Bu sayfayı yazdır

Müslüman Kadınları Kim Koruyacak?

Yazan  30 Mayıs 2014

Türkiye’de devlet mekanizmasının kadına karşı şiddeti engelleyememesini konuşuyoruz dünyanın bir başka tarafında ise bir kadına devletin doğrudan şiddet uyguladığını görüyoruz. Evliliği geçerli sayılmadığı için nikahlı eşiyle ilişkisi “zina” kapsamında değerlendirilen ve dinini değiştirdiği iddiası ile de idama mahkum edilen Meryem İbrahim (29) kucağında 6 günlük bebeği ve yanındaki 2.5 yaşındaki oğluyla devlet tarafından öldürüleceği günü bekliyor.  Üstelik aslında o bir doktor. Her ne kadar Türk basınında ismi Meryem İbrahim olarak yazılsa da kadın isminin “Meriam Jahia İbrahim” olduğunu söylüyor ve dünya basınında da bu şekilde yer alıyor.

Devlet Başkanı için de Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin tutuklama kararı çıkardığı Sudan’dan bahsediyoruz. Uluslararası Ceza Mahkemesi, Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir hakkındaki tutuklama kararını 4 Mart 2009’da Darfur’da işlediği insanlığa karşı suçlar ve savaş suçları iddiasıyla çıkarmıştı. El Beşir kuşkusuz ki teslim olmadı ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü’ne taraf devletlerden birine gitmesi durumunda teslim edilebilecek. Nitekim bazıları ülkelerine gelmesi durumda tutuklama kararını uygulayacaklarını açıkladılar. Başka bir ülkenin yetkilisi ise “Bir Müslüman soykırım yapamaz” diyerek suçlamayı reddetmiş, Sudan Devlet Başkanı’nı savunmuştu. Zaten bütün sorun da burada. “Bir Müslüman soykırım yapmaz” ifadesi güçlü ve gerçekçi bir önerme ancak bir Müslüman, bir kadının mevcut nikahını geçersiz sayarak onu kırbaçlarken diğer Müslümanlar bunu da makul görür mü?

Meriam Jahia İbrahim, iki suçlamayla yargılandı: Hıristiyan bir erkekle “o ülkenin geçerli gördüğü İslami kurallara göre geçerli olmayan” bir nikâhla birlikte olmak, böylece zina yapmış olmak ve dinden çıkmak. Ağustos 2013′te zina suçundan gözaltına alınan kadın, Müslüman değil Hristiyan olduğunu söyleyince din değiştirmekle de suçlandı. Mahkemede, Müslüman adı Adraf el-Hadi Muhammed Abdullah ismiyle hitap edildi. Alman Bild’e göre kadını, yıllarca kendisini arayan ve bulduğunda da Hıristiyan olduğunu görünce şikayet eden erkek kardeşi yüzünden yargılandı.  

Meriam Jahia İbrahim, Müslüman bir baba ve Ortodoks Hıristiyan bir annenin çocuğu, kendi ifadesine göre babasını pek görmemiş ve annesi tarafından bir Hıristiyan olarak yetiştirilmiş. Bu nedenle kendisinin zaten hiçbir zaman Müslüman olmadığını, dolayısıyla da din değiştirmediğini, hep Hıristiyan olduğunu söylüyor. Ancak Sudan yargıçları, nesep bağı nedeniyle babası Müslüman olanı otomatikman Müslüman kabul ediyor. Bir kadın Müslüman’sa da Hıristiyan bir erkekle evlenemez, buna girişmişse o evlilik geçersizdir ve dolayısıyla “zina” koşulları oluşmuştur. Haber ajanslarına göre yargılama sırasında sekiz aylık hamile olan Meriam Jahia İbrahim adlı kadının idam kararı, “Kararından vazgeçmen için üç gün süre verdik. Ama İslam’a dönmeyi reddettiğin için sana asılarak idam edilme cezası veriyorum”  sözleriyle ilan edildi. “Zina” içinse 100 kırbaç cezası verildi. İdam cezasının infazı, birkaç gün önce doğan bebeğinin 2 yaşına gelmesinden sonra gerçekleştirilecek.   Şimdi yeni doğan Maya isimli kızı ve 2.5 yaşındaki oğluyla, ayaklarından zincirli şekilde hapishanede gün sayıyor.

Şeriat kuralları böyledir, yapacak bir şey yok diyerek geçmeli mi? Şeriat, zaten yaşanılan çevrenin örf-adetinin uygulanmasıdır yorumundan hareketle idam kararını Sudan’ın geleneklerine mi bağlamalı? Devletlerin kendi hukuk sistemlerini seçmedeki egemenliğinden mi bahsedilmelidir? İslam’ı savunmak adına “aslında İslam’ın özüne aykırı, keza zaten zorlama yoktur” mu denmeli? İslam fıkıhçıları dinden çıkmanın ya da İslam kurallarına aykırı hareketlerin cezası konusunda farklı ekolleri benimserler açıklamasına mı girmeli? Yani bu idam kararından İslam’ı mı korumalı yoksa kadını mı korumalı? Çünkü muhtemel olacak olan bu kadının idamına Batı’nın daha açık ifadeyle Hıristiyan dünyanın asla izin vermeyeceğidir. Uluslararası Af Örgütü zaten acil çağrı yaptı, tepki gösterilmesi için Sudan Büyükelçiliklerinin mail adresleri yayınlandı, Batılı ülkelerin büyükelçilikleri ve insan hakları grupları kadının dinini seçme özgürlüğüne saygı gösterilmesi çağrısında bulundu, psikoposlar devreye girdi. Kadının kocası 2005’ten itibaren ABD vatandaşı ve bu ABD üzerinden baskı yapılacağı anlamına da geliyor. Nitekim koca Daniel Wani’nin ABD makamlarına yaptığı başvuru, bilhassa Cumhuriyetçi senatörlerden destek buldu, Demokratlardan da Sudan’a dönük uluslar arası hukuka uyma çağrısında bulunuldu. İngiltere de kınama açıklamasında bulundu. Almanya’dan SPD’li Christoph Strasser da kadının cezasını kaldırılmasını isteyerek Sudan’a uluslararası hukuk çerçevesinde din özgürlüğüne saygı duymak zorunda olduğu uyarısında bulunan bir açıklama yayınlandı. Alman basınına göre bu son girişimden sonra Sudan Hükümeti, davanın bir üst makama sevk edileceği ve kararın hatalı olabileceği açıklamasında bulundu.

Dünyanın bir kısmı bir “kadın” için harekete geçerken Müslüman ülke ve liderlerinden kararı kınayan açıklama duymamak ne demek? Zaten açık değil mi? İran’da tecavüzcüsünü öldüren kadın Nisan 2014’de idam cezası aldı. İran’da bir yılda 25 kadın idam edildi. Afganistan’da tecavüze uğrayan Müslüman kadınlar idama mahkûm edildi, cezaları infaz edildi. Hatta daha dün Pakistan’da hamile bir kadını taşlayarak öldürdüler. Üstelik 25 yaşındaki Farzana Parveen’in yaptığı evlilik İslam’ın emirlerine uygundu… Müslüman olduğunu bağıranlar, bu idam kararlarında sessiz kaldıkları için ve olayı “şeriat”la açıkladıkları için uluslararası insan örgütleri de sanık Müslüman olduğunda, “Demek dinlerinin gereği buymuş, onlar kabul ediyorsa yapacak bir şey yok!” diye düşünüyor olsa gerek.  Kadına karşı şiddet ve kadın cinayetleri dünyanın her tarafında var ama dünyanın bazı yerlerinde cinayet devlet eliyle işleniyor. Kadın Müslüman olsa da olmasa da Avrupa’da daha iyi korunuyor, bu kesin. Kadın Hıristiyan’sa nerede bulunursa bulunsun korunuyor. Devlet eliyle şiddet ya da devlet gözetiminde şiddetin belirli yerlerde yoğunlaşması ve infazlarda verilen/verilemeyen tepkiler nedeniyle demeliyiz ki: Asıl sorun Müslüman kadını, Müslüman erkeğin şiddetinden kimin koruyacağındadır? Hangi Müslüman devlet liderinin, Müslüman kadınlara dönük cinayet ve şiddeti kınayacağı, durduracağıdır... 

Gözde Kılıç Yaşın

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Başkanı