El Kaide – IŞİD Kopuşu ve Yeni IŞİD
 Bu sayfayı yazdır

El Kaide – IŞİD Kopuşu ve Yeni IŞİD

Yazan  20 Şubat 2014

Suriye’deki iç savaşın son aylarda en önemli fenomeni sürekli gündeme gelen ve gücünü arttıran bölgedeki aktif örgütlerden birisi de Irak Şam İslam Devleti(IŞİD)’dir. El Kaide merkezi’nin uzlaşmaz ve kendine buyruk tutumundan dolayı Şubat 2014 başında “bizimle ilişkisi yok” açıklaması yaparak arasına mesafe koymak zorunda hissettiği IŞİD, Esad rejimine karşı savaşan selefi cihatçı örgüttür. IŞİD’i diğer cihatçı örgütlerden ayıran temel özellikleriyse, El Kaide bağlantılı geçmişi, sert savaş yöntemleri ve uzlaşmaz tutumuyla diğer cihatçı örgütlere de saldırmasıdır.        

İŞİD’in Türkiye için Suriye’de çarpışan diğer selefi örgütlerden farkıysa, PKK’nın Suriye kolu PYD ile savaşta olması ve Suriye’nin Türkiye’ye sınır kentlerinin bir bölümünü elinde bulundurmasıdır. Örgütün son dönemde adını bu ölçüde duyurmasının nedeniyse Suriye ve Irak’ta ele geçirdiği bölgelerde kendi yorumu ile “şeriat kanunlarını” hemen uygulamaya koymasıdır.

İŞİD’in bu uygulamaları gerek Suriye gerekse Irak’ta Sünni halktan da tepki çekerken, örgüte karşı ABD ve Maliki işbirliğine gitmiştir. Merkezi Irak Hükümeti Sünni aşiretlerden de bazılarını yanına çekerek, Irak El Kaidesi veya eski adı ile Irak İslam Devleti olarak da bilinen örgüte karşı büyük bir operasyon başlatmışlardır.    

El Kaide’den ayrılan IŞİD’in inceleneceği bu yazıda, örgütün geçmişi, yapılanması, gücü ve hedefleri incelenerek, El Kaide’den dışlanmasının IŞİD’e ve iç savaşa etkileri hakkında analiz yapılacaktır. 

Halen Suriye’de Esad rejimine karşı savaşan onlarca örgütten birisi olan İŞİD’in kökleri 2003’de ABD’nin Irak’ı işgali dönemine ve oradan da Afganistan’a uzanmaktadır. Örgütün kurucusu olan Ebu Musab El Zerkavi Afganistan’a Sovyet ordularına karşı cihat etmek için gitmiş ancak o henüz varmadan önce savaş sonlanmıştır. Burada Zerkavi kamplarda eğitim görmüş ve kendi grubunu oluşturmuştur. Adı ‘Tevhid ve Cihat Cemaati’ olan örgütün amacı Ürdün’deki Monarşiyi yıkmak olarak planlanmıştır. ABD’nin Afganistan’ı işgaliyle birlikte Zerkavi Irak’a hareket etti ve burada yerel cihatçılarla bağlarını oluşturmuştur.

Zerkavi ve örgütü ABD güçlerine ve Irak’taki ABD taraftarlarına karşı mücadele kararı aldı. Bu mücadelenin temel hedefleri işgalin sonlandırılması, ABD güdümlü kurulan hükümetin devrilmesi, ülke içinde ki Şia nüfuzunun kırılması ve son olarak İslam emirliğinin kurulmasıydı. 2004 yılına gelindiğindeyse, ‘Tevhid ve Cihat Cemaati’  ve El Kaide arasında yakınlaşma meydana gelmiştir.  El Kaide ‘Tevhid ve Cihat Cemaati’ in operasyonel gücünü, ‘Tevhid ve Cihat Cemaati’ ise El Kaide’nin karizmasını veya marka değerini kullanmak istiyordu. Bu gelişme sonunda örgüt, ‘Tevhid ve Cihat Cemaati’ olan adını ‘Irak El Kaidesi’ olarak değiştirmiş ve El Kaide’ye bağlanmıştır.

2006 yılında Zarkavi öldürülünce yerine, Ömer el Bağdadi geçmiş ve liderlik ile ilgili bazı sıkıntıları aşarak 2010’dan bugüne Ebubekir el Bağdadi örgüt üzerindeki mutlak liderliğini kurmuştur. Örgüt, ismini Irak İslam Devleti olarak değiştirmiştir.  El Kaide’nin yapısı gereği, Irak İslam Devleti üzerinde net bir kontrol mekanizması olduğunu söylemek mümkün değildir. El Kaide cihatçılar ve hatta cihatçı örgütler arasında bir fikir olup, örgüt üyelerinin birbiri ile kesin bağlantı içerisinde olduğu somut bir organizasyon değildir. Bu süre içerisinde de bu soyut ilişki belirgindir ve Irak İslam Devleti Usame Bin Ladin’in yani merkez El Kaide’nin tasvip etmediği şekilde eylemler de gerçekleştirmiştir.

Suriye iç savaşının başlamasından sonra Irak İslam Devletine bağlı militanların Suriye’de iç savaşa katılmaları, Suriye’den örgüte gerçekleşen katılımlar sonrasında Ebubekir el Bağdadi Irak Şam İslam Devleti’nin kurulduğunu ilan etmiştir. Örgütün temel amacının  Suriye’de ve Irak’ta halifeliğin yeniden tesisini ve İslam emirliği kurulması  olduğu açıklanmıştır. Burada ki Şam ismi bugün bilinen Suriye topraklarını değil, Levant olarak da bilinen, Suriye, Lübnan, Ürdün, İsrail ve Hatay’ı da içine alan tarihi Suriye topraklarını kastetmektedir.[1] Örgütün kurucusu Ebu Musab El Zerkavi’nin bir Ürdün’lü olması, ve örgütü Ürdün’deki ‘tağut’ rejimi devirmek için kurması, Şam’dan kastın tarihi Suriye toprakları Levant olma ihtimalini arttırmaktadır. Örgütün küresel cihat söylemi de bu ihtimali arttırmaktadır. Aktif mücadele süreci incelendiğindeyse, örgütün bugünkü Suriye ve Irak topraklarında, hatta batı Irak ve kuzey doğu Suriye bölgesinde çatıştığı görülmektedir. Özetle, bugünkü IŞİD’e gelene kadar öncül örgütler, ‘Tevhid ve Cihat Cemaati’, Irak El Kaidesi ve Irak İslam Devleti’dir.

 

Yapılanma ve Fikir

Usame Bin Ladin’in kurduğu El Kaide, özellikle 11 Eylül saldırıları sonrasında cihatçı gençler arasında müthiş bir karizma elde etmiş, ve kendi operasyon gücüyle kontrol edemeyeceği bir fikir akımına dönüşüp cihat fenomeni halini almıştır. Bu manada El Kaide’nin var olduğu her bölgede, düzenli bir örgütlenmesinden bahsetmek mümkün değildir. Yani, Orta Afrika’dan Orta doğu’ya kadar geniş bir alanda etkin olan El Kaide’nin yapılan tüm eylemlerinin bir merkezden yürütüldüğünü söylemek yanlış olacaktır. 

El Kaide bütün dünyada cihadın sembolüyken, IŞİD ise, her ne kadar küresel cihat söyleminde bulunsa da, El Kaide’ye bağlı ve sadece Suriye ve Irak’ta çatışan bir örgüttür. IŞİD örgütünün yapılanması itibariyle bölgedeki diğer cihatçı gruplardan çok farklı olduğu söylenemez. Hatta militan sayısının 5-6 bin arasında olduğu tahmin edilen örgütün, sayı olarak diğer birçok örgütten küçük olduğu da söylenebilir. Bir çok İslami örgüt’ün, İslami demokrasi ve Suriye İslam Cephesinin, katılımıyla oluşturulan İslami Cephe’nin sayısı 45 bin civarındadır.[2]

 

El Kaide ile İŞİD Arasında Kopuşa Giden Yol

El Kaide’nin Suriye’de El Kaide bağlantılı olduğunu iddia eden, Nusra ve ya IŞİD’in üzerinde tam bir kontrolü yoktur. Nitekim, Ebubekir el Bağdadi Irak Şam İslam Devleti’nin kuruluşunu ilan ettikten kısa bir süre sonra El Nusra örgütünü kendi örgütüne bağlamak istemiştir. Bağdadi yayınladığı bir ses kasetinde, Nusra’nın kendilerine bağlandığını duyurmuştur ancak hemen akabinde Nusra lideri de konuyla ilgili açıklama yaparak, bu bağlanmayı kabul etmediklerini bildirmiştir. El Kaide lideri Zerhavi de bu karşılıklı açıklamalar üzerine bir açıklamada bulunmuş, iki örgütün bağlanmadığını, iki ayrı örgüt olarak mücadeleye devam edeceklerini belirtmiştir. Zerhavi, IŞİD’in kendilerinden bu konuda yetki almadığını hatta kendilerinin bilgilendirmediğini belirtti. Aynı açıklamada, Nusra’nın kendilerinden talimat almadan karşı açıklama yapması da eleştirildi.[3] Bu karşılıklı açıklamalar El Kaide’nin bu iki örgüt üzerindeki otorite zaafını gösterirken, IŞİD’in bu açıklamaları görmezden gelerek yoluna devam etmesi, hiyerarşi boşluğunun ve Nusra-IŞİD’in otonom yapısının ispatı oldu.

Bu otorite boşluğunun ve IŞİD’in söz dinlemez tavrının neticesinde, El Kaide merkezinden, IŞİD’in El Kaide ile bir bağlantısının olmadığı bildirildi. Açıklamada “Irak Şam İslam Devleti, El Kaide grubunun bir parçası değildir. Onlarla hiçbir bağlantımız yok ve yaptıklarından sorumlu değiliz” denildi.[4] Bu kopuşa giden sürecin iki ana nedeni vardır. Birinci neden, IŞİD’in Irak’taki uygulamalarına benzer şekilde gereksiz şiddet kullanımı ve ikinci esas neden, El Kaide otoritesini tanımamasıdır. IŞİD’in ele geçirdiği noktalarda Taliban tarzı, hatta daha sert uygulamaları, özellikle savaş sürerken, El Kaide’nin Cihat söylemine ve çekiciliğine zarar vermekteydi. Bu uygulamalara örnek, sigara içme yasağı, müzik dinleme yasağı ve ya bayanların örtüsüz sokağa çıkma yasağı verilebilir.[5]

İkinci ve ana sebep ise, IŞİD’in El Kaide otoritesini ve emirlerini görmezden gelmesiydi. IŞİD, Irak’ta vermiş olduğu mücadeleden ve elde ettiğini düşündüğü karizmanın etkisiyle, daha özgüvenli ve El Kaide’ye rağmen inisiyatif kullanan bir tavır sergiledi. Daha önce Irak İslam Devleti olan adını, Irak Şam İslam Devleti yaparak El Nusra’nın kendilerine bağlandığını iddia etmesi de, tamamen tek başına alınmış bir karardı. El Nusra’nın buna karşı çıkması sonrasında gelen El Kaide açıklamaları da IŞİD tarafından görmezden gelindi.

El Kaide’den gelen son açıklamaya kadar, IŞİD diğer selefi kesimlerden eleştiri almaktaydı. IŞİD’le olan itaat sorunları, son dönemde Suriye iç savaşında gün yüzüne çıkmıştır. El Kaide merkezine itaat edilmemesinin sebeplerinden biri de Ladin’in ölümünden sonra, onun kadar cihatçılar üzerinde etki sahibi güçlü bir lider gelmeyişidir[6]. Suriye’de bugüne kadar, Nusra ve IŞİD diğerinin liderliğini kabul etmemekteyken, ağırlıklı cihatçı fikir adamlarının Nusra’yı tercih ettikleri de görülmektedir.

 

İŞİD’e Yönelik Selefi Eleştiriler

Yukarıda da değinilen, genel cihatçı akımlardan fikren ve uygulamada ayrılan IŞİD son dönemde cihatçılar arasında tecrit edilmiş gözükmektedir. Bu tecritin en büyük sebebi, IŞİD’in Esad’a karşı olan savaşı sekteye uğratacak şekilde cihatçı örgütlere karşı da savaşa girişmesidir. Bunun yanında IŞİD’in Şia’ya karşı olan, ve diğer selefi örgütlerce dahi gereksiz görülen nefreti de, bu ayrımı derinleştirmiştir. Cihat’ın önemli fikir adamlarından biri olarak görülen Şeyh Ebu Basir El Tartusi IŞİD’i harici[7] olmakla suçlamış ve direnişçileri IŞİD’e katılmamaları konusunda uyarmıştır. Şeyh Tartusi yayınladığı bildiride “IŞİD “gulat haricilerdendir”. Hatta bunlardan da ötesidir. Bunlar; kin, isyan, düşmanlık ve haksız yere kan akıtmayı bünyelerinde birleştirmişlerdir” demiştir[8]. Tartusi’nin Harici benzetmesinin altındaki sebep, diğer cihatçı selefilerin dâhi gereksiz gördüğü, IŞİD’in kuruluşundan bugüne var olan Şia nefretidir. Benzer bir eleştiri de, yine selefiliğin önde gelen isimlerinde Asım El Berkavi’den gelmiştir. IŞİD’in Müslümanlara yönelik saldırılarını destekler nitelikte verilen vaazları eleştiren Berkavi, “Müslüman’ın Müslüman’ı öldürmesine cevaz vermek ahmaklıktır” dedi. [9]

Selefiliğin önde gelen isimlerinden verilen bu karşıt vaazlar da, Suriye iç savaşıyla birlikte, zaten daha önce Suriye ve Irak Sünnilerince dışlanmış bulunan IŞİD’in selefi cihatçılar tarafından da dışlandığını göstermektedir. IŞİD’in son dönemde yaşadığı bu yalnızlaşma Ladin’in tahminlerini doğru çıkarır şekilde, üzerine top yekûn bir operasyon çekmiştir. Nitekim, El Kaide tarafından reddedilen IŞİD’e ABD destekli Irak hükümetinin yanı sıra, Sünni aşiretler dahi saldırmaktadır. Bunlara ek olarak, Suriye’de İslami cephe, PYD ve ÖSO ile düşman haldedir. IŞİD’in vur kaç değil, açık savaş yaptığı düşünüldüğünde, doğudan Irak hükümeti, batıdan İslami cephe ve kuzeyden gelen PYD saldırılarıyla birlikte tamamen imha olması ihtimal dahilindedir. Bölgenin gerçekleri göz önüne alındığında, IŞİD tamamen imha edilse bile, Irak ve Suriye, bu tarz örgütlerin başka isimlerle yetişmesine müsaittir.

 

Savaşın Seyri ve Geleceği

Irak Şam İslam Devleti örgütünün yakın düşmana karşı cihat algısı, Amerika’da da yankı uyandırmış, ve bu örgütün İran’ı hedef aldığı ABD’yi ise ikinci plana attığı göz önünde bulundurulmuştur. Gerçekten de, IŞİD bugüne dek, 2002’de ki Amerikan diplomatı Laurence Foley’in Ürdün’de öldürülmesi dışında ABD’yi hedef alan bir saldırıda bulunmamıştır. Hatta bu saldırının da Zerkavi tarafından yapıldığı Ürdün yönetimince iddia edilmiş ancak kanıtlanmamıştır. Her ne kadar Irak’ta bulunma amaçlarının ABD işgalini sonlandırmak olduğunu belirtseler de, genel felsefelerine uygun şekilde, IŞİD yakın düşmana yani Şiilere saldırıya ağırlık vermiştir. Bu tavrı bugünkü selefiler arasında tecriti beraberinde getirmesine rağmen, IŞİD ABD’nin de tehdit algısında yer almıştır. Özellikle ABD’nin İran ile nükleer protokolü imzalamasının ardından IŞİD’e daha sert tavır aldığı da açıktır. Daha önceleri Irak’ın Şii lideri Maliki ile mesafeli duran ABD yönetimi bu gelişmeden sonra dirsek temasında bulunmuştur.

Uzun zamandır Irak’ın talep ettiği silah yardımı da bu görüşmelerden sonra gerçekleşmiştir ve nitekim bu silah yardımlarından sonra Maliki, IŞİD’e karşı büyük bir operasyon başlatmıştır. Sonuç olarak bugünkü tabloda, IŞİD harici olmakla suçlandığı selefiler tarafından hedef tahtasına konulmuştur. Buna ek olarak özellikle Irak’ta, IŞİD’in baskısından bunalan Sünni aşiretlerin de hedefi olmuştur. Temsil ettiği Sünni kanadı her kesiminden saldırıya uğrayan IŞİD bunlara ek olarak tabii düşmanı Maliki yönetiminin de saldırılarına maruz kalmaktadır.

ABD’de bu saldırılara silah ve bilgi desteği ile yardımda bulunmaktadır. Şia’ya nefreti herkesçe bilinen Selefi bir cihat örgütüne karşı Maliki’nin yürüteceği savaşa İran’ın destek vermemesi de düşünülemez. Dolayısıyla bugün Irak ve Suriye’de, Selefi Cihatçılar, Sünni aşiretler, Irak ordusu, İran ve ABD IŞİD’e saldırıya geçmiştir. Suriye’de Rakka ve Irak’ta Felluce’nin tamamıyla IŞİD’in kontrolünde olduğu bilgileri gelse de, son günlerde artan operasyonlarla bu kaleleri tek tek kaybetmekte olduğu da bilinmektedir.

 

Sonuç

Boş bir kağıda çizgi çekip, iki tarafa savaşın tarafları yazıldığında, IŞİD’in kısa vadede yenilgisi kaçınılmaz görünmektedir. Stratfor da yaptığı araştırmalar neticesinde “Savaşçılarının tüm motivasyon ve adanmışlığına rağmen, IŞİD sayısız düşmanını yenerek nihai hedefi olan emirliği kurması için gerekli insan ve ya mühimmat gücüne sahip değil”[10]yorumunda bulunmuştur. Bundan sonraki süreçte IŞİD’in yapabilecekleri bir hayli sınırlıdır. Irak topraklarında herhangi bir faaliyete katı Maliki yönetiminin göz yumması beklenmemelidir. Sünni Aşiretlerin IŞİD’e karşı silahlanmaları ve ABD desteği de göz önüne alındığında IŞİD’in Irak’ta kaldığı sürece günden güne eriyeceği de bir gerçektir.

IŞİD yok oluşu engellemek için öncelikle kendisine en yakın fikir de olan Nusra ve diğer selefi cihatçı örgütlerle ateşkes imzalayabilir. Şukur El Şam ile imzaladığı iddia edilen ateşkes[11], bu bağlamda değerlendirilebilir. Her ne kadar, pragmatik bir kısa vade stratejisi olarak düşünülse de, IŞİD’in toparlanması için zaman ihtiyacı vardır, dolayısıyla bu ateşkes beklenenden uzun sürebilir. Bundan sonra Özgür Suriye Ordusu’yla da çatışmaları keserek, Esad rejimini ortak düşman olarak gören anlayışla kendisine karşı gelen saldırıları minimuma indirebilir. Irak’ta Sünni halktan da destek alamadığı gerçeği ortadadır, dolayısıyla Irak’ta geçirilen her gün militanların ölümüyle ve kuşatmaya alınmasıyla sonuçlanacaktır. Dolayısıyla IŞİD’in Irak’taki gücünü azaltarak, Suriye iç savaşına ağırlık vermesi beklenebilir. Bu önlemler IŞİD’in batı kanadını güvenli hale getirirken, kuzeyde PYD ile savaşına ağırlık verebilir, çünkü Türkiye ile sınır olan Azaz kasabası IŞİD’in elindedir ve Rakka vilayetiyle (IŞİD’in tam kontrolünde olan tek ve büyük vilayet) Azaz bağlantısını, coğrafi yerleşimi itibariyle sürekli tehdit eden güç PYD’dir.

En yaygın iddialardan biri de örgütün Türkiye’den destek aldığı yönündedir. Eğer gerçekten yardım alınıyorsa, Halep ve özellikle kuzey’de Azaz gibi sınır kentlerinde IŞİD’in daha agresif olması beklenmelidir. Bu olası tedbirler hiç kuşkusuz, IŞİD’in küçülmesi anlamını taşımaktadır, ancak birinci destekçisi olduğu iddia edilen Suudi Arabistan’ın da Katar ile birlikte Nusra’yı destekleyeceği öne sürülürken[12], ABD ve İran dahil en büyük aktörleri karşısına almış bir örgütün başka çıkış yolu olmadığı için bu adımlar muhtemeldir.

 

 


[1] http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-24179084

[2] http://www.bbc.co.uk/news/world-middle-east-25053525

[3] http://www.globalpost.com/dispatch/news/afp/131108/zawahiri-disbands-main-qaeda-faction-syria-0

[4] https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/25754

[5] http://edition.cnn.com/2014/02/04/opinion/bergen-al-qaeda-brutality-syria/

[6] http://www.israhaber.com/el-kaide-usame-bin-ladinden-sonra-ihtilaflar-yuvasi-oldu-16131-haberi.html

[7] İslam’da bir mezhep; Hariciler Sıffin savaşında Ali’nin yanında saf tutmuş sonra ona cephe alıp suikast ile öldürmüşlerdir.

[8] http://www.ummetislam.com/seyh-tartusiden-iside-agir-elestiri.html

[9] http://www.ummetislam.com/iside-bir-elestiri-de-seyh-ebu-muhammed-el-makdisiden-geldi.html

[10] http://worldnews.nbcnews.com/_news/2014/01/11/22243203-global-jihadis-or-al-qaeda-wannabes-who-are-the-islamic-state-of-iraq-and-the-levant?lite

[11] http://www.joshualandis.com/blog/isis-suquor-al-sham-truce-real-can-last-daniel-abdallah/?utm_source=feedburner&utm_medium=email&utm_campaign=Feed%3A+Syriacomment+%28Syria+Comment%29

[12] http://www.ydh.com.tr/HD12565_katar-ve-suudi-arabistan-isid-konusunda-anlasti.html

Ferhat Beşiroğlu

İlk ve Ortaöğrenimi Kocaeli’nin Gebze ilçesinde tamamlamıştır. Lisans derecesini 2012 yılında Bilkent Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Siyaset Bilimi bölümünden almıştır. Yüksek Lisans Eğitimini 2013 yılında, City University London Uluslar arası İlişkiler bölümünde, Yeni-Osmanlıcılık ve Türk Orta-Doğu politikaları konusunda yaptığı tez çalışmasıyla tamamlamıştır. Bu dönem içerisinde City University London’ın ilk Türk kulübünü kurmuş ve çeşitli faaliyetlerde bulunmuştur.

Yabancı Diller

İngilizce – İleri Düzey

Arapça- Orta Düzey