< < GÜÇLÜ BİR RUSYA’YA EVET AMA…
 Bu sayfayı yazdır

GÜÇLÜ BİR RUSYA’YA EVET AMA…

Yazan  21 Nisan 2010
Kırgızistan’da 2005’deki Lale Devrimi’nden bugüne kadar devam eden huzursuzluklara ve tepkilere rağmen göstericiler iktidarı devirebilecek güce sahip değildi. Peki, ne oldu da 2010 Nisan’ında iktidar değişti.

Kırgız muhalefet liderlerinin bazıları, devrimden önceki haftalarda Moskova'yı ziyaret ederek Başbakan Vilademir Putin ile görüşmüşlerdi. Moskova'nın devrimden sonra Kırgızistan'daki Rus üslerine 150 seçkin Rus paraşütçü gönderdiği açıklandı. Rusya kurulan hükümeti hemen onayladı. ABD ise beklemeyi tercih etti.

Rusya'nın Kırgızistan ile ilgilenmesinin sebepleri ne olabilir? Tabii ki coğrafi konumu. Kırgızistan'ın diğer Türk Cumhuriyetleri gibi yeraltı ve yer üstü kaynakları yok, gıda ve enerji bakımından çevresindeki komşularına bağlı.

Kırgızistan'ın coğrafi konumu bulunduğu stratejik yer bakımından çok önemli, ayrıca Fergana Vadisinin bir kısmı da Kırgızistan'ın sınırları içinde bulunmaktadır. Sovyetler, bu merkezin kuvvetlenerek bölgenin güç merkezi olmasının önüne geçmek amacıyla Fergana'yı üç ülkeye dağıtmıştı. Özbekistan, bu vadinin aşağı kesimini, Tacikistan girişini, Kırgızistan ise yukarı kesimini tutmuşlardır. Kırgızistan, vadinin ekonomik bakımdan değerli kesimlerinden yoksundur fakat vadiyi çevrelemenin nimetlerinden faydalanmaktadır. Kırgızistan'ın kontrolü, Fergana Vadisi'nin dolaysıyla da Orta Asya'nın kontrolüne eşittir.

Kırgızistan'ın başkenti Bişkek, Kazakistan'ın en büyük şehirlerinden biri olan Almatı'ya sadece 200 km mesafededir. Kırgızistan'ın Tanrı dağlarındaki konumu ona bölgede Çin hareketini izleme imkânı sunmaktadır. Yüksek kesimler Sincan Özerk Bölgesi'nin devamı olan ve Çin'e bağlı Tarım havzasına hakimdir.

Stratejik konuma bakınca, Kırgızistan'ın kontrolü Kazakistan'a, Özbekistan ve Tacikistan'a ve Çin'e baskı imkânı sunmaktadır. Dolayısıyla Kırgızistan Rusya'nın eski gücüne tekrar ulaşabilmesi açısından son derece önemli.

Ülkelerin sınırlarını emperyalist güçler cetvelle çizmemişlerse sınırları genellikle tabiat belirler; dağlar, nehirler, denizler gibi. Rusya bu anlamda tanımlanabilir bir coğrafyaya sahip değildir. Bu nedenle tarih boyunca sürekli genişleme imkânı duymuştur. Ruslar, Sovyetler Birliği zamanında istedikleri sınırlara ulaşmışlardı. Fakat SSCB'nin dağılmasıyla Moskova ortaya çıkan cumhuriyetlerde kontrolü kaybetmeye başlamıştı. Sovyetlerin çözülüşü Rusya'nın başka bir şekilde yeniden ortaya çıkmayacağını elbette ki garantilememişti. Batı özellikle de ABD Soğuk Savaş'ın bitişini Rusya'nın bir daha asla Avrasya'da baskı kuramayacağı bir fırsat olarak değerlendirmişti. ABD bu düşünceyle Rus nüfusunu sadece Rusya Federasyonu ile sınırlandırıp çevresindeki devletleri etkisi altına almaya kalktı. Bunu yaparken de NATO'dan faydalandı. Bu ülkelerden bazılarını NATO'ya üye yaptı (NATO Varşova Paktı'na karşı kurulmuştu. Varşova Paktı dağıldığına ve üstelik eski Varşova Paktı üyelerinin bazıları NATO'ya üye yapıldığına göre NATO'nun yeniden gözden geçirilmesinin önemi bir kere daha ortaya çıkmış oluyor).

ABD bununla da yetinmedi, "demokrasi" adına eski Sovyet Cumhuriyetlerindeki batı yanlısı "demokratik hareketleri desteklemeye" başladı. 2003 yılında Gürcistan'da başlayan, 2004'de Ukrayna'ya ve 2005'de Kırgızistan'a ulaşan "renkli devrimlerle" devam etti. ABD bir ölçüde bu ülkelerde gerçekleştirdiği devrimlerle söz sahibi olmak istedi.

Rusya ise ABD'nin Afganistan, Irak savaşları ve İran krizi sayesinde eski Sovyet Cumhuriyetlerindeki Amerikan nüfusunu kırmak ve bölge ülkeleri üzerinde etkili olmak için bir fırsat yakalamış oldu. ABD'nin İslam dünyasına odaklanması, Rusya'yı rahatlattı. Moskova, eski SSCB sahasındaki nüfusunu tersine çevirme için bir gayret içerisine girdi. Bunun örneğini Kırgızistan'da görüyoruz. Rus yanlısı bir hükümet iktidara getirildi. Rusya sınırı olmamasına rağmen Kırgızistan'ın dolayısıyla Orta Asya'nın bozkırlarına kadar uzanan toprakların kontrolünü sağlamış oldu.

Rusya her ne kadar eski SSCB topraklarında tam olarak hâkimiyet kuramasa da ABD Avrasya'da mücadele edeceği güç olarak Rusya'yı görecek.

Rusya'nın bu coğrafyada güçlenmesi gayet doğal üstelik de vazgeçilmez. ABD'nin "demokrasi" ve "insan hakları" adı altında gerçekleştirmeye çalıştığı emperyalist düşüncelerine karşı çıkması doğru bir politika, ancak kendisinin de emperyalist düşüncelerden uzak olması gerekir. Bu coğrafyadaki ülkeler büyük ülkeler arasında tercih yapmaya zorlanmamalıdır.

Doç. Dr. Meşküre Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı