II. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDE VE SONRASINDA TÜRK SAVUNMASI VE SAVUNMA STRATEJİLERİ
 Bu sayfayı yazdır

II. DÜNYA SAVAŞI ÖNCESİNDE VE SONRASINDA TÜRK SAVUNMASI VE SAVUNMA STRATEJİLERİ

Yazan  01 Temmuz 2022

Giriş

Dünyada oldukça büyük bir yıkıma sebebiyet veren II. Dünya Savaşı’nın toplam bilançosuna baktığımızda tüm cihanın kaderini ne denli değiştiren kanlı muharebeleri içerisinde barındırdığını anlayabiliriz. Bu dönemde yeni kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti de savaştan nasibini almış, İkinci Dünya Savaşı’nın getirdiği barutlu havayı içine çekerek farklı stratejiler izleme ve üretme mecburiyetine girmişti. Türkiye, dönemin iç ve dış politikasının merkezine milli bağımsızlık ve güvenliğini koymuş, bunun yanında savaşa aktif olarak katılmayan bir devlet olarak kendi kalkınma stratejilerine uymaya çalışmıştır. Bu dönemde Türkiye; bir yandan toprak bütünlüğünü korumayı amaçlarken diğer yandan tarafsız denge siyaseti izlemeye çalışmış, Atatürk’ün “Yurtta Barış, Dünyada Barış” ilkesinden hareketle Balkan Antantı ve Sadabad Paktı’nın sözüne sadık kalmasını umut etmiştir.[1]Savaş süresince her iki tarafla da çeşitli diplomatik ilişkiler içerisinde bulunan Türkiye, balkanlardaki durumu yakından takip etmiş ve kendi iç politikalarını her an bir saldırıya uğrayabileceği ve savaşa girmek zorunda kalabileceği ihtimaline yönelik olarak geliştirmiştir.

Bu çalışmanın amacı Türkiye Cumhuriyeti’nin, II. Dünya Savaşı öncesinde, savaş sırasında ve sonrasında aldığı iç ve dış politik hamlelerini, milli savunma stratejilerini ve savaş boyunca aldığı tedbirleri anlatmaktır.

Savaş Öncesi Durum

II. Dünya Savaşı henüz resmi olarak başlamamışken Balkanlar üzerindeki Çekoslovakya'nın ve Arnavutluk işgallerini dikkatli bir şekilde takip eden Türkiye bu durum karşısında 1939 senesinde İngiltere ve Fransa ile ortak bir bildiri yayınlayarak üçlü ittifak kurduğunu açıkladı. Bu ittifaka göre Türkiye, kendisini sağlama alırken Akdeniz’de olası bir durumda üç devlet birbiriyle yardımlaşacaktı. Hal böyleyken Türkiye, her ne kadar savaşta tarafsız gibi görünse de aslında savaşın daha ilk başlarında safını belli ediyordu. Fakat İngiltere ve Fransa’nın ısrarlarına rağmen Türkiye her ne kadar üçlü ittifakta bulunsa da Sovyet Rusya unsurunu da göstererek savaşa doğrudan katılmayı uygun bulmadığını dile getiriyordu. [2]

Her ne kadar daha öncesinde İspanyol İç Savaşı ve Çin-Japon Mançurya Savaşı'nda izleri görülse de resmi olarak 1 Eylül 1939 tarihinde Adolf Hitler'e bağlı Almanya Devleti’nin Polonya'ya taarruzu ile başlayan II Dünya Savaşı,bu olayın hemen ardından 2 gün sonra İngiltere ve Fransa'nın da Almanya'ya savaş ilan etmesi ile devasa bir boyuta evirilmiş; insanlık tarihinin karşılaştığı en büyük felaketlerden biri arasında yerini almıştır. II Dünya Savaşı sadece cephelerde sınırlı kalmamış, aynı zamanda istihbarat ve deniz savaşlarına da sahne olmuştur. Bu yönüyle I. Dünya Savaşı'ndan ayrılmaktadır.Bununla birlikte savaş sadece askeri anlamda değil, sivil hayatında etkileşmiş; pek çok sivil yerinden olmuş ya da katledilmiştir. Türkiye, II Dünya Savaşı'nın başlangıç evresinde her ne kadar Üçlü ittifak içerisinde yer alsa da savaş boyunca dışarıda kalmayı ve hem İttifak, hem de Mihver devletler ile birlikte ilişki ve diyalog kurmayı hedeflemiş;böylelikle bir denge politikası izlemiştir.Fakat her ne kadar savaşta yer almasa da Türkiye'nin de savaşa her an girebilecekmişçesine gibi hazır olması gereken durumlarda hasıl olmuştur. Bunlardan ilki ve belki de en önemlisi Almanların Balkanlar’da ve Akdeniz'de izledikleri yayılmacı politikaydı.

Savaş Döneminde Türkiye

II: Dünya Savaşı içerisinde Yunanistan dahil pekçok Balkan ve Avrupa toprağını ele geçiren Almanlar,Türk sınırlarına kadar gelebilmiş, bu da Türkiye'yi bazı siyasi, ekonomik ve askeri tedbirler almaya itmiştir. Savaş boyunca askeri tedbirlerin kullanmasına her ne kadar ihtiyaç duyulmasa da Çakmak Hattı gibi savunma hatlarının inşa edilmiş olması, olası bir savaş durumunda Türkiye'nin dişli bir ülke olarak savunmaya geçmesi amaçlanmıştır.Bu hatlar ve sınırlara döşenen mayınlar Turgut Özal’ın başbakanlık yaptığı yıllarda 1989 yılında dönemin askerlerine toplatılmıştır.[3] Savaşta aktif olarak yer almayan Türkiye'nin ekonomisi ise çok derin yaralar almış, II. Dünya Savaşı boyunca üretim ve işgücü azalmış bu durumda milli gelir ve sanayiye yansımıştır.Örneğin İkinci Dünya Savaşı döneminde senelik ortalama %5.5 tarımsal üretim %7.1 azalmış; milli gelirde yıllık %6 civarında azalma meydana gelmiştir.[4] Sıcak paraya ihtiyaç duyan Türkiye’nin milli savunma harcamaları bu dönemde 4 kat artmış, halkın temel gıda ihtiyacı olan buğdayın fiyatı artmıştır.[5]Savaş yıllarında 1939-1942 yılları arasında hükümette bulunan Refik Saydam sıkı ekonomik tedbirlere başvururken 1942-1945 yılları arasında hükümette bulunan Şükrü Saraçoğlu ekonomiyi müdahalesine gevşetme üretimi arttırmak için fiyatları serbest bırakmıştır.Bu Türkiye'deki ilk serbest ekonomi girişimi olarak görülse de bu politikada süreklilik sağlanamamış, savaşın bitmesi ile birlikte daralan üretim ve ithalat için baş gösteren sıkıntılar hasıl olmuştur.Savaş sırasında ithalatın mümkün olmayışı, ithal edilen ürünlerin iç pazarda üretilmesini ve tedarik edilmesini zorunlu hale getirmiştir.Özellikle savaş öncesinde savaşın başlayacağını anlayan pek çok esnaf halkın temel ihtiyaç ve mallarını toplamaya başlamış, bu durum gıda ve temel gereksinim ihtiyaçları başta olmak üzere pek çok üründe fahiş fiyatların artışlarına sebep olmuştur.

Ülkemizde durum bu şekilde ilerlerken 14 Ocak 1943'te müttefik devletlerin başkanlarının katılımıyla Casablanca Konferansı düzenlenmiş ve bu konferansta Türkiye'nin güçlendirilmesi ve derhal savaşa sokulması gündemi alınmıştır.[6] Buradaki amaç Almanya'nın uydu devletleri arasındaki Romanya'da bulunan petrol kıyılarını vurmak ve bunun için bölgeye en yakın devletlerden biri olan Türkiye'yi kullanmaktı.Konferanstan sonra Amerika Birleşik Devletleri’nin ikili diplomatik temaslarını bundan böyle İngiltere üzerinden kuracağını bildirmesi üzerine Türkiye durma tepki göstermiş, Balkanlarda yeni bir cephenin onları rahatlatacağını düşünen Winston Churchill bu cephede müttefik kuvvetlere Türkiye'nin de destek vermesini sağlamak adına 30 Ocak 1943 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile görüşmek üzere Adana'ya gelmiştir. Bir tren istasyonu içerisinde yapılan Yenice Görüşmelerinde Sovyetler Birliği’ne olan güvensizlik ve Türk ordusunda yeterli mühimmat, asker, sevk gücü ve donanım bulunmadığı gerekçeleriyle Winston Churchill’in isteği kabul edilmedi. Her ne kadar Churchill’e hayır cevabı verilse de bölgede nüfusu ve gücü elinde bulunduran Almanya'ya karşı ilişkilerin zayıflamaması adına basın yoluyla Türkiye'nin dış politika bir değişime baş vurulmayacağı da açıkça ifade ediliyordu.Böylelikle Türkiye denge politikasına devam edebilmişti.[7]

İngiliz, Fransız ve Rusların savaşta üstünlüğü ele geçirdiği 1944 senesi, Türkiye'nin Almanya ile ilişkilerini de etkilemişti.Nisan 1944'te Almanya ile birlikte yapılan krom ticareti durduruldu, bunun yanında 3 Mayıs 1944 tarihinde ırkçılık-turancılık davası olarak da bilinen davalar yaşandı.Bunun temel sebebi, Rusların Karadeniz'in kuzeyi ve Kırım bölgesini işgal etmesi ve Almanya'nın savaşın güncel gidişatına göre kaybedeceğinin anlaşılmasıydı. Bunun için Türkiye,kendi içerisinde Almanya daha sıcak bakma ihtimali bulunan ve Alman Lejyonlarına katılabileceğini düşündüğü Türkler’i, Sovyet Rusya'ya karşı sempatik gözükmek adına yargılanmıştır.İçerisinde Hüseyin Nihal Atsız, Osman Turan, Zeki Velidi Togan gibi pek çok Türk tarihçesinin de bulunduğu bu davalar sonucunda 3 Mayıs Türkçüler günü olarak anılmaya başlamıştır.

II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru Türkiye'nin savaşa girmeme eylemi türlü politika değişikliklerine neden oluyor, bu durumda ülkenin sosyo-ekonomik yapısının değişmesine sebep oluyordu.[8] Mihver ve müttefik devletlerin ısrarlarına rağmen Türkiye Cumhuriyeti fiilen savaşa girmemiş fakat savaş sırasında İngiltere, Fransa ve Amerika'nın Yunanistan için gönderdiği yardımların Türkiye üzerinden Yunanistan'a aktarılmasına izin vermiştir.Bu durum II. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında Yunanistan ile Türkiye'nin ilişkilerini olumlu ölçüde geliştirilmiştir.Savaş sırasında Türkiye'ye sığınan mülteciler istihdam edilmiş, Türk ordusu silah altında tutulmuş, ithalat ve dış ticaretin ciddi oranda zarar görmesi ekonomide pahalılık ve yokluk durumlarına neden olmuştur.Bu durum savaş sırasında Türkiye'nin Varlık Vergisi ilan etmesi ve ekmeği karne ile dağıtması gibi uygulamalara yol açmıştır.[9] Türkiye'nin aldığı ekonomik tedbirler; tarım, hayvan ve ormancılık ürünlerine el koyulması ile kalmamış, aynı zamanda ülkenin emniyeti için çakmak hattı oluşturulmuş ve ülkedeki karaborsacılık durumunun önüne geçilmeye çalışılmıştır. Hatta bu karaborsacılığın önüne geçilmesi için idama varacak kadar ağır cezaların verilmesi de gündeme gelmiştir fakat tüm bunlara rağmen karaborsacılık önüne geçilememiştir.Ülkede yaşanan yetersiz beslenme, aynı zamanda salgın hastalıkları da beraberinde getirmiştir.Savaş sırasında Türk basınında savaşın gidişatına göre ideolojik değişikliklerde görülmektedir. Örneğin 1942'de ilan edilen Varlık Vergisi ile ilgili gazeteler gayrimüslimleri hırsızlıkla suçlarken,Varlık Vergisi’nin kaldırılmasından sonra bu durum özgürlüklerin ve adaletin yeniden tesis edilmesi olarak duyurulmuştur.Aynı zamanda savaş boyunca Almanya başarı gösterince Türk basını Almanlar’ın başarılarına yer vermiş, aynı şekilde Sovyet Rusya Kırım bölgesini ele geçirince durum tam tersi bir yöne evrilerek Türkçülük-Turancılık Davaları yaşanmış, bunun yanında müttefik devletlerin savaşı kesin olarak kazanacağını propagandaları da yapılmaya başlanmıştır. Bu durum 1945 yılında Sovyet Rusya'nın Türk-Sovyet Saldırmazlık Paktı’nı feshetmesine kadar süregelmiştir.Paktın fesh edilmesi, Türk basınında önemli bir yer edinmiş ve o zamana kadar Sovyet Rusya ile dost olmak gerektiğini savunan Tan Gazetesi’nin tepki çekmesine sebep olmuştur.Hatta bu tepkiler sonucunda 4 aralık 1945 tarihinde bir grup üniversite öğrencisi tarafından Tan gazetesi saldırıya uğramıştır.[10]

Savaşta Kullanılmayan Güç: Çakmak Hattı

Balkanlardaki durum ve Almanya'nın Yunanistan'a kadar gelişi Türkiye'yi olası bir Alman saldırısına karşı savunma yapmak ve bunun içinde tedbirler almak zorunda bırakmıştır Bu doğrultuda II. Dünya Savaşı'nın çıkacağını öngören Türkiye olası bir saldırıya karşı Trakya sınırına Kırklareli ve Edirne ve daha sonra da Çatalca'ya Marmara denizinden Karadeniz boyuna kadar uzanan beton ve Çelik malzemeleri kullanılan birhat örmek zorunda bırakmıştır. Bu hat Fransızların Majino Hattı’nı örnek alarak hazırlanmış ve dönemin Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak tarafından tasarlanmıştır. Bu sebeple Çakmak Hattı ismini taşımaktadır. Şubat 1941'de Almanya'nın Bulgaristan'ı işgal ederek Türkiye ile yakın temasta bulunması, Çakmak hattının yeterliliğini tartışmaya açmış;dönemin en modern silahlarını kullanan Alman birliklerine karşı bu hattın başarısız olacağı düşüncesi ortaya atılmıştır. Zira hattın örnek alınarak hazırlandığı Fransa savunma hatları Almanya karşısında tutunamamış,bu sebeple daha başka tedbirler almak gerektiği hükümetçe tartışılmıştır. Almanya'nın Bulgaristan ardından Yunanistan'a ilerlemesi, Çakmak hattını işlevsiz hale getirmiştir. Zira Çakmak Hattı tüm balkan sınırlarını değil, sadece Bulgaristan'dan gelebilecek saldırılara karşı tedbir almak işlevinde düzenlenmiştir.Fakat Almanya, Yunanistan'a girerek hattın olmadığı diğer hudut boyuna erişmiş;bu olaydan sonra Çakmak Hattı’nın tahliye süreci başlamıştır. Çakmak Hattı’nda hiçbir savaş yaşamasına rağmen, soğuktan dolayı bazı askerler hayatını kaybetmiş, bölgede yaşayan halk ise bu hatta desteklemek olabilmek için ciddi sıkıntılar çekmiştir. Hatta halkın bir kısmı buralarda tutamayarak Anadolu'ya göç etmiştir. 1989 senesinde, Turgut Özal döneminde söktürülen Çakmak Hattı, günümüzde işlevsiz halde olduğu gibi yalnızlığa terk edilmiştir. Lakin Çakmak Hattı’na ait Korugan ismi verilen savunma hatları görülebilmektedir.

 

Bilgi:T.C. İstanbul Valiliği’nin 03.02.2020 tarihli, “Çatalca’da Çakmak Savunma Hattı’nın Bir Bölümü Daha Yüzeye Çıktı” başlıklı duyurusundan alınmıştır.

Kaynak:http://www.istanbul.gov.tr/catalcada-cakmak-savunma-hattinin-bir-bolumu-daha-yuzeye-cikti (Erişim Tarihi: 14.06.2022)

Bilgi:Milliyet Gazetesi’nin “Unutulan savunma hattı kaderine terk edildi” başlıklı, 18.12.2019 tarihli haberinden alınmıştır. Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/gundem/unutulan-savunma-hatti-kaderine-terk-edildi-6103481 (Erişim Tarihi: 14.06.2022)

Bilgi: Görsel TRT Haber’in “2. Dünya Savaşı'nın İstanbul'da yaşayan izleri Çakmak Hattı koruganları" başlıklı, 9 Nisan 2019 tarihli haberinden alınmıştır.

Kaynak: https://www.trthaber.com/haber/yasam/2-dunya-savasinin-istanbulda-yasayan-izleri-cakmak-hatti-koruganlari-411333.html (Erişim Tarihi: 15.06.2022)

 

Savaş Sonrasında Türkiye

Türkiye savaşın bitmesinin hemen öncesinde müttefik devletlerin yanında savaşa girerek Birleşmiş Milletler’e kurucu üye statüsünde girmeye hak kazanmış, bu durum her ne kadar Sovyet Rusya'nın hoşuna gitmezse de Türkiye uluslararası arenada büyük bir prestij kazanmıştır.Bütün dünyada Soğuk Savaş döneminin başlaması kaçınılmaz bir hale gelmiş, Türkiye yeni oluşan iki kutuplu dünyada kendine bir yer aramaya başlamıştır. Sovyetler’in tehditkar tutumlarına karşı batı dünyası ve Amerika ile iyi ilişkiler kurmak isteyen Türkiye, 1946 senesinde çok partili hayata geçişi sağlamış ve CHP bünyesinden ayrılan Demokrat Parti ile seçime girmiştir. Lakin tarihe şaibeli seçim olarak geçen 1946 seçimlerinden sonra Türkiye yeni bir yol ve yeni bir siyaset izlemek durumunda kalmıştır.CHP bu dönemde iki kez NATO'ya girme isteğinde bulunmuş fakat iki girişim de reddedilmiştir. 1950 seçimlerinin ardından Demokrat Parti'nin NATO’ya giriş için denemeleri sonuç vermiş, ülkemizde özellikle 1952 yılında NATO’ya girişin hemen arkasından kurulan Özel Harp Dairesi, Türkiye'yi batı dünyası ve istihbarat ağlarının arasında bırakmıştır. Zira bu yeni kurulan Özel Harp Dairesi,aynı zamanda Gladyo olarak bilinen yapılanmanın da Türkiye şubesini oluşturmuştur.Bu ölçüde Türkiye kendi askeri kadrolarını NATO'ya girdikten hemen sonra dejenere etmeye başlamıştır. Türkiye'yi küçük Amerika yapacağız diyerek bir rota oluşturan Demokrat Parti iktidarı, Amerika Birleşik Devletleri’nden çeşitli yardım ve krediler alarak Türkiye'nin kalkınması ve tarımın ilerlemesi anlamında büyük hizmetlerde bulunmuştur. Daha sonraki dönemde Türkiye'ye karşı tutumları, Demokrat Parti'nin son dönemlerinde Türk-Sovyet yakınlaşmasını beraberinde getirmiş fakat bu yakınlaşma uzun vadeli olmadan 1960 İhtilali ile Menderes ve Demokrat Parti hükümeti görevden el çektirilmiştir.

Bibliyografya

Kitap ve Makaleler

AKŞİN, Sina, Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2017.

ÖZTÜRK, İbrahim Mert,“İkinci Dünya Savaşı Türkiye’sinde Olağanüstü Ekonomik Kararlar: Milli Korunma Kanunu ve Varlık Vergisi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 32, Sayı 54.

PAMUK, Şevket, “Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014.

YAVUZ, Erdem, “Milli Korunma Kanunu, Varlık Vergisi Kanunu ve Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu Tartışmaları”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl:3, Sayı:12, Haziran 2017.

SAKİN, Serdar, “Balkanlar’da Güvenlik Arzusu: Türkiye – Yunanistan – Yugoslavya İlişkileri ve Balkan Paktı”, Berikan Yayınevi, Ankara 2012.

TEZEL, Yahya, “Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923 – 1950)”, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015.

KÖKLÜ, Çetin, "İkinci Dünya Savaşı'nda Adana Görüşmeleri ve Etkileri" Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2010.

ATEŞ, Toktamış, “Türk Devrim Tarihi”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2010.

İnternet Sitesi

“2. Dünya Savaşı'nın İstanbul'da yaşayan izleri Çakmak Hattı koruganları", TRT Haber, 9 Nisan 2019. Kaynak: https://www.trthaber.com/haber/yasam/2-dunya-savasinin-istanbulda-yasayan-izleri-cakmak-hatti-koruganlari-411333.html (Erişim Tarihi: 15.06.2022)

“Çatalca’da Çakmak Savunma Hattı’nın Bir Bölümü Daha Yüzeye Çıktı”,T.C. İstanbul Valiliği, 03.02.2020. Kaynak:http://www.istanbul.gov.tr/catalcada-cakmak-savunma-hattinin-bir-bolumu-daha-yuzeye-cikti (Erişim Tarihi: 14.06.2022)

"Basında Tan Olayı”, Tan Gazetesi, 4 Aralık 1945, s.7-8

Kaynak: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/213075(Erişim Tarihi: 15.06.2022)

 “Unutulan savunma hattı kaderine terk edildi”Milliyet Gazetesi,18.12.2019. Kaynak: https://www.milliyet.com.tr/gundem/unutulan-savunma-hatti-kaderine-terk-edildi-6103481 (Erişim Tarihi: 14.06.2022)

 

 

 

 

 

 

 

 

[1]Sina Akşin,Kısa Türkiye Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2017, s. 141.

[2]Toktamış Ateş, Türk Devrim Tarihi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2010, s. 39.

[3]Serdar Sakin,Balkanlar’da Güvenlik Arzusu: Türkiye – Yunanistan – Yugoslavya İlişkileri ve Balkan Paktı,Berikan Yayınevi, Ankara 2012, s. 21.

[4]Şevket Pamuk,Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014, s. 102.

[5]Yahya Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923 – 1950), Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2015, s. 64.

[6]Çetin Köklü, "İkinci Dünya Savaşı'nda Adana Görüşmeleri ve Etkileri" Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2010, s. 37.

[7]İbrahim MertÖzürk,“İkinci Dünya Savaşı Türkiye’sinde Olağanüstü Ekonomik Kararlar: Milli Korunma Kanunu ve Varlık Vergisi”, Tarih Araştırmaları Dergisi, Cilt 32, Sayı 54, s.14.

[8]Şevket Pamuk, Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014, s. 131.

[9]Erdem Yavuz, “Milli Korunma Kanunu, Varlık Vergisi Kanunu ve Toprak Mahsulleri Vergisi Kanunu Tartışmaları”, Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl:3, Sayı:12, Haziran 2017, s. 45.

[10]"Basında Tan Olayı”, Tan Gazetesi, 4 Aralık 1945, s.7-8.

Emre Yükselen

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışman