Bu sayfayı yazdır

TÜRKİYE ENERJİ MESELESİNİ AŞABİLİR Mİ?

Yazan  04 Ağustos 2022

Yılda 30-33 milyon ton ham petrol, 10-12 milyon ton petrol ürünleri, ortalama 50 milyar m3 doğalgaz ve 30-35 milyon ton kömür ithal eden ve bu kaynaklar için 50 – 55 milyar dolar döviz ödeyen bir ülke 1990 yılında %52, 2002’de %68, 2017’de %76 ve 2020’de %70 oranında dışa bağımlı hale gelmişse ve de bu kaynakları kullanmak mecburiyetinde ise enerji bağımlılığından kurtulması bu politikalarla oldukça zor olduğu görülmektedir.

Zira Türkiye doğalgazda %99,7, petrol ürünlerinde %94,3 ve taşkömürde%97 oranında dışa bağımlıdır.

Bu kaynaklardan petrolün dünya rezervi 244,4 milyar ton, doğalgaz rezervi 188,1 trilyon m3 başka kaynaklar bulunmadıkça 50-55 yıl, kömür rezervi 1,1 triyon ton olup 120 yıl sonra tükenecektir. Öyle ise Türkiye bir taraftan bu kaynakları kullanacak, kendi kaynaklarını kullanmaya hız verecek, diğer taraftan da yeni kaynak arayışları konusunda bilimsel çalışmalar yapacak, AR-GE çalışmalarına daha çok kaynak ayıracaktır. Türkiye’nin 2020 yılındaki birincil enerji tüketimi BP verilerine göre 6.29 exajoule (2019’da 6.51 exajoule) yaklaşık 150,23 mtep olmuştur. Bu tüketimin %28,93’ü petrol (1,82exj),%26,55’i doğalgaz (1.67 exj), %26,39’u kömür (1.66 exj), %10,97’si hidrolik (0,69 exj) ve %7,16’sı yenilenebilir (0,45 exj)kaynaklardan karşılanmıştır.Görüldüğü gibi kullanılan kaynakların %81,87’si fosil kaynaklar olup, bu kaynakların da yaklaşık %65’i ithalata bağımlı olan kaynaklardır. %35’i de yerli kömür, hidrolik ve yenilenebilir kaynaklardır).

Burada sorulması gereken soru şudur: Türkiye özellikle elektrik üretiminde yenilenebilir, hidrolik ve yerli kömür kaynaklarına yıllardır niçin gereken yatırımları yapmamıştır? Bunun sebebi nedir? Ülkeyi yönetenlerin bu soruya bir cevap vermeleri gerekmektedir değil mi?

Bugün ve yarınların Türkiye’sinin enerji konusunda kara kara düşünmemesi için enerji politikalarını acilen gözden geçirme ve ülkenin beka sorunu olarak ileriki nesillerimizi sıkıntıya sokacak bugünkü politikalardan derhal vazgeçmesi gerekmektedir. Aslında enerjide dışa bağımlılık tüm dünya ülkelerinde görülmektedir. Ancak özellikle G 20 ülkelerinin bazılarında fosil kaynaklarının hiçbiri bulunmadığı halde ekonomileri çok iyi durumdadır. Peki Türkiye niçin ithalatının yıllara göre %15-20 arasındaki parasal bir kaynağı enerjiye ayırmakta ve bu oranı aşağıya çekememektedir? Acaba uygulanan politikalar mı yanlıştır? Yoksa gerekli kaynaklara mı sahip değiliz?Türkiye elektrik enerjisinde değerlendirilmek üzere öz kaynakları itibariyle dünyanın önemli ülkelerinden biridir.Yapılan çalışmalar sonrası Tablo-1’de Türkiye’nin yerli ve milli öz kaynakları gösterilmiştir.

 (Tablo-1 Yerli ve milli özkaynaklar potansiyeli)

Görüldüğü gibi ülkemizin öz kaynaklarının elektrik enerjisi üretme potansiyeli 700-800 bin MW civarındadır. Bugün için yerli ve yenilenebilir kaynaklarla üretimin 2021 değerleriyle yenilenebilir enerjide rüzgârın %9,39’u, güneşin %4,01’i, jeotermalin %3,25’i, biyogazın %2,30 hidroliğin %16,80’i ve linyit, taşkömürü, asfaltitin de %14,88’i kullanılmaktadır. Toplamda %50,63’ü… Yenilenebilir kaynakların oranı ise toplamda %18,95’tir.

2023 yılında 2 trilyon dolar GSYH’sı, 500 milyar dolar ihracatı, 100.000 MW kurulu güç, 400-450 milyar kWh elektrik enerjisi üretimi, 25.000 dolar milli geliri olması gereken Türkiye G20 ülkeleri içinde 2000 yılında 17’nci, 2015’te 16.ncı sıradayken 2021’de 795,95 milyar dolar ile 21. sıraya gerilemiştir(IMF’nin 2022 tahmini 692 milyar dolar GSYH ile 23. sıraya gerileceğimizi işaret etmektedir).2017 yılında kişi başına düşen milli gelir 10.597 dolarken, 2021 yılında bu değer 9.528 dolara düşmüştür.

Burada sorulması gereken soru şu: Ekonominin bu kadar eksiye düştüğü bir ortamda enerjiye yapılan yatırımlar niçin yeterince değerlendirilememektedir?

Türkiye’nin 2002 yılındaki elektrik kurulu gücü 31.645,8 MW olup bunun 36,4 MW’ı yenilenebilir enerji (rüzgâr, jeotermal, güneş), 2007 yılı kurulu güç 40.835,7 MW’a, yenilenebilir enerji 169,2 MW’a, 2016’da kurulu güç 78.497,4 MW’a yenilenebilir enerji 7.404,7 MW’a, 2021 yılında kurulu güç 99.819,6 MW’a ve yenilenebilir enerjide ise 21.743,3 MW’a yükselmiştir. Bu ülkemizin yenilenebilir kaynakları dikkate alındığında çok yetersiz bir orandır.Ancak bu ülkeyi yöneten kadronun tercihidir. Zira ekonomi bir bütün olarak düşünüldüğünde her şeyin ithalatla çözüldüğü bir sistemde yenilenebilir kaynaklara yatırımın bu kadar yapılması bir neticedir. Kömürün ithal edilmediği, doğalgazın ısıtmada kullanıldığı, nükleer santralleri üretime başladığı bir politikanın sonuçları asla böyle olmazdı. 2021 yılında doğalgaz dönüşüm/çevrim santrallerinde ithal edilen yaklaşık 60 milyar m3 doğalgazın %34,75’i olan 20,8 milyar m3’ü kullanılmaktadır. Diğer taraftan 2021’de 99.819,6 MW olan kurulu güçten üretilen elektrik miktarı 331.149.193,5 MWh’tir (Haziran 2022’de kurulu güç 101.518,3 MW’a yükselmiştir). Kişi başına düşen elektrik kullanımı 2020 yılında 3.661 kWh iken 2021 yılında bu değer 3.798 kWh’a yükselmiştir (Bu değer Almanya’da 6.771, Japonya’da 7.446, Norveç’te 2.6492, G. Kore ’de 10.458 MW).

Şimdi burada şu soruyu sormakvatandaş olarak hakkımız değil midir? Bu kurulu gücün(ki yaz aylarında en fazla elektrik enerjisi kullanılır) ne kadarı kullanılmaktadır? Niçin 55-60 milyar dolarlık bir atıl kapasite meydana getirilmiştir?

Türkiye’nin elektrik enerjisiyle ilgili bazı kısa bilgiler vererek enerjideki konumumuzu açıkça özetleyelim:

  1. 2002 yılında 31.845,8 MW olan kurulu güç 2021 sonunda %213,44 artarak 99.819,6 MW, üretim ise 129.399,5 GWH’ten %155,91 artarak 331,149,2 GWh’e yükselmiştir.
  2. 2021 yılı ağustos ayında 98.492,7 MW olan kurulu gücün en yüksek kullandığı aydır. Ağustos ayı içinde ani puant değeri 56.304 MW olmuştur. Kurulu gücün %57,16’sı kullanılmıştır. Daha açık bir ifade ile 42.188,7 MW güç yedek olarak beklemektedir. Yıllık ortalama kurulu güç kullanma değeri mevsim şartlarına göre 38-45.000 MW arasında olduğu için oldukça fazla bir atıl kapasite ortaya çıkmaktadır. 10-12.000 MW’lik bir kapasitenin yedek olarak kullanılması dikkate alındığında yaklaşık 30.000 MW’lık atıl bir kapasite ortaya çıkmaktadır. Bu plansızlığın maddi değeri de yaklaşık 55-60 milyar dolar civarındadır.
  3. 2002 yılında 1.938 kWh olan kişi başı elektrik tüketimi 2021 yılında %74,05 artarak 3.373 kWh’e yükselmiştir.
  4. 2021 yılında elektrik enerjisi üretiminde fosil kaynakların payı %64,25, yenilenebilir kaynakların payı da %35,75 olmuştur (hidrolik dahil).
  5. Türkiyepetrol ve petrol ürünlerinde Irak (%29), Rusya (%21), Kazakistan (%8), S. Arabistan(%8), Norveç (%7), Nijerya’ya (%6), doğalgazda Rusya(%34), Azerbaycan(%24), Cezayir (%11), İran (%11), Nijerya’ya (%4) ve kömürde Kolombiya(%36), Rusya (%36), ABD(%14), G. Afrika (%6), Avustralya (%3) ve Kanada’ya (%1) oranlarında bağımlıdır.
  6. NGS’de durumu nedir? Yeterince bilgiye sahip olunamadığı için sadece basında çıkan haberlerden bilgi ediniyoruz. Ancak bu haberlerle sağlıklı fikirler yürütmek yanlış olur diye düşünüyorum. Bu santral gereklidir. Ne var ki, dışa bağımlılığı azaltacak bir netice değildir. Tam tersi özellikle hammadde bakımından da Rusya’ya bağımlılık daha çok artacaktır.NGS’de tam bağımlı olacağımız açıkça görülmektedir. Zira Türkiye’nin uranyum rezervi çok az olup, tenörü de düşüktür.

G 20 ülkeleri ile bir mücadeleye girip dünyanın en büyük 10. ekonomisi arasında yer almakçok uzun bir süre mümkün görülmemektedir. G20 ülkeleri arasında ilk 20 arasında bulunan Japonya, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Güney Kore, İspanya, Hollanda, İsviçre’de de petrol, doğalgaz ve kömür kaynakları bulunmamakta ya da çok az bulunmaktadır. Bu ülkeler de ithalat yaparak enerji kaynaklarını halklarının hizmetine sunmaktadır. Ne var ki, bu ülkelerinin özellikle yenilenebilir kaynaklara yaptıkları yatırımlar sonrası enerji tüketiminin yaklaşık %7,86-%18,25’ini bu kaynaklardan karşılamaktadırlar. Türkiye’nin yenilenebilir enerji kullanımı ise 0,45 exajoule ile %1,42’dir.

Ayrıca ikide bir orada burada petrol bulduk, doğalgaz rezervleri Türkiye’nin dışa olan bağımlılığını azaltacak şeklinde resmi ağızdan çıkan sözlerin ölçülüp biçilerek söylenmesi gerekir. Araştırma ve aramalar ciddi bir şekilde devam etmelidir. Bunda bir beis yok. Unutulmaması gereken husus bu ülkede binlerce mühendisin hayatları pahasına bu kaynakları bulmak için yıllarca canla başla çalıştıklarıdır.Onlara hakaret ülkenin geçmişini bilmemektir. Onların başları her zaman diktir(Petrol sondajı yapılan ve petrol bulunamayan lokasyonlar ileekonomik olmayan rezerv bulunan noktalar çimentolama işlemi yapılarak ağızları kapatılır. Bu işlemi bilmemek ayıp değil, ama öğrenmemek çok ayıptır. Bu işlemelerin Lozan ile veya emperyalizmin oyunlarıyla hiçbir ilgisi yoktur. Kurtuluşumuzun imzası olan Lozan’ı bu gibi safsatalarla yok etmeye çalışmanı sebeplerini Türkiye Cumhuriyeti’ne ve ATATÜRK ilkelerine inanan her vatandaş bilmektedir).

2023 yılında 2 trilyon dolar GSYH ve kişi başı 25.000 dolara erişme hedefi ortaya koyan ve dünyanın en büyük 10. ekonomisi olma yolunda toplumu hayallere sevk eden bu ülkeyi yönetenler, 2021 sonu itibariyle, 807 milyar dolar GSYH ve kişi başı milli gelirde 9.528 dolar seviyesini ancak yakalayabilmişlerdir.

Ayrıca 2002 yılında kişi başı elektrik kullanımı 1.938 kWh iken 2021’de 3.373 kWh’e yükselmiştir. Neticede 19 yıldaki elektrik kullanımı %74,05 artmıştır. Kurulu gücün %213,44, elektrik üretiminin %155,91 oranında arttığı bir enerji politikasını sonucunda kişi başına düşen elektrik kullanımı niçin %74,05’ te kalmıştır? Elektriği ne kadar az kullanıyoruz. Peki sebebi nedir? Harıl harıl çalışan bir ekonomide sonuç bu olmamalıdır değil mi?..

Aşağıda tablo-2’de 2022 Haziran sonu yılı elektrik kurulu gücü gösterilmektedir.

 

(Tablo-2. TEİAŞ / 2022 Haziran ayı elektrik kurulu gücü ve santral sayıları)

 

Elektrik enerjisi üretiminin yaklaşık %81’i özel, %19’u devlet sektörünün kontrolünde bulunmaktadır. Özel sektör dövizle yaptığı yatırımlarının iyi gitmeyen ekonomik politikalar sonrası dar boğaza girmesi neticesinde üretimde yavaşlamalar meydana gelmeye başlamış, kayıp kaçak oranları %23’leri bulmuş, bakım ve onarım işleri adeta askıya alınmıştır. Bu kötü gidişin faturası da kıt kanaat geçinmeye çalışan halkın sırtına vurulmuştur. Elektrik ve doğalgaz fiyatlarının bu seviyelerde durmayacağı çok açıktır. Zamların daha da artması, yanlış politikalar sonucu ortaya çıkan plansızlık hemen her alanda kendini göstermeye başlamış ve varlık içinde olan Türkiye sendelemeye başlamıştır. Gençliğimizde gençliğin bilge liderinin şu sözünü hiç unutamıyorum.’’ Bu ülke toprakları 100 milyon insanı besler. Yeter ki, çalışkan, dürüst, liyakatli ve halk için çalışan yöneticiler iş başında olsun.’’ Ama biz şimdilerde sayıları 6-8 milyon Müslim olan ya da olmayan sığınmacıları kendi rızklarımızdan kısarak besliyoruz.

Plansızlık (DPT niçin kapatıldı?), enflasyon, çok ağır bir hayat pahalılığı, dövizin yükselerek Türk Lirasını ayaklar altına alması, halk beş kuruşa yirmi beş düğüm atarken kaçakların beslenmesi, güzelim Uzungöl’ün elden çıkması, sığınmacı gettolarının kurulması, o gettolara Türk insanın girememesi, adeta Arap istilasına uğraması ve bazı ülkelere milyarlarca dolar yardım yapılması sizce anlaşılabilir gibi mi?

 

                                                                                 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Muhittin Ziya Gözler

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi Başkanı