< < Türkiye-Katar Askeri İşbirliği Anlaşması'nın Bölgesel ve Küresel Yansımaları
 Bu sayfayı yazdır

Türkiye-Katar Askeri İşbirliği Anlaşması'nın Bölgesel ve Küresel Yansımaları

Yazan  08 Temmuz 2015

 

Türkiye ile Katar arasında 19 Mart 2015’te imzalanan askeri işbirliği anlaşması ikili ilişkiler açısından yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Söz konusu anlaşma ile taraflar birbirlerinin topraklarında asker bulundurabilecek, karşılıklı eğitim faaliyetleri yürütebilecek, askeri teknoloji değişimi yapabilecektir. Bu anlaşma ile Türkiye’nin Orta Doğu’da nüfuz alanını genişletme girişimlerinde bulunduğu yorumları da yapılmaktadır. Bu yazıda Türkiye ile Katar arasında imzalanan askeri işbirliği anlaşmasının muhtemel bölgesel ve küresel etkileri incelenecektir. 

Türkiye-Katar İlişkileri

İkili ilişkilerde Katar’ın ve Türkiye’nin Suriye sorununa ilişkin tavırları kilit rol oynamaktadır. Türkiye-Katar ilişkileri güvenlik dışında ekonomik gelişmelere de sahne olmaktadır. Katar’da Türk firmalarının ağırlıklı olarak inşaat sektöründe olmak üzere 8,5 milyar dolarlık yatırımı mevcuttur. Ayrıca, Katar’dan Türkiye’ye bir doğal gaz boru hattı yapılması konusu değerlendirme aşamasındadır ve Türk Dışişleri Bakanlığı'nın resmi açıklamasında “Dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Katar sermayesinin Türkiye’ye yöneltilmesi yoğun çaba gösterdiğimiz alanlardan birisini oluşturmaktadır.”[1] ifadesi ile Doha’nın ekonomik zenginliğine verilen önem resmen açıklanmıştır. Katar’ın da Türkiye’de önemli arazi yatırımları vardır aynı zamanda Yatağan Termik Santrali, Derince Limanı ve Afşin Elbistan Termik santrali gibi önemli enerji ve emlak alanlarında 20 milyar dolarlık bir yatırım yapma ihtimali bulunmaktadır.[2] Türkiye-Katar ilişkileri son yılların geleneği haline gelen “yüksek düzeyli stratejik işbirliği” başlıklı anlaşmalarla da perçinlenmeye çalışılmıştır. Söz konusu birliktelik resmen “yüksek düzeyli stratejik işbirliği” adını almadan önce de Türkiye-Katar ilişkileri Suriye sorununa odaklı olarak birlikte hareket edilen bir çerçevede gelişmiştir.

Son dönem Türkiye-Katar ilişkileri açısından en önemli güvenlik sorunu Mart 2011’den beri devam eden Suriye iç savaşıdır. Suriye iç savaşında Türkiye ve Katar, Esat rejiminin devrilmesi ve ağırlıklı olarak Müslüman Kardeşler destekli yapıların iktidarda bulunması politikasını benimsemiştir. Bu açıdan bakıldığında Esat’ın devrilmesi amacını taşıyan ABD başta olmak üzere bölge ülkeleri ile Türkiye ve Katar’ın aynı hedeflere sahip olduğu görülmektedir. Ancak, Suriye’nin kuzeyinde IŞİD’in terör faaliyetlerinin yoğunlaşmasıyla birlikte başta ABD olmak üzere Batı ülkelerindeki Esad’ın devrilmesine yönelik çağrıların tonu düşmüş ve harekâtın sıklet merkezine IŞİD ile mücadele oturmuştur. Bu durum Suriye’de Sünni Blok olarak tavır sergileyeme çalışan ve aralarında Türkiye ile Katar’ın da bulunduğu ülkelerin politikasını olumsuz yönde etkilemiştir. ABD’nin Esad’ın devrilmesini öncelik olmaktan çıkardığı dış politikası dolayısıyla, Suriye’de İran’ın etkinliğinin kalıcılığı endişesini taşıyan Sünni bloğu ülkeleri kendi aralarında birlik oluşturma tavrını sergileme yoluna gitmiştir. Katar da dış politikasını bu noktada şekillendirmektedir.

Katar’ın Dış Politikası

Katar askeri gücünün azlığı nedeniyle Suriye meselesinde basın yayın organları ve ekonomik gücü ile bulunmaya çalışmıştır. Suriye’de Esat rejimi aleyhinde yapılan yayınlarda Katar’da kurulan el Cezire televizyonu önemli bir yere sahip olmuştur. İngiltere'deki Sandhurst Askeri Akademisinden mezun olan Şeyh Hamid bin Halife El Sani'nin sağladığı 140 milyon dolarlık kaynakla 1996 kurulan El Cezire[3] dikkat çekici haberlere imza atmıştır. El Cezire, Şubat 2012’de Humus’ta büyük bir katliamın gerçekleştiği haberini yapmış, söz konusu haber bir süre sonra yalanlanmıştır. Sayıları artırabilecek örnekleri olan söz konusu yönlendirici haberler Suriye iç savaşının gidişatı yönlendirilmeye çalışılmıştır. El Cezire, Katar dışında Arap Yarımadasındaki devletler de el Cezire’nin yönlendirici yayınları konusundaki olumsuz görüşlerini dile getirmektedir.[4] Yani Katar, dış politika uygulamalarını daha çok medya araçlarını kullanarak ve ekonomik faaliyetlerle gerçekleştirmektedir. Ancak, sert güç kaynaklarına sahip olmayan ülkelerin yalnızca yumuşak güç faaliyetlerine dayalı dış politikaları da yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle Katar da askeri imkânlarını geliştirmek ve genişletmek amacıyla uluslararası girişimlerde bulunmaktadır.

Katar’ın küçük ölçekli bir silahlı kuvvetleri mevcuttur. Kara, hava ve deniz kuvvetleri toplam mevcudu 11.800'dür.[5] Ancak, Katar, küçük ordusuna rağmen Libya, Suriye gibi güvenlik sorunlu alanlarda faaliyet gösterme konusunda hayli atak davranmaktadır. Bölgesel ölçekte güvenlik faaliyetleri yürütebilen Katar’ın ABD ile askeri ilişkileri de üst seviyededir. Bağımsızlığını 1971’de ilan etmiş olan Katar, Ocak 1991’den beri faal olarak ABD ile askeri işbirliği halindedir. ABD ile Katar arasında Haziran 1992'de süresiz olarak imzalanan askeri işbirliği antlaşması geçerliliğini korumakta ve iki ülke askeri faaliyetlerine temel teşkil etmektedir. Katar dikkate değer bir hava gücüne sahip olmamasına rağmen El Udeyd Hava Üssü'ne 1991 yılından 2011'e kadar 1 milyar Dolar yatırım yapmıştır. Ayrıca, ABD Hava Kuvvetleri'nin kullanımına sunulmak üzere, anılan üste 100 milyon dolarlık bir yatırımla yenileme ve geliştirme çalışmaları yapılmıştır.[6] Katar’da Şeyh Tamim bin Hamad el Sani’nin başa gelmesinin ardından tebriklerini gönderen ABD Başkanı Obama ikili ilişkilerin önemini artarak koruyacağını belirtmiştir. Dönemin ABD Savunma Bakanı Chuck Hagel’ın Aralık 2013’teki ziyaretinin ardından Temmuz 2014’te 11 milyar dolarlık bir askeri anlaşma daha yapılmıştır.[7] Sonuç olarak Katar dış politikası etki alanını genişletme yaklaşımı çerçevesinde askeri gücünü geliştirme çabalarına devam ederken; elinde bulundurduğu ekonomik kaynakları ve medya organlarını kullanmaktadır. Bu siyasi gelişmeler yaşanırken Katar-Türkiye askeri işbirliği anlaşması imzalanarak onaylanmıştır.

 

 

Türkiye-Katar Askeri İşbirliği Anlaşması

Türkiye-Katar arasındaki “stratejik işbirliği” anlaşmasının bir neticesi olarak ortaya çıkan askeri işbirliği anlaşmasına istinaden, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Ahmet Berat Çonkar;

  "Anlaşmanın uygulanması kapsamında Katar’ın da tabiatıyla ülkemize askeri personel göndermesi mümkündür. Söz konusu Anlaşma ile Katar’la daha önce bu konularda yapılmış olan anlaşmalardaki güncelleme gereksinimi de karşılanmış olmaktadır. Anlaşmanın içerik ve kapsamının açık olduğu, içerisinde yer alan hususlar dışında herhangi bir amaca hizmet etmesinin söz konusu olmadığı, bu bakımdan, Anlaşmaya kapsamı dışında bir anlam da yüklememek gerektiği, Anlaşmanın ABD ile yapılan 'Eğit-Donat' anlaşmasıyla, ya da çeşitli iddialarda dile getirildiği gibi ABD’nin Katar’da bulundurduğu Merkezi Komuta Kuvveti (CENTCOM) faaliyetleriyle herhangi bir alakasının bulunmadığı değerlendirilmektedir. Tasarı şeffaflık içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin uluslararası anlaşmalar için öngörülen onay süreçlerini izlemektedir"[8] şeklinde bir açıklama yapmıştır.

Çonkar’ın açıklamasının satır aralarında aslında anlaşmanın imzalanmansın ardından getirilen “eğit-donat” anlaşmasının desteklendiği ya da CENTCOM bünyesinde görev yapılmanın alt yapısının hazırlandığı eleştirilerine bir cevap niteliği bulunmaktadır. Anlaşma metni gayet muğlâk ifadelerle, her iki ülkenin karşılıklı olarak topraklarında asker bulundurabileceğini, görev yapan personelin özlük haklarının neler olacağını, anlaşmanın hangi şartlarda sona erdirileceğini belirten maddeleri içermektedir. Anlaşmanın işbirliği ile ilgili olan 4. Maddesinin 11. Fıkrası olan askeri lojistik alanında işbirliği yapılması, 12. Fıkrası olan insani yardım sağlanması ve 16. Fıkrası olan terörizmle mücadelede işbirliği yapılması konuları sorunlu uygulamalara yol açabilir. Lojistik işbirliği alanında işbirliği yapılması hükmünde, ABD’den oldukça büyük miktarda yardım alan Katar’ın, Türkiye’den de yardım alması ihtimali kendisinden hayli büyük olan ve geniş imkânlara sahip Türk Silahlı Kuvvetlerine yardım verme ihtimalinden de yüksektir. Lojistik yardım bağlamında Katar, Bayraktar adlı İHA’nın kullanımına başlamıştır. Ancak, bir harekât yürütülmesi bağlamında Katar’dan Türkiye’ye ya da Türkiye’den Katar’a kurulacak bir lojistik hattının uzunluğu dolayısıyla neredeyse imkânsız olduğu askeri kaynaklar tarafından da kabul edilen bir gerçektir.

Anlaşmanın bir başka muğlâk ifadesi de insani yardım kavramıdır. Suriye İç Savaşı'nda Esad karşıtı muhaliflere çeşitli şekillerde yardımda bulunmaya çalışan devletler de söz konusu kavramı sık bir şekilde kullanmıştır. Eğer bu fıkrada ifade edilen insani yardım kavramıyla Katar’a yapılacak bir insani yardımdan bahsediliyorsa yaklaşık 95 bin dolarlık GSYİH[9] gelirine sahip ülkenin böyle bir yardıma ihtiyaç duyması mümkün değildir. Eğer Türkiye ve Katar'ın ortak bir operasyon ya da operasyonlarla insani yardımda bulunması kastediliyorsa bunun şekil ve şartlarının ortaya konmaması da dikkat çekicidir. Suriye’de muhaliflere ABD’nin gönderdiği “insani yardım” içinde gece görüş dürbünleri gibi donanım bulunmaktadır. Dolayısıyla insani yardım kavramının seçilen bölge ya da bölgelerdeki unsurlara lojistik destek sağlanmasına dönüştürülmesi Suriye olayında görülmüştür.  Bir başka muğlâk ifade de kanunun 4. Maddesinin 16. Fıkrasında bulunan “terörizmle mücadele” kavramıdır. Katar ile Türkiye arasında ortak tanımla belirlenmiş bir terörle mücadele yaklaşımı mı mevcuttur? Ya da Katar ve Türkiye ortak terör tehdidine mi maruz kalmaktadır? Bu soruların ikisini de hayır demek mümkünken, Türkiye’nin de Katar’ın da ekonomi politik ve askeri güç açısından ortak paydada birleştiği ABD’nin bir terörist tanımının bulunduğu ve bu teröristin de IŞİD olduğu açıktır. Şubat 2015’te imzalanan “Eğit-Donat” mutabakatında da her ne kadar Türkiye’deki bazı basın yayın organlarında yer alan ifade “hem IŞİD’le hem de Esad’la mücadele” olarak tanımlansa da, ABD’nin ana kaygısı IŞİD ile mücadele üzerine kuruludur. ABD’nin Suriye’nin kuzeyine düzenlediği hava saldırıları sonucunda bir başka terör örgütü olan PYD/YPG yapılanması önemli derecede destek görmektedir. Bir yandan Türkiye ABD’nin IŞİD ile mücadele programı çerçevesinde “Eğit-Donat” anlaşması imzalarken diğer yandan da Katar ile terörizmle mücadele maddesi içeren bir işbirliği anlaşması imzalamaktadır. Her ne kadar TBMM Dışişleri komisyonu başkanı Çonkar’ın ifadesi Eğit-Donat mutabakatıyla Katar’la yapılan askeri işbirliği anlaşmasının bir ilgisinin olmadığı yönündeyse de, ABD ile Katar ve Türkiye’nin ilişkileri dikkate alındığında terörizmle mücadele kavramı içinde PKK, PYD/YPG yapılarının ne kadar yer aldığı ya da alacağı su götürür bir durumdadır. Anlaşmanın maddeleri genel olarak muğlâk ifadeler içerse de, herhangi bir uygulama söz konusu olduğunda temel alınacak olan maddelerin de neye karşı, kime karşı ya de ne için ve kim için uygulanmasının söz konusu olduğu da açıklığa kavuşturulmamıştır.

Türkiye’nin son dönemde yaptığı Kürecik Radar İstasyonu’nun faaliyete geçirilmesi, Eğit-Donat gibi anlaşmaların satır araları okunduğunda kamuoyuna açıklanan ile yapılan uygulamalar arasında farklılıklar olduğu görülmüştür. Mesela Kürecik Radar İstasyonu’nu ile ilgili mutabakat dönemin ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone ile Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu tarafından yapıldıktan sonra anlaşmanın ABD ile değil NATO ile ilgili bir faaliyet olduğu kamuoyuna duyurulmuştur. Oysa ki mutabakatın imzalanmasından çok daha sonra Obama’nın talimatı ile söz konusu radar istasyonu NATO emrine tahsis edilmiştir. Buna ek olarak, radar istasyonunun diplomatik ilişkilerin hayli kötü seyrettiği İsrail ile bilgi paylaşımına müsaade edilmeyeceği açıklaması da devir teslimden kısa bir süre sonra Türkiye ziyareti sırasında dönemin NATO Genel Sekreteri Anders Fogh Rasmussen tarafından reddedilmiştir.[10] Eğit-Donat anlaşması da benzeri bir durumdadır. ABD’nin IŞİD ile mücadelesi Esad’ın devrilmesi hedefinin önüne geçtiğinden beri değişen stratejisi Eğit-Donat anlaşması sonucunu doğurmuştur. Türkiye’de Amerikan özel kuvvet unsurları tarafından eğitilen “ılımlı muhalif” unsurlar IŞİD’le mücadele etmektedir ancak anlaşmanın imzalanmasıyla birlikte Türkiye’de bir kısım basın yayın organları bunun aynı zamanda Esad’ın devrilmesi için bir anlaşma olduğunu ifade etmiştir. Hem gelişmeler hem de uygulamalar göstermektedir ki, ne ABD’nin ne de ABD’nin müttefiki PYD/YPG’nin önceliği Esad’ın devrilmesi değildir. Dolayısıyla Eğit-Donat anlaşması da kamuoyuna yansıtılan dışında bir içerikle uygulanmaya devam etmektedir. Yukarıda kısaca açıklanan ABD ile içli dışlı olmuş ekonomik ve askeri sisteme sahip bir ülke ile yapılan askeri işbirliği anlaşmasının da uygulanma şeklinin, ABD stratejisi dışında geliştirilme ihtimali hayli zayıftır. Askeri gücü sınırlı olan ve I. Körfez Savaşından beri ABD askeri yardım ve eğitim faaliyetleri ile kurgulanan bir ordusu bulunan Katar ile Kore Savaşı ile NATO’ya dâhil olmuş ABD ile önemli askeri ittifakları bulunan Türkiye’nin yaptığı işbirliği anlaşması uygulanmaya geçirilirse de bir şekilde ABD ile uyumlu bir şekilde yürütülmek zorunda kalınacaktır. Reel politik ve ekonomi politik argümanlarının dikkate alınmadığı bir uluslararası siyaset uygulama çabası atıl kalacaktır.

Sonuç

Türkiye ile Katar arasında imzalanan askeri işbirliği anlaşması yasa maddelerinin muğlak ve genel ifadeler içermesi ile uygulanması hayli tartışmalı olan bir durumdadır. Ayrıca Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücü ve tecrübesi dikkate alındığında anlaşmanın asıl faydalanıcısının Katar Silahlı Kuvvetleri olacağı tartışmasız bir gerçektir. Katar’ın petrole dayalı ekonomisinin Türkiye’ye katma ihtimali olan gerçek iktisat dışındaki emlâk, perakende satışlar gibi sektörlerde ya da finans sektörüne yapacağı sıcak para girişi beklentisi olduğu ifade edilmektedir. Bu beklentilerin karşılığı olarak söz konusu anlaşmanın yapıldığı ihtimali ise Türk milli güvenlik anlayışı açısından hayli tartışmalı bir alan yaratacaktır. Bu etkenlerin dışında ABD’nin küresel güvenlik ve ekonomi politik etkisi dikkate alındığında, anlaşmaya istinaden yapılan CENTCOM’la ilgisi olmadığı yorumları ya da Türkiye-Katar ilişkilerinin bir sonucu olarak anlaşmanın yapıldığı ifadesi uluslararası siyaset analizi açısından ikna edici olmaktan uzaktır.

Türkiye dış politika açısından uzun bir süredir, Orta Doğu’da liderlik ve oyun kuruculuk söylemi üzerinden hareket etmeye çalışmaktadır. Ancak, iç siyaset için de propaganda malzemesi haline getirilen bu yaklaşımın ABD ile olan geleneksel güvenlik ilişkileri, bölgesel dinamikler ve Türkiye’nin muhatap olduğu tarafların ABD ile olan ilişkileri ve bölgesel dinamiklere gösterdiği tepkilerden uzak olarak tanımlanmaya çalışılmasının sonucu Suriye politikasında görülmüştür. Dolayısıyla Katar’ın siyasi ve askeri tavrı da ABD merkezlidir. Üstelik, Suriye iç savaşı sırasında Katar destekli yayın organlarının yaptığı taraflı ve kışkırtıcı haberlerin bölge barışından ziyade politik bir amacın gerçekleştirilmesi için zemin hazırlanmaya çalışılması olduğu gerçeği dikkatlerden kaçmamalıdır. Bu şartlar altında uygulanacak bir askeri işbirliğinin de hayli sorunlu olacağı açıktır.



[1]Türkiye-Katar Siyasi İlişkileri, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-katar-siyasi-iliskileri.tr.mfa(30.06.2015)

[2]Fehim Taştekin, Turkey, Qatar Strengthen Economic Ties, http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2014/05/turkey-qatar-economic-ties-strengthen.html(30.06.2015)

[3]Blanchard, M. Christopher; Qatar: Background and U.S. Relations, Congressional Research Service, Washington, 2011,s:16.

[4]A.g.e., s:16.

[6]Blanchard, M. Christopher, s: 9.

[7]Blanchard, M. Christopher, Qatar: Background and U.S. Relations, Congerssional Research Service, Washington, 2014, s:4.

[8]Çonkar: Katar Anlaşmasının ABD İle Yapılan ‘Eğit-Donat’la’ İlgisi Yok, http://www.cihan.com.tr/haber/Conkar-Katar-anlasmasinin-ABD-ile-yapilan-Egit-Donatla-ilgisi-yok_8295-CHMTY5ODI5NQ== (01.07.2015).

[10]Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz: Özdemir Akbal, Kürecik Radarı: Türk Dış Politikasına Etkileri, http://www.21yyte.org/tr/arastirma/amerika-arastirmalari-merkezi/2014/07/22/7710/kurecik-radari-turk-dis-politikasina-etkileri(02.07.2015)