Bu sayfayı yazdır

Medeniyet, demokrasi ve gaz

Yazan  06 Mayıs 2013

Daha önce birkaç kez yazdık ama önemli olduğu için tekrarının bir mahsuru olmaz. Batılı emperyalist ülkeler 19. Yüzyılda ve öncesinde, sömürgeleştirmek istedikleri Afrikalı ve uzak Asya ülkelerine saldırarak işgal ederler ve gerekçe olarak da sizlere medeniyet getirmek için bunu yapıyoruz derlerdi. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle ABD başta olmak üzere İngiltere ve Fransa gibi emperyalistler girdikleri ülkelere size demokrasi getiriyoruz demeye başladılar. Bu anlayışla 1990 sonrası Afganistan, Irak ve Libya bizim delikanlı başbakanın da desteği ile demokratikleştiler çok şükür. Demokrasi numarası göze biraz fazla battığında, kimyasal silahlar veya kullanıldığında insanları çıldırtan sarin gazı bahanesini kullanmaktadırlar. Bu numara da sırıtırsa bu kez insan hakları ihlalleri bahanesi devreye girmektedir, bu şüphesiz uluslararası hukuk açısından gerekli askeri müdahale için meşruiyet sağlayacaktır. Taliban’ın, Saddam’ın, Kaddafi’nin ve Esad’ın insan haklarına saygılı davrandığını zaten kimse iddia edemez. Ama sorun şurada; bu emperyalist ülkeler, milletin aklıyla alay ediyorlar. Bu diktatörler her biri kırk yıldan beri iktidardaydılar, acaba niçin bugün fark etme ihtiyacı hissettiler. Ayrıca Latin Amerika başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde bu tip rejimler mevcuttur, niçin onlara bir türlü demokratikleştirme sırası gelmiyor. Örneğin daha yakın olan Ermenistan veya Kuzey Kore gibi.

Suriye’ye demokrasi getirme şansı ve bahanesi, Suriye rejim muhaliflerinin cemaat, tarikat, radikal İslamcılar ve anti demokratik gruplardan oluşması nedeniyle çok zayıf ve bu karışık oluşum kamuoyu ile Suriye rejiminin destekçileri tarafından görülmektedir. Bu nedenle, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden Suriye’ye askeri müdahale izni geçmeyeceğini düşünerek ‘sarin gazı’ numarasını kullanmaya başlamışlardır. Bu durumu anlayan tecrübeli ve kurnaz Esad rejimi, 19 Mart 2013 tarihinde kendi kontrolünde bulunan Han El Asel’de muhaliflerin kimyasal silah attıklarını Birleşmiş Milletler’e bildirerek araştırılma yapılmasını istemiştir. Amiyane tabirle BM, isteğin üzerine atlamış ve hemen bir teknik heyet oluşturarak Suriye’ye göndermek istemiştir, ama Esad heyette Rus ve Çin uzmanları bulunmadığı için heyeti reddetmiştir. Batı’nın hevesi kursağında kalmıştır. Aynı numarayı yaklaşık bir ay sonra 13 Nisan’da bu kez Kürtlerin yaşadığı Şeyh Maksut’ta sarin gazı kullanıldığını duyurmuşlar ama bağımsız uzmanlar bunun doğru olmadığını zira sarin gazına maruz kalanların birkaç dakikada öldüklerini ve onun bariz belirtisi olan göz bebeğinin büzülme olayına rastlanmadığını belirterek bu haberlerin doğru olmadığını belirtmişlerdir. Geriye insan hakları ihlalleri bahanesi kalmıştır, herhalde yakında bu bahaneyi işitiriz gibi gelmektedir.

ABD Başkanı Obama, Suriye konusunda çok acele etmemektedir. Ciddi bir ekonomik sorun, Afganistan ve Irak müdahalelerinin başarısızlığı ve yeni bir müdahalenin ağır maddi ve manevi maliyeti, Obama’yı tedirgin etmektedir. Ayrıca daha önce altını çizdiğimiz gibi İsrail, Esad ile Golan Tepelerinin pazarlığını yapmaktadır, ikna olursa Esad bir müddet daha iktidarda kalacaktır ama anlaşılan Esad yanaşmamaktadır. Önümüzdeki bir ay içerisinde Obama, Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin ve Tayyip Erdoğan’ı Beyaz Saray’da ağırlayacaktır. Putin, Esad’ı değil Suriye’deki çıkarlarının pazarlığını yapacaktır. Muhtemelen de anlaşacaklardır. Eğer anlaşamazlarsa Putin çok iyi bilmektedir ki Rusya’ya rağmen Esad gidecektir. Bu nedenle ne koparırsam kârdır derse ABD’nin işi kolaylaşacaktır. Aksi takdirde ileri derecede insan hakları ihlalleri yeterli bahane olacaktır. Erdoğan zaten şimdiden kararını vermiştir, yaptığı açıklamada Esad’ın kimyasal silah kullandığını peşinen belirtmiştir.