< < İRAN’IN BÖLGESEL GÜCÜ ARTIYOR MU?
×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116

 Bu sayfayı yazdır

İRAN’IN BÖLGESEL GÜCÜ ARTIYOR MU?

Yazan  28 Şubat 2009
ARTUM DİNÇ - ABD’nin Afganistan ve Irak’a askeri müdahalesinden sonra Ortadoğu’da güç denklemlerinin değiştiği tezini temel alan politik gözlemcilerden bazı kesimler, gelinen noktada İran’ın jeopolitik etki ve gücünün arttığını savunmaktadırlar.

ABD'nin Ortadoğu'daki çok boyutlu müdahalelerinin ortaya çıkardığı tablo, söz konusu politik gözlemcilerin baktıkları pencereden değil, farklı bir profilden ele alınırsa, tablodaki çizim değişebilir. İran'ın jeopolitik etki gücünün arttığını/artacağını savunan tezlerin belirli ölçülerde doğruluk payını göz ardı etmeksizin söz konusu tezlerin varsayımları, açıklama biçimleri ve elde ettikleri sonuçların eksik yanları tartışılabilir.

ABD, hızla gelişen küreselleşme süreci ve BOP kapsamında stratejik hedeflerinden vazgeçtiği izlenimi vermemektedir. Fakat Obama'lı ABD, söz konusu stratejik amaçlar kapsamında İran ile ilgili talepler konusunda, kimi yöntem ve taktik değişmelerine gideceği ve "yumuşak yaklaşım" politikasını deneyeceği izlenimini vermektedir.

Obama'nın İran'a uzattığı elin kafasında "İran'ı, ABD çıkarları doğrultusunda küreselleşme sürecine eklemleme" amacı yatmaktadır. ABD İran'a yönelik sergilediği "yumuşak yaklaşım" politikası kapsamında; küresel çapta AB'yi ve gerekirse de Rusya ile Çin'i; bölgesel çapta ise Türkiye, Irak, Afganistan ve Arap ülkelerini de yanına alma ve desteklerini sağlama girişimlerinde bulunabileceğinin sinyallerini vermektedir. ABD'nin sergilediği bu yaklaşım İran yetkilileri tarafından olumsuz karşılanmadı.

Obama yönetiminin İran'a yönelik sergilediği olumlu tavır iki ülke ilişkilerinde buzların eriyebileceğinden haber vermektedir. Bu yeni ve zor durum İran'ı hem bölgesel hem de küresel çapta bir düşmansızlaşma süreci ile karşı karşıya bırakmıştır. Artık İran'a karşı pratikte (aktif) değil, teoride (potansiyel) tehdit olarak görünen Taliban'lı Afganistan ve Saddam'lı Irak gibi bölgesel tehditlerin yanı sıra Bush'lu ABD küresel tehdidi de ortadan kalkmıştır. Böylece İran'ın iç ve dış politikasında kullandığı "Büyük Şeytan Amerika" ve onun "Oyuncakları" olarak nitelendirdiği tehdit kaynakları tezinin görünürde de olsa belli ölçülerde içi boşaltılmıştır. Görünen İran'ın ABD'nin "ılımlılaştırma" oyunlarına gelmeyip kaçabileceği yollar tıkanmaktadır.

ABD'nin Afganistan ve Irak müdahalelerinden sonra İran'a yakınlıkları ile bilinen yerel düzlemdeki Şii güç çevreleri, her iki ülkede de iktidar ortaklarının güçlü kanatları olarak ulusal düzlemde temsil gücüne eriştiler. Bu süreç, söz konusu güç çevrelerindeki kanaat önderleri ve karar alma mekanizmalarındaki işleyişi, sadece İran'ın etki alanı olma tekelinden çıkartıp ABD'nin de müdahil olduğu bir alana çevirmiştir. İki ülkedeki Şii güçler üzerinde ABD'nin çok boyutlu (politik, ekonomik, askeri, psikolojik vs.) etki ve denetim gücünün giderek arttığını, buna karşın İran'ın eskisi gibi olmayan etki oranının azaldığını görmezden gelmek, gerçekliği doğru görme ve yorumlamayı engelleyebilir.

Artık İran ve iki ülkedeki Şii güçlerce ortak düşmanlar olarak nitelenen Saddam ve Taliban güçleri ABD'nin gerçekleştirdiği askeri operasyonlar sonucu ortadan kalkmışlardır. Yeni iktidarların güçlü ortakları olarak milli düzlemde temsil edilen Şii güçler Batı karşıtı radikal İslamcı görüşlere sıcak bakmamakla birlikte Amerika'yı "Büyük Şeytan" olarak görmemektedirler. Dolayısıyla genelde Batı ve özelde ABD'ye karşı tutum sergileme konusunda ilkesel olarak İran ile aynı duruş, görüş ve konumda olmadıklarının izlenimini vermektedirler. Her iki ülkede de birer iktidar ortağı olan Şii güçler, artık bazı durumlarda İran ile ABD arasında mevcut sorunların çözümü için gerçekleşen dolaylı ve doğrudan görüşmelerde rol üstlenmektedirler.

Diğer taraftan görünürde de olsa iki ülkedeki insan hak ve özgürlükleri temelinde demokratikleşme süreçlerinde gerçekleştirilen yasal düzenlemeler, İran halkları tarafından yakın takibe alınmaktadır. Bu durum, İran halklarına ülkeleri ve komşularındaki vatandaşlık hak ve hürriyetlerini karşılaştırma fırsatını sağlarken İran rejiminin başına dert açabilecek potansiyel tehdit olarak değerlendirilebilir. Ortadoğu'da gelişen söz konusu süreçler sonucu, İran'ın Batı karşıtı radikal tutum ve duruşuna birer fırsat olarak görünen kimi durumlar, ya ortadan kalkmış ya da tehdide dönüşmüştür.

ABD'nin askeri gücünü Irak'tan çekmesi o ülkenin Irak üzerindeki etki ve denetim gücünün azalacağı anlamına gelmez. ABD'nin, Irak'taki yönetim mekanizmasının işleyiş sisteminin ana kanallarını, kendi çıkarlar ağına güvenilir bir biçimde bağlayıp koruyabilecek denetim sistemini kurmadan, Irak'tan tamamen çekileceğini ve İran'ın bölgede ABD çıkarlarına karşı etkili güç olacağını savunan tezlerin mantığı; uluslar arası güç ilişkilerindeki temel ön kabuller ile bağdaşmamaktadır. Ayrıca ABD'nin Irak'taki askeri varlığının azaltılması uluslar arası kamuoyunda Amerikan karşıtlığının azalmasına da neden olabilir. Afganistan ve Irak'ta beklenilen istikrar sağlansa bile ABD'nin bu ülkelerde birkaç askeri üst bulunduracağına kesin gözüyle bakılmaktadır.

Obama'nın İran'a karşı sergilediği "yumuşak yaklaşım" politikası kapsamında İran-ABD ilişkilerinde gelinen son aşama; Ortadoğu'da güç denklemleri ve ilişkiler biçimini değiştirebilir. Artık uluslar arası toplum küresel barışı sağlamak için yüzünü savaş rüzgarları estiren eski ABD başkanı Bush'a değil, radikal söylemleriyle bilinen İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'a çevirmektedir. Önümüzdeki Haziran'da İran'da yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunun, hem İran-ABD ilişkileri hem de Ortadoğu'daki gelişmelerin yönünü belirlemede etkili olacağı düşünülmektedir.