PKK'nın PYD/YPG Üzerinden Aklanması ve Siyasi Sürece Sokulması

Yazan  20 Şubat 2018

Türkiye'ye yönelik ABD ve Rusya çevrelemesi ile terör örgütlerinin ittifak halinde saldırısı, bölgenin yeniden dizayn edildiğini gösteren senaryolar artık açıktan yürütülüyor. Ancak Türkiye'nin şansızlığı gerek karar vericilerin gerekse uzmanların bu kadar açıktan yürüyen saldırı ve senaryolara rağmen öngörüde bulunamıyor, diğer aktörlerin nihai hedeflerini anlayamıyor ve dolayısıyla strateji geliştirilemiyor olmasıdır.

Yapılan iş, olay olduktan iş işten geçtikten sonra o bunu yapıyor, bu bunu yapıyor gibi çok geç kalmış ama yine günlük açıklamalarda bulunmak, bunu da yeni bir şeymiş gibi topluma sunmak. Halbuki bu tespitler yapıldığında diğerleri atı alıp çoktan Üsküdar'ı geçmiş, bizde öngörülemeyen noktalara ulaşmış oluyor.

Bu bağlamda dikkat çekmek istediğim konu bugün bazı gazetelerde yer alıyor. Buna göre Ankara kulislerinde başta ABD olmak üzere Batı'nın terör örgütleri YPG ve PYD üzerindeki baskıları azaltmak ve PKK kaynaklı sorunları ortadan kaldırmak için yeni bir plan peşinde olduklarına ilişkin bir senaryo dile getiriliyormuş. Eğer bu konu daha yeni Hükümetin gündemine giriyorsa geçmiş olsu ve şimdi bunu konuşmaya başlayacak uzmanlara da günaydın...

Yazılarımı takip eden, TV programları takip edenler çok iyi bilecektir ki IŞİD terör örgütünün Haziran 2014'te Musul'u işgaliyle başlayan süreçle birlikte bu konuya dikkat çekip bunun  PKK ile yeni bir müzakere sürecinin alt yapısını hazırlayacağını, PYD YPG kullanılarak PKK'nın aklanacağını ifade edip durdum.

Ekim 2014 ortalarında Ayn el Arab'taki (Kobani) PYD/YPG'ye Türkiye'nin de zımni onayı alınarak havadan cephane yardımı atıldığında, 29 Ekim 2014'te aralarında kimlerin olduğu tam bilinmeyen Peşmergenin Türk topraklarından  geçerek Kobani'deki PYD/YPG'ye askeri yardıma gitmesine izin verildiğinde bunun PKK'ya da askeri desteğin önünü açacağını ve hatta PKK'nın da IŞİD'le mücadelede yer alıp Batı'yı IŞİD tehdidinden koruyan bir konumuna sokacağını ifade ettik.

22 Şubat 2015'te Şah Frat Operasyonunda PYD ile tam bir işbirliği olmasa da koordinasyon yapılmasının,   23 Temmuz 2015'te İncirlik Mutabakatıyla Türk askeri üslerinden kalkan yabancı savaş uçaklarının IŞİD'e karşı çatışan YPG'ye hava desteği vermesinin Türkiye'yi de bu desteğin bir parçası haline getireceğini söyledik.

Tam bu noktada 25 Aralık 2015 tarihli ve PKK’YI TERÖR ÖRGÜTÜ OLMAKTAN ÇIKARMAK VE SİYASİ SÜRECE SOKMAK" başlıklı yazımdaki uyarılarımı tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum.

"...Bütün ülkelerin ve üye almak için uğraştığımız AB’nin tutumu çok önemliydi ama Türkiye’yi yönetenlerin stratejik ortak ya da model ortak diye tanımladığı ABD’nin tutumu çok önemliydi. ABD, PKK’yı 1997’de kendi “yabancı terör örgütleri listesi”ne aldı. İkili, üçlü değişik mekanizmalar altında ABD ile başlatılan terörle mücadele işbirliği kapsamında istihbarat paylaşımları yapıldı, 05 Kasım 2007’de Vaşington’da yapılan Erdoğan-Bush zirvesinden sonra PKK “ortak düşman” ilan edildi ama ABD, PKK’ya karşı tek bir kurşun bile atmadı.

Aynı ABD’nin, hem Türkiye’de 2013’te PKK ile başlatılan çözüm süreci ve müzakerelerden hem de PKK/PYD’nin Haziran 2014’ten sonra ortaya çıkan IŞİD’e karşı sahaya sürülerek Batı kamuoyunda kahraman ve kurtarıcı olarak algılanmasından hareketle “PKK’yı bir sivil toplum örgütü konumuna sokan yaklaşım” sergilemeye yöneldiğini ve bunu da açıkça yaptığını görüyoruz. Bu yetmiyormuş gibi PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’ye (ABD’nin terör örgütleri listesinde olmadığı gerekçesiyle) Ayn el Arab (Kobani)’dan başlayarak silah/mühimmat yardımı yaptıklarını 30 Temmuz 2015 günü Beyaz Saray sözcüsü Josh Earnest PKK saldırıları ve TSK’nın operasyonlarını değerlendirirken olayı “Türklerle bir kısım (bazı) Kürtler arasındaki çatışma” diye tanımlamış, sonrasındaki dönemde de diğer Amerikalı yetkililerin sıksık yaptığı gibi Türk hükümetinin PKK ile müzakere sürecine dönmesini tavsiye etmişti.

Bu kapsamda Avrupalı sözde müttefiklerimizin de aynı anlayışta olduklarını iki örnekle hatırlatmakta fayda var. Almanya Başbakanı Merkel 18 Ekim 2015’teki Türkiye ziyaretinde yaptığı açıklamalarda şu ifadeleri kullanıyordu: “…Seçimlerden sonra Kürtlerle yeniden barışma konusunun gündeme gelmesini istiyoruz….”. Birisiyle barışacaksan şuanda savaş halindesin demektir yani Merkel demek istiyordu ki Türkiye (yani Türkler) Kürtlerle savaşıyor. Avrupa ülkelerindeki bu hakim anlayış aynı zamanda PKK’nın Kürtlerin temsilcisi olduğu anlayışının da bir ifadesiydi. Fransa’nın tutumunu aslında yazmaya bile gerek yok çünkü çok açık bir şekilde sözde Kürtlerin haklarını destekliyoruz söylemiyle PKK’nın arkasında oldukları aşikar. PKK’nın Suriye’deki kolu PYD/YPG’nin liderlerini Paris’te Başkanlık Sarayında ağırlamaları bunun son somut örneklerinden birisi olmuştur.

Bu bağlamda son dönemdeki en ilginç açıklamalardan biri ABD Savunma Bakanı Carter’dan geldi. Carter’in 1 Aralık’ta Amerikan Senatosunda IŞİD stratejiyle ilgili olarak verdiği ifadede satır aralarında kalan, Türk basınında hiç yer bulmayan ama ABD’nin PKK’ya yaklaşımını göstermesi açısından çok önemli olan bir ifadesi oldu. Carter Türkiye’nin operasyonlarının IŞİD’e değil PKK’ya yoğunlaştığını söylerken “PKK, Türkiye sınırları içinde bir terör örgütüdür” deyiveriyordu. Yani Carter söylediği bu kısa ifadeyle aslında, “PKK’yı sadece Türkiye bir terör örgütü olarak görüyor, kendi toprakları üzerinde mücadele ediyor ama sınırları dışında yani Irak ve Suriye’nin kuzeyindeki PKK/PYD bizim için terör örgütü değildir onlar IŞİD’e karşı savaşan örgütlerdir” demek istiyor ve ABD ve Batı’nın neden Türkiye’nin PKK’ya karşı sınır ötesi operasyonlarına karşı çıktığını da açığa çıkarmış oluyordu.

Şimdi Carter’ın söylediği “PKK Türkiye sınırları içinde bir terör örgütüdür” sözünü Amerikan Dışişleri sözcüsünün birkaç gün önce söylediği bir açıklamayı hatırlatarak bir adım daha ileri götürüp gerçekte ABD’nin PKK’yı Türkiye sınırları içinde bile bir terör örgütü olarak görüp görmediğini anlamaya çalışalım. Amerikan Dışişleri sözcüsü 21 Aralık’taki günlük basın brifinginde Türkiye’nin güneydoğusundaki terör olayları ve TSK’nın operasyonlarıyla ilgili soruya “Tüm Türk vatandaşlarına yönelik kalıcı ve sürdürülebilir bir barışın getirilmesi için Türk hükümeti ile PKK tarafından politik sürece yeniden dönülmesine yönelik taahhütleri görmeyi umut ediyoruz” şeklinde cevap veriyordu. Neresinden bakarsanız bakın Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde bir açıklama olduğunu görüyorsunuz.

Amerikan kanunlarına göre terör örgütleriyle hiçbir şekilde görüşmek, müzakere yapmak yasaktır ve Amerikalılar bu konuyu filmlerinde bile sürekli işleyerek ABD’nin terörle mücadelede toleransız oldukları algısını yaymaya çalışmaktadır. Anlaşılan o ki ABD için sadece kendisine tehdit oluşturanlar bir terör örgütü olabilir diğerleri yani PKK gibileri Amerikan politikasının birer manivelasıdır. İşte bu pozisyondaki ABD, Türkiye’nin (Türkiye’nin terör örgütü olarak gördüğü ve ABD’nin yabancı terör örgütleri listesinde olan) PKK terör örgütüyle “politik sürece” dönmesini istiyor. Amerikalı ve Batılı yetkililer Türkiye’de hükümetin çözüm süreci dediği süreci genellikle barış süreci olarak adlandırmışlar, Türk hükümetinin PKK ile müzakere masasına dönmesini istemişlerdi ama bu sefer belki de ilk kez Amerikan Dışişleri söz konusu süreci “politik süreç” olarak adlandırıyordu. Ayrıca Amerikalı sözcünün tüm Türk vatandaşlarına “barış” getirilmesinden bahsetmesi Türkiye’nin terörle mücadele operasyonu yaptığını değil hükümet ile PKK arasında bir savaş olduğunu kabul ettiğini göstermektedir. Bu anlayış ABD’nin PKK’yı Kürtlerin hakları için savaşana bir siyasi örgütlenme olarak gördüğünün en büyük kanıtıdır.

Aynı konuda bir çağrı da AB’den geldi. Güneydoğu’daki terör olayları ve askeri operasyonlara ilişkin olarak AB’den (AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini’nin sözcüsü) yapılan açıklamada “siyasi sorumluluk taşıyan tarafları derhal ateşkes yapmaya ve barış sürecine geri dönmeye” çağrıldı. Bu açıklamada kullanılan ifade de sürecin tarafları siyasi sorumluluk taşıyanlar olarak nitelenmiş yani sürecin bir tarafı olan PKK siyasi bir aktör olarak kabul edilmiş.

Avrupa ve AB bağlamında yeni çıkan bir gelişmeyi de burada not edelim. O da Hollanda parlamentosunda, PKK’ya yönelik operasyonlar nedeniyle, AB fonlarından Türkiye’ye yapılan maddi yardımların dondurulması tartışmalarıdır ki bu anlayış Türkiye’nin yaptıklarının bir terörle mücadele operasyonu olarak görülmemesinin yanında önümüzdeki günlerde PKK’ya yapılan operasyonların aslında Kürtlere yapılıyor gerekçesiyle ve Kürtleri korumak adına Batı’da Türkiye’ye karşı geniş çaplı yaptırımların da önünü açabilecek bir gelişmedir. Bunun anlamı Batı’nın PKK’yı terör örgütü olarak görmedikleri ve PKK’yı Kürtlerin temsilcisi olarak kabul ettikleridir.

Bu öngörümüzü destekleyecek bir değer gelişme de NATO‘da yaşandı. Suriye sınırımızda Rus tehdidine karşı hava sahamızı korumak üzere NATO destek paketinin görüşülmesi esnasında NATO kulislerinde üye ülkelerin diplomatik temsilcilerinin Türk tarafına PKK ile müzakerelere dönülmesi yönünde telkinde bulundukları haberlerinin basına yansıması NATO’da da genel hakim düşüncenin PKK’yı bir terör örgütü olarak görmekten uzak olduğu yönündedir. Nitekim Temmuz 2015'teki Suruç saldırısı ve Ceylanpınar’da polislerimizin şehit edilmesiyle ilgili olarak Türkiye’nin talebiyle NATO’dan yapılan görüşmeler sonrasında NATO’dan yapılan kınama açıklamasında ve NATO yetkililerin in açıklamalarında PKK terör örgütünün adının zikredilmemesi de bu tespitimizi desteklemektedir.

Bu aşamada Suriye örneği üzerinden bir hatırlatma yaparak Batı’nın Türkiye’deki durumu nasıl gördüğünü daha iyi kavramaya çalışalım. Bilindiği üzere bugün Suriye’de yaşanan iç savaşı sona erdirmek üzere bir sürü girişim yapılıyor ve bunlar uluslararası arenada Suriye’de politik sürecin yeniden başlatılması (yani gelecekte Suriye yönetiminde yer alacak aktörlerin belirlenmesi ve sisteme dahil edilmesi) ya da Suriye’de barış görüşmelerinin yeniden başlatılması şeklinde tanımlanıyor. Bu örnek bile ABD ve Avrupa’nın Türkiye’deki durumla ilgili olarak Suriye’deki durumla ilgili aynı tanımlamaları yani barış süreci veya politik süreç tanımları kullanarak PKK’yı nasıl bir aktör ve hangi konumda gördüklerini de net bir şekilde ortaya koymaktadır..."

Evet, 2 seneden çok önce yazılmış bu notlar ve uyarılar ortadayken sanki herşey yeni başlıyormuş gibi haber, yorum değerlendirme yapmak öngörüsüzlüktür, strateji sahibi olmamaktır.

ABD Dışişleri Bakanının 15/16 Şubat 2018'deki son Türkiye ziyaretiyle birlikte ortaya çıkan yeni ABD-Türkiye ittifakı maalesef PYD/YPG üzerinden PKK'nın aklanması sürecinin uygulamada olduğunun göstergesidir. Buna göre Suriye kuzeyindeki gelişmeleri yönetmek üzere bir mekanizma kurulmaktadır. Şu çok iyi bilinmelidir ki mekanizmalar somut adım üretmez bolca laf üretir.

PKK'yla mücadeleye yönelik olarak 2003'ten sonra Irak bağlamında oluşturulan önce ABD ile ikili sonra Irak'ın dahil olmasıyla üçlü, Barzani'nin dahil olmasıyla dörtlü hale gelen mekanizmalar açılım ve çözüm süreciyle sonuçlanmıştı, Suriye'dekiler de buna benzer bir gelişmeye gebe. Bu mekanizmalar Fırat'ın doğusunu kabullendireceği gibi YPG/PYD'nin kabullenmesinin de önünü açacaktır. Herkesin absürd bir teklif diye dalga geçtiği Mattis'in YPG'yi PKK'ya karşı savaştırırız söylemi öylesine söylenmiş bir şey değil. ABD'nin 2018 tehdit değerlendirmesinde YPG'nin PKK'nın Suriye'deki uzantısı PYD'nin "milis gücü" olarak tanımlaması PKK'nın PYD/YPG üzerinden aklanmaya gidişatın somut işaretleridir. Bunun yanında seçimlere doğru giden Türkiye'de iç politikada ifade edilen bazı söylemleri de bu kapsamda ele almakta fayda var. Ve sonunda Suriye bağlamında kurulacak olan mekanizmaların sonucu Irak bağlamındaki mekanizmalardan farklı olmayacaktır. Sonucu yeniden müzakere sürecidir. Türkiye'nin bir kez daha kandırılmaya tahammülü yoktur.

Yukarıdaki paragraf çok önemlidir, her cümlesini uzun uzun yazabiliriz, yeri geldiğinde başka yazılarımızda açıklarız, yetkililer merak ederse anlatabiliriz. Ancak işin özü şudur ki PKK terör örgütünü aklayacak süreç IŞİD'in Haziran 2014'te fiilen ortaya çıkmasıyla hız kazanmıştır.  Bunu yaparken de PKK'nın Suriye kolu PYD/YPG kullanılmaktadır. Tabi bütün kötülüklerin anasının Ocak 2013'te PKK ile başlatılan çözüm/müzakere süreci olduğunu görmek gerekir. Türkiye sadece Suriye kuzeyinde değil sonuçları Türkiye'nin içini de çok olumsuz etkileyebilecek bir tuzağa doğru hızla ilerlemektedir. Bu PKK'nın PYD/YPG üzerinden aklanarak terör örgütleri listesinden çıkarılması ve müzakere masasında sandalyeye oturması yani siyasi sürece dahil olmasıdır. Devletin bilgi birikimi ve hayata geçirilecek kurumsal karar süreci bunu önleyebilecek güçtedir. Yıllar önce yaptığımız uyarıları dikkate almayanlar lütfen bu sefer belki de  son olacak uyarılarımızı lütfen dikkate alsınlar.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display