Bu sayfayı yazdır

Fırat Kalkanı Harekâtı ve Suriye Türkleri

Yazan  16 Eylül 2016

Suriye’de 2011’de Arap Baharının etkisiyle meydana gelen karışıklık ortamı çeşitli terör örgütlerine de zemin hazırlamıştır. IŞİD (DAEŞ) terör örgütü, ülkenin önemli bir bölümünü—Irak’ta olduğu gibi—kontrolü altına almıştır. Bu arada, terör örgütü PKK’nın Suriye kolu PYD ve onun silahlı unsuru olan YPG, Suriye’nin kuzeyinde önemli kazanımlar elde etmiş ve Türkiye’yi güneyden tehdit eder hale gelmiştir. Türkiye, 24 Ağustos’ta IŞİD ve PYD/PKK terör örgütlerine karşı sınır güvenliğini sağlamak maksadıyla, ÖSO (Özgür Suriye Ordusu) unsurları ile birlikte ‘Fırat Kalkanı Harekâtı’nı başlatmıştır. Uluslararası hukuka uygun olarak gerçekleştirilen harekâtın hedefinin, sınırımızın güneyinde Fırat’tan batıya doğru 90 km. genişliğinde, 40-45 km. derinliğindeki alanı kontrol altına almak olduğu değerlendirilmektedir. Halen, TSK desteğindeki ÖSO güçleri Türkiye-Suriye sınırının güneyinde, Azez-Cerablus arasındaki bir şeridi tamamen kontrol altına almıştır. Türkiye, Cerablus’un ardından ‘Çobanbey’ cephesini de açarak ÖSO’nun ilerlemesini desteklemektedir.

Suriye’deki çatışma ortamının uzaması, bu ülkedeki önemli Türk (Türkmen) varlığını da ortaya çıkarmıştır. ‘Türkmen’deyimi, geniş ve bilindiği anlam­ıyla batıya göç eden Türkleri, yani Oğuzları, ayrıca İslâmiyet’i kabul eden Türkleri ifade eder. Türkmenler, yüzyıllardır Suriye topraklarında yaşamaktadırlar. Ancak Suriye’de 3,5 milyon civarındaki nüfuslarıyla ikinci büyük etnik unsuru oluşturan Türkmenler, ‘Türkmen’ olarak Türk ve Dünya kamuoyunun ilgisini çok fazla çek(e)memektedirler. Fırat Kalkanı Harekâtı ile adını duyduğumuz Çobanbey de Suriye’de Türklerin yoğun olarak yaşadığı yerlerden biridir. IŞİD terör örgütü, 27 Temmuz 2014’te, ÖSO saflarında savaşırken esir aldığı 23 Türkmen askerini Çobanbey kasaba meydanında katletmişti.

IŞİD, PYD/PKK ve Şam yönetimi tarafından Türkmen bölgelerinde yapılan katliamlar günümüze kadar devam etmiştir. Suriye’deki iç savaşın en büyük mağduru Türkmenler olmuştur. Her şeyden önce Türk oluşları, coğrafi olarak dağınık halde bulunmaları, toplumsal, siyasal ve askeri örgütlenmelerinin çok yeni oluşu, Türkiye’nin sınırlı desteği hariç tutulursa, dış destekten yoksun olmaları, Suriye Türklerini ‘ortak’ hedef haline getirmiştir

2011 yılında Suriye’de ayaklanmalar başladıktan sonra Türkmenler tarafsız kalmaya çalışmışlardır. Esad yönetimi, Türkiye ile gerilen ilişkiler nedeniyle Türkmenlerin üstüne gelmeye başlayınca muhalefete kaymışlardır. Ancak muhalif gruplar arasında yer almalarına rağmen, muhalefetten ve muhalefeti destekleyen dış güçlerden yeterli desteği görememişlerdir. Halen Fırat Kalkanı Harekâtı kapsamında, ÖSO unsurları içinde ve onlarla birlikte hareket eden Türkmen Tugayları bulunmaktadır. Ancak sayıları ve etkinliği artırılmalıdır.

Suriye Türklerini Türkiye dışında çıkarsız olarak dinleyecek ve anlayacak başka bir ülke mevcut değildir. Türkiye’nin bu bölgede yaşayan Türk toplumunun karşılaşabileceği tehlikelere karşı tedbir alması açısından da Fırat Kalkanı Harekâtı önemlidir. Suriye’nin kuzeyinin Türkmenlerin çoğunlukta olduğu silahlı unsurlar tarafından kontrol edilmesi, Türkiye’nin sınır güvenliği bakımından kaçınılmazdır.

Türkiye’nin PKK terör örgütü ile mücadelesi açısından Suriye sınırımızın güneyinin tamamının IŞİD-PKK/PYD’den temizlenmesi hedef alınmalı, Fırat’ın Batısı-Afrin hattı dâhil kontrol edildikten sonra, harekât Fırat’ın doğusunu da kapsamalıdır. ABD, PYD/PKK unsurlarını Özel Kuvvet elemanları, silah, mühimmat ve hava unsurları ile desteklemektedir. Benzer şekilde muhalif unsurlara destek sağlamak suretiyle harekât başarılı olabilir. İran, Irak ve Şam Yönetimi’nin de desteğinin alınması önemlidir. Çünkü dört parçalı Kürdistan projesi bu ülkelerin toprak bütünlüğünü de etkilemektedir.

Türkiye, aktif bir Suriye politikasıyla hem soydaşlarına karşı vefa borcunu ödeyecek ve hem de kendi varlığını tehdit edebilecek olan siyasî oluşumları engelleyebilecektir.

 

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü internet sitesinde yer alan yazılar, sadece yazarlarının görüş ve değerlendirmelerini yansıtmakta olup, bunların sitemizde yayınlanması, 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü tarafından tümüyle veya kısmen benimsendikleri veya ‘Enstitünün’ kurumsal görüşünü yansıttıkları şeklinde alınamaz.

Dr. İlhan Yılmaz Cömert

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı