Bu sayfayı yazdır

Borsa Nereye Kadar Düşer?

Yazan  25 Haziran 2013

ABD Merkez Bankası Başkanı Ben Bernanke, tahvil alımını sınırlandıracağı sinyalini verince küresel piyasalar çalkalandı. ABD'de faizler yüzde 2.47'yi görürken borsa yüzde 1'i aşan kayıp yaşadı. Asya borsalarında düşüşler yüzde 3'lere, Avrupa borsalarındaki düşüşler ise yüzde 2'lere yaklaştı. Ancak en büyük kayıp Türkiye’de Borsa İstanbul’da yaşandı. BIST Endeksi 5.372 puan birden geriledi ve 73 bin 462 puanla haftayı kapattı. Hisse senetleri yüzde 6.8 gerilerken, banka hisselerindeki kayıplar yüzde 10'u aştı. 10 yıllık tahvil faizi uzun bir aradan sonra yüzde 8'i gördü.

FED “piyasaya dolar pompalanmasının sonuna gelineceği” açıklamasını yapınca, uluslararası piyasalarda dolar değer kazandı ve bu durum iç piyasada doların, tüm zamanlar içinde gördüğü en yüksek seviye olan 1.9320 TL'ye kadar yükselmesine sebep oldu.

Dolar tarihi zirveyi görünce Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası piyasaya birkaç kez müdahale etmek zorunda kaldı. Günün ilk yarısında; önce 75 milyon, sonra 50 milyon dolar döviz satan Merkez Bankası, öğleden sonra 25 milyon, 125 milyon ve günün son müdahalesi olarak 50 milyon dolarlık döviz satış ihalesi açtı. Müdahalelerle doların yükselişi kontrol altına alınmaya çalışılsa da başarılı olunamadı ve dolar yeniden yükselişe geçti.

Sarsılan piyasalarda altın da hızlı düştü. Bir süredir uzmanlar tarafından kritik destek olarak gösterilen 1.320 dolar seviyesini kıran ons, uluslararası piyasalarda 1.286 doları gördü. Bu, son 3 yılın en düşük değeri olarak kayıtlara geçerken, iç piyasada Cumhuriyet altını 544 liraya kadar değer kaybetti.

Borsa Gezi Parkı’ndan Etkilendi Mi?

Borsa, elbette ki Gezi Parkı protestolarından etkilenmedi. Her ne kadar olayların başında Başbakan Erdoğan, düşüşe geçen borsaya protestocuları ve ardından “faiz lobisi”ni sorumlu olarak gösterse de Bakan Şimşek, borsadaki düşüşün global etkiye tepki olduğu açıklamasını yapmıştı.[1]

Herşeyden önce belirtmek gerekir ki siyasi ve sosyal istikrar, kaydi bir piyasa olan borsanın en sevdiği ortamdır. Küçük ve de büyük tüm yatırımcılar güven ortamında yatırım yapmak isteyeceklerdir. Nasıl insanlar sisli yolda araç kullanmakta zorlanıyorlarsa istikrarsız bir ortamda hisse seçimi yapmak da bir o kadar güçtür. Ancak burada kastedilen istikrar da mutlak bir istikrardır. Halka güzel görünmek için yükselen rakamları sunup düşen grafiklerden bahsetmemek sözde istikrardan başka hiçbir şey değildir ve politikacılar söylemlerinde kulaklarına hoş gelen rakamları sunsalar da politikacılar tarafından yaratılan pembe tabloların istatistiki olarak izahı mümkün değildir. Ancak nasılsa halk anlamaz, oturup o kadar rakamı araştırmaz diye de olmayanı olan gibi göstermek de maalesef etik değildir.

Hal böyle olunca yıllardır ekonomimiz çok iyi, istikrar sağlandı, borçlar ödendi, yabancı yatırımcı ülkeye akın ediyor, yatırımcının yüzü gülüyor, enflasyon düşüyor, faizler kontrol altında, gerekirse IMF’ye borç bile veririz gibi söylemler halkın kulağına hoş gelse de global sermayenin inandığı söylemler olamıyor.

Borsa Nedir? Endeks Nedir?

Değerli evrakların (menkul kıymetlerin) ticaretinin yapıldığı kurumsal piyasalardır borsa. Genelde bu değerli evraklar hisse senetleri olmaktadır. Bir piyasadır, çünkü menkul kıymetlerin ticaretinin yapıldığı yerlerdir. Kurumsaldır, çünkü kendine özgü kuralları ve standartları varır. Borsalar, sadece hisse senetlerinin değil, başka tür emtiaların (ticari malların) ve enstrümanların da ticaretinin yapıldığı yerlerdir. Döviz ticareti için döviz borsaları (Forex) veya türev araçlar için VOB (Vadeli Opsiyon Borsası) vardır.[2]

Borsa; alıcı ve satıcıların yüz yüze gelmediği kaydi bir piyasadır aslında. Alıcı, aracıya talebini bildirir ve arzu ettiği fiyat hisse için oluşursa satıcıdan alır ve talebi iletenin hesabına alış fiyatından hisse adedini kaydeder. Fiyat yükseldiğinde ya da düştüğünde veya alıcı ne zaman hissesini nakde çevirmek isterse de o zaman tekrar alıcıya talebini gönderir ve bu sefer de satış için emir girer. Alıcı, aracı ve satıcı arasında gelişen işlemler zinciridir borsa ve tüm dünyada en yüksek getirili yatırım araçlarından birisidir. Kazancın yüksek olmasının tek sebebi de riskin diğer yatırım araçlarına oranla oldukça yüksek olmasındandır.

Birçok tekniğin ve terimin kullanıldığı ve analizlerin yapıldığı borsa küçük yatırımcıların da her zaman dikkatini çekmiştir. İnternetten bile alış ve satış emirlerinin verilebildiği borsalar alım ve satım açısından değil ancak özellikle istikrarın bozulduğu dönemlerde analiz açısından teknik bilgiye ihtiyaç duyar.

Türkiye’de borsacılık faaliyetleri çok eskiye dayanır. 1838’de imzalanan Baltalimanı Anlaşması’na kadar gider bu faaliyetler. Dünya borsalarının oluşumuna paralel bir seyir izleyen Türk Borsası bugünkü haline 1983’te çıkartılan yasayla gelmiştir ve 26 Aralık 1985’te bugünkü anlamıyla işlem görmeye başlamıştır. Lira’dan altı sıfır atılmadan önce 1997’de 6 haneli rakamlara ulaşan borsa endeksinden 2 sıfır atılmıştır. Hem psikolojik algının yönünü değiştirmek hem de dünyadaki örnekleriyle uyum halinde olabilmek için atılmış olan bu adım 16 sene sonra bu sene ocak ayında tekrar gündeme getirilmiştir ve değişiklik önce isimle başlamıştır. IMKB Endeks olarak bildiğimiz borsa, Borsa İstanbul olarak değişmiş ve uluslararası kısaltması BIST olmuştur. Borsa İstanbul özel bütçesi ve gelir kaynakları olan özerk nitelikli, tüzel kişiliğe sahip bir mesleki kuruluştur.

Spekülasyonun ve manipülasyonun en yoğun yapılabildiği bir piyasa olan borsanın doğru tablolara bakıldığında ne zaman gerçekten yükseldiğini ne zaman da spekülasyonlara hedef olduğunu anlamamız çok da zor değildir aslında. Aşağıdaki grafikte 1997 senesinden yani endeksten 2 sıfırın atıldığı yıldan günümüze endeks kapanış değerlerini ve şirketlerin hisse adetleriyle piyasada oluşan fiyatların çarpılması sonucunda elde edilen şirket kapitalizasyon değerler toplamını 2 farklı eğri olarak görüyoruz. Bu iki değer birbirlerinden farklı rakamsal büyüklükler olabilirken yükseliş ya da alçalmalarının paralellik göstermesi beklenir. Yani bir eğri yükselirken diğerinin burnunu aşağıya çevirmesi anlamlı değildir.

Şekil 1.Türk Sermaye Piyasası Şirket Kapitalizasyon Değerleri ve Borsa Performansı Karşılaştırması (1997 – 2013/3)

Kaynak:Grafikte yer alan kapanış değerleri için İ.Ü. Sermaye Piyasaları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Türkiye Sermaye Piyasası 2011 Yılı Raporu, s.35.

Piyasa kapitalizasyon değerleri çin İ.Ü. Sermaye Piyasaları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Türkiye Sermaye Piyasası 2011 Yılı Raporu, s.29.

Grafikteki kırmızı eğrimiz 1997 senesinden itibaren borsa endeks kapanış değerlerini göstermektedir diye daha önce ifade etmiştik. Grafiği dikkatli bir şekilde incelediğimizde menkul kıymetler borsamızın 10 senede 50.000 bandına ulaştığını görebiliyoruz. 2008 senesinde dünyadaki krizden etkilenen piyasa 50.000 bandından aşağı doğru çekilmeye başlamış ve 55.000’lerden 26.000’lere kadar gerilemiştir. 1997’den günümüze günlük bazda en büyük kayıp 21.02.2001’de yüzde 18 olarak gerçekleşse de yıllık kapanış değerleri açısından en yüksek değer kaybı 2008 – 2009 arasında olmuştur. 2009 ilk çeyreğinden sonra kendisini toparlamaya başlayan menkul kıymetler piyasamıza Başbakan Erdoğan’ın müdahalesi gecikmemiş ve Mayıs 2009 itibariyle endeks tekrar 50.000 bandını geçmiştir. Borsa takipçilerinin hatırlayacağı gibi Erdoğan o tarihlerde “sermaye piyasasına güvenin, endeks 60.000’i görecek” diyerek yatırımcıya teminat vermişti ve gerçekten de endeks mayıs ayı sonunda 60.000’i görmüştü. Aslında bir siyasinin yapmaması gereken spekülasyon o tarihlerde kimseler tarafından dikkate alınmamıştı ancak ne zaman ne yapacağı belli olmayan endekse önemli bir siyasi ismin bu şekilde müdahalesini de teorik olarak doğru değildir.

Endeks sözle belli bir düzeyde tutulabilecek bir değere sahipken şirketlerin kapitalizasyonu daha gerçekçi değerlendirme yapmamızı sağlar çünkü bu rakamsal değerler şirketin hisse adedinin piyasa değeri ile çarpımı sonucu elde edilir ve işlem gören tüm şirketlerin değerlerinin toplamının şirket sayısına bölünmesi de endeks değerine bizi götürür. Aynı grafiği incelemeye devam edersek Türkiye ekonomisini değerlendirmede kullandığımız parametrelerden birisi olan borsa, 2007’ye kadar hızlı ve istikrarlı bir yükseliş göstermiştir. Piyasada işlem gören şirketlerin değerleri özellikle 1999’dan 2002’ye kadar gerilerken 2002’de Kemal Derviş’in uygulamaya koyduğu ekonomi politikalarının[3] bir sonucu olarak yükselişe geçmiştir. 1999’dan 2002’ye, gerileyen endekste işlem gören şirketlerin bazıları kapanmış, bazıları da satılmıştır. Sermayenin el değiştirmesi ve AKP hükümetinin dış pazarlara yönelimi 2007’ye kadar süren yükselişin sebepleri olmuştur. 2008’de yaşanan mortgage krizi ise yabancı oranı yüzde 60 seviyelerinde olan borsamızı da etkilemiş ve yabancı yatırımcının çekilmesiyle 26.000 seviyesine kadar gerilemiştir. Yabancının tamamen olmadığı diyemeyeceğimiz ama belki de endeksimizin şirketlerimizin değerleri göz önüne alındığında en olması gereken 26.000 – 30.000 bandı bazen spekülasyonlarla bazen de geri çekilen yabancı paranın yerini yeni sermaye sahibine bırakmasıyla 1 sene içinde tekrar 60.000 bandına yükselmiştir. 100 kiloluk bir insanın 1 sene içinde 50 kilo verip takip eden senede tekrar 100 kiloya çıkması nasıl sağlıklı değilse endeksimizin de bu dalgalanması aslında sağlıklı değildir. Özellikle Türkiye gibi borçla büyüyen ekonomilerin en kaçınması gereken sermaye hareketliliği o yıllarda yaşanmış ve bu durumdan özellikle küçük yatırımcı çok etkilenmiştir. Kredi çekerek borsa oynayan yatırımcıların varlığını düşünürsek ciddi kayıplar ve hatta bunalımlar yine bu dönemde yaşanmıştır.

2011 itibariyle endeks bandı 100.000’e zorlarken şirketlerin piyasada oluşan değerleri aynı tepkiyi verememiştir. İşte tam da bu noktada grafiğe tekrar dikkatle bakmak gerekir. Yazının başında bu iki eğrinin paralel bir dalgalanma göstermesi gerektiğini yazmıştık. En azından mantıken öyle olması beklenir ancak 2012 senesinde şirketlerin piyasa değerlerinde düşüş gözlemlenirken endeksin aynı yönde gerçekleşmeyen hareketi ilgi çekicidir. Endeksin 78.000’lerden geri çekilmesi beklenirken 2013 ilk çeyreğinde 86.000 bandına hareketlenmesi beklenti dışındadır. Şirketlerin değerleri yüzde 9,5 düşerken endeksin değerinin yüzde 10 artmasının iktisadi bir açıklaması yoktur. İşlem gören şirketlerin piyasa değerlerinin toplamından elde edilen endeks değeri matematiğe karşı çıkarcasına nasıl yükselmiştir? Yüzde 10’a yakın değer kaybıyla 2013 mart sonunda 70.000 – 75.000 bandında olması gereken endeks nasıl 86.000 seviyesine tutunmuştur?

İşte bu sorular yanıtlarını iktisatla ve matematikle artık veremeyeceğimiz sorulardır ancak ekonomimiz çok iyi, herşey mükemmel söylemlerinin büyük bir kısmının şişirilmiş bir borsayla açıklanmaya çalışılması kriz planlamaktan başka birşey değildir.

 

Şekil 2.Borsa İstanbul’un Son Altı Aylık Performansı

Kaynak:www.finans.mynet.comadresindeki program ile oluşturulmuştur.

 

Gelelim bu grafiğe. Endeksin Mart sonunda 70.000 – 75.000 bandına oturması gerektiğini bu grafikten önce söylemiştik ve grafiğe baktığımızda 22 şubatta endeksin 75.900’le kapandığını görüyoruz. 2011 ile 2012 arasında 50.000 – 75.000 bandında paralel hareket eden borsa 2013 mart ayıyla birlikte şirketlerinin değer kaybına rağmen yükselmeye devam etmiş ve 22 mayıs 2013 tarihinde 93.400 seviyesine ulaşmıştır. 22 şubat ile 22 mayıs arasındaki bu yükselişi endekste işlem gören şirketlerin piyasa değeri düşerken matematikle açıklamak gerçekten mümkün değildir. Ancak bu yükselişin bir cevabı vardır ve o da SICAK PARA’dır. Buna “Faiz Lobisi[4]”, “Çıkar Grubu”, “Rantiyeciler” ya da “Ana Sermaye” ne derseniz deyin Türk ekonomisi üzerindeki etkisiyle zaman zaman siyasete de yön veren mekanizmadır. Gerilemesi gereken endeksi 76.000’lerden 94.000’lere çıkartarak ardından 3 ayda geldiği noktayı 1 ayda sıfırlatıp endeksi tekrar 74.000’lere gerileten işte bu yabancı sermayedir. Mayıs 2012’de payı yüzde 61 olan yabancılar mayıs 2013’te yüzde 67’ye ulaşmışken Gezi Olaylarını fırsat bilip geldikleri gibi gitmişlerdir ve payları tekrar yüzde 62’ye gerilemiştir. Burada önemli olan 61’den 67’ye çıkmak ya da 62’ye inmek değildir. Önemli olan bu yabancıların portföy büyüklüğüdür ve endeksteki gerileme bize o portföyün ne kadar da büyük olduğunu göstermektedir. 28 mayıstan 20 hazirana kadar geçen sürede şirketlerin piyasa değeri 107 milyar TL erimiş gibi görünse de aslında o erime çok daha önceleri başlamıştı ve borsa söylemlerle ayakta kaldığı için hükümet gerilemeyi Gezi Parkı Olayları ile açıklama çabası içine girmiştir. Ancak daha sonra grafiklere bakmış olacak ki “Faiz Lobisi”ne bunun hesabını sorma kararı almışlardır. Şirketlerin piyasa değeri düşerken, endeks, mart itibariyle yükselişe geçmişti ve burada en öngörülmesi gereken husus bu yükselişin sebebiydi. Endeks şişerken ses çıkartmayanların ve hatta 100.000’e gidiyor diye sevinenlerin endeks, en düşmesi gereken zamanda gerilediğinde sinirlenmesi normal değildir.Neticede birileri 3 ayda piyasayı pompalamış, vatandaşın cebindeki parayı piyasaya çekmiş ve Gezi Parkı Olayları’nı da fırsat bilerek çekip gitmiştir. Giderken de vatandaşın borsaya yatırdığını kendisine faiz olarak ödettirip gitmiştir. Bu nedenledir ki bu olaydan da her zaman olduğu gibi yine küçük yatırımcı zararlı çıkmıştır. Büyük şirketlerdeki değer düşüşleri şirketler batmadığı sürece önemli değildir. Onlar dalgadır. Bugün düşer yarın yükselir ama mühim olan vatandaştır. Üç kuruş parasını biraz değerlensin diye borsaya yatırandır ve serbest piyasa ekonomisi bu insanları ne yazık ki korumamaktadır. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler mottosuyla yıllardır sömürülen vatandaş, cebindeki parasından olduğu gibi evindeki huzuru da kaybetmektedir.

Bu durumda FED’in açıklamasına kadar Başbakan’ın Gezi Olaylarını tırmandırması da anlamlıydı çünkü o endeksin nereye kadar gerilemesi gerektiğini en başından itibaren biliyordu.

Şekil 3.Küresel Piyasalar Borsa Performanları (2012/12 – 2013/03)

Kaynak:Sermaye Piyasası Kurulu, Uluslararası Ekonomik ve Finansal Göstergeler, Araştırma Dairesi Raporu, Güncellenme Tarihi: 09.05.2013, Bölüm 1 Uluslararası Sermaye Piyasası Göstergeleri, I.3. Borsa Performansları.

Bu grafik de dünya borsalarındaki değişimleri göstermektedir. Kırmızıyla gösterilen sütun Türkiye’nin performansıdır ve 3 aylık değişimde şirketlerinin kapitalizasyonu düşerken yüzde 10’a yakın yükselen tek borsa Türkiye’dir. Arjantin’deki şirketlerin değeri 34.255 milyon dolardan 39.388 milyon dolara yükselerek borsada en yüksek performansı gösteren endeks olabilmişken ve Türkiye’ye kadar olan tüm piyasalarda işlem gören şirketlerin piyasa değerleri yükselirken Türkiye’deki şirketlerin değeri 2012 sonunda 315.198 milyon dolarken mart 2013’te 285.185 milyon dolar olmuştur ve 20 haziran itibariyle de 275.600 milyon dolar olmuştur.  Bahsi geçen 107 milyar liralık değer kaybının sebebi Gezi Parkı Olayları kesinlikle değildir ancak 100.000’e kadar şişirilen endekse düşürücü etki yaratması için sürekli körüklenen iyi bir bahanedir Gezi Parkı Protestoları. 31 mayısta 87.000 olan endeks olayların 1 haziranda durulacakken Başbakan’ın açıklamaları ve polisin sert müdahalesiyle tırmanmasıyla matematikle açıklayabileceğimiz bir  seviye olan 73.000’lere gerilemiştir.

Borsa daha ne kadar düşer?

Endeks olması gereken yere hızla inmiştir. Olaylar kızıştırılmaya devam ederse 65.000’lere doğru geriler ve bu durumda içerideki faizciler de biraz para kazanır. Zaten mayıs sonu ile normal olan yabancı sermayenin çekilmesi eylül itibariyle tekrar girişle endeksi biraz yükseltir. Bu arada komşu ülkelerde herhengi bir savaş çıkmazsa da kolay kolay 50.000 seviyelerine tekrar gerilemez. Ancak civarda bir savaş olasılığı varsa ve Türkiyede bu savaşta taraf olsun istiyorsa o “Faiz Lobisi” o zaman endeksi 50.000’lere geriletmeden kimseyi rahat bırakmaz. Bu durumda ülke içindeki gerginlikler önemlidir. Bu saatten sonra yaşanacak her olay savaş hesaplaması yapanların ekmeğine yağ sürmekten başka birşey olmayacaktır. O nedenle demokratik hak arayışı içinde olanların arasına karışan sermaye yanlılar maalesef meydanlarda istenmeyen görüntülerin oluşmasına sebep olabilirler. Eğer senaryo bir savaş üzerine kurulduysa demokratik hakkını arayan halkın bunu görebilmesi ve hızla meydanları terk etmesi gerekir. Başbakan’ın misilleme yapar gibi gerçekleştirdiği mitingler ve özellikle güçlü olduğu bölgelerde bu mitingleri düzenleyerek gövde gösterisi yapıyor olması ve ülkede belirginleşen ayrımlar, savaş tamtamları çalanların gözlerini döndürmekte ve iştahını kabartmaktadır.

Ekonomisi üretime dayanmayan, istihdamsız bir şekilde borçla büyüyen, büyümesini özkaynak yerine SICAK PARA’yla gerçekleştiren ve istihdam yaratmayarak özellikle üniversite mezunu işsizlik oranını tırmandıran bir ekonomi politikasının uygulayıcıları ülkenin iplerini yabancı sermayenin eline çoktan vermiştir. O nedenle belki de artık onların da yapabilecekleri manevralar sınırlıdır çünkü alan daralmıştır. İşte bu nedenle birileri iplerimizi çekmeden borsadaki ve dolayısıyla ekonomideki dalgalanmayı iyi okumalı ve yıllarıdır ekonomik krizine sebep arayan bu ekonomi politikasının maşası olmamalıyız. Halk, tepkilerini hem hükümete hem de dünyaya göstermiştir. Hatta dünyaya Türk’ün sarıklı, cübbeli, siyah çarşaflı olmadığını da göstermiştir. Tarihte belki de organize olmadan en büyük kitleyi ayaklandırmış bu hareket 4 canını kaybetmiş ve şimdiden yaralanmıştır. Bundan sonra tepkiler seçim sistemine yönlendirilmelidir. Bilgisayar destekli bir seçim sistemi yerine eski usule geri dönülmeli ve herkes sandığına sahip çıkmalıdır. Tatillere, bayram öncesine ya da sonrasına denk gelen seçimlere karşı hazırlıklı olunmalı ve oy kullanmanın en önemli vatandaşlık görevi olduğu unutulmamalıdır. Şu anda ise vatana yapılacak en büyük hizmet bir an önce meydanları ve parkları terk edip toplu hareketlere son vermek olacaktır. Aksi taktirde müdahale şiddetini artırma emri almış olan polisle halk arasında tedavisi mümkün olmayan yaralar açılacak ve ülkede saflar netleşecektir.

Sonuç olarak borsa teknik olarak 70.000 seviyesinin altına düşmemelidir. Ancak 65.000’den itibaren aşağı doğru hareket tehlikelidir ve meydanlar terk edilmedikçe endeksin yönünü aşağı çevirmesi kuvvetle muhtemeldir. Savaş fısıltılarını alan yabancı şirketler hızla piyasadan çıkmaya başladıklarında da muhtemelen endeks tekrar 50.000leri görmüş olacaktır.

Bir son olasılık da borsayı 100.000’in üstüne taşımak, ardından 2  sıfır atmak ve yatırımcının psikolojik algısını değiştirerek endeksi ve dolayısıyla şirketleri değersizleştirmek de mümkündür. Bu hareket eğer yabancı sermaye tarafından yapılıyorsa da savaş senaristlerinin planlarını ertelediğini, müdahale için doğru zamanı beklediklerini aklımıza getirebiliriz.

 


[2]İ.Ü. Sermaye Piyasaları Araştırma ve Uygulama Merkezi, Türkiye Sermaye Piyasası 2011 Yılı Raporu, s.24.

[3]Türkiye Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı, http://www.tcmb.gov.tr/yeni/duyuru/eko_program/program.pdf

[4]Aslı “interest rate looby” olan terim Türkçe’ye “faiz lobisi” olarak çevirilmiştir. Ancak Interest hem faiz oranı, hem de ilgi ve çıkar anlamına geldiği için aslında ifade edilmek istenen “çıkar grupları”dır. Lobicilik faaliyetleri yapan şirketler kastedilmektedir. Bunlar faiz geliri elde ediyorsa faiz lobisi olabilir. Daha çok ihale alımlarında ve politikacıları yönlendirme konularında etkili olan bu gruplar çıkarları doğrultusunda siyasete yön vermeye çalışırlar.

Dr. Bahar Aşcı

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı