Bu sayfayı yazdır

Kömür Madenciliği

Yazan  20 Kasım 2014

1800 yılında dünyada tüketilen kömür miktarı 10 milyon ton, 1850’de 76 milyon ton, 1900’de 762 milyon ton, 2000 yılındaki tüketim miktarı ise 4.643.000.000 tondur.1900 yılında dünya kömür üretimi 762 milyon ton, 1970 üretimi 2.581.100.000 ton, 2000 yılı üretimi de 4.521.493.000 tondur. Rakamların büyüklüğü dünyanın kömür madenine ne kadar bağımlı olduğunu açıkça göstermektedir. Bu sebeple birilerinin yapıkları yanlışlar yüzünden Türkiye’de kömür madenlerinin hatta daha da ileri giderek bütün maden ocaklarının kapatılmasını istemek ülkenin menfaatleri açısından hiç de ciddiye alınacak fikirler değildir.Ülkenin iktisadi hayatını alt üst edecek fikirleri ortaya atanların bilgi ve görgüleri acaba nedir?

Kömürün Önemi

Günümüzde dünyada irili ufaklı 7.000 adet kömür santrali bulunmaktadır. Ayrıca 59 ülkede 1.401.268MW gücünde 1199 yeni kömür santrali planlaması yapılmıştır. Mevcut kömür santrallerinden 600’ü ABD ve 620 adedi de Çin’de bulunmaktadır. 2011 yılında dünyada üretilen toplam elektrik enerjisi 22.018,1TWh olup, bunun %41’i yani yaklaşık 9.144 TWh’i kömürden elde edilmiştir.Türkiye’nin Ekim 2014 itibariyle kurulu gücü 68.719 MW olup bu gücün %21,39’u ve üretimin de %28,8’i kömürden elde edilmektedir. Elektrik üretiminde, demir-çelik, çimento ve diğer sanayi sektörlerinde ve ısıtmada kullanılan kömür, bataklıklarda, deltalarda, göllerde, lagünlerde ve akarsu taşma ovalarında milyonlarca yıl önce bulunan bitki kalıntılarının jeolojik olaylar neticesinde yer altında gömülmeleri ve bulundukları yerde basınç, sıcaklık ve mikrobiyolojik etkilerle bozunması sonrası organik bir kayaç haline dönüşmesi hadisesidir. Yapısında C, H, O atomları bulunduran kömür, yerin sıcaklığına bağlı olarak turba, linyit, alt bitümlü kömür, taşkömür, antrasit ve grafit adını almaktadır.(Ş.1)Dünya birincil enerji arzında 1973-2011 yılları arasında petrolün payı %46’dan %31,5’e inerken, doğalgaz %6’dan %21,3’e, nükleer enerji %0,9’dan %5,1’e, hidrolik ve yenilenebilir enerji %1,9’dan %3,3’e, kömür %24,6’dan %28,8’e yükselmiştir. 2011 yılında dünyadaki kömür arzı bir önceki yıla göre %8,8 artarak 3.777 mtep olmuştur.

(Ş.1 Kaynak. TTK 2013 Sektör Raporu. Uluslararası Genel Kömür Sınıflaması)

2013 yılı dünya kömür üretimi 7.896.000.000 tondur (Çin-3.670.000.000 ton, ABD-892.600.000 ton, Hindistan-605.000.000 ton, Avustralya- 478.000.000 ton, Rusya-347.100.000 ton, diğer ülkeler 3.703.300.000 ton). Çıkarılan bu kömürün %63’ü elektrik santrallerinde, %27’si demir-çelik ve diğer sanayilerde, %10’u ısınma ve diğer alanlarda kullanılmaktadır.BP Stastical Review of World Energy June 2014 verilerine göre dünya kömür rezervleri toplamı 891.531.000.000 tondur. (Ş.2)

      ÜLKE

  TAŞKÖMÜR

      LİNYİT

   TOPLAM

REZERV %

      ABD

108.501.000.000

128.794.000.000

237.295.000.000

        26,6

      RUSYA

49.088.000.000

107.922.000.000

157.010.000.000

        17,6

      ÇİN               

62.200.000.000

52.300.000.000

114.500.000.000

        12,8

AVUSTRALYA

37.100.000.000

39.300.000.000

76.400.000.000

          8,6

HİNDİSTAN

56.100.000.000

4.500.000.000

60.600.000.000

          6,8

TÜRKİYE

(rezerv eksiktir)

     200.000.000

8.380.000.000

 8.580.000.000

          1.0

DİĞER ÜLKE.

90.010.000.000

147.136.000.000

237.147.000.000

        26,6

TOPLAM

403.199.000.000

488.332.000.000

891.531.000.000

       %100

 

 (Ş.2. Kaynak BP)

Türkiye’de Kömür

TKİ Genel Müdürlüğü’nün sitesinden bazı alıntılar yaparak kömür madenciliğinin ülkemizdeki konumunu açıklamaya çalışalım. 2014 Haziran ayında çıkarılan 2013 yılı Kömür Sektör Raporu’ndaki şu ifadelerin üzerinde madenciliğin içinde bulunduğu vaziyetten dolayı dikkatle durmak gerektiğine inanmaktayım. ’’1980’li yıllardan itibaren sürekli bir düşme eğilimine giren taşkömürü üretimleri 2004 yılında 1,9 milyon tona kadar gerilemiştir. Bu tarihten sonra tekrar hareketlenen satılabilir taşkömürü üretimi 2012 yılında 2,3 milyon ton düzeyindedir. 2013 yılında ise bir önceki yıla göre %17,4 oranında gerileyerek 1,9 milyon ton olarak gerçekleşmiştir (TTK 2014, s.23). Zonguldak Havzası’nda 2004 yılından itibaren TTK tarafından rödövans karşılığı özel firmalara kömür üretimi uygulaması başlatılmıştır. 2013 yılında özel sektör tarafından üretilen taşkömürü toplam üretimin yaklaşık %28,7’si oranındadır (TTK 2014, s.23)…  Aynı dönemde (1990-2012) özel sektör linyit üretimi genellikle 4-8 milyon ton arasında değişmekle beraber, son yıllarda gerçekleşen özelleştirmeler sonrası 2013 yılı itibariyle özel sektörün payı %20’ler seviyesine yükselmiştir. Özelleştirmeler kapsamında; Sivas-Kangal Havzası ile Seyitömer Havzası kömürleri 2013 yılında ve Kemerköy, Yeniköy ve Yatağan Termik Santrallarını besleyen kömür sahaları ise 2014 yılında özel sektöre devredildi. Dolayısıyla, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde özel sektör payının çok daha fazla artması beklenmektedir… Özel sektör elinde bulunan linyit sahası işletme ruhsatı sayısı MİGEM verilerine göre 380 adet olup 2012 yılında bu sahalardan sadece 31 adedinde 50.000 tonun üzerinde tüvenan kömür üretimi yapılmıştır.’’

Ülkemizde 510 milyon tonu görünür olmak üzere toplam 5.450-7050 kcal/kg AID’li 1.126.548 ton taşkömürü ve tahminen %90’ını görünür 868-5000 kcal/kg AID’li 13.300.000.000 ton linyit rezerv bulunmaktadır. Toplam kömür rezervi 14.426.548.000 tondur. Türkiye’nin kömür çıkarılan alanları MTA’nın yapmış olduğu haritada görülmektedir. (Ş.3) 2012 yılında ülkemizde 68,1 milyon ton linyit, 2,3 milyon ton taşkömürü, 1 milyon ton asfaltit olmak üzere 74,1 milyon ton üretim gerçekleşmiştir. Diğer taraftan 1990’lı yıllarda kömür ithalatımız 10 milyon ton, 2000’li yıllarda 20 milyon ton iken, 2012 yılı kömür ithalatımız 30 milyon ton olmuş ve ithal kömürün faturası 2012 yılında 4,6 milyar doları bulmuştur. Türkiye dünyada kömür ithalatında dokuzuncu sıraya oturmuştur. Ülkede 25.000 MW gücünde ithal kömür dayalı santraller kurulması düşünülmektedir. Bugerçekleştiği takdirde ödenecek döviz miktarıülkede her türlü açığın daha da büyümesi anlamına gelecektir. Ülkemizde bu kadar kömür varken bir anda kömürde de dışa bağımlı hale gelme ihtimali bulunmaktadır.2013 yılı itibariyle ithalatın yaklaşık 8,7 milyon tonu Rusya Federasyonu’ndan, 7,2 milyon tonu Kolombiya’dan, 4 milyon tonu ABD’den ve 3,3 milyon tonu Güney Afrika Cumhuriyeti’nden yapılmıştır. Bu ülkeleri 1,5 milyon ton ile Ukrayna ve 0,9 milyon ton ile Avustralya izlemektedir. Ekim 2014 itibariyle linyit+taşkömürüne dayalı kurulu gücümüz %14,66 (8515 MW), ithal kömüre dayalı kurulu gücümüz ise %6,73 (3912 MW)’tür. Tehlike giderek büyümektedir. Çünkü kendi kömür yataklarımız yeterince kullanılmamaktadır. Bu politikalar eksiktir, yanlıştır, çok kötüdür…Türkiye enerji arzında güvenli birer kaynak olan kömür ve su kaynaklarının tamamını kullanmak mecburiyetindedir.

    (Ş.3.Kaynak MTA)

Ülkemizde 120-130 milyar kWh elektrik üretimi yapacak kömür rezervleri bulunmaktadır. Bugün için toplam kurulu gücün %21.39’u, toplam üretimin ise %28,8 kömürden karşılanmaktadır. Elektrik üretiminde 1970 yılında  %32,7 olan kömürün payı, 1985’de 43,9’a çıkmış ancak doğalgazın devreye girmesi neticesinde ortaya konan yanlış enerji politikaları sebebiyle de bu pay 2000’de %30,6’ya, 2005’de %26,6’ya, 2010’da %26,1’e gerilemiş, ancak ithal kömüre dayalı santrallerin kurulmaya başlaması ile birlikte 2013’de 26,6 civarında kalmıştır. 2013 yılında kömüre dayalı santrallerin elektrik üretimi toplamda 63786,1 kWh’tir. Kömüre dayalı kurulu güç 2010 yılında 11950,3MW, 2011’de 12550,3 MW, 2012’de 12576,8 MW ve 2013’de 12563 MW olmuştur. Görüldüğü gibi ülkemizde kömür kullanımı küresel politikalara tam anlamıyla bütünleşmenin neticesinde giderek azalmış ve de daha büyük bir tehlike ortaya çıkmıştır. İthal kömür kâbusu.Bu ülke kendi kara elmasını kullanmaya mahkûmdur.Karası hep işçinin, emekçinin, yoksulun, elması da zenginin, patronun, eşrafın olan kara elması…

Kömür Santralleri ve Teknolojileri

Termik santraller katı, sıvı ve gaz halindeki yakıtlardaki kimyasal enerjiyi ısı enerjisine, ısı enerjisini hareket enerjisine, hareket enerjisinide elektrik enerjisine dönüştüren tesislerdir. Yani termik santrallar, kimyasal enerjinin elektrik enerjisine dönüştüğü tesislerdir. Düşük kalorili kömürlerin ısınmada kullanımları pek uygun olmadığı için bu kömürler elektrik enerjisi üretiminde yaygın olarak kullanılmaktadır. Günümüzde G.Afrika elektrik üretiminin %93’ünü, Polonya %87’sini, Çin %78’unu, Avustralya %78’ini, Yunanistan %54’ünü, ABD %45’ini, Almanya %41’ini ve Türkiye %29’unu kömürden elde etmektedir. Ülkemizde 31 adet kömüre dayalı santral bulunmaktadır. Afşin-Elbistan (A+B toplam 2795 MWW), Zonguldak-Erzen (1390 MW), İskenderun-Sugözü (1329 MW), Soma, Kemerköy, Yatağan, Kangal, Yeniköy ve Çan bunlar arasında bulunmaktadır. Afşin-Elbistan’daki kömür rezervimiz 3,5 milyar tondur. Burada 7 adet termik santral kurulması mümkün iken 2 adet santral bulunmaktadır (yeni santraller kurulması aşamasına gelinmiştir).Dünyada elde edilen enerjinin 9.144TWh’i kömürden elde edilmektedir (Çin 3.723TWh, ABD 1.875TWh, Hindistan 715TWh, Japonya 281TWh, Almanya 272TWh, G.Afrika 243TWh, Rusya 164TWh, Polonya 141TWH, Türkiye 64TWH). Elektrik enerjisi elde edilen her kaynağın tabiata bir takım zararları olduğu doğrudur. Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılmasının tehlikeli olduğunu dile getiren gruplar kömüre, asfaltite ve nükleer santrallere da karşı olduklarını sıkça dile getirmektedirler. Peki, ülkenin ve de insanlığın ihtiyaç duyduğu enerji nereden karşılanacaktır? Güneş, rüzgâr, jeotermal ve diğer yenilenebilir bütün kaynakları kullanılması gerektir ve şarttır fakat bu kaynaklar yeterli değildir. 2011 yılında fosil kaynaklı CO2 emisyonu 31.342 milyon ton seviyesinde olmuştur. Bu miktar içinde kömür kaynaklı CO2 emisyonu miktarı 13.733 milyon tondur.Kömür verimli ve de temiz teknolojiler eşliğinde kullanıldığında insanlığın her zaman ihtiyaç duyacağı bir yakıttır. Kömür yakıt olarak kullanıldığında SO2, NO, CO ve CO2 gibi zararlı gazları çevreye yaymakta ve küresel ısınma meydana gelmekte, neticede de iklim değişikliğine yol açan sebepler arasında yer almaktadır. Kömürün bu zararları belirlendiğinden bu yana zararlı etkileri en aza indirmek ve daha temiz enerji üretmek amacıyla kömür teknolojisi üzerine çalışmalar başlatılmış ve olumlu neticeler alınmıştır. Kömür teknolojisinde hedef temiz kömür üretmek olduğuna göre kömürün üretimi, hazırlanması ve kullanılması temiz olarak gerçekleştirilmelidir. Burada iki husus önemlidir. Çevreyi kirleten emisyonlarını azaltmak ve enerji miktarını artırmak. Bunun içinde kömürün, kükürtten arındırılması, susuzlaştırılması ve ısıl değerinin artırılması gibi işlemler yapılmaktadır. Sıfır emisyonlu teknolojiler, CO2 tutma ve depolama teknolojileri, akışkan yatakta yakma teknolojileri ve mevcut santrallerde verimlilik iyileştirmeleri temiz kömür teknolojilerinde kullanılan teknolojilerdir. Dünyada kömürden dolayı atmosfere salınan emisyonların en aza indirilmesi bu teknolojik çalışmalara uygun santraller kurulması ile gerçekleşebilir.

Maden Kazaları ve Zeytin Ağaçları

Madencilik her aşaması riskli, emek yoğun, yatırım geri dönüş süreci uzun, bulunduğu yerde işletilmesi gereken, kullanıldıktan sonra yerine konulamayan ve ekonomik krizlerden en fazla etkilenen bir sektördür. Ülkemizde yaklaşık 772 adet yeraltı ve yerüstü maden işletmesi bulunmaktadır. Bu işletmeleri 157’si yeraltı, 93’ü yerüstü olmak üzere 250 adedi kömür madeni işletmesidir (2010 rakamları).Türkiye’de 250 civarında kömür madeni işletmesinde yaklaşık elli bin kişi çalışmaktadır. 1983-2014 yılları arasında kömür madeni işletmelerinde 897 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir (Bu kazalarda 2003-2014 arasında 425 kişi hayatını kaybetmiştir). Kömür ocaklarında meydana gelen kazaların sebepleri arasında metan gazı patlaması, CO ve CO2 zehirlenmeleri ve boğulmaları,gaz sıkışması, kömür tozu patlaması ve yanması, su basması, göçükler bulunmaktadır. Maden ocaklarında meydana gelen kazaların en önemli sebebi ihmaldir. Soma ve Ermenek’te meydana gelen 319 vatandaşımızın hayatını kaybettiği maden kazalarının tek sebebidir ihmaldir. Burada ihmal dediğimiz önem vermeme, savsaklama, dikkatli davranmama, görevini gerektiği gibi yapmamayı gerçekleştirenler bu ocaklardan sorumlu kişilerdir. Sorumluluk ocak sahibinden başlar, denetleme görevini veren kişiler, denetlemeyi yapanlar, ocaklarda çalışan tüm görevlileri kapsar. Orta Çağdan kalma ocaklarda sırf birilerine para kazandırmak uğruna madencilik yaptırılmamalıdır. Özellikle de siyasetin bu gibi insan hayatını doğrudan ilgilendiren konularda devre dışı kalması gerekir. Küçük bir kasaba, eşraftan bir adam, ben ve partim sloganı ile ortalıkta dolaşır ve talimatlarla kömür çıkarmaya kalkarsa sonuç hiç de iyi olmamaktadır. ETKB’nın ve ÇSGB’nın elemanları çok ciddi incelemeler yaparlarsa neticeler böyle olur mu?Burada Sayın bakanların idari bir sorumluluğu bulunmamaktadır. Onların sorumluluğu tamamen siyasidir. Yapmaları gereken devlet kademesinde ihmali bulunan kişileri görevden alarak, daha bilgili, tecrübeli ve tesir altında kalmayacak kişilere görev vermek olmalıdır. İLO kaza tanımını şu şekilde yapmaktadır: ‘’Önceden planlanmamış, bilinmeyen ve kontrol altına alınmamış ve çevreye zarar verebilecek özellikte bir olaydır.’’Şimdi birilerinin ihmali neticesinde meydana gelen müessif olaylar sonrası ortaya çıkıp birilerini suçlamaya hiç kimsenin hakkı yoktur. Zira bu olaylar olmadan önce gereken tedbirlerin alınması için devlet yetkilileri, siyasi partiler, STK’lar, sendikalar gerekenleri yapmalıdırlar. 319 madenci için ülke ayağa kalkmalıydı değil mi? Bu madencilik anlayışı, hırsı, insana değer vermeme, çok para kazanma ve insanların sırtlarına basarak debdebeli bir hayat ve neticede onların ölümleri pahasına rahat yaşamak arzusu olduğu sürece gözler kapalı, kulaklar sağır ve diller lal olmuş demektir. Madenci kasabalarındaki fakirlik, yoksulluk ülkemizin genel hayatını açıkça gözler önüne sermektedir.

Dünya zeytin üretiminin %26'sı İspanya’da,%23'ü İtalya’da, %15'i Yunanistan’da,%9'u Türkiye’de, %8'i Tunus’ta ve %5'i Fas’ta yapılmaktadır. 2012 yılı verilerine göre ülkemizde 123.375.338 adet meyve veren, 38.231.803 adet de meyve vermeyen olmak üzere 161.607.141 adet zeytin ağacı bulunmaktadır. Ağaç başına ortalama 11,7 kg zeytin verimi ile 534.376 ton sofralık zeytin olarak ayrılmış, geri kalandan da 191.106 ton zeytinyağı elde edilmiştir (2014 yılı zeytin rekoltesi 410.000 ton, zeytinyağı üretimi 130.000 tondur). İspanya’nın zeytinyağı üretimi 1.400.000ton, İtalya’nın 500.000 ton, Yunanistan’ın 310.000 ton, Tunus’un 180.000 ton ’dur. Dünya zeytinyağı üretimi 2.800.000 ton civarındadır. Türkiye bu üretimin ancak %5-7’sini üretmektedir. İspanya’da bulunan zeytin ağacı sayısı 300.000.000, İtalya’da 230.000.000, Yunanistan’da 150.000.000civarındadır. Bu rakamların ortaya koyduğu sonuç şudur: Dağımız taşımız asla ve asla zeytin ağaçları ile dolu değildir. Türkiye’de beş yüz bin civarında bir ailenin geçimini zeytinliklerden elde ettiği düşünülürse, gerçekten dağın taşın zeytin ağaçlarıyla donatılması gerekir. Çevreye zarar vermeden sanayi tesislerin kurulması konusunda devlet çok ciddi hareket etmelidir. Zeytinliklerin, meyve ve sebze bahçelerinin, ormanların dibine fabrika yapmak yerine o yöre halkının gerçekten görüşlerinin alınarak bu yerlerden daha uzak yerlere yapılması konusu neden gerçekleştirilemez? Bugünkü devleti yönetenler neden ortadan çekilirler? Meseleyi zamana yayarak ve vatandaşın tepkisine göre davranmak insanları rahatsız etmektedir. Ülkede her meselenin altında birilerine menfaat sağlandığı yattığı inancı, fikri toplumun büyük çoğunluğu adeta kuşatmıştır. Büyük yatırım projelerinde hukuki sorunlar çözülmeden halkın karşısına asla çıkılmamalıdır. Hele Yırca’daki gibi yüklenici firma ile halk karşı karşıya bırakılmamalıdır. Şimdikesilen zeytin ağaçlarının sorumlusu kimdir? Devlet mi? Yüklenici firma mı?Zeytinlikleri koruyan bazı kanunlarda değişiklikler yapmanın manası nedir? Nereleri yine inşaat alanları olacaktır? İnşaat sektörü emin olunuz halkın karnını doyurmuyor? Artık üretime yönelik fabrika yapan fabrikalar yapmanın zamanı gelmedi mi? Devletin artık yüzünü halkına dönme zamanı gelmedi mi? Devlet halkın her gün daha da fakirleştiğinin farkında değil midir?Devletimizin her konuda daha iyi yönetilmesi için asırlar önce 14. Asırda yaşamış düşünür, sosyolog, tarihçi ve devlet adamı İbn-i Haldun’a bir kulak verelim. İslam’ın Türk’ler tarafından kurtarıldığını dile getiren İbn-i Haldunhakkında ’’İbni Haldun’da Devlet Anlayışı’’ adlı eserinde C. Şener İbn-i Haldun’un fikirlerini ayrıntılı bir şekilde anlatıyor. Kısa bir alıntı: (www.circassiancanada.com)

1) Kuruluş DönemiToplumun kuruluş dönemini kapsamaktadır. İbni Haldun devletin bu döneminde, devletin kaynağına ilişkin teorilerden yana gözükmektedir. O’na göre her toplumun başlangıç noktasında bir şef ve onunla aynı kandan gelen akraba yer almaktadır. Fakat bu sadece bir başlangıçtan ibarettir… Kuruluş döneminde, muhalefet edenler sindirilir ve yenilgiye uğratılır. Bu devre amaca ulaşmak için; karşı koyanları boğma, devlet ve tahta sahip olma ve önce hükümet sürmüş olanların elinden devleti çekerek alma dönemidir.

2) Yükseliş Dönemi: Yükseliş dönemi, yıkılışa değin bu dönemdedir. İbni Haldun’a göre bu dönemde toplumu, “istibdat” ve “ferağ” olmak üzere iki tavır karakterize etmektedir.İstibdat dönemi iktidarın tamamı ile bireyselleştiği devredir. İbni Haldun, etnolojik terminoloji bakımından bu devreye “Medine” sözcüğünü kullanmıştır… Baskı devresi her şeyden önce, hükümdarın kavmini baskı altına alarak devleti kendi başına idare etmeye başladığı dönemdir. Bu dönemde bile eski asabiyyet tamamı ile çözülmez. Baskı yönetiminin kuruluşuna rağmen, hükümdarın kandaşları hala bir güç olarak mevcut bulunurlar. Hükümdar gerçek bir hükümdardır. Devlet başkanı bu dönemde köleler edinmeğe ve adamlar besleyerek onları kendisine yardımcı yapmaya çalışır. Burada amaç; devleti kendisi ile paylaşan ve devlette hükümdarın kendi hissesi nisbetinde payları bulunan mensup olduğu uruğ ve boyları fakir düşürmektir… Hükümdarın mutlak iktidarının yerleşmiş bulunduğu bu döneminde, artık iktidarı pekiştirmekten çok iktidarın nimetlerinden faydalanmak sözkonusuur. Rahatlık çağı başlamıştır. Rahatlık gösterişe, şatafata dönük bir rahatlıktır. Hükümdarlar bu devrede para ve servet toplayarak büyük binalar, köşkler, kaleler, büyük şehirler ve heybetli heykeller inşa ederler. Kavimlerinin ileri gelenlerinden huzuruna gelen heyetlere bağışlarda, ihsanlarda bulunurlar. Maiyetinde bulunanların sayılarını çoğaltır, onlara para verir, derece ve rütbelerini yükseltirler. Sonuçta; devleti kuran asabiyye çözülür. Devlet yönetiminde yeni bir “seçkin zümre” oluşur. Hükümdarın gücü doruğuna ulaşır. Çevresidekilerin şeref ve kuvvetleri artar. Bunlar para ve servet toplarlar.

3) Gerileme Ve Çöküş Dönemi: İbni Haldun gerileme ve çöküş dönemini, hayatın son iki aşamasını içine alan “müsalemet” (barış) ve “israf” (gereksiz harcama) olmak üzere iki madde olarak ifade etmektedir.

a) Barış (Müsalemet) Dönemi: Bu aşamayı ifade eden özellik, kanaat ve barışçılıktır. Yani pasifliktir. Göçebe toplumun taklit yoluyla uygarlığa kavuşması, kendisine savaşçılığını unutturmuş, askeri karakterini yitirmiştir. Bu duruma girmiş toplumlarda artık ilk çekişmeler başlar. Uç beyleri, merkezi hükümete kafa tutmaya başlar. İşgal hevesleri belirir. Devletin sınırları içinde taze asabiyyet sahibi aşiretler harekete geçebilir. İbni Haldun gerileme olgusunu sadece askeri gücün çökmesine değil, sosyal sebeplere de bağlamıştır. Gerileme; uygarlık açısından, askeri gücün azalması, iç ve dış güvenliği yıpratarak yıkılışa yol açabilir…

b) İsraf (Gereksiz Harcama) Dönemi: Bu dönemde; israf, saçıp-dağıtma temel davranış biçimi olur. Hükümdarlar ve çevreleri bu dönemde, kendilerinden önce hükümette bulunanların topladıklarını şehvet, arzu ve zevkleri uğrunda harcarlar. Askere ayrılan masrafları kendi arzuları için sarfederler. Hükümdar ordu örgütü ile ilgilenmez. Ordu teftiş edilmez. Böylece askeri güçlerde bozulmuş olur.İsraf döneminde; hanedanın bozulması son demine varmıştır. Saray mensupları işi tamamen zevk ve eğlenceye vururlar. Bunun sonucu ise ağır vergiler olur. Yaşam halk için çekilmez hale gelir.

 

Kömür Madenciliği Konusunda Yapılması Gerekenler:

1. Orta Çağ işletmeleri derhal kapatılmalıdır.

2. Ülkenin kömür rezervlerinin tamamının kullanılması için ’’İŞLETME ve ÜRETİM’’ çalışması adı altında ETKB tarafından bir master proje hazırlanmalıdır. Devlet kömür madenciliğini teşvik etmeli, işletmeleri dört koldan denetlemelidir. Kömüre dayalı santraller belli bir program dâhilinde kurulmaya devam edilmelidir.

3. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nun 1995 yılında yürürlüğe giren sözleşmesinin 176. Maddesinde yer alan bazı öneriler kısaca şöyledir:’’ 1- Yerin altındaki tüm kişilerin isimlerinin ve konumlarının bilinmesi için bir sistem kurulmalı, 2- Yeraltındaki işyerlerinin tümünden iki çıkış sağlanmalı, 3- Yangınların başlaması ve yayılmasıyla patlamaları önleyecek, tedbir ve önlemler alınmalı, 4- İşveren, tüm endüstriyel ve doğal afetler için acil müdahale planı hazırlamalı.’’ Maden ocaklarında, insan hayatına ve maden ocağına yapılması gereken yatırımları içeren bu maddenin hayata geçirilmesi madenciye az da olsa mali bir külfet getirecektir, devede kulak misali. Ne var ki, Türkiye bu maddeyi 1995 yılından beri niçin imzalamamaktadır? Parlamentonun acilen, yapması gereken, bu maddenin uzun uzadıya ilgililer tarafından incelenmesi beklemeden, derhal 4-5 maddelik bir kanun çıkarak bu meseleyi bir günde halletmesidir.

4. Devlet kendi kömürünü çıkarma bilgi, beceri, teknik imkân ve işçi ve mühendis kadrosuna sahiptir. İşletmelerde modern şartların oluşturulması özelleştirme meselesini ortadan kaldırabilir. 1 ton kömür mü? 1 İnsan hayatı mı? Önemlidir… Bugün için, devletin elinde bulunan kömür madenlerinin çıkarılmasında özelleştirme sonrası, kömürün çıkarılması işlemini alan şirket tarafından yeniden özelleştirmeye tabi tutulmalıdır.  Yani taşeron uygulamasına asla izin verilmemelidir. Maden ocaklarında işletme ve üretim politikaları baştan aşağı değişmelidir.

5. İşletmeler her safhada denetlenmelidir. Bu konuda JMO, MMO, EMO ve diğer STK’ların denetimlerde görev almaları sağlanmalıdır. Zira devletin denetim elemanlarının yetersiz olduğu açıkça görülmektedir. Denetimlerde bilgi, beceri, tecrübe çok önemlidir. Özel sektörün 140 dolara mal olan bir madeni nasıl oluyor da 24 dolara mal ettiği sorgulanmalıdır. Özel sektör bunu bihakkın yapıyorsa devlet niçin yapamasın…

6. İşçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri bütün işletmelerde günü gününe takip edilmelidir.

7. Kömür ithalatı çılgınlığına son verilmeli, ithal kömüre dayalı santrallerin ileride cari açığın önemli bir kaynağı olacağı unutulmamalıdır.

8. Tarım alanları, zeytinlikler, ormanlar, turizm bölgeleri madencilik ve sanayileşme uğruna heba edilmemelidir. İhtilaflı durumlarda yöre halkı doğrudan meselenin içinde olmalı, ideolojik tasarruflardan yana tavır takınmadan ülkenin çıkarları gözetilerek kararlar alınmalıdır. Bu durumlarda akil değil ‘’Akıllı Adamlar’’ devrede olmalıdır.

Muhittin Ziya Gözler

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi Başkanı