Sam Amca Ejdarha'ya Karşı

Yazan  24 Nisan 2014

 

         Giriş

Asya-Pasifik bölgesindeki güvenlik endişelerinin temelinde Çin’in altı büyük deniz sorununun diplomatik yollarla çözümünün çok zor olması ve bunların zincirleme bir savaşı tetikleme olasılığı yatmaktadır. Daha da açık olmak gerekirse üçüncü dünya savaşının bu bölgede çıkması kaçınılmazdır ama zamanı ötelenmektedir. Tüm sorunlar içerisinde Çin’in sert güç kullanma olasılığı en fazla olan senaryo Tayvan’ın işgali ile ilgilidir. Çin’in ülkesinin toprak parçası yapmaktan vazgeçmediği Tayvan, kendisini egemen bir devlet olarak görmekte, ABD’ye güvenmektedir. Çin; Güney Çin Denizi’ndeki Parasel Adaları için Vietnam ile, Spratly Adaları için ise Brunei, Malezya, Filipinler, Tayvan ve Vietnam ile karşı karşıyadır. Doğu Çin Denizi’nde ise Japonya ile Şenkaku Adaları sorunu yaşanmaktadır. Çin, Güney ve Doğu Çin Denizlerini kendi egemenlik alanı olarak görmektedir. Öte yandan Çin’in, Butan ve Hindistan ile sınır sorunları var ve 1962 yılından beri Hindistan ile sınır gerginliği devam etmektedir. Çin’in bu sorunları yanında su kaynakları için Tibet Platosu’na uzanma hevesleri gözlenmektedir. Kuzey ve Doğu Çin arasında kanallar, barajlar, sulama sistemleri ve boru hatları inşa edilmektedir. Çin, Brahmaputra Nehri’ni Sarı Nehir’e yönlendirirse bu Hindistan ve özellikle Bangladeş ile önemli bir sorun haline gelebilir. Mekong Nehri akışında yapacağı değişiklikler Kamboçya, Tayland ve Vietnam için büyük problemler doğurabilir. Çin’in uluslararası sorunları için tek taraflı hareket etme eğilimi, komşu ülkeler ile kısa sürede savaşa dönecek bir çatışma potansiyeli beslemektedir. Bu makalede, Sam Amca ve Ejderha’nın karşılıklı konumunu inceleyeceğiz.

         Çin’in gelişimi..

Çin’in patlamasının başlangıcı olarak 1978-1980 arası dönem görülür. Kültürel Devrim birkaç yıl önce bitmiş, 1976’da Mao Zedong ölünce yerini Deng Xiaoping almıştı. Her şey Aralık 1978’de başladı, Çin Merkez Komitesi, ekonomik performansı artırma ve halkın yaşam standartını geliştirecek ekonomik reform kararı aldı. 1992 yılına kadar, ideolojik tartışmalar devam etti. Kasım 1992’deki 14. Parti Kongre’sinde artık sosyalist pazar ekonomisi kurulmuştu. Mao dönemi ile kıyaslandığında Deng Xiaoping liderliğinde Çin’de üç değişim oldu[1]; (1) Merkezi planlı ekonomiden pazar ekonomisine geçiş. (2) Kırsal, tarım toplumundan şehirli, sanayi toplumuna geçiş. (3) Dünya Ticaret Örgütü’ne giriş ki böylece ekonomik reformlar iç ve uluslararası gündemin en önemli meselesi haline geldi. Deng’e göre modern, güçlü bir sosyalist devlet olarak yabancı saldırısı ve bozgunculuğu ile mücadele etmek için sosyalist sistem etkin bir şekilde düzenlenmeli idi. Çin, 1997’deki Asya krizinde bile ekonomik gelişmesini sürdürdü. 1991-2000 yılları arasında Çin’in yıllık GDP gelişme oranıortalama %10.1 oldu. Yıllık enflasyon oranı %3’ün altında tutuldu[2].Çin’in gelişmesinin nedeni ile ilgili iki ortak görüş vardır[3]; Çin ulusunun yeniden dirilmesi ve küreselleşme. Çin’in küreselleşme karşısında doğru reformlar yapması ve pazar liberalizasyonu sonucu büyük bir gelişme ivmesi yakaladı. Çin’in akıllı stratejik seçimi ekonomik küreselleşmeden kaçınmak yerine kucaklamak ve bu amaçla dünyaya açılmak oldu. Bu kapsamda, kırsal kesimde hanelere sözleşme sistemi uygularken, 14 sahil şehrini dış dünyaya açtı ve ekonomik kurtuluş başladı.

         Çin her ne kadar önümüzdeki on yıllarda ekonomik olarak ABD’yi geçme potansiyeli olsa da nüfusun 900 milyonluk kısmı ortalama 3.000-3.500 dolar yıllık gelire sahiptir ve Gutemala, Gürcistan, Moğolistan gibi ülkelerle aynı ölçektedir. 500 milyonluk kesim ise 1.500-1.700 dolar gelir seviyesi ile Hindistan, Gana, Özbekistan veya Nijerya seviyesindedir. Çin hükümetinin bölgeler arası ekonomik dengeleme projesi, ülkeyi önemli bir sosyal dönüşümün eşiğine getirmektedir. Çin’in sahile yakın bölgelerdeki düşük masraflı, ihracata dayalı üretim avantajı kaybolurken, daha iç kesimlerde Yangtze Nehri uzantılarındaki şehirlerde ilave sanayi üsleri oluşturma niyetindedir. Yangtze Nehri’nin açtığı ekonomik koridor yatırım, kalkınma ve şehirleşme için kilit bir bölge olarak seçilmiştir. Bu amaçla, 2.800 km.lik ana nehir hattında taşımacılığa uygun bir su kanalı ile süper otoban yapılması planlanmaktadır. Bu hat hem Çin’in hem ekonomik hem de entegrasyon çekirdeği olacaktır[4]. Toplam uzunluğu 6.418 km. olan Yangtze Nehri’nin Tibet Platosu’ndan Doğu Çin Denizi’ne kadar geniş bir alana uzanmaktadır. Bu hali ile nehir, Çin’e imparatorluk olma imkanı sunmaktadır.Birçok Amerikalı Çin’in ekonomik gelişiminin aleyhlerine olduğunu düşünmektedir. Çin, ucuz iş gücü avantajı ile birlikte üretim için dış kaynak bularak ekonomisini geliştirmektedir. Ancak, göstergeler 2009’dan beri üretim masraflarının %70 civarında artması ile bazı üretim alanlarının ABD’ye geri döndüğü, bazılarınında Asya’nın daha ucuz bölgelerine kaydığını göstermektedir. Çin’in ekonomik büyümesi artık daha düşük ücretlere sahip ülkeler tarafından tehdit edilmektedir. Bu ülkelere Çin Sonrası 16’lar (PC-16[5]) adı verilmektedir. Küresel olarak üç kıtaya dağılmış bu ülkeler Çin’e göre daha ucuz, ihracata dayalı ekonomilere sahiptir[6].

Bir yüzyıl boyunca modern tarihi tecrübe eden Çin, egemenliğini korumak için sert gücün ne kadar önemli olduğunu öğrendi ve ekonomik gelişmesini ve askeri modernizasyonunu birlikte götürmek için çaba vermektedir. Çin atasözü “Ulusal saygı ancak savaş ile kazanılır (guojia zunyan shi da chulai de)” bu tecrübenin sonucudur[7]. Son yıllarda kendi politikaları, performası, kimliği ve kültürünün cazibesine diğer ülkeleri inandırmak için yumuşak gücünü de geliştirmektedir. Kamu diplomasisine önem vermekte, ülkenin cazibesini artırmak için 2008’de Pekin Olimpiyatlarını, 2010’dakiGuangzhou Asya Oyunlarınıdüzenlendi. Çin büyüdükçe ve askeri kabiliyetlerini geliştirdikçe, California’dan 9.000 km. uzaktaki bir ülkeyi dizginlemek ABD için daha zor hale gelecektir. Ancak, Çin nüfusu zenginleşmekten daha hızlı oranda yaşlanmaktadır. Eğitim Bakanlığı’nın 21 Ağustos 2012’de açıkladığı rakamlara göre ülkede 13.600’den fazla ilkokul kapandı, 2011 ve 2012’de ilköğretimdeki öğrenci sayısı 150 milyondan 145 milyona düştü. Çin’deki yaşlı nüfus’un 2012’deki 194 milyondan 2025’e kadar 300 milyona ulaşması bekleniyor. Doğum oranı anne başına Çin’de 1.4 iken, gelişmiş ülkelerde 1.7, ABD’de ise 2.0’dır[8]. Öte yandan ucuz işgücünü yaratan eğitimsiz kitlenin yerini gittikçe üniversite mezunlarının alması üretim masraflarını artırmaktadır. 2014 yılında 7 milyon öğrencinin yüksek öğretimden mezun olması beklenirken, 2020 yılında Çin’in iş gücünde 195 milyon üniversite mezunu olması beklenmektedir. Yüksek öğretim mezunlarının artması daha fazla işsizlik yanında (halen %16), sosyal gerginliklere de yol açabilir[9].

Çin güvenliği..

Çin aslında bir adadır; sadece doğu kanadı denizlerle çevrili olmasına rağmen diğer sınırları dağlar, geçilmez ormanlar ve kullanılamaz kara topraklarından oluştuğundan Çin’i bir kabuk gibi korumaktadır. Çin iki parçaya ayrılabilir; Çin’in kalpgahı ve etrafındaki Çinli olmayan tampon bölgeler. Çin güvenlik anlayışı toprak bütünlüğü ve ulusal egemenlik konuları etrafında şekillenmiştir. 2005 yılında Çin, çıkardığı Anti-Bölünme Yasası ile Tayvan’ın Çin’den bağımsızlığını ilan etmesi halinde kuvvet kullanma hakkını beyan etti[10]. Pasifiği Çin’e bırakmak istemeyen ABD;Güney Kore, Japonya ve diğer Güneydoğu Asya ülkelerine sağladığı garanti çerçevesinde hareket etmektedir. Bütün bunlar sonuçta Tayvan ve Güney Çin Denizi’nde olabilecek iki çatışmayı tarif etmektedir. Temel olarak Çin’in üç ana stratejik güvenlik sorunu bulunmaktadır[11]; iç güvenliğin muhafazası, dışarıdan hammadde ithaline bağlı ihracatın sürdürülmesi, tampon eyaletler üzerinde kontrolün devam ettirilmesi. Çin’in iki tampon bölgesinde durum karışıktır. Tibet ve Sincan’da bazı unsurlar Han Çin’i işgaline karşı kararlı bir şekilde direnmektedir. Çin bu bölgelerin kaybının Hindistan’ın Himalayaların kuzeyine çıkmasına yol açacağından endişe etmektedir. Çin, yaşamak için etrafındaki denizlere bağımlıdır. Güney Çin Denizi ve Doğu Çin Denizi kolaylıkla Çin’in bloke edilmesine imkân verir. Doğu Çin Denizi, Kore’den Japonya ve Tayvan’a kadar yay şeklinde adalar hattı ile çevrilidir. Güney Çin Denizi ise Tayvan’dan Filipinler’e, Endonezya’dan Singapur’a daha da kapalıdır. ABD, 7. Filosu ile Çin’e karşı abluka uygulayabilir. Çin henüz ABD’ye karşı koyacak bir deniz gücü kabiliyetine sahip değildir. Çin’in böyle bir güç geliştirmesi zaman alacağından ablukayı aşmak için gemilere karşı füzeler edinmektedir.

Çin, 1974’de Vietnam’dan Paracel ada grubunu ele geçirdi ve buraya askeri üs kurdu. Haziran 2010’da ABD ve Güney Kore, Çin ve Kore Yardımadası arasındaki Sarı Deniz’de Kuzey Kore’ye karşı bir deniz tatbikatı yapmak istemiş, ABD bölgeye USS George Washington gemisini göndermişti. Ancak, Çin’in protestosu karşısında tatbikat Japon Denizi’ne kaydırıldı. Hint Okyanusu’na giden stratejik koridor üzerindeki Myanmar’da halk Çin’in ülkedeki cuntaya desteğinden memnun değildir. Çin, isyancı gruplar ile sınır çatışmalarında hükümete destek olmak için Ocak 2012’de asker gönderdi[12]. Çin ülkenin kuzeyinde otonomi isteyen Wa ve Kachin etnik grubu ile yakın ilişki içinde ve merkezi hükümet ile çatışma içindeki Burmese Komünist Partisi’ni (Wai ve Kai ile Çinli milliyetçilerin oluşturduğu) el altından destekliyor. Çin, 2012’de Filipinler’in Scarborough kayalıklarına el koydu. Arkasından Doğu Çin Denizi’nde Hava Savunma Kimlik Bölgesi beyan etti. Bu bölge sadece Japonya ile sorunlu olduğu Şenkaku adalarını değil, Güney Kore ile sorunlu olduğu Ledo/Suyan kayalıklarını da kapsıyor[13]. 15 Ocak 2014 günü Minzu Üniversitesi ekonomi profesörü İlham Tohti ve altı öğrencisi Çinli yetkililer tarafından tutuklandı. Tohti, Uygur halkının haklarını savunuyordu. 2013 yılında ABD’deki Indiana Üniversitesi’nden konuk bilim adamı daveti alan Tohti, havalanında güvenik yetkililerince sorgulandıktan sonra alıkonuldu[14]. 17 Mart 2014 günü Çin sahil güvenlik gemileri egemenlik iddia ettikleri Spratly adalarının bir parçası olan Nanşa adaları ve etrafındaki sulara Filipin gemilerinin girmesini engelledi.

Harita: Çin’in Egemenlik İddia Ettiği Bölge

1990’lı yılların başı ve ortalarında Çin Spratly kayalıklarını işgale başladığında onun stratejisi “yavaş sahiplenme” ve “konuş ve al” olarak adlandırılmıştı. 2011’den sonraki Çin tutumu ise “saldırgan sahiplenme” olarak adlandırılmaktadır.Çin, 60 yıldan fazla bir süredir Tayvan ile birleşme hedefini sürdürüyor hatta ulusal güvenlik önceliklerinin başında kabul ediyor. Tayvan daha önce sömürgeci Avrupalılar ve Japonlar arasında el değiştirmişti. Çin, birleşme hayalini gerçekleştirmek için alt-yapı çalışmaları da yapmaktadır. Bunlardan biri Çin ve Tayvan arasında inşa edilmesi planlanan ve Tayvan Boğazını denizden kat edecek olan iki otoban projesidir[15]. Kıtasal sorunların dışında Çin’in Batı’nın çıkarları ile uyumlu olmayan küresel girişimleri bulunmaktadır. İki ülkenin küresel çıkarlarının çekiştiği ve nihayetinde rekabete girecekleri en önemli bölge İran Körfezi’dir. Çin’in Körfez’den petrol ithalatı iki büyük denizdeki üç pasaj yolu ile yapılmaktadır. Bunlardan ilki olan Malakka Boğazı; Endonezya, Malezya ve Singapur tarafından çevrilidir. İkinci pasaj olan Lombok veya Sunda Boğazı Endonezya’yı kat etmekte ve Hint Okyanusu’na açılmaktadır. Çin’in nihai niyeti bu deniz yollarını tamamen kontrol altına almak ve deniz kontrolüne uygun bir deniz güç projeksiyonu geliştirmektir. Latin Amerika’da ABD’nin Brezilya ile bozulan ilişkilerini Çin doldurmaya çalışmakta, Kuzey Amerika’da ise Kanada ve Meksika ile gelişen ilişkileri Amerikan nüfuzunu etkilemektedir. Çin böylece ABD’nin küresel güç projeksiyonunun özellikle Körfez Bölgesi ve Afrika’da rahat hareket etmesini zorlaştırmaktadır. Batılı ülkeler gibi Çin de Afrika’da hammadde kaynakları ve pazar payı aramakta ama onlar gibi yardımı şartlara bağlamadan Afrika ülkelerinin altyapısına yardım etmektedir.

         Çin, barışçı bir şekilde yükselebilir mi?

Çin’in amacı Güney ve Doğu Çin Denizi’nden başlayarak Batı Pasifik’teki ulaştırma hatlarını kontrol altına almak ve sonra bu kontrolü diğer komşu denizlere yaymak, bunu yaparken de ABD’yi bu denizlerden uzaklaştırmak olarak özetlenebilir. Çin’in egemenlik iddiası için çizdiği U şeklindeki bölge Vietnam, Filipinler ve Malezya’nın münhasır ekonomik bölgelerini de kapsıyor[16]. Çin halen ABD’nin muhtemel bir savaşta etrafına kuracağı ablukanın “ilk adalar zinciri” olan Büyük Sunda Adaları-Japonya-Filipinler-Tayvan hattını kıracak askeri kabiliyetler geliştirmektedir. Eğer bu hattı kırarsa Doğu Çin Denizi-Güney Çin Deniz-Sarı Deniz’i kontrol edeceğinden ABD’nin bir savaş anında Güney Kore’yi koruması imkânsız hale gelecektir. Çin’in sonraki hedefi “ikinci adalar halkası” olan Japonya’nın doğusundan Guam ve oradan aşağıya Molukkan adalarına inen hattı kırmaktır. Çin bunu başarırsa ABD’nin Japonya ve Filipinler ile deniz desteğini kesecektir. ABD, kontrol etmek istediği ve rakip ülkeleri tıpkı Kanada, Meksika ve Türkiye gibi zayıf izole olmuş görmek ister. Askeri bakımdan zayıf olan Çin de şu anda komşuları tarafından sevilmemekte ve Hindistan, Japonya ve Rusya tarafından izole edilmiş durumdadır. Ancak tüm Çinliler, ülkeleri zayıf iken neler olduğunu (1839-1842 arası İlk Afyon Savaşı ve 1945 gelişmeleri) çok iyi hatırlamaktadır. Öte yandan Çin, bu halkalardaki ülkenin pek çoğunu tek tek tehdit ederek veya rüşvet vererek kendine çekme yetisine de sahiptir.

         Çin her ne kadar “barışçı yükselme” diye adlandırsa da terorik açıdan güç politikası “saldırgan (offensive) realizm” olarak adlandırılabilir[17]. Çin’in ABD ile rakip olabilmesi için en az birkaç on yıl daha ekonomik büyümesini %10 civarında tutmak zorundadır. Çin’in yükselmesinden memnun olmayacak ülkeler listesinde ABD’nin yanına Japonya, Güney Kore, Rusya ve Vietnam katılacaktır. Özetle Çin’in büyümesi huzurlu bir ortamda olmayacaktır. Çin’in askeri gücü şu an ABD ile karşılaştırılmayacak düzeyde daha geridedir. Ancak, ekonomisi ve askeri kabiliyetleri geliştirdikçe Çin, etrafındaki toprak sorunları için daha da saldırgan bir tutum alacaktır. Öte yandan, ABD ve Çin’in arasındaki küresel seviyede daha büyük çıakr sorunları bulunmaktadır. Bu sorunların odağında Körfez Bölgesinden Çin’e doğru giden ulaşım hatlarının ABD tarafından kontrolünde olması yatmaktadır. Çin, Batı yarımkürede gittikçe ABD aleyhine gelişmelerin ve güvenlik sorunlarının aktörü olmaktadır. Çin güç kapasitesini geliştirmesi öncelikle Hindistan, Japonya ve Rusya gibi güçlü ülkeler ile arasındaki farkı açmaya ve kıtasal olarak onu karşı koyacak bir yakın gücün olmamasına odaklanacaktır. Normal olarak bir güç büyürken, etrafındaki ülkeleri işgal eder ama Çin zaten öyle büyük bir toprağa sahip ki bir yerleri işgal etmeden hegemonyasını geliştirmesi ona büyük bir avantaj sağlamaktadır. Daha da güçlenen Çin’in stratejisi ABD’yi Asya-Pasifik’in dışına göndermek olacaktır. Çin, Güney Çin Denizi’ndeki deniz sorunlarınna ABD’nin karışma hakkı olmadığını düşünmektedir.

         Çin, barışçı yükselme stratejisi ile hegemonya heveslerini kamufle etmeye çalışmaktadır. Çünkü geliştirdiği kabiliyetler savunmaya yönelik değil, saldırgandır. Her ne kadar uluslararası alanda düşük-profil göstermeye dikkat etse de, Çin, yeri geldiğinde komşularına karşı bir şekilde güç kullanmakta tereddüt etmemektedir. Çin’in “barışçı yükselme” stratejisi, Sun-Tzu’nun “savaşmadan kazanma” stratejisinin modern versiyonudur. Batılılar için bu strateji iki bakımdan şüphelidir. Birincisi Çin’in barışı nedden istediği ya da hangi barışı istediğidir. İkincisi bu strateji Çin’in yükselmesi için dizayn edilmiş bir propaganda temasıdır. Çin, siyasi rejimi ne olursa olsun dünyadaki tüm ülkeler ile siyasi dostça ilişkiler ve ekonomi paketleri yolu ile bağlar kuruyor. Ancak Çin, temel çıkarlarına dokunduğunuz anda askeri, diplomatik ve ekonomik yönden zorlayıcı politikalara dönüyor. Bu temel çıkarlar; Tayvan, Sincan, Tibet ve komşuları ile olan özellikle deniz egemenlik sorunlarını içeriyor. Güneydoğu Asya’nın küçük ülkelerine karşı askeri üstünlüğü ile caydırıcılık sağlamakta asla tereddüt etmiyor, Doğu Çin Denizi’nde Hava Savunma Tespit Bölgesi kuruyor. Kısaca, güç üstünlüğü ile kendi barışını dayatıyor, karşısındaki ülkelerin daha en başında karşı koyma isteğini kırıyor[18]. Özetle, gerekirse savaşmak için kuvvet projeksiyonu hazırlarken gerekmedikçe savaşmadan zafer kazanmak istiyor. Bu yüzden caydırma ve zorlamayı savaştan kaçınmak için en güçlü savunma vasıtası görüyor.

ABD ve Asya-Pasifik güvenlik denklemleri

Diktatörü yok etmek gerçekte ise İran’ı dengelemek için ABD desteği ile Suudi Arabistan ve Türkiye tarafından başlatılan Suriye iç savaşı, Sünni cihatçıların ülkeye doldurulması ile mezhep savaşına dönüştü. Bir türlü istenilen askeri katkıyı vermeyen Amerikayı savaşa sokabilmek için özellikle Türkiye tarafından kimyasal silahlar da dâhil çeşitli komplolar düzenledi. ABD tehlikeyi gördü ve İran ile meselelerini görüşmeler ile çözme daha doğrusu öteleme yolunu seçti. Afganistan ve Irak’ta 6.750 asker kaybeden ABD, Ortadoğu’da çantasını toplayıp, Asya-Pasifik bölgesine gidiyor. Obama, Ortadoğu’da herşeyin bıraktığı gibi kalacağını sanıyor. 2011’den Irak’tan çekilen ABD, Afganistan’dan da 2014 sonuna kadar çekilmeyi planlıyor. 2009 yılında Obama iktidara geldiğinde Çin ile ilgili iyimser bir hava hâkimdi. G-2 Zirvesi ile iki ülke sorunlarına ortak çareler bulabilecekti. Ancak, kısa süre sonra G-2 projesi öldü çünkü iki ülke arasında derin bölünmeler vardı[19]. Henüz Obama’nın Asya-Pasifik yaklaşımının içi doldurulamadığından bir gün işe yarar diye G-2 bir kenarda bekliyor. ABD, şu anda Güney Kore’de 28.500, Japonya’da 39.000 asker bulunduruyor. ABD Deniz Kuvvetleri, Atlantik ve Pasifik arasında %50-50 dengeyi, %40-60 Pasifik lehine değiştiriyor[20]. Bu yaklaşık 300 savaş gemisinin 30’unun daha Pasifik’e kaydırılması demektir. Hava ve Kara Kuvvetleri için de benzer planlamalar yapılıyor. İlginç olan ABD, Asya-Pasifik’e kayarken, Ortadoğu’da bıraktığı boşluğu Çin doldurma niyetindedir. ABD’nin kötü mirasına karşılık, Çin hem Suudi Arabistan hem de İran ile diplomatik, ekonomik ve güvenlik alanında iyi ilişkilere sahiptir. Çin iki ülke ile de füzeler ve kitle imha silahları konusunda işbirliği yapmakta tereddüt etmiyor. Bölge ülkeleri ordularının modernizasyonuna yardım ediyor, liman ziyaretleri yapıyor. Kısaca ABD ve Çin, Asya-Pasifik ve Ortadoğu’da rol değişimi yapıyor.

ABD, stratejik odağını Asya-Pasifik’ekaydırma stratejisine karar verdiğinden beri Çin ile sık sık karşı karşıya gelmeye başladı. ABD birincisi Tayvan’a destek vererek, ikincisi Japonya ve Güney Kore’den silah göstererek, üçüncüsü Hindistan-Güney Kore-Japonya yayına yaslanarak, dördüncüsü Avustralya-Filipinler-Tayland hattını kaldıraç yaparak ve beşincisi ASEAN’a dayanarak Çin’i bölgede çevrelemeye çalıştı[21].Ancak, şimdiye kadar başarılı olamadı. Üstelik tartışmalı adalara el koyması için kışkırttığı müttefikleri Japonya ve Güney Kore’yi Çin’in tahmin edilemez sertlikte tepkisi nedeniyle koruyamadı. 1995 ve 1996’da Çin, Tayvan Boğazı yakınlarında füze denemeleri yaptığında ABD bölgeye uçak gemisi göndermişti. Washington’un bölgedeki cılız hamlelerine karşın Çin, “Güney Çin Denizi” dediği bölgede iyice egemen hale geldi.Obama yönetimi, Çin karşısında sabırla salam politikası izlemeye devam etti ama Çin’in ısrarlı tutumu karşısında kırmızı çizgiler oluşturulması konuşulmaya başlandı. Mesele bu kırmızıların arkasında duracak güce, askeri gücün karışımına karar vermektir[22]. Biryandan da Çin ile ilişkilerde yeni bir model tartışması yapılmakta, barışçı yollar ve işbirliği araştırılmaktadır. Şubat 2014’de ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin Pekin’i ziyareti esnasında ne Kuzey Kore ne Suriye ve İran ne de Çin’in Güney ve Doğu Çin Denizi’indeki provakasyonları ile ilgili bir gelişme sağlandı. Ziyaret iki ülke arasındaki görüş farklılıklarının daha da belirginleşti. Özetle karşılıklı görüşmeler artarken, ilişkiler daha kötüye gidiyor. Kerry’nin ziyareti ABD’ye minimalist politikayı dikte ettirdi; diyalogu sürdürebilmek için en önemli konuları bile asgari beklentide tutmak[23]. ABD, Güney Asya ülkelerine 32 milyon dolarlık askeri yardım yapacağını açıkladı.

         ABD için Çin’e karşı en iyi strateji “çevreleme” olarak gözükmektedir. Bu yüzden Çin’in komşularından bir güç dengesi oluşturulmaya çalışılmaktadır. Tıpkı Soğuk Savaş süresince Sovyetler’e uygulandığı gibi NATO ile irtibatlandırılacak, bu bölgesel ittifak; Çin’i komşularına karşı güç kullanmaktan ve Batının çıkarlarına uygun olmayan yerlere güç projeksiyonu uygulamaktan alıkoyacaktır. Çevreleme görünüşte bir savunma stratejisi ve uzun vadede işe yarayacaktır. Diğer ekonomik tedbirler ile birlikte bir yandan ticarete devam edilirken, Çin kontrol altında tutulacaktır. Ancak, ortada iki sorun vardır; komşuları Çin’i kontrol edecek kadar güçlü değildir ve aralarındaki uzak mesafeler bu ülkelerin güçlü bir koalisyonu korumalarına engel olmaktadır. Örneğin Hindistan, Vietnam ve Japonya’yı aynı halkada tutmak zordur. Bu yüzden aradaki boşlukları ABD doldurmak ve zayıf yerleri takviye etmek zorundadır. Bununla beraber, Çin’in izole edilmesi kolay değildir. Sinsi politikaların temelinde Çin’i içten karıştırmak, rejim değişikliği vardır. Bunun için Sincan veya Tibet gerekli potansiyele sahiptir.  ABD, 1950 ve 60’larda bu yönde birkaç örtülü operasyon denedi ama güç dengesinde istenen etkiler sağlanamadı. Bununla beraber, bugün bile ABD, her fırsatta bu politikalara devam etmektedir.Öte yandan, Japonya Bakanlar Kurulu, 2013 yılında yeni ulusal güvenlik stratejisi ve beş yıllık savunma planını kabul etti[24]. Yeni Japon güvenlik stratejisi, Şenkaku Adalarının korunmasını ve Çin’in egemenlik iddia ettiği güney çevre adalarının güvenliğini öngörmektedir. Japonya’nın yıllık savunma harcaması 59 milyar dolardır. Çin’in ise resmi olarak 115 milyar dolar ancak uzmanlara göre 166 milyar dolar civarındadır. Çin tehlikesi Asya’da savunma harcamalarını 287 milyar dolara ulaşmasına neden oldu ve bu rakam modern tarihte ilk kez Avrupa’nın savunma harcamalarını geçti.

         Sonuç..

         Sonuç olarak Asya-Pasifik bölgesi,  Sam Amca ile Ejderja arasında büyük bir savaş olasılığı ve bu süreçte de artan bir silahlanma yarışı vaat etmektedir. Bu savaş sürpriz bir şekilde her an bir krizle tetiklenebilir. 1950’de Kore’de yaşananlar daha büyük ölçükte yenilenebilir, iki ülke komşu ülkeler arasındaki vekilli savaşlarda da karşı karşıya gelebilir. Gerginliğin artması halinde çevreleme politikası karşılıklı ekonomik ve sosyal yaptırımlara (sınırlı ticaret, teknoloji, seyahat ve bankacılık yasağı vb.) ile takviye edilebilir. İyimser olmak isteyenler Çin’in pasifist Konfüçyüs kültürü nedeni ile komşuları ile aşırı çekişmekten uzak duracağını ve ekonomik karşılıklı bağımlılığın da savaş ihtimalini uzak tutacağını söyleyebilir. Ancak, Konfüçyüs anlayışı yüzyıllardır Çin eliti tarafından uygulanan politikalara yansımamıştır. Çin, tarihi boyunca komşularına saldırarak ve kaba kuvvetle büyük güç olmuştur. Bugünün Çin liderleri de reelpolitik’e uygun söylemler kullanmakta ve ülke gücünü geliştirmektedirler. Bölgede ani bir savaş patlak verdiğinde kimse ekonomik bağımlılığı da düşünmeyecektir.Yukarıda açıklayageldiğimiz tüm sorun ve gelişmeler, Çin’in yükselmesinin pek barışçı bir rota izleyemeyeceğini göstermektedir. Madolyonun diğer yüzünde kendi çıkarları için Asya-Pasifik’i pivot (eksen) bölge seçen ve on yıllardır Çin ile karşı karşıya getirdiği ülkeleri yanına çekerekkendi düzenini kurmaya, onlara korku aşılayarak silahlandırmaya çalışan bir ABD ile karşı karşıyayız. Avustralya, Japonya, Güney Kore ve Tayvan gibi ülkeler ABD’nin yanında yer alarak kendi refahlarının daha çok Çin’den geleceğini görmezden gelmeye zorlanıyorlar.

 


[1]Yabuki, Susumu (1995) China’s New Political Economy: The Giant Awakes, trans. Stephen M. Harner. Boulder, CO: Westview Press, p. 43

[2]Yu Yongding (2001) ’A review of China’s Macroeconomic Development and Policies in the 1990s’, China and World Economy, No. 6.

[3]Wang Yiwei: China's Rise: An Unlikely Pillar of US Hegemony, The Harvard International Review, Volume 29, Issue 1, (Spring 2007), pp. 60-63.

[4]Stratfor. The Geopolitics of the Yangtze River: Developing the Interior, (April 1, 2013).

[5]Post-China 16.

[6]George Friedman: The PC16: Identifying China's Successors, Geopolitical Weekly, (July 30, 2013).

[7]Qingguo Jia: Continuity and Change: China’s Attitude toward Hard Power and Soft Power, The Brookings Institution, (December 2010).

[8]Stratfor: In China, an Unprecedented Demographic Problem Takes Shape, (August 21, 2013).

[9]Yukon Huang, Canyon Bosler: China’s Burgeoning Graduates—Too Much of a Good Thing? Carnegie Endowment for International Peace. (January 7, 2014).

[10]Joseph A. Bosco: Taiwan and China: A Ticking Clock, Center for Strategic and International Studies,(March 3, 2014).

[11]George Friedman: The State of the World: Assessing China's Strategy, Stratfor, (March 6, 2012).

[12]Yun Sun: Has China Lost Myanmar, National Interest, (January 15, 2013).

[13]Denniz P. Halpin: Could Taiwan Solve the East China Sea? U.S.-Korea Institute at SAIS, (January 14, 2014).

[14]Julia Famularo: Beijing's Self-Defeating Arrest of Ilham Tohti, (January 23, 2014).

[15]Stratfor: China's Hopes for Bridging the Taiwan Strait, (August 7, 2013).

[16]Jeffrey W. Hornung, Alexander Vuving: Beijing’s Grand Strategy Failure, Asia-Pacific Center for Security Studies in Honolulu,(January 10, 2014).

[17]John J. Mearsheimer: Can China Rise Peacefully? National Interest, (April 8, 2014).

[18]Yun Sun: China’s Peaceful Rise: Peace through Strength? Pasific Forum CSIS, PacNet No.25, (March 31, 2014).

[19]James Jay Carafona: Why a U.S.-China "G-2" Won't Work,Heritage Foundation, (January 6, 2014).

[20]Richard L. Russell: America Turns East, China Turns West, National Interest, (February 28, 2014)

[21]Mehmet Ali Güller: İsrail’den Çin Beklentisi, Aydınlık, (10 Nisan 2014).

[22]Robert Haddick: Getting Tough in the South China Sea,Naval Institute Press,(February 25, 2014).

[23]Gordon G. Chang: America's Failing China Paradigm, (February 19, 2014).

[24]Robert A. Manning: Three Cheers for China!Brent Scowcroft Center for International Security,(December 20, 2013).

Sait Yılmaz

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display