Bu sayfayı yazdır

Putin’e Tutuklama Kararı ve ABD’nin Teröre Desteği

Yazan  24 Mart 2023

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) savcılığının Putin’i tutuklama kararının Ukrayna’daki savaş suçlarının ötesinde anlamı bulunmaktadır.

1998 Roma Statüsü’yle kurulan, 2003’te çalışmaya başlayan mahkeme, yargı yetkisini kabul etmiş ülkelerde, soykırım, tecavüz, işkence gibi insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamındaki kişileri yargılar. Aynı zamanda bu ülkelerin hakkında tutuklama kararı bulunanları tutuklama hakları ve görevleri vardır.

Kremlin’dekilerin karar konusunda umursamaz görünmesinin temelinde, Rusya’nın mahkemeye taraf olmaması bulunmaktadır. Ukrayna sözleşmeyi imzaladığı halde henüz onaylamamış, fakat ihlaller konusunda mahkemenin yetkisini kabul etmiştir. Yasa dışı olarak çocukların, insanların zorla Rusya’ya nakledilmesi insanlığa karşı suç kabul edilerek sorumlular Putin ve Rusya Çocuk Hakları Komiseri için tutuklama kararı çıkartılmıştır. Bu durumda lise/üniversite çağındaki çocuklarımızın ABD destekli terör örgütü tarafından zorla dağa kaldırıldığını hatırlayalım. UCM savcılığı Ukrayna’da tahkikat yaparak iddiaların gerçek olduğu sonucuna varmıştır. Bunlar önemli ölçüde Rusya kontrolündeki Dombass kentlerinde gerçekleşse de hukuken Ukrayna’ya aittir. Kararı memnuniyetle karşılayan Ukraynalılar arkasının geleceğini, başka tutuklama kararları olacağını söylemişlerdir. Bütün umursamaz tavırlara karşın, Kremlin’de derin endişeler bulunmaktadır ki yine nükleer silah gücünü gündeme getirmiştir.

UCM, insanlığa karşı suçlar konusunda uluslararası hukukta önemli bir aşamadır. Eski Yugoslavya Savaş Suçluları Mahkemesi ile Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi ad hoc (amaca özel) olup sadece belirtilen ülkelerdeki suçluları yargılamak üzere 1990’larda kurulmuşlardı. İlki birçok Sırp ve Hırvat suçluyu mahkum ederek görevini yerine getirmiş, ikincisi halen yargılama sürecini sürdürmektedir. UCM ise bu gibi suçlar konusunda kalıcı bir mahkemedir, artık ad hoc mahkemeye ihtiyaç duyulmayacaktır.

Avrupa ve Amerika ülkelerinin bazı istisnaları ile Avustralya ve Yeni Zelanda mahkemeye taraftır. Afrika ülkelerinin de önemli bir kısmı sözleşmeye taraftır. Türk ve İslam ülkelerinden bazıları sözleşmeyi imzalasa da onay sürecini tamamlamamıştır. Bangladeş ile diğer bazı Müslüman devletler mahkemenin yetkisini tanımıştır. Türkiye bu sözleşmeyi imzalamamıştır, mahkemenin yetkisini tanımamaktadır.

Mahkemenin devletleri değil de kişileri yargılama yetkisi önemlidir. Mahkemenin yetkisi onay belgelerinin tamamlandığı 2002’den sonraki suçlar için geçerlidir. Ermeni lobisi geçerliliği geriye yürütmek, devletleri sorumlu kılmak için uğraşmış, netice alamamıştır. Dolayısıyla AİHM yetkisini tanımış Türkiye’nin bu sözleşmeye taraf olup mahkemenin yetkisini tanımakla bir riski olmayacaktır. Zaten AİHM ve AB Adalet gibi mahkemelerde de Ermeni soykırım iddiaları reddedilmiştir.

UCM sözleşmeye taraf ülkeler veya yargı yetkisini tanıyan ülkelerde yetkilidir. Ukrayna yönetimi başta Putin olmak üzere ülkesinde insanlığa karşı işlenen suçların araştırılması, suçluların cezalandırılması konusunda UCM yetkisini tanıdığından gerekli tahkikat yapılmış, tutuklama kararı çıkartılmıştır. Özellikle vurgulayalım ki Rusya taraf olmasa da mahkeme yetkisini tanıyan Ukrayna’da işlenen suçlar yüzünden Putin için tutuklama kararı çıkarılmıştır. Her ne kadar Putin’in yaka-paça tutuklanması mümkün değilse de Kremlin’dekilerin “zaten mahkemeye taraf değiliz” iddialarının anlamı yoktur. Esasen sözcülerin savunmasının altında derin endişe sezilmektedir. Putin’in bundan sonra sözleşmeye taraf ülkelere seyehati son derece sorunlu olacak veya mümkün olamayacaktır. Gündeminde seyehat olmasa da bu tür karar, Putin ve diğer Rus yetkililer için demoklesin kılıcı gibi tepede sallanacaktır.

Mahkeme bugüne kadar sadece şikayete konu Afrika liderleri veya yetkilileri yargılamış veya haklarında tutuklama kararı çıkartmıştır. Myanmar da taraf olmadığı halde soykırıma uğrayanların sığındığı Banladeş olduğundan başbakanı yargılanmıştır. Putin çapındaki bir lider hakkında karar, UCM açısından ilklerdendir.

Türk ve Müslüman devletlerin Roma statüsüne taraf olmaları, UCM yetkisini kabul etmeleri son derece önemlidir. Türkiye veya Azerbaycan’ın da UCM yetkisini kabul etmesiyle terör örgütünü destekleyen ülkeler ile işgalci, soykırımcı Ermeni yöneticilere karşı önemli fırsat yakalayacaktır. Sadece Diyarbakır anneleri bağlantılı tahkikat, ABD ve Fransa vatandaşı birçok komutan, yönetici ve destekçilerin UCM kapsamında yargılanmasını veya tutuklama kararı alınmasını sağlayacaktır.

Suriye’deki ABD varlığının teröre verdiği destek ile bu terör örgütünün insanlığa karşı suçları konusunda Türkiye’nin elinde kapsamlı dosyalar bulunmaktadır. Irak’ta teröristlerin son helikopter kazası, önemli deliller gündeme getirmiştir. Kazada parçalanan ve halen teröristlerin sahip olduğu helikopterler ile diğer savaş malzemelerinin kaynağını herkes bilmektedir, yeterli belge ve delil bulunmaktadır. Bu imkanlar ortada iken uluslararası hukuk alanındaki kurumlaşmalardan haberdar olmamak, sadece karanlığa bağırarak sonuç alacağını beklemek boşunadır.

UCM yetkisini kabul ettiği takdirde, yargı yetkisinin suistimal edileceğine dair Türkiye’nin endişesi anlamsızdır. Terörle iltisaklı konularda AİHM kararları ile sütten ağzı yansa da bunları doğru okuyarak geciken adalet ve uzun tutukluluk sorununa çare bulmak gerekmektedir. Geciken adaletin suçluları mağdur haline getirdiği önemli bir gerçektir. Türkiye’nin Suriye’deki varlığı konusunda ipe un sermeden Şam ile işbirliğine gidilmelidir. Bu işbirliği, terörün arkasındaki asıl güç ABD ve İsrail’i de geri adım atmaya zorlayacaktır.

Eğer Türkiye’de veya kontrol bölgelerinde insanlığa karşı suçlar kapsamında bazı görevlilerin sabıkaları varsa veya göz yumuluyorsa, bunların da cezalandırılması gerekmektedir. Gerek ülke içinde gerekse sınır ötesinde terörle mücadeledeki hassasiyet sebebiyle nice şehitler vermiş bir ülkeyiz. Bununla beraber gerçekten suçluluk karinesi olanlar bulunabilir. Karakollarda veya güvenlik kapsamındaki operasyonlarda şaibe durumunda soruşturma ve kovuşturma açılmalı, gereği yapılmalıdır. İnsanlığa karşı suçlarla ilgili sanık/lar o ülkenin mahkemeleri tarafından yargılanıyorsa zaten UCM devreye girememektedir.

Putin çapında bir lider hakkında UCM tarafından tutuklama kararı çıkartılması son derece önemli aşamadır. Başta soykırım olmak üzere insanlığa karşı suçlar kapsamında mağdur olan Türkiye ve Azerbaycan’ın da bu mahkemenin yetkisini kabul ederek gerekli girişimlerde bulunması elzemdir. Bu konuda gerekiyorsa ev içi temizliği yapılmalı, şaibeliler hakkında adli işlemlere başlanmalıdır. Aksi takdirde Roma Statüsünü imzaladığı halde halen onaylamamış Ermenistan’ın Azerbaycan yöneticilerine karşı bu süreci başlatacağı, esasen AİHM için olduğu gibi benzer girişimlerde bulunacağı açıktır.

Çocukları kaçırılıp ABD denetimindeki kamplarda teröristleştirilen, tecavüz edilen, öldürülen binlerce aile feryat etmektedir. Kaçırılan gençlerin hangi kamplarda hangi ABD’li komutanın müzahereti ile tutulduğuna dair yeterli istihbarat delilleri ortada olduğuna göre Türkiye’nin kullanabileceği UCM yolu da gündeme gelmelidir. Putin’in tutuklanma kararında olduğu gibi uluslararası yargı yolları önemli fırsatlar sunmaktadır.

This email address is being protected from spambots. You need JavaScript enabled to view it.

twitter.com/alaeddinyalcink

Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar