ABD Fırat Kalkanı’nı Soylu Mızrakla Deldi

Yazan  22 Eylül 2016

Türkiye’nin 24 Ağustos’ta başlattığı Fırat Kalkanı Harekatının, aynı gün Türkiye’yi ziyaret eden ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın da ifadeleri ve Pentagon’dan gelen açıklamalarla ABD tarafından da desteklendiği belirtilmişti. Aynı günlerde harekatın güneye Menbiç’e doğru ilerleme eğilimiyle birlikte Menbiç’teki PYD/YPG’li teröristlerin Türkiye’ye söz verildiği gibi Fırat’ın doğusuna geçirilmesi gündemin en üst sırasına çıktı. Nitekim hem Biden hem de diğer Amerikalı askeri yetkililer YPG’nin Fırat’ın doğusuna çekileceğini söyledi.

O zaman yazmıştım, katıldığım TV programlarında da söylemiştim. ABD’nin Fırat Kalkanı harekatına olumlu yaklaşıp peşinden de hiç itiraz etmeden YPG’nin Fırat’ın doğusuna çekileceğini kabul etmesinin şüpheli olduğunu, en az iki yıldır Suriye kuzeyinde uygulamaya çalıştığı planlardan vazgeçmesinin mümkün olamayacağını ifade etmiş, bu işin içinde bir iş var demiştim.

Birkaç gün sonra Fırat Kalkanı harekatı güneye Menbiç’e doğru ilerlerken YPG’nin bir Türk tankını vurması, karşılığında da TSK’nin YPG hedeflerini vurması üzerine ABD özel kuvvetleri fiziki olarak YPG ile TSK arasına girdi, Sacura nehri bölgesine konuşlandı. Böylece ABD arabulucu rolünü sahiplendi. Aslında bu TSK ve denetimindeki ÖSO’nun güneye inişine set çekmekten başka bir şey değildi. Nitekim öyle de oldu. Fırat Kalkanı harekatı, Sacura Nehri’ni sınır kabul ederek batıya yöneldi.

Sonra G20 zirvesinde Rakka-Musul operasyonları adeta bir havuç gibi Türkiye’nin önüne atıldı. Yazılarımızda bu durumu şöyle değerlendirmiştik: “Rakka ne Türkiye’nin ne ABD’nin işi. Orası Suriye toprağı, dolayısıyla Rus destekli Suriye ordusu bu operasyonu yapmalı. ABD Fırat Kalkanını bırakıp Rakka-Musul’dan bahsederek bizim dikkatimizi, hedefimizi dağıtıyor, Fırat Kalkanını sonuçsuz bıraktırmak istiyor”…

Nitekim çok geçmeden bunun işaretleri de gelmeye başladı. Rakka operasyonuna sıcak bakıyoruz diyen iktidar yetkilileri “Rakka operasyonu planlamamızda yok, El Bab’a koalisyonla ortak operasyon yapacağız” demeye başladı. Derken Çobanbey’de Türkiye’nin talebiyle geldiği ortaya çıkan ABD özel kuvvet askerlerini gördük. TSK ve Pentagon açıklamasına göre Fırat Kalkanı operasyonuna o bölgede destek için oralardaymış. Bu gelişmeyi attığım twitle şöyle değerlendirmiştim: ABD’nin Fırat Kalkanı operasyonuna müdahil olması operasyonu ABD yönlendirmesine açar. Bu sürpriz gelişmenin ABD Genelkurmay Başkanı ile Türk Genelkurmay Başkanının Hırvatistan’da görüşme yaptığı aynı günde yaşanması da tesadüften ziyade önceden konuşulmuş bir hamle olduğunu gösteriyordu.

Şimdi basına düşen haberlerden anlıyoruz ki ABD kendi özel kuvvetlerinin Fırat Kalkanı operasyonuna destek verdikleri faaliyeti “Soylu Mızrak Operasyonu” olarak adlandırmış. Fırat Kalkanı Türkiye’nin hedefleri açısından ne kadar anlamlıysa Soylu Mızrak adı da ABD açısından o kadar anlamlı! Hem de benim yukarıda söylediklerimi teyit eder nitelikte. Türkiye’nin kalkanına karşılık ABD’nin mızrağı. Operasyona verilen bu kod isim işbirliği ya da ortaklık değil karşıtlık veren bir mesaj. Çünkü kalkan koruma maksatlı bir savaş ekipmanı iken mızrak saldırı maksadıyla kullanılır. Tabi ki askeri bir birlik hem savunma hem saldırı sistemlerini aynı anda kullanır, bu sistemler birbirini tamamlar ancak operasyonlara verilen kod isimlerin simgesel bir anlamı vardır ve burada bu simgeler, mesajlar üzerinden bir değerlendirme yapıyoruz.

Daha ABD’nin operasyona verdiği bu isim basına yansımadan ABD askerlerinin ÖSO tarafından protesto edildiği görüntülere ilişkin yaptığım değerlendirmede “bunun harekatın uyumunu bozacağını ve Türkiye’nin planlarını aksatacağını” ifade etmiştim. Nitekim ABD’nin Fırat Kalkanına dahil olmasını protesto eden bazı ÖSO grupları harekattan ayrıldıklarını ifade ettiler. Sayıları net olarak bilinmese de zaten genel toplam sayıları ve askeri yetenekleri sınırlı olan ÖSO’nun bu gelişmelerden insan gücü bağlamında olumsuz etkilenmesi, bunun da TSK’nın planlarına yansıması kaçınılmaz olacaktır.

Bu yeni durum daha fazla Türk askerinin çatışma sahasına sürülmesi ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Ya da ABD’nin “sözde” desteklerini kabullenme durumu ortaya çıkabilecektir. ABD’nin 40 civarında danışman statüsündeki özel kuvvet askerleri dışında nasıl bir desteği olabilir diye sorulduğunda da sahadaki askeri duruma bakıldığında ABD tarafından şöyle bir cevap gelebilir: “Türkiye’nin IŞİD’i daha güneye hatta El Bab’a kadar kovalamak, terörden arındırılmış bir saha oluşturmak istediğini biliyoruz ve destekliyoruz. Ancak El Bab’tan önce aşılması gereken bir IŞİD hattı var ki o da IŞİD’in manevi-ideoloji merkezi Dabık bölgesidir. IŞİD burada kafirlere karşı büyük savaş yapmayı hayal etmektedir. İdeolojisini buna göre kurgulamıştır. İşte buradki IŞİD’i aşmak için Fırat Kalkanına destek verebiliriz. Burayı aşmanın en en iyi yolu Dabık’ın güneyden de çevrelenmesi, IŞİD’in Dabık’ta sıkıştırılarak imha edilmesidir. Bunu yani güneyden çevrelemeyi ABD destekli Suriye Demokrartik Güçleri (SDG) yapabilir”… Böyle muhtemel bir cevabın anlamı şudur: El Bab’ın SDG yani YPG tarafından kontrol altına alınması, Menbiç ile Afrin’in coğrafi olarak birleşmesidir.

G20 zirvesinden buyana Menbiç’teki YPG varlığı nedense konuşulmaz oldu. İşte bu kritik bir noktada olduğumuzu gösteriyor ve şu soruları akla getiriyor:

– Eğer Türkiye ABD’ye inanıp Menbiç’te YPG kalmadığını değerlendirirse (ki bu geri dönüşü olmayan büyük bir hata olur) yukarıda muhtemel bir ABD önerisi olarak yazdığımız cevaba sıcak bakabilir mi?

– CB Erdoğan BM yeni dönem açılış etkinliklerine katılmak üzere ABD’ye gitmeden önce yaptığı açıklamada “bize Fırat Kalkanı harekatında daha güneye inmeyin diyorlar, ama biz gerektiği yere kadar gideceğiz” dedi. Daha güneye inmeyin diyenler kimler ve Türkiye onlara rağmen güneye devam edecek mi, yoksa harekatın devamını koalisyonla birlikte mi yapmayı deneyecek?

– ABD liderliğindeki koalisyonla devam etmek Türkiye’nin kaygılarını giderip tehditleri bertaraf edecek mi? Yoksa Türkiye, Rusya liderliğinde Suriye, İran cephesiyle işbirliği yaparak, şuanda sınır boyunca oluşturulan tampon bölge genişletilerek CB Erdoğan’ın söylediği 5 bin km karelik güvenli bölge hayalini hayata geçirmeyi, böylece terör koridorunun da oluşmasını önlemeyi mi seçecektir?

Bu sorular bizim aklımızda duradursun ama özellikle son sorunun ABD’nin aklında sürekli olduğunu da unutmayalım. Çünkü bu soruyu aklında tutan ABD artık Fırat Kalkanının bir parçası olarak harekatın gidişatını etkileyecek ya da değiştirecek önerilerle gelecek bir imkana kavuşmuştur. Türkiye neden bu aşamada ABD’den Fırat Kalkanı için destek talebinde bulunmuştur bilinmiyor ama bunun ABD’nin ve onun bölgedeki tek karar gücü dediği PYD/YPG lehine bir yol açtığı da aşikar. Çünkü ABD kurduğu mekanizmalarla ya da içine dahil olduğu mevcut mekanizmalarla o mekanizmanın işleyişini ve mekanizma içindeki aktörleri kontrol etmeyi, onların faaliyetlerini sınırlamayı bir dış politika yaklaşımı olarak benimsemiştir. Bunun Türkiye bağlamındaki en net örneği, Wikileaks’te yayımlanan ABD raporlarında ortaya çıktığı gibi, 2007-2011 yılları arasında Irak’taki PKK ile mücadele bağlamındaki istihbarat paylaşım mekanizmasıdır.

Görünen o ki, Türkiye’nin başlattığı ve sürdürdüğü Fırat Kalkanı Harekatına yönelik “sözde” işbirliği ve ortaklık adına Amerikan özel kuvvetlerinin harekata müdahil olması harekatı olumsuz yönde etkileyecek gelişmeler yaşatmıştır. Amerikalılarının operasyon kod isminden de hareketle şunu söyleyebiliriz ki ABD Türkiye’nin kalkanına mızrakla karşılık vermiş, atılan ABD mızrağı Türkiye’nin kalkanını delmiştir. Delmiştir ve önümüzdeki günlerde eğer ABD’nin yönlendirmeleri, önerileri öne çıkacak olursa bu delik daha da büyüyebilecek, kalkanı parçalayabilecektir. Dolayısıyla Türkiye kendisine yönelik tehditler nedeniyle kendi inisiyatifinde başlattığını söylediği harekatı yine kendi siyasi ve askeri hedefleri gerçekleşinceye kadar sürdürmelidir. Bunu yaparken de o toprakların sahibi Suriye devletiyle işbirliğini esas almalı, terörden arındırılan bölgelerin Şam yönetimine süratle devrini benimsemelidir.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display