Bu sayfayı yazdır

Kuzey Irak’ta Bağımsızlıktan Önceki Son Adım: Referandum

Yazan  24 Haziran 2017

 

7 Haziran 2017 tarihinde IKBY Başkanı Mesut Barzani, uzun süreden beri tartışılan “bağımsızlık referandum”unun 25 Eylül 2017’de yapılacağını resmen ilan etti. Birçok gözlemci ve analizciye göre referandum kararı IKBY içindeki güç dengesi ve Bağdat-Erbil ilişkileri ile ilişkili bir siyasi manevra aracı. Referandumun sonucu şimdiden belli olsa da bağımsızlığı otomatik olarak getirmeyecek. Fakat, bu bağımsızlığa giden yolda son adım olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Bölgesel şartlar ve IKBY’nin iç dinamikleri dikkate alındığında IKBY’nin Irak’tan ayrılması sanıldığı kadar uzak bir tarihte olmayabilir.

Referandum Kararına İlişkin Gelişmeler

Mesut Barzani’nin “bağımsızlık”a ilişkin söylemleri hiç de yeni değil. Irak’ın ABD tarafından işgal edilmesinden sonra defalarca bu konu gündeme geldi. Pek çok kez, bu iddia sadece iç politikadaki özgün dengeler ve Irak’ta Kürtlerin daha fazla hak sahibi olması için bir siyasi manevra aracı olarak görüldü. Hatta, öylesine çok dile getirildi ve geçmişte buna ilişkin alarm ziller çalındı ki; artık pek çok kişi son gelişmenin de eskisinden çok da farklı olmadığını düşünüyor. Bu varsayımın altında yatan iki temel açıklama biçimi bulunuyor. IKBY’deki özgün siyasal koşullar ve bölgesel güçlerin bağımsızlığa karşı çıkacağı varsayımı

IKBY’deki Özgün Siyasal Koşullar

IKBY’de son 8 yıl içinde bilinen siyasi dengeler büyük değişiklikler geçirdi. Gorran Hareketi’nin henüz partileşmeden 2009’da parlamento seçiminde gösterdiği başarıyla KDP-KYB ortak hegemonyasına meydan okuyabileceğini göstermesi KYB’yi zayıflattı. KYB’den kopan bir hareket olara Gorran’ın bu çıkışı, aslında KDP açısından IKBY’deki iktidarını tekelleştirmesi yolunda önemli bir adım oldu. KYB-KDP stratejik anlaşması kısa süre içinde çöktü ve hükümet içinde aslan payını KDP aldı. KYB, 2 yıl süreyle başbakanlığı elinde tutmayı başarsa da bu kazanım geçici ve etkisiz oldu.

2013’te yapılan bölgesel parlamento seçiminde KYB’nin yenilgisi katmerlendi ve açıkça Gorran’ın arkasında kaldı. Uzun süren anlaşmazlıklardan sonra yeniden bir ulusal birlik hükümeti kurulsa da bu hükümet, 2015 yılında Gorran Partisi’nden bazı bakanların hükümetten atılmasıyla tamamen KDP denetimine girdi.

Ancak, parlamento ve hükümetin, Başkan karşısında son derece zayıf ve etkisiz olduğu IKBY’de asıl sorun başkanın görev süresi oldu. Normal şartlarda 2013’te Mesut Barzani’nin görev süresi dolmuştu ve “Temel Yasa”ya göre tekrar aday olamaması gerekiyordu. Fakat, KDP’nin Barzani’nin başkanlığı konusunda geri adım atmaması, bu soruna yasal değil siyasal bir çözüm bulunarak görev süresinin siyasal bir uzlaşıyla 2 yıllığına uzatılmasıyla sonuçlandı.

Bu süre 2015’te tamamlanınca, bu sefer de Anayasa yazım süreci başladı. Bir Anayasa yazılarak Başkanı’nın yeni yetkilerle donatılması, görev süresinin belirlenmesi ve temelde IKBY’de siyasetin “yasal” zemininin ve elbette siyasal sistemin yeniden tanımlanması öngörülüyordu. Başkan’ın görev süresi ve yetkileri de bu çerçevede belli olacaktı. Yani Mesut Barzani’nin yeniden seçilip seçilemeyeceği, seçilirse ne kadar başkan kalabileceği Anayasa’ya bağlandı. Fakat, Anayasa yazım süreci sonuca ulaşmadı. Üstelik, bölgenin IŞİD saldırısına maruz kalmasıyla, partiler arasındaki ayrılıkların bir yana bırakılması önce temel güvenlik sorunun çözülmesi gerektiği söylemi KDP tarafından güçlü bir biçimde kullanılmaya başladı.

Bu süre zarfında KYB ve Gorran’da da önemli değişiklikler oldu. KYB, Celal Talabani’nin hasta yatağına düşmesinden sonra fiilen en az ikiye bölündü. Bazı gözlemcilere göre bu bölünmenin ikiden fazla kanadı olsa da parti içi ittifaklar hala ikiye bölünmeden bahsetmemize neden oluyor. Bölünen KYB’nin içinden bir grup KDP’yle ilişkiler geliştirdi. Fakat, Celal Talabani’nin karısı ve KYB’nin kurucusu İbrahim Ahmet’in kızı olan Hero Talabani, partinin büyük kısmını kontrolü altında tutmayı sürdürdü. Benzer bir biçimde Gorran’da da içsel karışıklar yaşandı. Partinin içinde bazı kanatlar oluştu. Üstelik kısa bir süre önce partinin lideri Nevsirvan Mustafa öldü. Tüm bu faktörler, KDP güçlenirken diğer partilerin zayıflamasına neden oldu.

Ancak KDP’nin parti olarak bütünlüğünü koruması ve güçlenmesi, IKBY’nin yaşadığı dönüşüm süreci ve sancılı ekonomik durumdan sorumlu tutulmasını engelleyemedi. Birkaç yıl öncesine kadar, Ortadoğu’nun yeni Kuveyt’i ya da Katar’ı olabileceği söylenen IKBY son iki yıldır maaşları doğru dürüst ödeyemeyen, ekonominin durma noktasına geldiği bir bölgeye dönüştü. 3- 4 yıl öncesinde Kerkük petrolüne bile ihtiyaç duymadan kendi kendine yetebilen bir ekonomi kurmaya yetecek petrol rezervine sahip olduğu ve 2015’te günlük 1 milyon varil petrol üretebileceği söylenen bölge hala bu hedefine ulaşmaktan uzak. Küçük ve orta ölçekteki petrol şirketleri ekonomik nedenlerle bölgeden ayrılmaya başladılar. Büyük petrol şirketleri ise jeopolitik risk ve üretim potansiyelindeki yetersizlik nedeniyle yatırımları askıya aldılar. Üstelik, IŞİD’in ortaya çıkmasıyla birlikte, çatışma bölgelerinden 1 milyondan fazla Iraklı IKBY’nin kontrol ettiği bölgelere göç etti. Bu sorunlar IŞİD’in yarattığı güvenlik sorunu öne sürülerek üstü kapatılmaya çalışılsa da halkın memnuniyetsizliği rahatlıkla gözlemlenebiliyor.

Tüm bunlara rağmen IKBY’de son 2 yılda her şey o kadar da kötüye gitmedi. IŞİD’e karşı oluşturulan koalisyon çerçevesinde peşmergeye pek çok ülke eğitim vermeye başladı. Bugün IKBY, 2 yıl öncesine göre daha profesyonel, daha iyi örgütlenmiş ve daha iyi silahlanmış bir silahlı güce kavuştu. Üstelik, IŞİD’i çıkarttığı yerlere yerleşti ve buralardan geri adım atmıyor. Bağdat ile Erbil arasında 2005’ten beri devam eden tartışmalı bölgelerin önemli bir kısmı bugün IKBY’nin fiili olarak kontrolünde bulunuyor. Bu bölgeler arasında Musul’un kuzeyindeki potansiyel petrol zengini bölgeler ve Kerkük’ün dillere destan petrol rezervlerini barındıran alanları da yer alıyor. Kaba bir tahminle, IŞİDle mücadele çerçevesinde IKBY’nin sınırları %35 genişledi. Bu genişleme alanları da Kürtlerin Irak’ta tarihsel olarak hak iddia ettiği alanlarla örtüşüyor. 

Özetle, IŞİD’in Musul’u ele geçirdiği 2014 Haziran’ından bu yana IKBY’de çok önemli değişikliler yaşandı. Ekonomik kriz, kendi Temel Yasası’nı bile uygulamayan bir iktidar, beklentileri karşılamayan bir petrol rezervi, bölünmüş siyasal partiler, hızla genişleyen sınırlar, güçlenen askeri yapı, başarısız Anayasa yazma girişimleri, cılız toplumsal gösteriler ve bunlara karşılık uluslar arası alanda artan sempati. Yukarıda sayılan gelişmelerin hepsi son 3 yılda IKBY’de son derece karmaşık bir iç dinamikler sarmalı oluşturdu.

Barzani Referandum’da Neden Israrcı?

Yukarıda belirtildiği gibi birçok analizci Barzani’nin referandum konusundaki ısrarının bir boyutunu iç politikada yaşanan sıkışıklığı aşmak için kullanmak istemesiyle açıklıyor. Onlara göre, Anayasa başarısız olmuşken, bölge parlamentosu işlevsiz hale gelmişken, ekonomik kriz yaşanıyorken ve görev süresi çoktan dolmuşken Mesut Barzani’nin iktidarını korumasının tek yolu referandum yaparak gündemi değiştirmek ve bağımsızlığın getirdiği dinamikle halkın desteğini yeniden konsolide edip başkanlığını sürdürmek. Böylece, 6 Kasım 2017’de yapılacak seçimler öncesi gündemi daha önce nasıl IŞİD’in yarattığı güvenliğe endeksleyerek ekonomik krizden, yolsuzluklardan ve diğer toplumsal ve siyasal sorunlardan uzaklaştırdıysa bu sefer de bağımsızlık referandumunu öne sürerek milliyetçilik üzerinden gücünü konsolide etmeye çalışıyor. Öte yandan diğer bir açıklama da; bağımsızlık hamlesinin Bağdat-Erbil ilişkilerinde Erbil’in istediklerini koparmasının bir yolu olduğu üzerine inşa ediliyor. Bağdat’ta milis siyaseti ve Maliki’nin sertlik yanlısı çıkışları arasında sıkışan Başbakan Haydar Ibadi’nin, Barzani’ye tavizler vermek zorunda kalacağı ileri sürülüyor. Bu nedenle, Barzani’nin zamanlamasının 2018’deki Irak parlamentosu seçimi öncesinde bir manevra olduğu söyleniyor.

Yani yerli yabancı pek çok gözlemciye göre ortada referandum bulunsa da bağımsızlık ihtimali yok. Bu nedenle, referandum çok da önemsenmemeli. Zaten, IKBY bağımsız olsa dahi mevcut ekonomik koşullarla yaşayamaz. Ayrıca bölge ülkeleri bu bağımsızlığa karşı durumdalar. Hatta, tartışmalı bölgelerden vazgeçmeyen Irak Hükümeti gerekirse güç kullanarak bu bölgelerden peşmergeyi çıkartır ve bu bölgeleri yeniden kontrolü altına alır. Bu nedenle bağımsızlık referandumu genelde Iraklı Kürtlerin iç ve dış politikada elde ettiği avantajları, özelde Mesut Barzani’nin kişisel iktidarını korumak için oynadığı yeni bir karttan ibaret.

Ancak, yıllardır IKBY’deki iç siyaseti ve Irak’ı inceleyen bir gözlemci olarak bu analizin doğru olduğunu düşünmüyorum. Tersine, bu referandumun kısa vadede Irak’tan IKBY’nin ayrılmasından önceki son hamle olduğunu, bölgesel şartlara bağlı olarak bu ayrılmanın 1-3 yıl aralığında ya da daha kısa vadede yaşanacağını varsayıyorum. Elbette, genelin aksine bir iddia da bulunduğunuzda bunu bazı verilerle desteklemeniz gerekmektedir. Gerekçelerimi şöyle sıralayabilirim:

Bağımsızlık Referandumu Neden Bağımsızlık Öncesi Son Adım Olarak Yorumlanmalı

Öncelikle, IKBY’deki ekonomik krizin boyutları ve olası bir Kürt devletinin sürdürülebilirliği konusundaki analizler büyük ölçüde haklı gerekçelere dayandığını kabul edilmeli. Bölgede istatistik tutulmadığından ya da mevcut istatistikler siyasal olarak yönlendirildiğinden bağımsız ve doğru ekonomik tahliller yapmak da son derece güç. Fakat, maaşların ödenmesindeki güçlüklerin piyasaya yansımasının ötesinde IKBY’nin ciddi bir borçlanma sürecine girdiği de açık. Ancak tüm bunlar bağımsızlığın önünde bir engel değil.

Bir kere, IKBY’nin sınırları içinde kalan alanlarda petrolün varlığı, kalitesi ve maliyeti tartışmalı bile olsa olası bir devletin Kerkük’ü içereceği dikkate alındığında büyük bir potansiyele ulaşacağı unutulmamalı. Kerkük gibi bir petrol denizinin varlığı hala tartışmalı alanlardan gelebilecek olan gelirlerle karşılaştırılması doğru değil. Büyük miktarda yatırım çekebileceği gibi yapılacak yatırımlar ve yenileştirmelerle üretimi 1 milyon varilin çok üstüne taşıyabilecek bir potansiyeli olduğu unutulmamalı. Üstelik, IKBY’nin büyük devletlerin temsilcisi olarak saydığı şirketlerle yaptığı petrol anlaşmalarında şirketlere karşı piyasanın ne kadar ötesinde ayrıcalıklar ve iyi şartlar sunduğu dikkate alınırsa bağımsız bir Kürt devletinin başta ekonomik sıkıntılar yaşaması ihtimali olmasına rağmen parçası olacağı ittifakın koruması altında ekonomik durumunun düzelmesi ölümcül bir soruna dönüşmeden halledilebilecek bir mesele gibi görünmektedir. Dünya tarihinde birbirine rakip devletlerin fırsatlardan yararlanmak için yaptığı girişimlerden ders çıkarılmalıdır.

İkincisi Mesut Barzani’nin kişisel kariyerine ve IKBY’deki siyasi denklemlere odaklanan analizler çok önemli bazı verileri ya gözden kaçırmaktadır ya da bilerek tersini yansıtmak için görmezden gelmektedir. Bu veriler şöyle sıralanabilir:

a.       KDP, diğer partilere göre farklı bir tabana sahiptir. Ekonomik kriz, anti demokratik uygulamalar ya da toplumsal sorunlar (istisnalar dışında) KDP’ye oy verenlerin davranışı değiştirmez. Ayrıca, yıllarca Irak’ta ve Kuzey Irak’ta seçim gözlemciliği yapan bir kişi olarak değiştirmek isteseler de mevcut seçim uygulamalarının buna izin vermeyeceğini söyleyebilirim. Üstelik, referandumun yapılması ve sonunun getirilmemesi KDP ve Barzani için başka bir riski beraberinde getirmektedir. Referandumun yapılacağı sınırlar tartışmalı bölgeleri de kapsayacaktır. Bu durumda, KYB’nin çok güçlü olduğu Kerkük, Selahaddin ve Diyala’dan IKBY’nin kontrolünde kalan bölgelerden gelecek oylar, KDP’nin göreli etkinliğindeki (Sincar’da KDP’nin güç kaybı da dikkate alınırsa) Musul civarından gelecek oylardan daha fazladır. Başka bir deyişle, referandum sonucunda IKBY’nin yeni fiili sınırları çizildiğinde yapılacak olan parlamento ve başkanlık seçimlerinde KDP başat konumunu kaybedebilecektir. O halde şu soru sorulabilir. Mevcut halde seçime gitmesi halinde birinci çıkacağı bir seçime ve çoğunluğu (azınlık sandalyelerindeki etkisiyle) kontrol edebileceği bir parlamento dengesine sahipken, Barzani neden mecliste ikinci olmaya, hatta olası bir KYB-Gorran ittifakı sonucunda hükümet dışı kalmaya razı olsun ki? Gündemi değiştirip, karizmasını artırırken başkanlık seçimi ve meclis seçiminde kaybedebileceği bir denkleme sürüklenmesinin hangi tarafı rasyoneldir?

b.      İkincisi, Mesut Barzani, yeni başkanlık seçiminde aday olmayacağını açıklamıştır. Eğer başkan olmayacaksa ve oy dengeleri değişince partisi ikinci konuma düşme tehlikesi yaşayacaksa elde edeceği kişisel karizmanın önemi ne olacaktır?

c.    Üçüncü faktör, Barzani’nin bağımsızlık referandumuyla sanki bir güven oyu alıyor izlenimi oluşturulmaktadır. Zaten oylamadan %99’a yakın bağımsızlık isteği çıkacaktır. Bu ne herkesin Barzani’yi desteklediğini ne de KDP’nin tek bağımsızlık isteyen aktör olduğunu gösterir. IKBY’de siyaset, artık bu manevralarla idare edilebilecek tecrübesizlikte değildir. İdeolojik tercihler ile birey ve grup çıkarları, aşiret tercihlerinin çoktan ötesine geçmiştir. Bu nedenle, Barzani’nin bağımsızlıktan sağladığı itici güçle partisini iktidara taşıyabileceği beklentisi bölgenin siyaseti açısından bir anlam ifade etmemektedir.

d.     Dördüncüsü, bir an için referandumun olmadığını, Barzani’nin 6 Kasımdaki seçimi kaybettiğini ve KDP’nin de KYB-Gorran ittifakına yenildiğini varsayalım. IKBY’de, Mesut Barzani kendisi o koltuktan inmediği sürece, onu oradan indirebilecek ne bir hukuki mekanizma, ne bir siyasi güç ne de bir askeri güç vardır. Patrimonyal ilişkilerin hala siyasetin temelini oluşturduğu ve bu ilişkilerin silahlı boyutunun güçlü bir biçimde devam ettiği bir bölgeye Avrupa tipi demokratik dengeler veya kişisel siyaset beklentisiyle yaklaşmak pek de gerçekçi değildir.

O halde Mesut Barzani’nin referandum yapma kararının arkasında yatan temel düşünce, referandumdan çıkacak olan “bağımsızlık kararı”yla ya 6 Kasım öncesinde bağımsızlığı ilan ederek, bölge siyasetinin denklemini bir başka dengeye taşımak; ya da referandumdan sonra yapılacak seçimde aday olmayarak geçici bir başkanı destekleyip, 2018’de Irak’ta özellikle seçim sonrasında Irak’ta güçlenen milis siyasetinin Nuri Maliki ya da benzeri bir siyasetçiyi iktidara taşıdığı şartlarda bağımsızlığı tetikleyerek Kürt devletinin ilk başkanı olmaktır.

 

 Bölgesel Dinamikler Bağlamında Referandum

Ortadoğu’da güç mücadelesi pek çok yönden yeni bir çatışmaya doğru evrilmektedir. Suriye’de Rusya ve ABD arasındaki gerilim ile Basra Körfezi’ndeki İran-Suudi Arabistan gerginliği bunun en önemli işaretleridir. Irak’ın parçalanması ise uzun süredir bölgesel denklemler çerçevesinde değerlendirilmiştir. Buna göre Irak’ın iç dinamikleri sonucunda ülke parçalansa ve bir Kürt devleti kurulsa dahi bölge ülkeleri ile bölge dışı güçlerin etkisiyle bu bağımsızlık engellenebilecektir.

Oysa, Ortadoğu’daki dengeler ele alındığında ;bölgede sınırlar bağlamında statükonun korunmasına yönelik ittifakların en zayıf olduğu döneme girildiği görülmektedir. Bu olgu şu biçimde ayrıntılandırılabilir:

IŞİD, sonrası, Ortadoğu’da ve Irak’ta yeni devletler ya da federal bölgeler kurulmasını neredeyse tüm ülkeler kabul etmiş görünmektedirler. Anlaşmazlık, eski merkezi devletlerin gücünün azalması ya da federal/konfederal hale dönüşmesi değil; bu olası bölgelerin sınırları ve bu bölgelerin hamilerinin hangi devletler olacağı bağlamındadır. Bu bağlamda, IKBY, IŞID sonrası Irak’ta eski şartların geçerli olmayacağını görmektedir. Fakat, bunun zamanlaması da önemlidir.

ABD’nin Rusya ile Suriye üzerinde açıkça güç mücadelesine giriştiği bir dönemde ortaya çıkan fırsattan yararlanmak istemektedir. Bugün, ABD, Kürtleri hem Suriye hem de Irak’ta müttefik olarak görmekte ve bölgedeki etkinliğinin en temel dayanağı haline getirmeye çalışmaktadır. Ancak, bunun tek başına yeterli olmayacağını gördüğünden Musul, Anbar, Rakka ve Deir Ez Zor gibi Sünni Arapların yaşadığı bölgelerde eski ve yeni ilişkilerini kullanarak federal bölge fikirlerini desteklemektedir. Bu bağlamda bakıldığında ABD’nin IKBY’deki referandum çağrısına fikren değil zamanlama olarak karşı çıkması daha anlaşılır hale gelmektedir. Şu ana kadar, ABD’den bağımsızlık referandumuna destek mesajı gelmemiştir. Referanduma itiraz bağımsızlık hakkına değil referandumun zamanlamasına yöneliktir. ABD, muhtemelen bir süre daha Irak’taki merkezi hükümetle ilişkilerini korumayı, en azından dengeli bir Irak hükümeti görmeyi arzulamaktadır. Buna karşılık, Kürtlerin bağımsızlığını ilan etmesi halinde 2018’de Irak’taki seçimde tam İran yanlısı bir Şii hükümeti engelleyemeyeceğini hesaplamaktadır. Dolayısıyla, Rakka ve Deir Ez Zor’da kurmayı planladığı düzeni oturtuncaya, Musul’da yeniden Sünni Araplar hakim kılınıncaya kadar ertelenmesi gereken bir durum olarak görmektedir. Yoksa, kesinlikle itiraz etmemektedir.

Rusya ise Mesut Barzani’nin bağımsızlık referandumu kararını ilan etmesinden birkaç gün önce IKBY ile dev bir petrol anlaşması yaparak geleceğe dair konumunu açık etmiştir. En az 20 yıl süreyle Rus petrol şirketi Rosneft’in bölgeyle dev bir ticari ilişkiye girmesini içeren anlaşma IKBY’nin kendisine yeni bir kalkan bulma hamlesi olarak değerlendirilebilir. Normalde petrol piyasalarındaki tüccarlar üzerinden piyasaya petrol satan IKBY’nin doğrudan Rusya devletini de içerecek şekilde bir anlaşma yapması ona ABD’den sonra ikinci bir kalkan sağlamaktadır. Bu anlaşma yıllardır Irak merkezi hükümetiyle olan ilişkileri nedeniyle uzak durduğu Kuzey Irak’taki sahalara doğrudan ve güçlü bir biçimde girme çabasıdır. Üstelik detayları belli olmasa da gelecekte büyük ihtimalle Kerkük’teki sahaları da kapsayabilecektir. Dolayısıyla bu anlaşma sadece bir petrol anlaşması değil, trilyonlarca dolarlık bir ekonomik ilişkiyi içeren bir siyasal müzakere metni olarak okunabilir.

Avrupa ülkelerinden gelen talepler de aslında ABD’ye benzemektedir. Avrupalı devletler de bağımsızlık fikrine ya da hakkına değil zamanlamasına karşı olduklarını ilan etmişlerdir. Şu ana kadar tek istisna görünen Almanya’dır.

Bölge ülkeleri dikkate alındığında da denklemin önceki yıllara oranla değiştiği görülmektedir. Katar Krizi sonrası Suudi Arabistan’ın IKBY’nin bağımsızlığını desteklemeye yönelik kamuoyu çalışmaları, İsrail’in öteden beri bilinen desteğini açığa çıkarması en çok göze çarpan olgular olabilir.

Türkiye ve İran referandum fikrini eleştirmişlerdir. Ancak 90lı yıllardaki açıklamaların tonuyla bugünkü açıklamaların ve girişimlerin tonu arasında büyük farklar bulunmaktadır. İşin en ilginç yanı ise Irak hükümetinin yaptığı açıklamalardır. Başbakan Ibadi, bağımsızlık referandumunu diğer Irak başbakanlarına göre çok daha yumuşak bir dille eleştirmiştir.

Ortadoğu’da verili güç mücadelesine bakıldığında IKBY, bağımsızlık için daha uygun bir bölgesel ve uluslar arası ortam bulamayacağını düşünüyor olabilir. Irak ordusu, Musul’u temizlerken hayli yıpranmıştır. Üstelik, İran’ın etkisiyle Suriye’deki güç mücadelesine dahil olmak üzeredir. Böylesine bir atmosferde, kendisi kadar donanımlı, savunulabilir sınırlar açısından coğrafi avantaja sahip Peşmergeyle dağınık Irak ordusunun ve Haşdi Şahabi’nin uğraşacak gücü olduğu şüphelidir. Suriye’de açık ve yoğun bir güç mücadelesine giren ABD ve Rusya’nın da Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak için diplomatik bir çabanın ötesine geçmesi mümkün görünmemektedir. Şu ana kadar telkinlerle Irak’ın toprak bütünlüğü korunsa da tüm devletler güç dengesini değiştirebilecek bir dinamiğe karşı olası tüm aktörleri yanına toplamak istemektedir. Suudi Arabistan ve müttefikleri ile İsrail ise İran ve Türkiye’yi zayıflatacak bu girişimi destekleme eğilimindedir. Bu durumda, son sözü söyleyecek olan İran ve Türkiye olacaktır.

Özetle, geçmişte defalarca tekrarlandığı için artık ilk çıktığı andaki kadar önemsenmeyen bağımsızlık söylemi ve bunun öncülü olan referandum, bugün başka bir yöne doğru yaşanan değişimin ayak sesleri olabilir. Gerek IKBY’deki iç dinamikler gerekse Irak ve Ortadoğu’daki dinamikler Mesut Barzani’nin önüne belki de 20 yıl daha çıkmayacak bir fırsat sunmaktadır. IŞİDle mücadele sürecinin getirdiği uluslar arası sempati, iç dinamiklerin mücadeleyi yoğunlaştırdığı iç siyasi dengeler, zayıf Irak hükümeti, Ortadoğu’da eşzamanlı ve birden çok iç savaşa bölge güçlerinin ve bölge dışı devletlerinin doğrudan ve uzun süreli angajmanı muhtemelen IKBY’ye bağımsızlık için daha iyi bir fırsat olmadığını düşündürmektedir. Bu nedenle referandumu, gelip geçici bir siyasi manevra olmaktan ziyade IKBY’nin bağımsızlığından önceki son adım olarak ciddiye alınması gereken bir gelişme biçiminde değerlendirmek daha doğru olabilir. 

 

Not: 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi Başkanı Doç.Dr. Serhat ERKMEN'in bu çalışması ilk olarak AA tarafından yayımlanmıştır.