< < 21. Yüzyıl Güvenlik Ortamının Gerektirdiği İstihbarat Yapılanması Nasıl Olmalıdır?


21. Yüzyıl Güvenlik Ortamının Gerektirdiği İstihbarat Yapılanması Nasıl Olmalıdır?

Yazan  19 Eylül 2011
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte iki kutuplu dünya düzeni çökmüş yerini ABD merkezli tek kutuplu dünya düzeni almıştır.

Bunun bir sonucu olarak değişim gösteren yeni uluslararası ortamda, her ülke, kendini geleceğe taşımak adına yeni stratejiler oluşturmaya başlamıştır. Yirminci yüzyıl ve öncesinin güvenlik algılaması ülke sınırlarının güvenliği düşüncesinden öteye gidemezken, günümüzde güvenlik çok boyutlu bir kavram olarak ele alınmaktadır. 21. Yüzyılın getirdiği gelişmeleri de bu çok boyutluluğa eklediğimizde ortaya oldukça karmaşık bir güvenlik anlayışı çıkmaktadır. Bununla beraber, gelişen teknoloji ve bakış açıları nedeniyle risk ve tehditlerin de nitelikleri değişmiştir. Bu farklılaşma, risk yönetimini ve tehditlerin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmaları etkilemiştir. Dolayısıyla, risk ve tehditleri belirleyen istihbarat kurumlarının yükü daha da artmıştır. Terör, etnik ve dini çatışmalar, sanayi casusluğu, nükleer silahların yaygınlaşması ve kontrol edilemez hâl alması, küresel ısınma gibi güvenlik sorunlarının ortaya çıkması, istihbarat kurumlarının gözden geçirilmelerini takiben yeniden yapılandırılmalarına ihtiyaç olduğunu ortaya koymuştur.

Bu makalenin amacı, 21. Yüzyılda değişen güvenlik anlayışının getirdiği karmaşık ortamda istihbaratın ne şekilde yapılandırılması gerektiğini açıklamak olacaktır. Güvenlik bağlamında gelinen nokta, ulusal ve uluslararası düzeyde ele alınacak ve istihbarat ile ilişkilendirilecektir.

21. Yüzyılda Güvenlik Algılaması

Güvenlik kavramı üzerine yapılan birçok çalışmaya rağmen hâlâ herkesçe kabul görmüş bir tanımı olmaması, bu kavramın çok boyutlu olmasının bir sonucudur. Bu boyutlardan biri olan ekonomik açıdan güvenlik; dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı kendini koruyabilme yeteneğidir(Luciani, 1989, s.151). Devlet açısından baktığımızda güvenlik; barış zamanında kendi değerlerini tehditlere karşı koruyabilme ve olası bir savaş halinde zafer kazanabilme gücüdür(Bellamy, 1981, s.102). Bir başka tanıma göre güvenlik; düşmanını karşılıklı paylaşım veya yanlış yönlendirilmelerle dost yapabilmektir(Kolodziej, 2005, s.25). Güvenliğin tanımı nasıl yapılırsa yapılsın, nihayetinde, var olan değerlerin korunması için yapılan çalışmalar sonucunda risk ve tehditlerin olmaması durumunu ifade etmektedir.

Beka ve değerlerini korumak isteyen devletler milli güç unsurlarına karşı, milli hedeflerine ulaşmalarına engel olabilecek şekilde yönlendirilmiş risk ve tehditleri ortadan kaldırmak durumundadırlar.

Milli güç, bir devletin milli menfaatini sağlamak ve milli hedeflerine ulaşmak için kullanabileceği coğrafik, askeri, ekonomik, sosyal ve kültürel, siyasal, demografik, bilimsel ve teknolojik güç unsurlarının toplamına verilen isimdir. Milli gücü oluşturan unsurlarda meydana gelebilecek zafiyetler devletin bekasını tartışılır hale getirecektir. Bu sebeple milli gücü zafiyete uğratacak risk ve tehditleri zamanında ve doğru bir şekilde algılayarak gerekli tedbirlerin alınması son derece önem arz etmektedir. Bu tedbirlerin alınmaması devletin çöküşüne ve yıkılmasına neden olacaktır(Karataş, 2010, s.255).

Ulus-devlet çağında, özellikle de Soğuk Savaş'ın hüküm sürdüğü İkinci Dünya Savaşı sonrası ortamda, devletlerin güvenliği caydırıcılık esasına dayandırılmıştır. Buna göre, her hangi bir devlet revizyonist amaçlarla hareket edip sistemi baştan şekillendirmeye çalıştığında, diğer güçler, 'güçler dengesi' prensibi gereği, bir araya gelip karşı bir dengeleyici blok oluşturmaktaydılar. Başka devletleri güvensizliğe itecek politikaların bu politikaları uygulayanlar açısından maliyetli olacağının gösterilmesine dayanan caydırıcılık politikası, karar alıcıların rasyonel hareket ettiklerini varsaymaktaydı(Oğuzlu, 2007, s. 13).

Ulus-devlet çağında güvenlik daha çok askeri anlamda tanımlanmıştır. Bu konulara 'yüksek politika' denilmiştir. Askeri konular dışındaki konuların, örneğin ekonomi, çevre, sağlık, göçler gibi, güvenlik sorunları olarak ortaya çıkması mümkün olmamıştır. Bu konular daha çok 'alçak politikanın' konuları olarak değerlendirilmişlerdir (Oğuzlu, 2007, s. 14).

21. Yüzyılda yaşanan gelişmeler, özellikle de bilim ve teknolojik alanındaki ilerlemeler güvenliğin yeni boyutlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Küreselleşmenin getirdiği bir takım dayatmalar da üst üste konulduğunda ortaya askeri güvenlikten çok daha farklı bir güvenlik algılaması ortaya çıkmaktadır. Yeni düzende, uluslararası sistemin dengesini bozan organize suçlar, yasadışı göç, insan kaçakçılığı ve siber terör gibi yeni tehdit algılamaları güvenlik sahnesindeki yerini almıştır(Küçükşahin ve Akkan, 2007, s.43). Manisalı' nın (2003) belirttiği üzere küreselleşme ulus devletlerin yapısını bozmakta, dini ve etnik temelli çatışmaların artmasına neden olmaktadır. Küreselleşmeye ilişkin bir diğer nokta ise söz konusu olgunun kendi kurumlarını ve değerlerini inşa etmesidir. Bunun sonucunda küreselleşme, süreç içerisinde kendi devletini inşa eder duruma gelmiştir. Artık günümüzde devletlerin, dünyadan izole bir şekilde politika inşa etmesi olanaksız hale gelmiştir. Burada devletin politika inşa sürecinde devreye giren veya klasik anlamda ulus-devlet egemenliğini tehdit eden üç temel aktörden bahsedilebilmektedir. Bunlar; çok uluslu şirketler, uluslararası kuruluşlar ve küresel sivil toplum kuruluşlarıdır. Bunlar, bir taraftan küreselleşmenin sonuçları olarak ortaya çıkarken, diğer yandan küresel dünya düzeninin şekillenmesinde rol oynayan aktörler olarak dikkat çekmektedirler(Cebeci, 2008, s.23).

Yeni güvenlik anlayışı çerçevesinde güvenliğin boyutlarını meydana getiren askeri, ekonomik, siyasal, sosyal ve çevresel meseleler bir bütün içerisinde analiz edilmelidir. (Küçükşahin ve Akkan, 2007, s.45). Askeri güvenlik; devletin taarruz gücü, savunma kabiliyetleri ve diğer devletleri bu çerçevede algılayışı ile, siyasî güvenlik; devletlerin örgütsel istikrarı, hükümet sistemleri ve bunlara meşruiyet kazandıran fikir alt yapısının güvenliği ile, ekonomik güvenlik; devletin gücü ve refah seviyesinin kabul edilebilir seviyeye ulaşmasını sağlayan kaynaklar, finans ve pazarlara ulaşımı ile, sosyal güvenlik; dil, kültür, dinî ve ulusal kimlik ve geleneklerin kabul edilebilir koşullar altında sürdürülebilirliği ile, çevresel güvenlik ise; yerel ve küresel biyosferin korunması ile ilgilidir(Buzan, 1991, s. 19-20). Collins' e (2007) göre tüm bu boyutların içerisinde emniyet ve gelişim kavramları da önem arz etmektedir. Emniyet güvenliğin bir türevidir. Algılanış biçimi olarak güvenlik ile emniyet arasındaki fark; seviyede, sayısal büyüklükte ve nicelikte ortaya çıkmaktadır. Örneğin bir devletin, bir şirketin güvenliğinden, bir binanın, bir aracın ise emniyetinden söz edilebilir(Küçükşahin, 2006, s.10).

Ulusal Güvenliğe Yönelik Tehditler

Ulusal güvenlik kısaca, bir devletin ulusal çıkarlarının iç ve dış tehditlere karşı korunup kollanmasıdır. Bu haliyle ulusal güvenlik; ulusal çıkarlar, tehditler ve bu tehditlere karşı tedbir geliştirme kavramlarını içerir(Yılmaz, 2007, s.214)

Güç politikasının en klasik ve en ünlü yöntemi, rakipleri bölmeyi veya bölünmüş vaziyette tutmayı öngören "böl ve yönet" yöntemidir. 21. Yüzyılın güvenlik ortamı, teknoloji ve iletişimin ulaştığı boyutlar, uluslararası ortamın ve ilişkilerin küreselleşme olgusu altında giderek iç içe geçmesi devletlerin birbirlerine karşı bakış açılarını etkilemiştir. Artık devletlerarası müdahaleler gizli ve örtülü bir nitelik taşımaktadır(Yılmaz, 2007, s.301).

Uluslararası ilişkilerin yürütülmesinde ulusal çıkarları sağlamak veya korumak maksadıyla belirlenen hedeflere ulaşılmasında ya da güvenlik ortamının şekillendirilmesinde ülkeler tarafından kullanılan pek çok örtülü yöntem ve vasıta bulunmaktadır. Yılmaz (2007) a göre bunlar:

a- Zorlayıcı Diplomasi ve İstihbarat: Zorlayıcı diplomasinin stratejisi diğer devletlerin egemenlik hakkına sinsice nüfuz etmektir. Zorlayıcı diplomasi, hedef ülkenin yönetim sistemine demokratik müdahale görüntüsü altında normal ve düzenli temellere dayandırılarak tatbik edilmelidir. Zorlayıcı diplomasi ile karşı tarafın ikna edilmesi veya algılamasının değiştirilmesi çeşitli örtülü baskı yöntemlerini ve propaganda tekniklerini kapsayan istihbarat fonksiyonlarını gerektirir. Tarhan'a (2006) göre, propagandanın en büyük etkisi, düşmanın moral gücünü ve motivasyonunu çökertmesi yönündedir.

b- Güvenlik Ortamını Şekillendirme: Diğer ülke veya ülkelere yöneltilen demokrasinin yaygınlaştırılması, kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesi, insan haklarına saygılı yönetim biçimlerinin desteklenmesi gibi tezlerin altında yatan fikir yıkıcı faaliyetler yerine "güvenlik ortamının şekillendirilmesi" gibi yeni bir terminoloji kapsamı içinde değerlendirilmektedir.

c- Kontrol Altına Alma: Bu süreç, beyin yıkama, yeni paradigmalar oluşturma, örgütleme vb. şekillerde yönetilmektedir. Hedef ülkenin düşünme sistemini değiştirerek istenen şekilde paradigmalar oluşturması sağlanır.

d- Açık Toplum Stratejisi: Küreselleşmenin direnç noktasını oluşturan ulus-devlet yapısına karşı, hedef ülke içerisindeki vakıf, dernek gibi sivil toplum örgütleri üzerinden örülmüş olan bu ağ, toplumu saracak ve ulus-devleti geçirgen bir hale getirecektir.

e- Dezenformasyon: Dezenformasyon, yanlış bilgi aktarılması yoluyla, inançları değiştirmek amacıyla halka bazı imajların derece derece aşılanmasıdır. İstihbarat örgütleri tarafından çok fazla kullanılan bu yöntemin vasıtaları arasında gerçekleri saptırma, sulandırma, gerçeklerin inandırıcılığını bozma sayılabilir.

f- Ekonomik Yöntemler: Sermaye ve finans piyasaları yoluyla hedef ülke içerisindeki istikrar çeşitli dönemlerde bozularak istenen karar mekanizmasının teşekkül etmesi sağlanır. Hedef ülkede dış borç tuzağı uygulanır. Bu sistemi vasıtaları olarak, Dünya Bankası, IMF, Dünya Ekonomik Forumu ve Dünya Ticaret Örgütü kullanılmaktadır(Çınkı, 2004, s.231-248)

g- Askeri Yöntemler: Bu yöntemde silahlı kuvvetler doğrudan ya da zamana yayılmış düşük yoğunluklu savaş stratejisi kullanılır.

h- Terörizm: Terör, ideolojik ve siyasi amaçlarla, kişiler tarafından gizli bir örgütlenme çerçevesinde, iç veya dış desteğe dayalı olarak; kitleler üzerinde korku atmosferi oluşturmak, sosyal sınıflar arasında muhalifleri ve şiddete karşı olanları sindirmek veya yok etmek, kitlelerde yalnız kaldıkları kanaatini oluşturmak, onlara belirli düşünce kalıplarını zorla kabul ettirmek biçimlerinde, sembol ve tanıtım yönleri de düşünülerek gerçekleştirilen bir süreçtir (Korkmaz, 1999, s. 13).

Bu yöntem ve vasıtalara yıkıcı faaliyetler ve misyonerliği de eklemek mümkündür(Yılmaz, 2007, s. 301-354).

Uluslararası Güvenliğe Yönelik Tehditler

Uluslararası güvenlik kavramı, uluslararası sistemin bütünü ya da bütüne yakının güvenliği (küresel güvenlik), coğrafi olarak alt sistemlerin güvenliği (bölgesel güvenlik), devlet güvenliği, toplum güvenliği veya bireylerin güvenliği gibi farklı boyutlarda ele alınabilir(Dedeoğlu, 2003, s.12).

Soğuk Savaş'ın sona ermesinin ardından sosyo-kültürel, etnik, jeolojik, demografik ve çevre güvenliğinden kaynaklanan potansiyel tehdit sayısında artış ile birlikte düşük yoğunluklu çatışmalar yaygınlaşmıştır(Dindar, 2004, s. 107).

Uluslararası güvenliğe yönelik tehditler arasında, jeopolitik hedeflerin kesişmesi, demografik yapıların değişmesi ve bunun sonucu artan göçler, küreselleşen ekonomik çıkarlar, salgın hastalıklar, uluslararası terörizm, teknolojik sistemlerin hızlı gelişimi ve siber saldırılar sayılabilir(Yılmaz, 2007, s. 278-298).

Ayrıca ABD'nin dünyanın tüm bölgelerine müdahale edebilecek tek süper güç olması ve diğer devletlerin kendi ulusal çıkarlarına yönelik politika izlemeleri zaman içerisinde çıkar çatışmalarına neden olabilecektir(Bilbilik, 2003, s.22).

İstihbarat Kavramına Genel Bir Bakış

İstihbarat kelimesi etimolojik olarak Arapça "istihbar", "haber" ve "bilgi alma" kelimesinin çoğuludur. Bu açıdan bir gencin kazak almak için fiyat ve mağaza araştırması yapması ile istihbaratçının yaptıkları arasında pek fark yoktur. Teknik olarak baktığımızda böyle bir benzerlik söz konusudur.

İngilizcede istihbarat kelimesinin karşılığı olan "intelligence"; akıl, zekâ, anlayış, haber, bilgi ve istihbarat anlamına gelmektedir. Buradaki vurgu, haberin toplanmasında değil, toplananların birleştirilmesi ve analiz edilmesindedir. Belki de bu yüzden Türkiye'de haber toplanmasına önem verilirken, Amerika ve İngiltere' de haberin değerlendirilmesine öncelik verilmektedir(Özdağ, 2008, s. 17-18).

Avcı' ya (2004) göre istihbarat, muhtelif imkân ve vasıtaları kullanarak herhangi bir konuda enformatik materyal temini ve temin edilen bilgilerin ham halden kurtarılarak işlenmesi, kıymetlendirilmesi ve yorumlanarak bunlardan bir netice çıkarılmasıyla ilgili faaliyettir.

İstihbarat tarihi çok eski yıllara dayanmaktadır. M.Ö. 500 yıllarında yaşamış meşhur Çinli komutan ve filozof Sun Tzu' ya göre, düşmanın durumu hakkında sürekli bilgi almadıkça ve doğru zamanda vurmaya hazırlıklı olmadıkça, savaş yıllarca sürebilir. Bu bilgiyi elde etmenin tek yolu casusluk faaliyetleridir(Tzu, 1992, s. 113). Hun İmparatoru Atilla' ya göre ise, bilgi getirenlerin yazılı raporları ancak hükümdar tarafından okunursa bir amaca hizmet eder(Roberts, 1989, s.129). Burada da Atilla, istihbaratın dağıtım işlevine işaret etmiştir.

Savaş tarihinin ilk 4000 yılı boyunca, Birinci Dünya Savaşına kadar bilginin neredeyse tamamı fiziksel istihbarattan sağlanmıştır. Ancak Ağustos 1914'te silâhlar patlamaya başladığında, mesajların bir kopyasını da düşman eline teslim eden telsiz radyo; en düşüncesiz gevezeliğin bile kolayca duyulmasına olanak veren siper telsizleri, olağanüstü miktarda sözel istihbarat üretmiştir(Kahn, 2002, s.9). Ancak günümüz gelişmeleri istihbaratın da farklı alanlara kaymasına neden olmuştur. Çağın karmaşıklığı içerisinde güçlü ve başarılı bir devlet için özellikle teknik istihbaratın önemi oldukça artmıştır.

Güvenlik bağlamında istihbarat, alıcıya tehditleri teşhis etmesinde, yani ona ne zaman ve ne şekilde harekete geçmesi gerektiğinin farkına varmasında yardımcı olur. Buna ilaveten, onu saha operasyonları veyahut siyaset faaliyetlerinin planlaması ve uygulaması esnasında destek sağlar(Kuzu, 2007, s.13).

İstihbarattan kopuk bir devlet yönetimi gözleri bağlı maraton koşucusundan farksızdır. Nereye gittiğinizi, rakiplerinizin önünüzde mi arkanızda mı olduğunu, ne kadar koştuğunuzu özetle hiçbir şeyi bilmeden koşarsınız. Oysa karar alıcılar fırsat ve tehditleri öngörmekle yükümlüdürler(Özdağ, 2002, s. 111). İşte bu noktada istihbarat bilimi devreye girmektedir. Risk ve tehditleri belirleyip çeşitli şekillerde değerlendiren, senaryolar üreten ve bunları karar vericilere sunan istihbaratçılardır.

İstihbarat çeşitlerini incelerken bir tasnif yapabilmenin zor olduğunu görmekteyiz. Çeşitli görüşlere göre istihbarat, farklı şekillerde tasnif edilebilir(Yılmaz, 2007, s.121). Avcı'ya (2004) göre istihbarat çeşitleri şu şekilde sınıflandırılmıştır:

Bilgi Kaynaklarına Göre: Açık Kaynak İstihbaratı, Gizli Kaynak İstihbaratı.

İstihbarat Faaliyetinin Mahiyetine Göre: Askeri İstihbarat, Milli İstihbarat ve İstihbarata Karşı Koyma(Kontrespiyonaj).

Faaliyetin Hedefinin Kaynağına Göre: Ülke İçi İstihbarat, Ülke Dışı İstihbarat.

Kullanılan Vasıtalar Açısından: Beşerî (İnsana Dayalı) İstihbarat, Teknik İstihbarat.

Hedef Alanları Açısından: Siyasi İstihbarat, Askeri İstihbarat, Teknolojik ve Sınaî İstihbarat, Elektronik İstihbarat, Biyografik İstihbarat, Bilimsel İstihbarat, Sosyal İstihbarat, Siber İstihbarat, Ekonomik İstihbarat, Meteorolojik İstihbarat, Ekolojik İstihbarat, Arkeolojik İstihbarat, Terör İstihbaratı.

Bu tasnife ölçeklerine göre istihbarat çeşitlerini de eklemek doğru olacaktır. Bunlar; stratejik istihbarat, taktik istihbarat, operasyonel istihbarat ve entegre istihbarattır(Özdağ, 2008, s.145-157).

En geniş kapsama sahip olması, stratejik istihbaratı devlet politikaları açısından oldukça önemli kılmaktadır. "Stratejik istihbarat, bir devlet için gelecekte ortaya çıkabilecek fırsatları, tehditleri araştırıp tespit ve öngörerek, karar alıcıların önüne olabileceklerle ilgili seçenekler koyarak, onların siyaset üretmeleri sürecini daha doğru bir zemine çekmek amacıyla yapılan istihbarat türüdür"(Özdağ, 2002, s. 113).

Stratejik istihbaratın amacı; ulusal güvenliği sağlamak için barış zamanından itibaren gerekli planların hazırlanması ve uygulanmasını sağlamaktır. Bu maksatla stratejik istihbarat çalışmaları hedef ülke veya ülkelerin imkân ve kabiliyetlerini, zaaflarını, hassas noktalarını ve muhtemel reaksiyonlarını önceden meydana çıkaracak istihbarata yöneltilir(Yılmaz, 2007, s. 129).

21. Yüzyılda Güvenlik Ortamı ve İstihbarat Kurgusu

21. Yüzyıla girerken dünyada önemli değişimler olmuştur. Sınırların değiştiği, güç dengelerinin belirsizleştiği, ulus-devlet yapısının çeşitli yollarla çözülmeye çalışıldığı, bölgesel ve küresel istikrarsızlıkların getirdiği çatışmaların hâkim olduğu yeni bir güvenlik ortamı oluşmuştur. Güvenlik alanında askeri faaliyetlerin yanı sıra siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarda da faaliyet gösterilmesi bir ihtiyaç haline dönüşmüştür.

21. Yüzyılda bilgi ve ekonomi, güç mücadelelerinin anahtarı olacaktır. İnternet, uydu vasıtaları gibi bilgi teknolojilerindeki gelişmelerin getirdiği güvenlik zorlamalarına bağışıklık kazanmanın yanında küreselleşmenin ortaya çıkardığı; özelleştirme vasıtası ile uluslararası ticaret, uluslararası sermaye akışı ve uluslararası para sistemine bağlılık gibi ekonomik elementlerin ülke güvenliğine etkilerinin dengelenmesi ulusal güçlerin önündeki en önemli güvenlik problemleri olacaktır(Yılmaz, 2007, s. 471).

Var olan küreselleşme, post modern yaklaşıma göre yeni ve çok merkezli bir dünya ortaya çıkarmakta ve devlet merkezli dünya aleyhine gelişmelere neden olmaktadır. Devletler realizm akımında olduğu üzere ana aktör olmaktan çıkmış ve pozisyonlarını kaybetmişlerdir. Dolayısıyla, birey güvenliği devlet güvenliğinin önüne geçmiştir. Ulus-devlet yapısı bu nedenle baskı altında kalmaktadır. Ulus-devletlerin dönüşüm sürecine girdiği bu dönemde egemenlik ve güç ulus-devlet yapısının dışındaki unsurlara doğru kayma göstermektedir.

Ulus-devletlerin gerileyişinin bir diğer nedeni de onun egemenliğini sınırlayan veya yerini alan yeni aktörlerin ortaya çıkışıdır. Uluslar ötesi devlet dışı aktörler (Çok Uluslu Şirketler, Uluslararası Düşünce Kuruluşları ve Küresel Sivil Toplum) ve küresel yönetim yapıları (BM, IMF, Dünya Bankası) yeni düzende etkin hale gelmişlerdir(Yılmaz, 2007, s. 504).

Naisbitt' e (1997) göre, dünya bir ulus-devletler topluluğundan ağlar topluluğuna doğru ilerlemektedir. Bu, sadece bilgisayarlar arasındaki ağı değil, ulus-devlet ile halk arasında örülmüş olan dernekler, vakıflar ve kurumlarla da ilgilidir.

21. Yüzyılda ulus-devlet anlayışı içerisinde özellikle sivil toplum örgütleri güç kazanacaktır. Bu kurumlar sadece ulusal seviyede kalmayacak ve uluslararası bir niteliğe kavuşacaklardır. Sonuçta bu kurumlar ulus-devletler için bir hassasiyet oluşturacak ve dış baskının bir aracı olarak kullanılabilecektir. Bunun yanında uluslararası şirketler ve bankalar zamanla kontrol edilemez hale gelecek ve ulusal güvenlik için büyük bir zafiyet teşkil edeceklerdir.

Son dönemin önemli aktörlerinden biri de din olgusudur. Etnik ayrımcılığın yanında din, mezhep çatışmaları da istismar alanı olarak görülmeye başlanmıştır(Yılmaz, 2007, s. 510-511). Özellikle ABD'nin son yıllardaki dış politikalarında din olgusu oldukça sık kullanılmıştır.

Bu gelişmeler ışığında uluslararası istihbarat anlayışı da sürekli değişmekte ve gelişmektedir. İstihbarat örgütleri daha önceleri büyük boyutlu, merkezi ve çok gizlilik taraftarıydılar. Ancak son yıllarda görülen istihbarat zafiyetleri kurumların kendilerini sorgulamalarına neden olmuştur.

Bu aşamada önem kazanan bir diğer kavram da stratejik öngörü olmaktadır. Mütercimler' e (2006) göre stratejik öngörü; "geçmişten gelip bugün de var olan ve geleceği etkilemesi olası eğilimleri göz önüne alarak, geleceğe yönelik stratejik planlama yapılmasını sağlar. Stratejik öngörü, istihbaratçıların en temel görevlerinden biridir.

Küresel güçlerin devletleri biçimlendirmelerinde kullandıkları bir diğer yöntem de Soğuk Savaş sürecinin gözdesi olan psikolojik savaştır. Bu savaşta hedef, insanın doğrudan doğruya kendisi değil, duygu, düşünce ve davranışlarındaki değişikliklerdir. Günümüzdeki baş döndürücü teknolojik gelişmelerle kitle iletişim araçlarının-kazandığı imkân ve kabiliyetler psikolojik savaşın tahribatını da yüksek boyutlara taşımıştır. Psikolojik savaşın en önemli özelliği hedefine sinsice yaklaşmasıdır(Kumkale, 2006, s.65). Yılmaz (2007) ise bu konuda şöyle demektedir: "Propaganda ve psikolojik savaş yoluyla hedef ülkeler, toplumlar ya da gruplar kendilerine yöneltilen tehdit tezlerine sanki kendilerinin güvenliklerini, çıkarlarını sağlıyormuşçasına sahip çıkmakta ve bu tür politikalara rıza gösterebilmektedirler." Bu noktada istihbarat kurumları, bu tür tehdit tezlerine karşı uyanık kalmalı ve aynı yöntemlerle karşı bir psikolojik harekât başlatabilecek yeteneğe sahip olmalıdır.

21. Yüzyılda rakip devletlerin yıpratılması için kullanılan önemli yöntemlerden biri olan uluslararası terörist faaliyetlerde de artış yaşanması muhtemeldir. Oldukça etkili olan bu yöntem, teknolojik gelişmelerin eşliğinde büyük bir tehdit haline gelmiştir. İstihbarat örgütleri askeri kurumlarla işbirliği içinde olmalı ve bu düşük yoğunluklu çatışmada aktif rol oynamalıdır. Görünmeyen savaşın görünmeyen aktörleri olmak için yetenek geliştirmelidirler.

Teknoloji, istihbarat toplama vasıtalarının etkinliğini arttıracak özellikle uzaya dayalı, elektronik görüntü ve dinleme istihbarat vasıtaları alanındaki teknolojik üstünlük güvenlik alanında önemli bir kuvvet çarpanı olacaktır. Dolayısıyla uzaya dayalı sistemler istihbarat kurumları tarafından en düşük maliyetle en yüksek seviyede kullanılmalıdır. Artık internetin de gizlice takibi hedeflenmektedir. Bu da önemli bir güvenlik sorunu oluşturmaktadır(Burghardt, 2010, s. 30-31).

Siber savaş, son dönemde istihbarat örgütlerinin üzerinde durması gereken bir kavram haline gelmiştir. Artık büyük devletlerin hacker ekipleri beş haneli rakamlarla ifade edilmektedir(Von Hein, 2010, s. 5). Siber savaşa karşı istihbarat kurumları konusunda uzman ekiplerle ortak hareket ederek ulusal güvenliğin korunmasına destek vermelidirler. Bunun yanında eğer enformasyon bolluğu kendisini barındıran sistemlerle birlikte büyümeye devam ederse, enformasyon sistemlerine gizlice ve kanunsuzca yapılan girişlere karşı duyulan hassasiyetin artması kesindir(Mc. Lendon, 2002, s.204). Bu yönüyle de enformasyon sistemlerindeki gelişmeler ülke güvenliği adına tehdit oluşturmaktadır.

Sonuç

21. Yüzyılda, güvenlik ve uluslararası ilişkiler alanında önemli değişmeler olmaktadır. Bu dönem özellikle ulus-devlet yapılarının güvenliğini tehdit etmekte ve gelecekte yaşama şansı vermemektedir. Ulus-devlet yapısını hedef alan tehditlerin niteliği değişmiştir. Bunun bir sonucu olarak istihbarat fonksiyonlarında da yeni şekillenmeler olmalıdır:

-İnsan istihbaratı yanında bilimsel ve teknolojik istihbaratın da etkin şekilde kullanıldığı,

-Devlet dışı aktörlerin(sivil toplum kuruluşları, düşünce merkezleri, vakıflar vb.) ve küresel medyanın şekillendirmeye çalıştığı düzeni öngörebilecek ve karşı propaganda üretebilecek etkiye sahip,

-Ülke içerisinde etnik-dini çatışmaları kullanarak düşük yoğunluklu çatışmaları körükleyecek her türlü organizasyon yapısına sızabilecek ve gerektiğinde bu organizasyonların varlığını ortadan kaldırabilecek,

-Milli Güvenlik politikalarının oluşturulmasında aktif ve dinamik kadrolarla destek sistemi işlevini yerine getirebilecek,

-Ulusal güvenlik eksenindeki çalışmalar yerine ulusal çıkarlar ekseninde stratejik çalışmalar yapabilen,

-Kısa, orta ve uzun vadede pozisyonlarını, ülkenin milli çıkarları doğrultusunda koruyabilecek, alternatif senaryolar üretebilecek ve tüm bu faaliyetleri yaparken gizlilik prensibinin güvenliğini sağlayabilecek, bir istihbarat yapılandırılması gerekmektedir.

Unutmamak gerekir ki; milli gücün sağlanması ancak istihbarat faaliyetlerinin modern zamanın gereklerine uygun olarak şekillendirilmesiyle mümkün olacaktır. Dolayısıyla ülkeler kendi güvenlik politikalarını ve istihbarat stratejilerini oluşturmak zorundadırlar.

KAYNAKÇA

Avcı, G. (2004). İstihbarat Teknikler: Aktörleri- Örgütleri ve Açmazları. İstanbul: Timaş Yayınları.

Bellamy, I. (1981). Towards a Theory of International Security. Political Studies. (29/1)

s. 99-108.

Bilbilik, E. (2003). Amerikan Kuşatması. İstanbul: Otopsi Yayınları.

Burghardt, T. (2010). Kripto Savaşları: İnternetin Gizlice Takibi Hedefleniyor. Turquie Diplomatique. Sayı: 21. s. 30-31.

Buzan, B. (1991). People, States and Fear: An Agenda for International Security Studies in the Post-Cold War Era. Great Britain: Harvester Wheatsheaf

Cebeci, K. (2008). Küreselleşme Bağlamında Ulus-Devletin Egemenlik Gücünün Dönüşümü. Sayıştay Dergisi. (S. 71). s. 23-39.

Collins, A. (2007). Contemporary Security Studies. New York: Oxford University Press.

Çınkı, M. (2004). Rant Lordları. Ankara: Ümit Ofset Yayıncılık.

Dedeoğlu, B. (2003). Uluslararası Güvenlik ve Strateji. İstanbul: Derin Yayınları.

Dindar, İ. (2004). 21. Yüzyılda Teknoloji ve İstihbarat Savaşları. İstanbul: IQ Kültür Sanat Yayıncılık.

Kahn, D. (2002). An Historical Theory of Intelligence. Avrasya Dosyası, İstihbarat Özel Sayısı. Cilt 8. (S.2). s. 5-20.

Karataş, H. (2010). Devlet Güvenliği ve İstihbarat. İstanbul: Kutup Yıldızı Yayınları.

Korkmaz, G. (1999). Terör ve Medya İlişkileri. Ankara: Emniyet Genel Müdürlüğü Yayınları No. : 1999-1.

Kumkale, T. T. (2006). Beynimizi Kimler ve Nasıl Yönetiyorlar: Küresel Güçlerin Psikolojik Harekat Yöntemleri. İstanbul: Pegasus Yayınları.

Kuzu, A. (2007). Mit, Mossad, Cia, Gladio: Dünyanın En Büyük İstihbarat Servisleri.

(3. Baskı). İstanbul: Bilge Karınca Yayınları.

Küçükşahin, A. (2006). Güvenlik Bağlamında, Risk ve Tehdit Kavramları Arasındaki Farklar Nelerdir ve Nasıl Belirlenmelidir? Güvenlik Stratejileri Dergisi. (S.4). s. 7-40.

Küçükşahin, A. ve Akkan, T. (2007). Değişen Güvenlik Algılamaları Işığında Tehdit ve Asimetrik Tehdit. Güvenlik Stratejileri Dergisi. (S.5). s. 41-66.

Luciani, G. (1989). The Economic Content Of Security. Journal of Public Policy. (S.8).

s.149-158.

Manisalı, E. (2003). Türkiye ve Küreselleşme. İstanbul: Derin Yayınları.

Mc. Lendon, J. W.(2002). Enformasyon Savaşı: Etkiler ve Kaygılar. Avrasya Dosyası, İstihbarat Özel Sayısı. Cilt 8. (S.2). s. 183-212).

Mütercimler, E. (2006). Geleceği Yönetmek: Yüksek Stratejiden Etki Odaklı Harekâta. İstanbul: Alfa Yayınları.

Naisbitt, J. (1997). Megatrendler Asya. (Çev. Ulaş Kaplan). İstanbul: Altın Kitaplar Yayıncılık.

Oğuzlu, T. (2007). Dünya Düzenleri ve Güvenlik: Ulus-Devlet Güvenlik Anlayışı Aşılıyor mu? Güvenlik Stratejileri Dergisi. (S.6). s. 7-42.

Özdağ, Ü. (2002). Stratejik İstihbarat. Avrasya Dosyası, İstihbarat Özel Sayısı. Cilt 8. (S.2). s. 109-149).

Özdağ, Ü. (2008). İstihbarat Teorisi. Ankara: Kripto Yayınları.

Roberts, W. (1989). Atilla'nın Liderlik Sırları.(Çev. Yakut Eren). İstanbul: İlgiYayıncılık.

Tarhan, N. (2006). Psikolojik Savaş: Gri Propaganda. (8. Baskı). İstanbul: Timaş Yayınları.

Tzu, S. (1992). Savaş Sanatı. (Çev. Şule Kılıçarslan). İstanbul: Form Yayınları.

Von Hein, M. (2010). Güç Gösterisi Denemeleri: Çin, İnternet Trafiğini de Yönlendirmeyi Başardı. Turquie Diplomatique. Sayı: 23. s. 4-5.

Yılmaz, S. (2007). 21. Yüzyılda Güvenlik ve İstihbarat. (2. Baskı). İstanbul: Milenyum Yayınları.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display