Bu sayfayı yazdır

Araplarla Yeniden: Erdoğan’ın Suudi Arabistan Ziyareti

Yazan  05 Mart 2015

AKP’nin Orta Doğu politikası bilindiği gibi bir fiyaskoya dönüştü. O kadar açık bir fiyasko ve hezimet ki planlayan ve uygulayanlar da artık, saklayamayacak duruma geldi. Kamuoyunda, en çok bilinen birkaç temel politikalarını anımsatırsak ne dediğimiz daha iyi anlaşılır. Derin strateji, derin bir çukura dönüştü, komşularla sıfır sorun, sıfır komşuya dönüştü, dünya lideri, dünyanın hayran olduğu lider sonunda, değerli yalnızlık payesiyle ödüllendirildi. Bu ilginç AKP dış politika fantezilerini çoğaltmak mümkün ama görüşümüzü anlatmaya yeter sanırım.

Erdoğan’ın 28 Şubat-2 Mart 2015 tarihleri arasında gerçekleştirdiği Suudi Arabistan ziyareti, sanki bize, daha önceki uygulamalara göre biraz farklılık arz ediyor gibi geldi. 22 Ocak 2015’te ölen Kral Abdullah’ın yerine Veliaht Prens Salman yeni Kral olmuştur. Suudi krallarının adlarının ne olduğunun önemi yoktur, saltanatın ülkedeki devamı Amerikalılarla ilişkilerine bağlıdır. Suudilerle iş birliği yapmak isteyen ülkeler, bu realiteyi dikkate almak zorundadır. Özellikle; Türkiye gibi ülkelerde yönetime gelen İslamcıların dikkat etmesi gereken, önemli hususta, Suudi yönetimi, içte her ne kadar şer’i hükümler uygulasa da dış politik da hanedan ve ülke çıkarlarını gözeten reel politikalar izler, yani dini veya ideolojik davranmazlar. Erdoğan bu ziyarette geçmişte sergilediği Arap sokağına hayranlık yaratmak için İslamcı demeç ve nutuklarını atmamış, uçuk kaçık ve ütopik İslamcı plan ve amaçlar sergilememiştir. Bu ziyaretin ana konusu her iki ülkeyi de ilgilendiren ciddi sorunlar olmuştur. Bu sorunlar kabaca Suriye, İran, Irak, Libya, Yemen, IŞİD gibi bölgesel konular olmuştur. Bu konularda genel anlamda tamamıyla olmasa da büyük bir oranda benzer politikalara sahipler, ancak yöntem farklıdır. Suudiler bölgeyi daha iyi tanıdığı için benzer politikaları daha sorunsuz uygulamaktadırlar. Her iki ülke de Suriye’de Esad rejimine karşı, Irak’ta Şii yönetimine ve İran’ın Irak üzerindeki nüfuzundan rahatsız, Libya’daki kargaşa ve Yemen’deki Şiilerin, İran desteği ile yönetimi ele geçirmeleri her iki ülkeyi de rahatsız etmektedir. Özellikle İran’ın Irak’taki Şii iktidarından sonra, Yemen’de de Şiilerin başa geçmesinde önemli rol oynaması ve nüfusunun tamamına yakını Şii olan Bahreyn’de de benzer bir durum yaratma olasılığı İran’ın bölge liderliğini kaçınılmaz kılacaktır ki her iki ülke de bunu hiç arzu etmemektedir. Bir de İran, nükleer konusunda Batı’yla anlaşır ve ambargo da kalkarsa İran’ı tutmak ve kontrol etmek artık mümkün olmayacaktır.

Yeni Suudi yönetiminde, ufak da olsa bir değişiklik beklenmektedir. Özellikle, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve kadınların yaşam koşulları ve hakları konusunda Suudi imajının çok bozulduğu, devletin yeni iletişim teknolojileri nedeniyle eskisi gibi yurttaşları sınırlama ve kontrol etmesi zorlaşmıştır. Harcamaların hızla artmasına karşılık, petrol ve gaz fiyatlarının düşmesi Suudi yönetimini zorlamaya başlamıştır. Dış politikada özellikle Mısır ve Yemen gibi ülkeler başta olmak üzere Arap ülkelerinde dolarları kullanan Suudi yönetimi artık, bu yöntemi daha az kullanmak zorunda kalacaktır. Tayyip Erdoğan, 13 yıllık iktidarı süresince hem kendini, hem de Türk halkını yordu, Doğu’da ve Batı’da bir dost bırakmadı. Amerika ve Avrupa Birliği ile bozuştu, Orta Doğu’da dost kalmadı. Rusya ile petrol ve gaz, Çin ile füze gibi stratejik anlaşmalar yaparak kendisine yeni bölgeler ve dostlar aramaya başlamıştır. Hem Erdoğan hem de yeni kral Salman yeni bir şeyler yapmak zorundadır. Orta Doğu daha fazla hatayı kaldıracak olgunluğa sahip bir bölge değildir. Suriye, Libya ve Yemen yerle bir oldu, halklar perişan oldu. Bölgenin iki büyük ülkesi Türkiye ve Suudi Arabistan, akıl ile makulde iş birliği yaparsa, bu talihsiz Orta Doğu halkları belki az da olsa huzuru bulabilir.