Bu sayfayı yazdır

“Sağlık Şoku”ndan“Finansal Şoka” Yolculuk(1)

Yazan  01 Haziran 2020

2020 yılına Covid-19 salgını tüm dünyayı etkiledi. Sağlık krizi şeklinde başlayan etkilenme süreci dönüşerek insanlık ve ekonomik kriz olma yoluna girdi.

Genel olarak salgının dünya ülkelerinden seyri şu şekilde gerçekleşmiş veya gerçekleşmeye devam etmektedir. İlk aşaması “sağlık şoku”, ikinci aşaması “arz şoku” üçüncü aşaması “talep şoku” ve “insanlık krizi”, dördüncü aşaması “komşuyu fakirleştirici politikalar” ve son aşaması “finansal şok” olarak geldi veya gelecektir.

Küresel dünyanın neredeyse tamamı ilk dört aşamayı yaşamıştır. İlk aşama “sağlık şoku”, dünyadaki küreselleşmenin boyutuna bağlı olarak yüksek yayılma hızı ile birlikte tüm ülkeleri etkilemiştir.  Özellikle ülkelerde geç gelen önlemlerden dolayı yayılma hızı bir kat daha artmıştır. Gelişmiş ülkelerin neredeyse tamamında geç alınan tedbirler, sahip oldukları nüfusun yaşlılığı ve sağlık sistemlerindeki eksiklikten dolayı yüksek düzeyde kayıplar yaşanmıştır. Gelişmiş olmayan ülkelerin neredeyse tamamındaki ise, imkansızlıklar ve sağlık sektöründeki geri kalmışlık sonuçların vahim boyutlara ulaşmasını sağlamıştır. İkinci aşama ise ekonomik anlamda “arz şoku” ile kendini göstermiştir. Özellikle salgının çıkış noktası Çin’de alınan tedbirlerden dolayı yaşanan üretim kayıpları, arz şokunun oluşmasına büyük katkı yapmıştır. Çünkü Çin, küresel ekonomiye önemli miktarda girdi sağlayan(ara ve yarı mamül üreten) sağlayan ana tedarikçi konumundaydı. Ayrıca salgına maruz kalan her ülkede tekrar eden üretim kayıpları küresel ekonomide tedarik zincirinin bozulmasına neden olurken, üretim kayıplarını daha da üst noktaya çıkarmıştır. Üretim kayıplarının ekonomide meydana getirdiği gelir ve servet kayıpları ile ülkelerde alınan tedbirler “talep şoku” nun oluşmasına neden olmuştur. Bu aşamada gelişmiş ve gelişmiş olmayan bütün ekonomilerde artan işsizlik, azalan karlar, düşen hisse senetleri ve emtia fiyatları küresel ekonomilerin tamamını etkilemiştir. Bu aşamada ülkelerin dayanışma ve birbirine destek olmaktan ziyade her anlamda(öncelikle sağlık ve ekonomi) düşmanca tutum sergilemesi, salgının “insanlık krizine”   dönüştüğü açıkça görülmüştür. Ülkelerin kendilerini dış dünyaya kapatması ve diğer ülkelerin ihtiyaç hissettiği en temel tıbbi araç gerekleri dahi paylaşmaması bunun en güzel örneğidir. Bu durum ülkelerin tamamının “komşuyu fakirleştirici politikalar” uygulamasını sonucunu ortaya çıkarmıştır. Dünyada ülkelerin tamamı öncelikle salgının önlenmesi için gerekli olan tıbbi ve diğer dezenfektan ürünlerin yurt dışına satışını engelledi. Daha sonra kendi ülke ekonomik yapılarını korumak adına pek çok üründe gümrük vergilerini artırarak yerli üretimi teşvik edecek uygulamalara ağırlık verdi. Salgın süresince devam eden bu tür uygulamalar, küresel dünya normalleşme sürecine dönerken bile artarak devam ettiği görülmektedir. Bu dört aşamanın bütün unsurları dünya ülkelerinin tamamında somut bir şekilde görülmüştür. Ülkeler ellerindeki kaynakları sonuna kadar öncelikle salgını kontrol etmeye sonra ise “sağlık şokunun”, bir “finansal şok”a dönüşmemesi için kullanmışlardır. Bugün gelişmiş ülkeler sahip oldukları gelir ve rezerv fazlalıklarını ekonomiye aktarmakta ve oluşabilecek finansal şokun etkisini en aza indirmeye çalışmaktadır. Örneğin ABD’nin 3 trilyon dolara ve AB 2 trilyon dolara yakın bir finansmanı ekonomilerine aktarması bunun çabasıdır.

Bu kadar büyük finansal desteklere rağmen uluslararası kuruluşlar 2020 yılında ABD’nin -%6 ve AB’nin ise -%8,2 ekonomik küçülme yaşayacağı tahminlerinde bulunmaktadır. Küresel ekonominin büyüme motoru olan Çin bile 2020 yılının ilk çeyreğinde -%6.2 küçülmesi, 2020 yılında pozitif bir büyüme elde edilse de bu oranın çok düşük olacağının tahminlerinin artması, küresel ekonomi için finansal şokun oluşabileceğinin en somut göstergesidir. Gelişmiş ülkeler bir taraftan ekonomilerine yüksek miktarlarda para girişleri sağlarken diğer taraftan artan bütçe açıklarını finanse etmektedir. Gelişmiş olmayan ekonomiler bu üstünlüklerin tamamından mahrum vaziyettedir. Çünkü bu ülkelerin gelir ve rezerv fazlalıkları bulunmamakta, dolayısıyla ne ekonomilerine para girişi ne de artan bütçe açıklarını kapatacak finansmanları bulunmamaktadır. Bu ülkelerin tamamı küresel finansal oyunculardan tekrar borçlanmaya veya merkez bankalarının son dönemde fazlaca kullandığı kısa süreli ödünç para olan swap anlaşması yapmaya çalışılmaktadır. Küresel finansal oyuncular dünyadaki ekonomik gelişmelere paralel olarak artan risklerden dolayı borç verme konusunda gönüllü davranmaması ve büyük ülkelerin merkez bankalarının swap anlaşmalarından her ülkeyi faydalandırmaması, gelişmiş olmayan ülkeleri finansal şoka doğru sürüklemektedir.

Bugün Arjantin ekonomisinin finansal anlamda zor durumda olmasının en önemli nedeni budur. Çünkü küresel finansal oyuncular riskli olarak gördükleri gelişmiş olmayan ekonomilere gitmemekte ve hatta çıkmaktadır. Bu durum ülkelerde üç temel sorunun derinleşmesine katkı yapmaktadır. Birincisi, salgın ile birlikte gelir ve servet kaybına maruz kalan ekonomik oyunculara gerekli miktarda finansman desteğinin sağlanamamasıdır. Bu durum hem toplam talebi yavaşlatma hemde toplam arzın artışına engel olmaktadır. İkincisi, azalan kamu gelirlerine karşılık artan giderlerin yani bütçe açığının finanse edilmesini imkânsız kılmaktadır. Üçüncüsü ise, yabancı sermaye kaçışları ile ödeme zamanı gelen dış/iç borçların geri ödenmesinde sorunlar yaratmaktadır. Bu ortadan hemen kaldırılamayan üç sorun, gelişmiş olmayan ülkelerde “finansal şok” un oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Dolayısıyla salgının yarattığı olumsuzluklar önümüzdeki zaman diliminde yani 2021 yılında gelişmiş ülkeler için sonlanma ihtimali bulunsa da gelişmiş olmayan ülkeler için 2021 yılında da devam edeceğini göstermektedir. Çünkü şuan için gelişmiş olmayan ülkelerin bir kısmı gerekli olan finansmanı borç veya swap yoluyla kısa süreli( 1 yıl) ötelese de, 2020 yılında yaşanma ihtimali olan ekonomik küçülmeler ve artan gelir kayıpları nedeniyle 2021 yılında bu borçları ödeyecek finansmanı bulamayacaktır. Bu dönemde yeni borç veya swap yoluyla ödünç para bulamayan ülkelerin tamamında ise finansal şoklar oluşacaktır. Bu finansal şoklar gelişmiş olmayan ülkelerin aralarındaki ticari bağımlılık ölçüsünde yayılarak, dış ticaret krizine ve nihayetinde küresel bir borç krizinin oluşmasına neden olma ihtimali yüksek görülmektedir.

 

Prof. Dr. Mehmet Alagöz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Ekonomi Araştırmaları Merkezi Başkanı