Bu sayfayı yazdır

Maden Varlığımızın Ülkemizin Kalkınmasına Etkileri

Yazan  04 Kasım 2013

Ülkelerin kalkınmasında sanayinin çok önemli rolü olduğu bilinen bir gerçektir. Sanayinin en önemli girdisi de maden kaynaklarıdır. Günlük ihtiyaçlarımızdan tutun da uzay yolculuklarına dek hemen her şey de madenler önemli bir yer tutmaktadır. Yerine konulamayan, yenilenemeyen madenler, petrol ve doğal gazda olduğu gibi ne yazık ki, emperyal ülkelerin ve Çok Uluslu Şirketlerin hâkimiyeti altında bulunmaktadır. İstediğiniz kadar zengin kaynaklara sahip olunuz, bu güçler size bu kaynakları rahat kullanma imkânını asla ve asla vermemektedirler. Bu noktada önemli olan bu kaynakların, ciddi bir milli siyaset anlayışıyla emperyal güçlere karşı konularak onların hâkimiyetine bırakılmamasıdır. Bu güçlerin dünya madenciliğini nasıl yönlendirdiği ileri satırlarda açıkça görülecektir. Bütün toplumların gelişmişlikleri ile madencilik arasında doğrudan bir ilişki bulunmaktadır. Özellikle bilgi toplumu olma yolundaki çalışmalar ve uzay çağına geçişte madenlerden elde edilen metaller insan hayatının değişiminde önemli rol oynamıştır ve daha uzun süre bu değişimde önemli rol oynamaya devam edecek gibi görülmektedir. Gelişmişlik ve refah seviyesinin yüksek olmasının madenlerle doğrudan ilişkisi olduğuna göre ülkemizde bulunan madenler, madencilik faaliyetleri, madenleri kullanabilme kabiliyetimiz ve madencilik politikalarımız gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında acaba ne durumdadır? Bu konuları bütün açıklığı ile anlatarak geçmişten günümüze madenciliğimizin serencamını ortaya koymağa çalışalım.

Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk dönemleri ile daha öncesine dair elimizde madencilik faaliyetleri ile ilgili bir mevzuat bulunmamaktadır. Ancak bazı belgelere göre, tapulu arazisinde maden bulan kişi madeni kendisi işletmektedir. İlerleyen yıllarda madenler ya devlet tarafından işletilmiş ya da piyade, yaya, yörük ve dirlik sahibi olanlara işlettirilmiştir. 1859’daki toprak kanunu ile bütün yer altı zenginlikleri devletin malı olarak kabul edilmiştir. 1869’da ise Fransız Maden Kanunu örnek alınarak hazırlanan kanunda yabancılara Osmanlı vatandaşı gibi maden arama ve işletme hakları verilmiştir. Cumhuriyetin ilk yıllarında yeterli sermayenin olmayışı ve o günün şartlarına uygun teknolojinin ülkede bulunmaması sebebiyle yine yabancıların devrede olduğu görülmektedir. Ancak 1933’den sonra ülke ekonomisindeki devletçi politikalara paralel olarak madencilikte de devletçi politikalar devreye girmiştir. 1935’de MTA ve ETİBANK’IN kurulması ile birlikte ülkede maden arama ve işletme faaliyetleri devlet tarafından yapılmaya başlanmıştır. 1950 yılında ekonomik faaliyetlerin liberalleşmeye başlaması madencilik faaliyetlerini de etkilemiştir. Planlı kalkınma dönemi ile birlikte Türkiye madenlerinin ülke içinde kullanılması yönünde politikalar hayata geçirilmiştir. 14 Ekim 1978’de yürürlüğe giren ‘’2172 sayılı Devletçe İşletilecek Madenler Hakkındaki’’ kanun ile birçok kömür madeni, demir, bor, uranyum, toryum ve trona madenleri devletleştirilmiştir. Ülkede sürekli değişen ekonomik politikalardan madencilik sektörü de etkilenmiş arama, işletme ve üretim konusunda zaman içinde ciddi meselelerle karşılaşılmıştır. Ülke madenciliği iktidarların sistem anlayışına göre değişiklik göstermiştir. 1954-1985 arası 6309, 1985-2004 3213 ve 2004’te ve 2010’da değişikliğe uğrayan 3213 sayılı kanuna ek 5177 ve 5995 sayılı kanunlarla ve bu arada çıkarılan birçok yönetmelikle madencilik faaliyetleri sürdürülmeye çalışılmış, halen de çalışılmaktadır. Günümüzde de madencilik politikaları, mevcut maden kanun çerçevesinde düzenlenmiş, devlet ile yatırımcı arasındaki yasal ilişkileri düzenleyen, günümüz ihtiyaçlarına cevap vermekten oldukça uzak bürokratik bir yasadır. 2012 yılında 4,2 milyar dolarlık maden ihracatı yapılmış, buna mukabil yaklaşık 13,5 milyar dolarlık ithalat yapılmıştır. (4,2 milyar dolar kömür, 6 milyar dolar kurşun-bakır, 2,9 milyar dolar alüminyum, vd.). (Demir-çelik 20 milyar dolar, 8,5 milyar dolar altın toplam 28,5 milyar dolar hariç).  Bu rakamlar mevcut maden yataklarımızın olumlu kullanılmadığını göstermektedir. Türkiye’nin madencilikte hammadde ihraç eden bir ülke konumunda olması madenlerimizin yok pahasına yabancılara satılması anlamına gelmektedir. Bor madeninde yerli üreticiye tesis kurdurmayan (2840 sayılı kanun gereği), ama yabancılara konsantre ve yarı mamul ürün satarak mamul maddeleri almak, kromu ve ferro kromu satıp paslanmaz çelik, bakırı satıp bakır tel, kobalt ve nikel satıp alaşımlı metaller satın almanın, diğer madenleri satıp metal maddeler ithal etmenin ve de altının çıkarılıp ülke dışında üretilmesinin ne kadar ticari, ilmi bir yanı olabilir ki? Diğer taraftan hammadde olarak sattığımız krom, bor ve diğer madenler içinde bulunan eser elementlerden lityum, titanyum, kadmiyum, germanyum, platin, gümüş, altın, molibden ve diğer elementlerle ilgili hiç bir şey yapmadığımız da ortadadır. Birçok eser elementin ileri teknoloji çalışmalarında kullanıldıkları da unutulmamalıdır. Ayrıca enerji hammaddelerini kullanarak kendi kaynaklarımızla enerji yatırımları yapmak varken ithal kömüre dayalı santraller kurmanın mantığı var mıdır? Bu ülkede hala petrol koku ithalatı yapıldığı da unutulmamalıdır (enerji hammaddeleri ayrıntılı bir şekilde yazılacaktır). Türkiye bütün madenlerini çıkarıp hammadde olarak satan bir ülke konumundan bir an evvel çıkarılmalıdır. Ülkemizin maden yatakları küçük ve orta ölçekte rezervlere sahiptir. Bu sebeple, bilinen rezervlerin değerlendirilmesi ve ülkemizin ihtiyacı olan sektörlerde mamul madde kullanılmasını sağlayacak yasal ve sektörle ilgili sermaye kullanımı düzenlemelerinin yapılması gerekmektedir. Arama ve işletme faaliyetleri çok yüksek, yatırım ve geri ödeme süresi oldukça uzun ve sürekli sermaye isteyen bir sektör olan madencilik faaliyetlerinde, özellikle özel sektörün önündeki bütün meselelerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Özel sektöre tanınacak haklarla bütün madenlerde mamul madde üretimine yönelik fırsatlar verilmeli, aksi takdirde madencilik faaliyetleri sona erdirilmelidir. Üretim değerlerinin çok yüksek oluşu madenciliğimizin rekabetine büyük bir darbe vurmaktadır. En azından kendimize yetecek olan madenlerin yarı mamul ve mamul madde halinde üretilip satılması konusunda devletin gereken düzenlemeleri yapması bir mecburiyettir.

Bugün için dünyada yılda 2 trilyon dolara yakın 10 milyar ton maden üretilmektedir. Üretilen bu madenlerin %75’ini enerji hammaddeleri, %10’nunu metalik madenler ve %15’ini endüstriyel hammaddeler oluşturmaktadır. Ülkemizdeki maden rezervlerinin değerinin 2-3 trilyon dolar civarında olduğu madencilik şuralarında ifade edilmiştir. Ne var ki, dünya maden rezervlerinin ancak  %0,5’i ülkemizde bulunmaktadır. Dünya metal madenlerinin %0,4’ü, endüstriyel hammaddelerin %2,5’i, linyit rezervlerinin %0,7 si, Jeotermal enerjinin %0,8’i ve mermer yataklarının yaklaşık %33’ü ülkemizde bulunmaktadır. İşte bu potansiyele sahip Türkiye, 2000 yılında 2 milyar dolar mertebesinde yaklaşık 150 milyon ton üretim yapmıştır. 2012 yılında bu rakamlar tonaj olarak yaklaşık 650 milyon ton civarında, üretim değeri itibariyle de tahminen 10 milyar dolar civarında olmuştur. Ülkemizin maden üretici ülkelerin pazar payı sıralamasındaki yeri %0,52’li bir payla 52. sıradadır.  Ülkemiz bor, mermer, feldspat, bentonit, pomza, perlit, toryum, trona (tabii soda), sodyum sülfat, kaya tuzu, NTE ve linyit madenlerinin rezervleri açısından önemli potansiyele sahiptir. Bakır, kurşun, çinko, demir, kükürt, fosfat, nikel, grafit, mangan, uranyum, kobalt, titan, altın, taş kömürü gibi madenlerde yeterli sayılabilecek rezervlerimiz, ileri teknoloji minerallerinde ise henüz bir rezervimiz bulunmamaktadır. (Bir adet otomobil üretmek için yaklaşık 5 ton maden kullanılmaktadır. 2250 kg demir, 1180 kg bakır, 435 kg kurşun, 327 kg çinko, 254 kg boksit, cevherleri ile 77 kg cam kumu ve 445 kg ham petrol kullanılmaktadır.)

Ülkemizde madencilik faaliyetleri maalesef bir sömürü düzeninde devam etmektedir. Hammadde ve yarı mamul madde satışı şeklinde yapılan madenciliğin ülkemize hiçbir faydası olmamaktadır. Madencilikte nihai ürünlere yönelik politikalar yerine rantı teşvik eden politikaların uzun yıllardır devam etmesi, birkaç nesil sonrası için de büyük bir sorunu da beraberinde getirecektir. Zira madenlerimiz durmadan satıldığından önümüzdeki yıllarda yeni nesiller bu kez dışarıdan maden almanın yollarını arayacaktır. Ülkenin ekonomik politikaları üreten değil, rant ekonomisi şeklinde belirlendiği sürece madenlerimizin olumlu işletilmesi mümkün görülmemektedir. Peki, madencilikte bu politikaların böyle olmasını kimler isteyebilir? Borlarımızın uç ürünlere kadar üretilmesi, kromdan ferro krom tesislerinin kapasitesinin artırılması ve paslanmaz çelik sanayinin kurulması, boksitten bütün alüminyum ürünlerin üretilmesi ve alüminyum tesislerinin 500000 tona çıkarılması, bakırdan bütün elektrolit ürünler ile olmayan ürünlerin üretilmesi ve izabe tesislerin artırılması,  kömüre dayalı santrallerin kurulması, toryum ve NTE konusunda bilimsel ve teknolojik çalışmaların yapılması, feldspatın, manyezitin, sodyum sülfat ve diğer madenlerimizin ülke içinde kurulacak tesislerde milletin hizmetine sunulmasını kimler engellemektedir? Bulunmuş bir maden yatağının üretime geçmesi küçük yataklarda 2-5 yıl, büyük yataklarda 5-10 yıl gibi bir sürede olmaktadır. Şu anda ülkemizde bulunmuş ama henüz işletme safhasına geçmemiş Kızılcaören (Beylikahır) kompleks cevher yatağı, Bitlis Masifi’ndeki apatitli manyetitler, Karsantı kromları, Pütürge Masifi’ndeki pirofillitler, nikel yataklarımız ve diğer madenler acaba ne zaman işletmeye geçecektir? Bu madenlerin işletmeye alınması ve yeni tesislerin kurulması için de mi yabancılar beklenmektedir? Aslında madenlerimizin bugüne dek sağlıklı bir şeklide işletilememesinin dört sebebi olduğunu görmekteyiz.Birincisi, uzun yıllar devletin dünya ölçeğinde madencilik yapamaması ve son otuz yılda da takip ettiği yatırımlara hayır politikaları, ikincisi, yurt içinde madencilik yapan mali ve teknik yönden zayıf şirketlerin kendi aralarındaki gereksiz çekişmelerin ve rekabetin, teknolojik yeniliklere, fiyatlara ve hizmetlere menfi yönde yansıması, üçüncüsü madenciliğin küçük şirketler eliyle dağınık bir şekilde yürütülmesi, devasa tesislerin ve güçlü pazarlama şirketlerinin olmaması ve dördüncüsü ÇUŞ’ların ülkemizdeki maden kaynaklarına olan hevesidir (özellikle de bor, krom, toryum, NTE, boksit, altın). Yılda 4,2 milyar dolarlık ihracat yapan madencilik sektörünün, ciroları 106.000 milyar dolar olan Rio Tinto, 45 milyar dolar olan BHP Billiton, 28 milyar dolar olan Vale S.A., 23 milyar dolar olan Xstrata pic, 20 milyar dolar olan Anglo American ve 13 milyar dolar olan Aluminum Corporation of China şirketlerinin karşısında küresel manada bir madencilik yapabilmeleri mümkün müdür? İşte bu devasa şirketler madencilik politikalarını şekillendirmekte ve yönlendirmektedirler. Küreselleşen sermaye ve yeni kapitalist politikaların giderek güçlenmesi ve dünyada hayatı tamamen yönlendirir hale gelmesi, çok uluslu şirketlerin madencilik konusundaki politikalarını da değiştirmiştir. Bu şirketler gelişmiş ülkelerden çekilerek, bir türlü gelişemeyen ülkelere yatırımlarını kaydırmağa başlamışlardır. Yani yeni sömürü alanları aramaya başlamışlardır. Türk Cumhuriyetleri, Güney Amerika ve Asya ülkeleri ile bizim gibi ciddi yatırımları bulunmayan ülkelerde madencilik faaliyetlerini yoğunlaştırmışlardır. Bugünlerde ülkemizde 40’ın üzerinde yabancı şirket madencilik faaliyetinde bulunmaktadır. Madencilik faaliyetlerinin böylesine ani değişim göstermesinin bir takım sebepleri vardır. Bunları:

  1. Gelişmiş ülkelerde azalmakta olan maden rezervlerinin koruma altına alınması ve işletme ihtimali az olan cevherlerin ileri nesillere bırakılması düşüncesi,
  2. Giderek artan çevre kirliliğinin o ülke insanlarına verdiği zararı ortadan kaldırma isteği,
  3. İmal edilen devasa maden makinelerinin kullanımlarının artık madencilik yaptıkları yerlerde fazla çalışma alanları bulamamaları şeklinde sıralayabiliriz.

İşte böylesine güçlü uluslar arası şirketlerin denetiminde bulunan madencilik, özellikle fiyat dalgalanmaları ile de bu sektörün, bizim gibi kıt kaynakları bulunan ülkelerde madencilik faaliyetlerini menfi yönde etkileyip madenciliği baltalaması her zaman mümkündür. Bu noktada yapılması gereken en önemli icraat dünyanın ihtiyaç duyduğu ve bizde önemli rezervlere ve tenörlere sahip olan madenlerimizin dikkatli bir şekilde kendi kaynaklarımızla işletilmesini hayata geçirmek olmalıdır. Madencilik bilgi, emek, sabır ve sevda isteyen uzun soluklu bir iş olmaktan çıkıp çok uluslu şirketlerin dev makinelerinin önünde diz çöker hale geldiğinden beri madenciliğin pek tadı tuzu da kalmamış gibi görülmektedir. Madenciliğin bu hale gelmesini teknolojinin yüksek standartları icabıdır diye yorumlamak mümkündür. Daha az emek ve sabır yerine üstün teknolojik imkânları kullanarak daha az zamanda daha çok ürün elde etmenin kötü bir yanının olduğu tabii ki düşünülemez. Burada önemli olan o dev makinelerin maden ocaklarına girmesi ile birlikte işsiz kalan insanların içine düştüğü fakirlik, ülkelerinden çıkarılan madenlerden kendilerine çok az bir pay verilmesi ve de giderek fakirleşen maden zengini ülkelerin içine düştüğü sosyal, iktisadi ve siyasal karmaşadır. İşte bu sebeple ülkemizde ciddi anlamda rezervleri mevcut bulunan bor, toryum, trona (tabii soda) krom, mermer, kömür, boksit ve bazı sanayi minerallerinin yabancılara verilmemesi konusunda çok dikkatli olunmalıdır. Devletimizin veya milyar dolarları olan özel sektörümüzün, yani milli sermayenin bu madenleri işletecek bilgileri, teknik kadroları, cesaretleri ve en önemlisi paraları bulunmaktadır. Kendimize yetebilecek ve dünyadaki bazı sektörleri doğrudan etkileyecek olan bazı madenlerimizin kendi imkânlarımızla hayata geçirilmesi için; bürokrasiyi ortadan kaldıracak yeni bir maden kanununun hazırlanması, özel sektörün madencilikteki finans sorununun çözülmesi, madenlerin hammadde olarak değil nihai ürün şeklinde değerlendirilmesi konusunda bir yasal düzenleme yapılması, devletin aramalar konusunda ilgili kuruluşlara destek vermesi, devlet ya da özel sektörde bulunan tesislerin yenilenmesi, kapasitelerinin artırılması ve yeni tesisler kurulması için gerekli çalışmalara hemen başlanması gerekmektedir.

ABD, Çin, Rusya, Kanada, Avustralya ve Güney Afrika madencilik faaliyetlerinde önde gelen ülkeler arasındadır. Çin; demir, kurşun, manganez, kalay, çinko, molibden, Kanada; uranyum, altın, bakır, nikel, kobalt demir, Güney Afrika; altın, platin, krom, alüminyum, ABD; kömür, bakır, kurşun, fosfat, trona, Avustralya; kömür, demir, kurşun, uranyum, Rusya; bakır, demir, kömür madenlerinde çok büyük rezervlere sahiptirler ve dünyaya adeta hükmetmektedirler. Örnek vermek gerekirse, dünya bakır rezervlerinin 160 milyon tonu Şili’de, 63 milyon tonu Peru’da, 35 milyon tonu ABD’de, krom rezervlerinin 3 milyar tonu G. Afrika’da, 320 milyon tonu Kazakistan’da, 140 milyon tonu Zimbabwe’de, 41 milyon tonu Finlandya’da, demir rezervlerinin 30 milyar tonu Ukrayna’da 25 milyar tonu Rusya’da, 21 milyar tonu Brezilya’da, toryum rezervlerinin 340 bin tonu Avustralya’da, 300 bin tonu Hindistan’da, 300 bin tonu ABD’de, kömür rezervlerinin de 238 milyar tonu ABD’de, 157 milyar tonu Rusya’da, 114,5 tonu Çin’de bulunmaktadır. Emperyal devletlerin sömürgelerini terk etmemelerinin temelinde de maden, petrol ve diğer enerji kaynaklarının olduğu da asla unutulmamalıdır. Bunun en son örneği Fransa’nın Mali’yi işgali gösterilebilir. Zira Mali’de zengin uranyum yataklarının varlığı bilinmektedir. Ayrıca boksit, manganez ve demir yatakları da oldukça zengindir (günümüzdeki savaşların madencilikle ilgisini gösteren bir çalışma yaparak madenlerin ve enerjinin önemi daha anlaşılır bir şekilde ortaya konabilir). Maden rezervlerimiz, ülkemizin jeolojik yapısından dolayı büyük maden yataklarının oluşmasına uygun değildir. Maden yatakları açısından zengin kaynaklara sahip olmadığımız bilinen bir gerçektir. Yukarıda örneklerini verdiğimiz rezervlerin yanında kaynaklarımız oldukça zayıf kalmaktadır. Diğer taraftan dünya siyasetine yön veren ve madenlerimizle ilgilenen ÇUŞ’ların yanında, ülkemizin maden kaynakları ile ilgilenen kendi öz büyük sermayesi de yok denecek kadar azdır. Bu bigâneliği anlamak mümkün değildir. Kısacası, yaklaşık 30-40 yıl yetecek olan maden kaynaklarımızın tuvönan olarak satılmayıp, nihai ürün şekline getirilmesi için gerekli tesislerin kurulması, tesisler kurulduğunda zaman içinde dışarıdan hammadde alarak bunların işletilmesi ve gelecek nesillere de hammadde kaynaklarının bırakılması gerçekleştirilmelidir. Ayrıca bor, toryum, uranyum, mermer, krom ve kömür kaynaklarımızın yabancıların eline geçmemesi için de gereken özenin gösterilmesi şarttır. Devlet hem kendi, hem de özel sektörün önündeki bütün engelleri kaldırmalı, aramadan pazarlamaya dek ya kendi ya özel sektörün yatırımlar yapması imkânını hızlandırmalıdır. Yerli sanayii korumadığı bilinen bugünkü ekonomik sistem, madencilik sektörüne de ciddi zararlar vermektedir. Hemen her sektörde olduğu gibi madencilik sektöründe de mamul madde üretiminin artırılıp, ithalatın en aza indirildiği, yerli sanayinin teşvik edildiği bir ortamın geliştirilmesi gerekmektedir. Böylece maden kaynaklarımız yüksek katma değer sağlayacak ve sanayinin hatta enerji sektörünün dışa bağımlılığı da en aza indirilecektir. Ancak böyle bir ortam sağlandığında ve enerji fiyatlarının dengeli bir noktaya getirilmesi ile madenciliğimiz uluslararası pazarlarda rekabet etme gücünü yakalayabilecektir. Tehlike şudur: Yerine konulamayan, yenilemeyen madenler hızla tükenmektedir. Dünyada alüminyum 1027, kömür 400, krom 143, nikel 90, bakır 75, uranyum 59, altın 45, kurşun 42 yıl sonra yeni rezervler bulunmaz ise tükenecektir. Ülkemizde bu zamanlar çok daha kısadır. Gerekli tedbirler şimdiden alınmadığı takdirde mevcut maden kaynaklarımızın da elden çıkması ihtimali çok yüksektir. Çünkü biz sürekli her maddeyi ithal ediyoruz, montajla göz boyuyoruz kısacası teknoloji üretemiyoruz. Teknolojiye hükmedenler gün gelir kullanamadığımız her kaynağa el koyarlarsa şaşmamak gerekir. Netice itibariyle bugüne dek, yazılanlar, çizilenler, yıllardır yapılan toplantıların, şuraların, değişikliğe uğrayan maden kanununun ve yönetmeliklerin madenciliğimize pek faydalı olduğunu söylemek mümkün değildir. Rekabet edebilmek, yeni ürünler sunabilmek, madeni ham madde olarak satmamak ve ülke içinde yeni katma değer sağlayabilecek tesisler kurabilmek için madencilikte bir devrime ihtiyaç vardır.Yıllardır yapılan boş konuşmalardan ve dedikodulardan arınmış yepyeni bir teşkilatlanmayı gündeme getirmek gerekmektedir. Kısacası, rekabet gücü olmayan küçük şirketlerden, yetersiz ve bilgisiz üretimden, ruhsat spekülasyonundan ve iç çekişmelerden uzak bir anlayışın hâkim olduğu bir maden politikası ile üretim gücü artırılmalıdır. Madenlerin tümünün ya da bir kaçının tek elde toplanacağı, teknolojik yenilikler ve sermayenin güçlü olduğu bir yapılanma ile atılımlar yapılabilir. Madencilikte devrim yapılmak isteniyorsa, uluslararası sermaye denk sermayenin bu sektöre girmesi gerekmektedir. Mermerde, borda, tronada yapılan atılımların kromda, feldspatta, alüminyumda, bentonitte, kömürde, baritte, flüoritte ve altında da yapılması gerekir. Yeni alüminyum, krom, bakır, demir-çelik, ferro-krom ve paslanmaz çelik, çimento, nikel ve altın üretim tesisleri ve fabrikaları ile enerji santralleri kurulabilir. Yılda 2 milyon ton krom satmanın bu ülkeye değil onu satanlara faydası dokunduğu gerçeği unutulmamalıdır…

Bu atılımların yapılabilmesi için, ülkeyi idare edenlerin ülkelerin kalkınmasında madenciliğin önemini bilmeleri ve anlamaları gerekir. Bilinmesi gereken en önemli nokta, ülkelerin gelişmişliği ile maden tüketimleri arasında doğrudan bir ilişkinin varlığıdır. Diğer taraftan maden yataklarımızın olumlu kullanılması için milli siyaset anlayışı, istikrarlı bir madencilik politikası, yabancı güçlere karşı yerli sermayeyi destekleyen bir siyasi irade gerekmektedir.

                    Ülkemizde ve dünyada bazı madenlerin rezerv durumları şöyledir:

Madenin cinsi                                   Türkiye rezervi (ton)                     Dünya rezervi (ton)

Altın                                                           700 ton                                     49.000 (90.000ton)

Bakır                                                     1.786 000 metal Cu                      550.000.000 (950 milyon)

Barit                                                     35.001.304                                      1.800.000.000

Boksit                                                   87.375.000                                      30.000.000.000

Bor                                                       3.052.568.000                                  4.000.000.000

                                                             (B2O3: 935.800)                                (B2O3: 1.290.800)

Çinko                                                    2.294.479                                          200.000.000

Demir                                                   122.000.000                             160.000.000.000 (370 milyar)

                                             (%55 Fe-82.458.750 metal demir)

Feldspat                                               239.305.500                                      Çok büyük

Gümüş                                                  6.602 (metal Ag)                             270.000

Kaolen                                                  89.063.770                                     14.000.000.000

Krom                                                     26.000.000                                     3.600.000.000 (7,6 milyar)

Kurşun                                                  860.387 metal Pb                            140.000.000

Linyit                                                     13.300.000.000                                195.000.000.000

Mermer                                                14.000.000.000                                Çok büyük

Taş kömürü                                          1.126.548.000                                   630.000.000.000

Trona                                                     836.317.680                                     45.000.000.000

Toryum                                                  380.000                                              1.700.000

Uranyum                                               9.129 (%0.05-0,1 U2O3)                    5.327.200

 

Muhittin Ziya Gözler

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi Başkanı