Bu sayfayı yazdır

2020 Yılı Bütçe Tasarısı Üzerinden Ekonominin ve Siyasetin Yakın Geleceğini Okumak

Yazan  22 Ekim 2019

Aşağıdaki satırlar 17 Ekim tarihinde, Cumhurbaşkanlığı Bütçe ve Strateji Başkanı ve eski Maliye Bakanı Naci AĞBAL'ın 2020 yılı bütçe teklifinin TBMM'ye gönderilmesi vesilesiyle yapılan basın toplantısındaki sözlerinden aynen alınmıştır.

"Bütçeden kamu personeline 333,9 milyar lira, emekli aylıkları için 365,9 milyar lira kaynak ayırdık. Böylelikle genel devlet bütçesinden hem kamu çalışanlarımız hem de emeklilere yapılan ödemelerin toplam tutarı 700 milyar lirayı geçmiş olacak."

Aynı basın toplantısında, 401 milyar TL ÖTV ve KDV gelirleri olmak üzere 2020 yılında 784 milyar TL vergi toplanmasının öngörüldüğü de ifade edilmiştir.

Düşünebiliyor musunuz AKP iktidarları döneminde Sayın Cumhurbaşkanı’nın sık sık 3,5 kat büyüttüklerini iddia ettikleri Türkiye ekonomisinin bütünü ve ülkenin bütçesinde toplamayı "öngördükleri" toplam vergilerin %88'i ile sadece maaş ödeyeceklerini, bu sayede bütçe imkanlarıyla halkın yanında olduklarını hiç sıkılmadan ve gururla ilân edebiliyorlar.

Yani sahip olduğumuz ekonominin kapasitesi ve 82 milyonluk nüfusumuzun her türden iktisadi faaliyeti ve toplam tüketimiyle birlikte üretebildiği vergilerin %88'i ile ancak ve sadece maaş ödeyebilecek durumdayız...

Kaldı ki, hepinizin de tahmin edeceği ve aşağıda gerekçeleri ile birlikte izâh edileceği üzere tahmin edilen 784 milyar TL'lik vergi toplamak hedefi de mevcut şartlar altında, asla ve kat’a mümkün değildir.

Cumhurbaşkanlığı Bütçe ve Strateji Başkanlığı'nca açıklanarak, TBMM'ye gönderilen ve tarihi olarak ortaya çıkma sebebi “bütçe yapma hakkı”ndan kaynaklanan yasama organı tarafından üzerinde hiç bir değişiklik yapılmaksızın ve maalesef olduğu gibi kabul edileceğini bildiğimiz 2020 yılı bütçe teklifinin ana başlıklarına bakacak olursak;

 

2020 Bütçesinin Ana Başlıkları

* Bütçe harcamaları 1 Trilyon 95,5 milyar TL

* Bütçe gelirleri 956,6 milyar TL

* Vergi gelirleri 784,6 milyar TL

* Vergi dışı gelirler 172 milyar TL

* Bütçe açığı 138,9 milyar TL

Bütçe Gelirleri

* Toplam Bütçe gelirleri 956,6 milyar TL

** Vergi gelirleri 784,6 milyar TL

** Vergi dışı gelirler 172 milyar TL

 

 Öncelikli olarak 2020 yılı Bütçe gelir hedeflerine bakıldığında; 11.Kalkınma Planı ve revize edilmiş YEP öngörüleri doğrultusunda 2020 yılında Türk ekonomisinin %5 oranında büyüyeceği, büyüme hedefinin ağırlıklı olarak “iç talep” kaynaklı olacağı, toplam kredi hacminin bu hedefler doğrultusunda artacağı, yüksek katma değerli ihracat artışının büyüme artış oranını destekleyeceği ve İŞSİZLİK FONU ve BES (Bireysel emeklilik sigortası) gibi fonlarla iç tasarrufun artırılarak, yatırımların artırılacağı ve işsizliğin azaltılacağı yönünde varsayımlara dayalı olarak belirlendiği beyan edilmiştir.

Bütçe rakam ve öngörülerinin arkasında bulunan varsayımların şimdilik gerçekçi olup olmadığı hususunu bir tarafa bırakarak, bütçe hedeflerinin hangi oranda gerçekleşip, gerçekleşmeyeceğini daha kolay anlayabilmek için, 2019 yılının ilk dokuz aylık bütçe gerçekleşmelerine bakmak bile yeterli olacaktır. 2019 yılı ilk dokuz aylık vergi gelirlerine baktığımızda, 2019 yılı Ocak-Eylül döneminde vergi gelirleri geçen yılın aynı dönemine göre %5,6 oranında artarak 485,3 milyar TL olarak gerçekleşti. Yani aylık vergi gelirlerin ortalaması 53,9 milyar TL ve yıl sonu toplam rakamının ise yaklaşık 640 milyar TL civarında olacağı beklenmektedir.

Oysa ki, 2019 bütçesinde 756,5 milyar TL vergi gelirleri olmak üzere, toplam 853,8 milyar TL toplam bütçe geliri elde edileceği öngörülmüş idi. Bu hedeflerin gerçeklemeyeceği ise yılın ilk beş ayında zaten belli olmuştu.

Nitekim bu yazıyı daha kaleme alırken, yeni bir bütçe gelirleri revizesi yapılarak 21 Ekim 2019 tarihinde gelirlerin 75 milyar TL daha aşağıda olacağı kabul açıklanmıştır. Bu durumda bizim öngörümüze göre sadece 2019 yılı “vergi gelirleri”, hedeflerin 117 milyar TL daha altında kalacaktır.

Bu sapmaların sebebi olmak üzere, vereceğimiz tek bir örnek bile konunun daha iyi anlaşılmasına yetecektir. Maliye ve Hazine bürokrasisi, 16 yıl sonra çöken modelin ve içinde bulunduğumuz krizin şartlarını hafife alarak 2019 yılında otomotiv sektöründe yaklaşık olarak 1 milyon 50 bin adet satış yapılacağı ve yaklaşık 25 milyar TL ÖTV geliri beklerken, toplam satışların yıl sonunda ancak 450 bin adeti bulabileceği ve tahsil edilecek ÖTV gelirinin ise 12 milyar TL’de kalması beklenmektedir.

Maliye bürokrasisi “kes-kopyala” yöntemini sevmiş olmalı ki, 2020 yılı içinde otomotivden alınacak ÖTV gelirlerinin yine yaklaşık %50 oranında artacağı beklentisiyle 2020 bütçesine 19,2 milyar TL ÖTV geliri koymuşlar.

Aynı şekilde akaryakıttan 68 milyar TL ÖTV, tütün mamülleri ve sigaradan ÖTV ve KDV olmak üzere 82 milyar TL, alkol tüketiminden ise sadece ÖTV olarak 17,2 milyar TL, alkolsüz içeceklerden 2 milyar TL olmak üzere ve sonuçta toplam ÖTV ve KDV geliri olarak, bütçede 401 milyar TL vergi gelir bekleniyor.

2020 yılı vergi gelirleri kapsamında olmak üzere, ücretlilerin maaşları üzerinden alınan 173,5 milyar TL ve beyana dayalı gelirlerden 10,6 milyar TL olmak üzere, toplam 183,9 milyar TL gelir vergisi toplanması öngörülmektedir.

Yine yaklaşık 15 miyar TL’si Merkez Bankası tarafından olmak üzere toplam 89,4 milyar TL olarak tahsil edilecek Kurumlar Vergisi(*), 19 milyar TL MTV, 25 milyar TL BSMV ve 29 milyar TL’de harç olarak vergi toplanması hedeflenmektedir.

(*) Türkiye’de 806.000 kurumlar vergisi mükellefi bulunmakta olup, bunlardan sadece 6.000 adet şirket kâr ederek, KV ödemektedir. Bu haliyle kurumlar vergisi tahsilatı yıllar boyunca sigara ve alkol üzerinden alınan vergilerin altında kalmaktadır.

Toplam vergi kalemleri incelendiğinde, dolaylı vergilerin oranı %73’e çıkmış, doğrudan vergilerin oranı %12 ve diğer harç ve vergiler %15 oranında olup ve vergi gelirlerin toplam harcamaları karşılama oranı ise %64’e düşmüştür.

Kısaca Başlıklar Halinde Verdiğimiz Vergi Gelir Hedeflerinin Gerçekleşme İhtimali Bakımından;

* 2020 yılı için 784,6 milyar TL’lik hedeflerin tutması için yaklaşık olarak, 2020 yılı içinde 850.000 adet otomotiv satışına, 1 milyon 300 bin konut satışına, 6 milyar 200 milyon paket sigara satışına, otuz milyon ton akaryakıt satışına ve beyaz eşya ve mobilyada %20’lik artış oranına,

* Bu artış oranlarını destekleyecek kadar imalat, hizmetler ve tarım sektöründe üretim artışının sağlanmasına,

* İşsizliğin 1 milyon 500 bin azaltılarak, 3 milyona ve oranın %9’a indirilmesine,

* Hane halkları tüketiminin toplamda reel olarak %15 civarında artmasına,

* İhracat rakamlarının 190 milyar $ civarında olmasına,

* Turizm gelirlerinin de 34 milyar $ mertebesine çıkması gerekmektedir.

Bu rakam ve oranlara ulaşılabilmesi için de;

* İthalatın bu yıl rakamlarına göre 40 milyar $ daha artması,

* Yaklaşık 60 milyar $ civarında “DIŞ TİCARET AÇIĞI” verilmesi,

* Bankacılık sistemindeki toplam kredi hacminin 2018 ve 2019’da çakılıp kaldığı seviye olan 2,5 Trilyon TL’den en az %20’lik bir artışla 3 Trilyon TL’ye ulaşacak şekilde, dış finansman kaynaklarına kavuşması,

* $/TL kurunun 6,30 civarında bir ortalama dengede bulunması,

* Faizlerin ise %12, enflasyonun %9 civarında dengelenmesi gerekmektedir.

Yukarıda arz ettiğimiz tüm rakamsal veri şartların yanı sıra, 2020 yılı bütçesinde “iç talebin” artırılması şartına bağlanarak, öngörülen vergi ve bütçe gelir artış hedeflerinin tutabilmesi için; nüfusumuzun tamamını temsil eden 23 milyon hane halkından, 20,5 milyonu aylık gelirleriyle aylık giderlerini karşılayamayacak duruma düşürülmüşse, finansal tedbir ve çözüm teklifleriniz havada kalacak demektir.

Nüfusun %90’ının gelir artırıcı politikalarla harcanabilir gelir ve kazanca ulaşmaması durumunda, ekonomiyle ilgili tedbirlerinizi, mevcut sistemden beslenen tuzu kuru %10’luk kesimle birlikte almanız ve gelir artışlarını da o kesimlerden bulmanız gerekecektir. Düşünebiliyor musun 2019’un ilk 8 ayında bile banka mevduatlarına göre milyoner sayısı 30.000 kişi daha artarak 210.000 kişiye ulaşmış ve gelir dağılımı acımasız bir şekilde bozulmaya devam ederken, halkın tüketimi üzerinden 784,6 milyar TL vergi toplamayı düşünüyorsunuz.Kaldı ki, ithalata ve cari açığa dayalı büyüme modeliyle ve sanal cennet oluşturmak isteseniz bile, döviz açığını finanse ettirecek kaynaklara artık sahip değilsiniz.

 Bütçe Harcamaları:

* Faiz ödemeleri; 140 milyar TL

* Çalışan maaş ve primleri, SGK transferleri ve emekli maaşları; 700 milyar TL

* Yerel yönetim payları; 97,3 milyar TL

* Yatırımlar; 88,5 milyar TL

* Reel sektör teşvik ödemeleri; 54,5 milyar TL

* YİD ve KÖİ projeleri gelir garantisi ödemeleri; 18,9 milyar TL

* Tarıma doğrudan destek ödemeleri; 22 milyar TL

* Sosyal yardım ödemeleri; 71,3 milyar TL

* BES teşvikleri; 5,1 milyar TL

 Yukarıda verilen harcama kalemlerine bakıldığında 2020 yılı için 1 TRİLYON 96 MİLYAR TL'lik BÜTÇE HARCAMASI yükünü bu milletin taşıyabileceği bir ekonomik büyüklüğe maalesef ki sahip değiliz. Yine hepimiz biliyoruz ki, artık kemikleşmiş ve israfa sürüklenmiş bu harcama kalemleri ve tahminleri, gelirlerin tersine uygulama sırasında daima daha yüksek olmakta, ortaya çıkan açık da yeni borçlanmalar yoluyla, gelecek nesillere aktarılmaktadır.

Bütün bu rakamlara baktığımızda 2020 yılı BÜTÇESİNDE 784,6 milyar TL vergi toplamayı, vergi dışı 172 milyar TL gelir elde etmeyi ve 1 Trilyon 95,5 milyar TL harcama yapmayı düşünüyorsanız bu demektir ki, milleti yeni zamlar ve yeni vergi artışlarıyla çökerteceksiniz demektir.

Bütçenin harcama kategorisine göre, en büyük harcama kalemini oluşturan personel ve emekli maaşları ve bu sebeple SGK'ya yapılan transferlerin 700 milyar TL'lık toplamına bakarsanız, kamuyu küçültmek için iktidara gelenlerin, yaptıkları 70 milyar $’lık özelleştirmelere karşın 17 yılda kamudaki çalışan sayısını yaklaşık 2 MİLYON 175 binden 4 milyon 570 bine çıkardıklarını da maalesef görürsünüz.

Eğer 17 yıldır uygulanan ekonomik politikalar sonucu istihdam artışı kamudaki oranda olmuş olsaydı, özel sektör istihdam oranlarının da aynı dönemde %80 civarında artmış ve 36 milyon çalışan sayısına ulaşmış olması gerekirdi.

Bu sebeple büyümeyen ve istihdam yaratmayan bir ekonomide ve bu haliyle merkezi devlet bütçesinin %70'i kamu çalışanlarının maaşları ve SGK’nın emekli maaş ve  harcamalarına gitmektedir.

Bu vesileyle SGK'ya kayıtlı çalışanların sayısının 20 milyon olduğunu(*) ve bu rakamın 4.570.000'i kamu çalışanı, 1 milyon 670 bininin kısmen maaş ve primlerini devletin ödediği "stajyer, çırak, kursiyer" olmak üzere toplam 6.740.000 olduğunu hatırlatmamız gerekiyor.

 

Bu durumda yaklaşık 13 milyon emekliyle birlikte 19 milyon 740 bin kişi kamudan maaş ve benzeri yardımları almaktadır.

Üç buçuk kat büyüktük diye övündüğümüz anlı şanlı Türk ekonomisi ise, ancak 13 milyon 360 kayıtlı işçi çalıştırabilmekte ve bu kadar çalışandan da SGK primleri ve gelir vergisi toplamaktadır…Daha 2006 yılında SSK açıkları için merkezi hükümet bütçesinden sadece “35 milyon” TL transfer yaparken, bu yıl sonunda bu rakamın 200 MİLYAR TL’ye çıkması beklenmektedir.

(*) TÜİK istatistiklerinde gösterilen kayıtsız çalışan oranının %34,3 ve bu şekilde kayıtsız çalışan sayısının ise 8 milyon olduğu ve toplam çalışan sayısının 28 milyon olduğu yönündeki gayri ciddi istatistikler bu yazıda dikkate alınmamıştır.

Temmuz ayı işsizlik verileri kapsamında 4.596.000 olarak açıklanan ve bizim hesabımıza göre 4.875.000 olan işsiz sayısına, 10 yılda kamuda istihdam edilmiş ve bu şekilde şişirilmiş ilâve çalışan rakamını da, (gizli) işsiz sayısına eklersek, gerçekte resmi olarak 6.875.000 işsiz sayısına ulaşmış oluruz.

Özetle 17 yıldır yürütülen ve sadece seçim kazanmaya endeksli "borçlanma ve tüketim ekonomisi" yeni İSTİHDAM alanları yaratamıyor.

2020 yılı bütçesi, mevcut haliyle ve hedefleri bakımından gerçekleşmesi mümkün olmayan, nasıl artırılacağı belli olmayan ve dinamikleri bulunmayan “iç talebin” artırılmasına dayalı bir ekonomik modelle ve önümüzdeki yılda ekonominin %5 büyüyeceği gibi temelsiz bir varsayımına dayalı gelir-gider tahminlerinden ibaret bir temenniler paketi olmuş. Biliyoruz ki, bu paket temenni olarak da kalmayacak ve dar gelirli insanların sırtına yüklenecek ağır bir yük olacaktır.

Hâlâ gerçek problemlerle yüzleşmek yerine, günü kurtarmak maksatlı hayal tacirliğine maalesef devam ediyoruz.

Bütçe Hedefleri Üzerinden Siyasi Yansımaları;

Bu yazının kapsamı içinde olmak üzere, yukarıda izâh etmeye ve ortaya koymaya çalıştığımız gelişmeler; 17 yıldır yürütülen “bol ve ucuz dövize” dayalı borçlanma, borca dayalı tüketim ve tüketim üzerinden vergi toplama saadeti ve saç ayağından oluşan bir ekonomik dönemin sonuna gelindiğini hâlâ fark edemeyen veya tencerenin dibini sıyırarak “uzatmaları” oynamak isteyen bir siyasi ekibin, hatta tek bir “siyasi aktörün” hükümranlığını devam ettirebilmesi hikayesinden ibarettir.

Siyaseti, sokaktaki insanın doğrudan etkilendiği; “iş, ekmek, adalet ve gelecek kaygısının” realitesi dışında, kendi siyaset mühendisliği becerilerine güvenenlerin oynadığı az aktörlü bir tiyatro zannedenler 2020 yılı bütçe rakamları ve yansımalarını ihmal edebilirler.

Ancak yukarıda özet halinde ve hatta başlıklar halinde verdiğimiz can yakıcı gelişmelerin, siyasete yansımalarını ise en geç 2020 yılının Şubat-Mart aylarında göreceğimizi zannediyorum. Yukarıda özetlenen tabloyu, kısa dönemde düzelmek ve vatandaş nezdindeki negatif algıları değiştirebilmek için hükûmet eden muktedirlerin en az 75-100 milyar $ civarında yeni kaynağa ihtiyaçları bulunmaktadır. Yurt içinde ve yurtdışında mevcut şartlarda böyle bir kaynağın bulunamayacağı da açıktır.

İnsanlık tarihinin tecrübeleri ve sosyolojinin kanunlarının ortaya koyduğu üzere; bir toplum için değişim talep ve enerjisi birikiyorsa, algıların gücü azalır ve hayatın gerçekleri en büyük öğreticiye dönüşür.

Bu anlamda Türk milletinin, bir an önce çıplak gerçekliği kavrayacağı şekilde bilgilendirilmesine ihtiyaç bulunmakta olup, sonrasında ise en az beş yıllık bir restorasyon dönemini “nimet-külfet” dengesi içinde geçirmek zorunda olduğumuzun, hukuk ilkeleri ve demokratik esasların cari olacağı bir siyaset ortamında, derinlikli ve nitelikli çalışmalarla milletin huzuruna çıkılmasının şart olduğunu aydın sorumluluğunu taşıyan herkesin kabul etmesi gerekmektedir.

Yukarıda bir araştırmanın sonucu olarak paylaştığım veriye göre, 23 milyon aileden 20,5 milyon ailenin “geçim sıkıntısı” içinde olduğunu göz önünde bulundurduğumuzda, meşrebine, mezhebine, etnik aidiyetine ve siyasi kimliğine bakmaksızın, ülkenin içinde bulunduğu müşkül problemleri halledebilecek ölçüde ehliyet ve liyakat sahibi kadroların, akli ve bilimsel nitelikte yapılmış hazırlıklara ve görüşlere toplumumuz kulak kabartacak demektir.

Yeter ki, milletin de kolayca fark edeceği sahici bir heyecan kaynağına sahip olunduğu gösterilebilsin.

Rubil Gökdemir

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü 
Bilimsel Danışmanı