Ermeniler savunmasız çocuk, kadın ve yaşlılara akla gelmedik işkenceler yapıp katlediyorlar. İsyan çıkarmaya devam ediyorlar.

Osmanlı Devleti Arnavut'a, Bulgar'a, Karadağlıya, Sırp'a bağımsızlık hakkı verdi de Ermeniye mi vermedi? Ermeniler Anadolu'nun değişik yerlerinde kendi istekleriyle dağınık bir şekilde yaşıyorlardı. Her hangi bir yerde devlet kuracak bir çoğunluğa sahip değillerdi. Katliamları gerçekleştirerek nüfusça çoğunlukta kalmayı planlıyorlardı.

Tehcirden 2 ay önce Ermenilerin yaptıkları vahşetlerden birkaç örneği Osmanlı arşivlerinden aktarmak istiyorum.

Ahmetoğlu İbrahim: Karnı yarılmak suretiyle
İbrahimoğlu İsmail: Ateşle yakılarak
İbrahim eşi Sülnü: Karnı yarılarak çocuğunu tandıra atmak suretiyle
Nezahat Hatun: Tandırda yakılan iki torununun etini anasına ve babasına zorla yedirmek istemelerini kabul etmemesi üzerine öldürüldüğünü görmüş olmasından üzüntüsü ile aklını kaybetmiştir.

Nezehat Hatun bu olayları yaşadığı için aklını kaybetmiştir. Acaba bu vahşeti sergileyenleri aklı başında insanlar olarak kabul etmek mümkün müdür? Hele hele onları destekleyenlere ne demek gerekir bilmiyorum.

Bu saydığım örnekler on binlerce örnekten yalnızca birkaçıdır. Bunları saymaktaki amacım, acıları tazelemek veya kin duygularını körüklemek için değildir. Ama soykırım varsa bu soykırıma uğrayanlar Ermeniler değil, Müslümanlardır. Bu olaylar sırasında ölen Müslüman sayısı 532 bindir.

Bütün bu yaşananlar üzerine Hükümet Ermeni ayaklanmalarına ve vahşetine son vermek için daha önce Ermeni Patriğine, Ermeni mebuslara ve Ermeni reislerine nasihatte bulunmuş eylemlerin devam etmesi halinde şiddetli önlemler alacağını belirtmiştir. Bu ikazdan sonuç alınmaması üzerine de 24 nisan 1915'de içişleri Bakanlığı, Ermeni Komite Merkezlerinin kapatılması, belgelerine el konulması ve komite ele başlarının tutuklanmasını bir genelge ile bildirdi.

26 Nisan'da aynı mealde bir genelge başkomutanlıkça bütün birliklere duyuruldu. İçişleri Bakanlığı ve Başkomutan vekilliğinin bu genelgeleri üzerine İstanbul'da 235 kişi tutuklandı. Ermeniler her yıl katliam yıldönümü diye andıkları 24 Nisan bu genelgenin yayınlandığı gündür.

Halbuki yine Ermeni iddialarına göre ölümler göç sırasında olmuştur. Halbuki yine bu göç yani Tehcir Kanunu ise 27 Mayıs 1915 de alınan bütün önlemler sonuç vermeyip Ermenilerin, Türk halkı üzerinde yaptıkları terör ve katliam daha büyük boyutlara ulaşınca Başkomutanlığın, İçişleri Başkanlığına, İçişleri Başkanlığının da Başbakanlığa göç önerisi üzerine çıkarılmıştır. Yani kendi iddialarıyla her konuda olduğu gibi bu konuda da çelişmektedir.

Göçün neden ve hangi esaslar üzerinden yapılacağı bir yönetmelikle belirlenmiştir. 30 Mayıs 1915'te "savaş ve politik zorunluluklar nedeniyle" Osmanlının başka bölgelerine gönderilen Ermenilerin barındırılmaları yedirilip içirilmeleri ve göç sonrası yeni yerleşme bölgelerinde sağlanacak imkanlarla ilgili 15 maddelik bir yönetmelik yayınlanmıştır.

10 Haziran 1915 tarihinde Hükümet 34 Maddelik bir yönetmelik daha çıkararak savaşta ve olağan üstü durum nedeniyle göç ettirilen Ermenilerin iskan, iaşe ve diğer konularını belirlemiş ve yine göç ettirilenlerin mal, emlak ve arazilerinin yönetimleri için yapılacak işlemleri tespit edip onları güvence altına almıştır.

1915 Mayıs'ında başlayıp Ekim ayına karan devam eden göç ettirme ve yeniden yerleştirme sırasında Osmanlı Devleti bütün imkansızlıklara rağmen Ermenilerin güvenliğini sağlamak için çok ağır idari, askeri, mali yükler altına girmiştir.

Kaldı ki Tehcir temsilcilerinin gözleri önünde cereyan etmiştir. Tehcir edilen Ermeni sayısını Yusuf Halaçoğlu arşivlere dayanarak 450 bin civarında vermektedir.

Bunlardan 30-40 bin civarında Ermeni göçmen ise hastalıktan ve eşkıya saldırılarından kaybedilmiştir.

Ermenilerin iddia ettiği gibi 1 milyon Ermeni ölmemiştir. Zaten toplam sayıları bile o kadar değil. Ama Ermeniler bu rakamı hep artırmışlardır. Ölüp çoğalan tek millet herhalde Ermeniler.

18 Aralık 1918'de Osmanlı Devleti tarafından çıkarılan geri dönüş kararnamesiyle evlerine dönmüşlerdir. Ermeni Patrikhanesi'nin hazırladığı Amerikan arşivlerinde bulunan belgelerde 644.900 kişinin evlerine döndüğü belirtilmektedir. Buna benzer bir istatistikte İngilizlerde mevcuttur. Görüldüğü gibi tehcir edilenden daha fazla Ermeni geri dönmüştür.

Bu olaya neresinden bakarsanız bakın soykırımı değildir. Soykırım yapmak için her şeyden önce niyet ister, yani planlı olmak gerekir. Milli, ırk, dini bir grubun toptan veya bir bölümünü yok etmek niyetiyle bir grubun üyelerini öldürmek, bir grubun çocuklarını kendi kültüründen koparmak, çocuk olmasını engellemek, açlık kampına kapatmak bunlar soykırımdır. Burada ise bir göç söz konusudur. Üstelik sınır dışında edilmemişlerdir daha güvenli olan topraklara gönderilmişlerdir.

İtilaf Devletleri 1919 yılında İstanbul Hükümetine baskı yaparak Tehcir sırasında görevlerini ihmal ettiği gerekçesiyle çok sayıda yöneticiyi Divanı Harbe sevk ettirerek işbirlikçi Nemrut Mustafa Paşa başkanlığındaki düzmece mahkemede idam yada hapis cezasına çarptırmışlardır. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey, Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey, Diyarbakır Valisi, Raşit Bey idam edilenlerden bazılarıdır.

Tehcir sırasında iktidarda bulunan İttihat ve Terakki Mensupları, I. Dünya Savaşından sonra değişik ülkelerde değişik isimler altında yaşamalarına rağmen Ermeniler tarafından bulunup tek tek öldürülmüşlerdir. Talat Paşa, Sait Halim Paşa, Bahattin Şakir bunların başında gelen isimlerdir.

1974'deki Kıbrıs Barış Harekatından sonra Lübnan'ın başkenti Beyburt'ta ASALA (Armania Secret Arm for the Liberation of Armania) terör örgütünü kurmuşlardır. Örgüt 1986 yılına kadar sürdürdüğü eylemlerde 40'a yakını dışişleri mensubu olmak üzere 70 kişiyi öldürmüş ve 574 kişiyi yaralamış. Buna rağmen ABD, Birleşik Krallık, Avustralya, Kanada, AB ve Rusya tarafından terörist örgüt listesine alınmamıştır. Asala'nın terör eylemlerine başlama ve bitiş tarihleri çok ilginçtir. Başlaması Kıbrıs Barış Harekatı sonrasına rastlanmaktadır. Bitiş ise, PKK'nın ortaya çıktığı yıllara ne tesadüf bugün de PKK'nın ona destek veren güçler tarafından af çıkartılıp evlerine dönmeleri propagandaları yapılırken özür meselesi gündeme geliverdi.

Ermenilerin malum 4 T'leri vardır: Tanıma, tanıtma, toprak, tazminat talepleri… Ben buna beşinci T'yi ekliyorum: Türk düşmanlığı…

İşte zaman bu 4 T'yi uygulama zamanıdır.

"Ermenicilikten geçinen ve Ermenistan dışında yaşayan birilerinin besin kaynağı 1915 olaylarıdır. Bu olaylar kendi keyiflerince hikayelendirip çıkarları doğrultusunda kullanarak Türkiye'ye savaş açan Ermenilerle tüccarların yerli işbirlikçileri yeni bir bildiri yayınlamışlardır."

11 Aralık 2008'de bazı "çok değerli hocalarımızın" başlattığı "özür dileme" metni aynen şöyle:

"1915'te Osmanlı Ermenilerinin maruz kaldığı Büyük felakete duyarsız kalınmasını, bunun inkar edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acıların paylaşıyor onlardan özür diliyorum" deniyor.

"Aydın" olarak tanımlanan bazı kişilerin açtığı Ermenilerden özür dileyen bu kampanya ilk bakışta son derece "masum" ve hatta "hümanist" bir girişim olarak algılanabilir. Bu nedenle bu kampanyaya katılıp imza veren bazı isimler herkesi şaşırtabilir. Ama inanın bu hareketin başlatılması masum değildir.

Bir milletin özür dilemesi için her halde kanıt ve belgelere ihtiyaç vardır. Bu nedenle özür dileyen kesim en azından hangi tarihi belge ve kanıta dayandığını ortaya koymak zorundadır. Ama hepimiz biliyoruz ki bu konuda aşırılar yani fanatikler dışında hiçbir bilim adamı 1915 olayları için soykırım ifadesi kullanmıyor. Osmanlıların arkasından vurulması sonucu Rusya ile işbirliği yapan Ermeniler zorunlu göçe tabii tutulmuş ve elbette hoş olmayan olaylar yaşanmıştır. Ama olay bir soykırım değildir.

Şimdi bu özrün zamanı mıydı?

Evet, tam zamanıdır. İmza kampanyası yayılınca ABD ve Avrupa ülkeleri bakın sizin ülkenizin insanları bunu kabul ediyor, devlette özür dilesin diyecek ve "T"ler gerçekleşmeye başlayacaktır. Uluslararası camia Türkiye'ye dayatacak. İmza kampanyasının Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e bir grup Ermeni'nin 9 Aralık'ta gönderdiği "tehditvari" mektuptan 2 gün sonra başlatılmasında ayrı bir husus… Dikkat edilirse özür metninde soykırım ifadesi yerine Ermenilerin Meds Yeğen dedikleri "Büyük Felaket" ifadesi kullanılmıştır. Gül'e gönderilen mektupta da aynı ifade kullanılıyor.

Her sene Amerikan Başbakan 24 Nisan'da Ermenilerin "Meds Yeğen" olarak adlandırdığı gibi "Büyük Felaketin" yıldönümünde diye açıklama yapıyor. Özür dileme kampanyası 24 Nisan'a kadar oldukça mesafe kat edecek ve Amerikan Başkanının işini kolaylaştıracak gibi görünüyor. Amerikan Başkanının 24 Nisan'da hazırlanan ortama uygun olarak Türkiye Cumhuriyetine özür dileme konusunda baskı yapması söz konusu olabilir. Amerikan Kongresi de Ermeni soykırımını kabul edebilir. Zaten Amerikan eyalet parlamentolarının yarısın da kabul etmiş durumda… Amerikan kongresinde soykırımının kabul edilip edilmemesinin önemi nedir. Kabul edilmezse caydırıcı, kabul edilirse özendirici olur.

Kabul edilirse diğer ülkeler, Amerika kabul etti bizde edelim, derler. Türkiye, soykırımı parlamentosunda ilk tanıyan Uruguay'a gereken tepkiyi verseydi, bugün birçok ülke bu kararı kabul edemezdi. Uruguay dışında, Kıbrıs Rum Yönetimi, Arjantin, Rusya, Kanada, Yunanistan, Lübnan, Belçika, İtalya, Vatikan, Fransa, İsviçre, Slovakya, Hollanda, Polonya, Almanla, Venezuela, Litvanya, parlamentolarında soykırım kabul edilmiştir.

1986 yılında AB Parlamentosu soykırımı kabul etmiş ve 2004 yılında da Türkiye'den bunu tanımasını istemiştir.

Özür dilemede imza işi de aynı konudaki diğer iddialar gibi her yönüyle şaibelidir. 1975 yılında Ermeniler tarafından şoförüyle birlikte şehit edilen Paris Eski Büyükelçisi İsmail Erez'de özür dileyenler listesinde yer alıyor. Ayrıca iki cihan bir araya gelse böyle temelsiz bir iddiaya destek vermeyecek Prof. Dr. Özcan Yeniçeri'nin adı da geçiyor. Eski Türk Tarih Kurumu Başkanı olan ve başkanlığı döneminde Ermeni meselesi konusunda belgelere dayalı çok önemli çalışmalar yapan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu'nunda adı geçmektedir. Hayatta olan her iki değerli hocamızda adlarını listeden çıkarttırmışlardır. Ama ölenler listeyi nasıl takip edecekler bilemiyorum.

Şimdi siteden "katılanlar" ve "katılmak için tıklayın" bölümleri çıkartılarak yalnızca destek verenlerin sayısı gösteriliyormuş. Katılımcı isimlerine ulaşılamıyormuş. Muş diyorum çünkü teknolojik özürlü birisi olarak siteyi tıklarsam beni de katılımcı olarak yazarlar diye korkuyorum ve siteyi tıklamıyorum, onun için muşlu konuşuyorum.

Özür dileyenlerin açıklamalarını da çok ilginç buldum. Bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir gazeteci hanım efendi nerede olursa olsun bir Ermeni ile karşılaştığı zaman İstanbul şivesiyle Türkçe konuşmalarından çok duygulandığı için imzaladığını açıkladı.

Ben isterdim ki aynı hanımefendi Hocalı'daki yaşayanlar içinde duygulanabilirsin.

Ben isterdim ki aynı hanımefendi Doğu Türkistan'da ağır insan hakları ihlalleri altında yaşama mücadelesi veren Türkler içinde duygulanabilsin.

Ben isterdim ki aynı hanımefendi II. Dünya Savaşı sırasında sürgün edilip hala yurtlarına dönemeyen Ahıska Türkleri içinde duygulanabilsin.

Ben isterdim ki aynı hanımefendi Irak'taki Türkmen kardeşlerimiz içinde duygulanabilsin.

Ben isterdim ki aynı hanımefendi Batı Trakya'da AB'ye üye bir ülkede insan hakları ihlali altında yaşayan Türkler içinde duygulanabilsin.

Kampanyaya destek veren bir başka gazeteci ise özür dileyenlerin sayısı ne kadar çok olursa Türkler o kadar gurur duymalı diyor.

Rahmetli Atilla İlhan Türkiye'nin %10 hain kontenjanı var derdi. Kontenjan durumunu bir sene sonra göreceğiz.

Aynı gazeteci devam diyor bu bizim için gerek kendi içimizde gerek yurt dışındaki imajımızı düzeltir, rakamın büyüklüğü bizi daha demokratik, daha akılcı, daha erdemli kılar diyor.

Bugün iyi işleyen demokrasiye sahip olduğu iddia edilen Fransa'da, İsviçre'de böyle bir kampanya başlatın bakalım neyle karşılaşıyorsunuz?

Bu özür meselesinin gündeme gelmesinin bir tesadüf olmadığının üzerinde ısrarla duruyorum, bunun arkasında Amerika'nın olduğu açık bir şekilde görülmektedir. Amerika kongrede soykırımı kabul edip etmeme konusun devamlı gündemde tutarak soykırımı ticareti yapmaktadır.

Ermenistan'la sınır kapılarının açılması talebi de daha çok Amerika'dan destek görüyor. Amerika'nın Güney Kafkasya politikası bütünlük oluşturuyor.

Özellikle henüz taslak aşamasında olan Genişletilmiş Karadeniz Stratejisi açısından bölgesel sorunların çözümü önem taşıyor. Diğer yandan tam da bu proje çerçevesinde Amerika, Ermenistan'ı İran ve Rusya'dan koparmaya çalışıyor. Yanı Türkiye-Ermenistan sınırının açılması durumunda Ermenistan Türkiye üzerinden Batı ile daha da yakınlaşacak Rusya ve İran'dan kopacaktır. Fakat bu durumda Ermenistan'ın Türkiye'ye karşı talepleri ne olacaktır? Ayrıca Amerika kendine karşı toprak talebi ve soykırım iddiası olmayan İran'la neden diplomatik ilişkilerini başlatmıyor.

1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılması sonucu bağımsızlığını ilan eden Ermenistan'ı tanıyan ilk devletlerden biriside Türkiye Cumhuriyeti olmuştur.

Ancak Ermenistan'ın Azerbaycan topraklarının bir kısmını işgal etmesi ve 1915'deki Ermeni tehcirini soykırım kabul etmesi ve Doğu Anadolu Bölgesini de "Batı Ermenistan" olarak kabul etmesi üzerine Türkiye 1993 yılında Ermenistan ile olan sınır kapılarını insan ve mal trafiğine kapattı. Bütün bunlara rağmen çok güç koşullar altında bulunan Ermenistan'a gıda yardımında bulundu ve elektrik enerjisi verdi. Türkiye, ayrıca başka ülkelerin insani yardımlarının ulaşması için kendi topraklarının kullanılmasına karşı çıkmadı. Ermenistan'ın Karadeniz Ekonomik işbirliğine kurucu üye olarak girmesine karşı çıkmak yerine destek verdi.

Erivan'dan İstanbul'a ve Trabzon'a uçak seferleri düzenlenmesine izin verdi. Halen Gürcistan ve İran üzerinden dolaylı şekilde ticaret devam etmektedir.

Ermenistan parlamentosu 19-20 Aralık 2007'de yaptığı özel oturumu ile iddialarını sürdürse de Türkiye geçmişte yaşayanları tarihçilere bırakmıştır.

Türkiye'de ve Türklerde geçmişte yaşanan bütün acılara rağmen Ermenistan'a ve Ermenilere karşı bir kin mevcut değildir.

Diyaspora Ermenilerinin bir kısmında ve Ermenistan'da bazı çevrelerde hala mevcut olduğu gözlenen bu hissi körükleyenlerin de Ermenilerin kendilerinin olmadığı, bunun gerçek sahiplerinin Türkiye üzerinde öteden beri oyunlar oynayan emperyalist ülkeler olduğu açıktır.

Ermeniler 1920'de yapılan Gümrü Anlaşması ile Doğu Anadolu'da hak iddia etmeyeceklerini kabul etmişlerdi.

4 T'leri gerçekleşirse arkasından Büyük Ermenistan'ın kurulması gelecek ardından denizlere açılması için Trabzon talep edilecek. Zaten Sevr Antlaşması'nın 352. maddesi ile Ermenilerin Trabzon üzerinden denize çıkması öngörülüyordu. Öyle anlaşılıyor ki Sevr Antlaşması'nı yürürlüğü sokmadıkça haçlıların gözüne uyku girmeyecek. Türkiye 4 T gerçekleşirse ağır tazminat talepleri ile karşı karşıya kalacak ekonomik olarak sıkıntıya düşecek, Ermenistan ise bulunduğu ekonomik sıkıntıdan bir nebze olsun kurtulacak.

Trabzon üzerinde son yıllarda oynanan oyunlarında bir tesadüf olmadığını unutmamalıyız. Amerika'nın olmadığı deniz Karadeniz ora da olmak istiyor. Genel anlamda Türkiye üzerinden oynanan oyunlar ve bizim dışımızda bizim için verilen kararlar söz konusu Ermenilerden özür kampanyasının başladığı şu günlerde terör örgütü için af çıkarma emirlerinin verilmesi de tesadüf değildir. Keşke ben yanılayım kampanya gerçekten "vicdan" sahibi kişilerin masum özrü olsun. Türkiye üzerinde oynana oyunlar son bulsun o zaman ben özür dilerim yanılmışım derim.

Şunu hiç unutmayalım ki atalarımız hatalarıyla atalarımızdır, sevaplarıyla atalarımızdır. Hatalar yapmışlardır ama utanılacak hiç bir şey yapmamışlardır. Eğer bu konudaki iddialar doğru olsaydı inanın haçlılar bizi sokağa bile çıkarmazlardı.

Türkiye Cumhuriyeti çok güçlü bir devlettir.

Türk milleti çok büyük bir millettir.

Gün tarihimize, kimliğimize ve milli çıkarlarımıza sahip çıkma günüdür.

Bu hareketle karşı birlik ve beraberliğimizi muhafaza ederek sesimizi yükseltmek hem ecdadımıza hem de çocuklarımıza karşı milli bir görevdir. Onun için dik duralım bu oyunu bozalım kimliğimize ve onurumuza sahip çıkalım.

Doç. Dr. Meşküre Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı