Terörle Mücadeledeki Başarısızlıklarımız ve Yapılması Gerekenler

Yazan  13 Aralık 2016

*Bu yazı ilk defa 8 Haziran 2016 tarihinde yayımlanmıştır. Gündem ve yaşananlar göz önünde bulundurularak tekrar yayımlanması uygun görülmüştür.

Türkiye yeniden büyük bir terör sarmalına sokuldu. 32 yıldır devam eden PKK terörünün yanına aşırı sol, sağ ve dinci terör örgütlerine son iki yıldır IŞİD terör örgütü de katıldı. Bu terör sarmalını bittikçe büyütüyor, yaygınlaştırıyor. Halbuki Türkiye 1999’a gelindiğinde PKK terör örgütünü arazide askeri anlamda yenmiş, topraklarımızın dışına çıkarılmasını sağlamıştı. Ancak siyasi iktidarlar terörle mücadelenin diğer alanlarındaki tedbirleri almadığından, terör örgütünün tekrar terör bahanesi bulamayacak şekilde sosyal, politik, ekonomik, diplomatik politikaları uygulayamadığı için terör sarmalı yine ve daha da büyüyerek Türkiye’yi sardı.

32 yıldır terörle mücadele içinde olmamıza rağmen her seferinde aynı hataları yapıp terörün sahne almasına ortam hazırlanırken, içi boş slogan ve söylemlerle, uygulamaya geçmeyen günlük/anlık kararlarla ve tedbirlerle olaylar geçiştirildi. Özellikle 2003 sonrası dönemde terör örgütünün sözde ateşkes-terör sarmalı döngüsünde her sözde ateşkesten sonra daha yoğun bir terör sarmalı yaşandığını gördük. Nitekim 7 Haziran seçimleri sonrasında başlayan terör sarmalı süre, öldürülen terörist sayısı, hayatını kaybeden siviller ve şehit sayısı bağlamında en büyük terör sarmalının yaşandığı dönem olarak ortaya çıkmaktadır.

İçeride terör belasıyla (terörün tetiklediği ekonomik, sosyal, soyasal, psikolojik sorunlarla birlikte) uğraşmak zorunda kalan Türkiye, sınırların hemen öbür taraflarında Türkiye’nin bekasını, güvenliğini, çıkarlarını ve geleceğini tehdit eden daha büyük oluşumlarla karşı karşıya kalmaktadır. İşte böyle bir ortamda 7 Haziran’da İstanbul’un merkezinde Vezneciler’deki terör saldırısı Türkiye’nin terörle mücadelesindeki başarısızlıklarını ve terörle gerçekten mücadele edebilmek için neler yapılması gerektiğini ortaya koymayı zorunlu hale getirmektedir.

Terörle mücadeledeki sorunlarımız / başarısızlıklarımız

·Terörle mücadelede inisiyatifi ele alamamak (saldırıların yoğunlaşmasının ya da azalmasının terör örgütünün faaliyetlerine, çözüm önerileri ve buna bağlı süreç (ateşkes gibi) girişimlerin ABD ve AB ülkeleri ile bunlar ve diğer dış güçlerin güdümündeki sivil toplum örgütlerinin girişimlerine bağlı olması),

·Terörle mücadelede sürekli zemin kaybettiğimizin farkında olamamak (önceleri tek başına mücadele eden Türkiye, sonra ABD, bilahare Irak, sonra Iraklı Kürt gruplar terörle mücadele uygulamalarımıza dahil edildi. Son olarak çözüm süreciyle de terörü yaratan, terörün nedeni terör örgütünün bizzat kendisi terörle mücadelede ortağımız oldu.)

·Terörle mücadelenin uzun zaman alacak ve belki de hiç bitmeyecek bir süreç olduğunu unutmak, bu kapsamda terör saldırılarında terör örgütünün ve sözde ortaklarımızın inisiyatifinde gerçekleşen azalmayı, mücadeleyi kazanmış olarak algılamak,

·Terörle mücadeleyi Türkiye’nin gündeminde öncelikli yere oturtamamak, AB’ye giriş sürecinde olduğu gibi terörle mücadeleye zarar verecek düzenlemeler ve gerçeklerin göz ardı edilmesiyle terörle mücadelede boşluklar ve zafiyet yaratmak,

·Sorunun gerçek kaynağını, boyutunu, kapsamını, nereden gelip nereye gittiğini zamanında tam olarak ortaya koyamamak ve örgütle mücadele edilecek harekat alanını belirleyememek (örgütün teşkilatı ve bağlantıları, PKK’dan KCK’ya dönüşüm, faaliyet gösterdikleri ülkeler gibi),

·Sorunun temelinde “dış desteğin” ana belirleyici unsur olduğunu geç fark etmek, fark ettikten sonra da çözüm için sorunun ortaya çıkmasına destek veren ülkelerle işbirliğine muhtaç duruma düşmek, onlara büyük umutlar bağlamak,

·Diğer alanlarda olduğu gibi terörle mücadelede kullanılan imkanlarda (araç, gereç, silah, mali kaynak gibi) da dışa bağımlılıktan kurtulamamak (istediğin silahı/teçhizatı parasını da versen alamamak, silahlarını kullansan insan hakları bahanesiyle zor durumdaki ekonomi için kredi alamamak), ama acil ihtiyaçlar da bile yerli / milli üretimde ısrar etmek.

·Terörün dış desteğini engelleyememek, yurt içi desteğin artmasını önleyememek, bu bağlamda teröre özellikle yurt içinden verilen ekonomik, finansal, siyasi desteği kesememek, bunları yapanlara kesin ve sert yaptırımlar uygulayamamak,

·Sorunun çözümünde Türkiye’deki herkesin ve her kurumun sorumluluğu olduğunu benimsetememek,

·Terörün siyasallaşmasını engelleyememek,

·Güvenlik güçlerini yönlendirmek, kullanmak, Türkiye’yi yönetmek, Türkiye’de olan ve olmayan her şeyden sorumlu olan siyasi iktidarlar ile bunların en üst düzeydeki karar alıcıların en üst düzeyde sorumlu olduklarını yok saymak, siyasi iktidarlarca sorumlulukları üstlenmemek, doğru zaman ve yerde doğru aracı kullanma becerisini göstermemek,

·Terörist ile halk ayırımını yapamamak ve mücadelenin halk ile değil terörist ile yapıldığını anlatamamak,

·Terörle mücadeleyi her şeyden bağımsızmış gibi yürütmek, terörün Türkiye ve dünya genelindeki yerini, etkisini, rolünü göz ardı etmek (terör örgütlerinin ülkeler tarafından bir manivela olarak kullanılmakta olduğunu kabullenememek),

·Terörün artık bir dış politika aracı olarak kullanılmakta olduğunu fark edememek, Türkiye’ye karşı terörü kullananları deşifre edememek, caydırıcı olamamak,

·Terörle mücadelenin sadece askeri tedbirlerle önlenebileceğine inanmak, konunun siyasi, sosyal, ekonomik, idari, hukuki, diplomatik, istihbarat, bilgi harekatı boyutlarını tamamen ihmal etmek,

·Terörle mücadeleyi merkezi bir örgütlenme ile yapamamak (terörle mücadele konusunu merkezi olarak planlayacak, organize edecek, istihbarat/bilgi toplamasını/paylaşımını yapacak, tekrarları önleyecek bir yapı kuramamak),

·Terörle mücadele unsurlarını uygun teşkilat ve modern teçhizat ile donatamamak, uygun eğitimi verememek, bu unsurların faaliyetlerini destekleyecek hukuksal alt yapıyı oluşturamamak, var olan hukuksal yapıyı güvenlik güçleri aleyhine bozmak (EMASYA’nın kaldırılması, TSK’nın görevini düzenleyen kanun maddesinden TSK’nın iç tehditte kullanılmasını çıkarmak vs),

·Keskin hiyerarşik yapıya sahip terör örgütün dağılmasına en büyük etken olacak lider kadroya yönelik operasyonlar yapamamak,

·Terörist elebaşının 1999’da Türkiye’ye teslim edilmesinin terör örgütünün dağıtılmasından çok PKK terörünü siyasallaştırmak ve Türkiye’nin terörle mücadelesini zafiyete uğratmak üzere bir Truva atı rolünde Türkiye’ye teslim edilmiş olduğunu anlayamamak,

·Terörle mücadelenin kişileştirilmesini ve siyasi maksatlarla kullanılmasını engelleyememek (bu iş benim işimdir, bunu ancak ben çözerim, bunu ancak bizim parti çözer gibi)

·Yaptıklarımızdan ders alıp onları sistematik olarak insanımıza, kurumlarımıza yansıtacak bir sistem kuramamak.

 

Ne yapmalıyız?

Aşağıda belirtilen soruların cevabını bulunarak işe başlamalıyız:

·Terörle mücadele sorununun ne olduğu (terör tehdidinin tanımlanması) konusunda doğru olarak tanımlanmış ortak bir anlayış ve bu mücadelede ne/kim ile karşı karşıya olduğumuza dair ortak bir dost/düşman kavramımız var mı?

·İstediğimiz “end state (son durum)” doğru olarak tespit edildi mi? (PKK’yı sindirmek mi?, PKK’yı tamamen yok etmek mi? Sadece PKK’yı mı tasfiye etmek yoksa sağcı-solcu-dinci diğer terör örgütlerinin tasfiyesi de öngörülüyor mu? PKK’nın amacının (dört parçalı Büyük Kürdistan) ne olduğu konusunda hemfikirsek Irak’ın kuzey, Suriye’nin kuzeyi dahil sözde Kürt Devletinin kurulmasını önlemek mi?) 

·Sorun ile mücadele için kurum/kuruluşlarımızı uygun şekilde organize ettik mi?

·İlgili kurum/kuruluşlarımız 21nci yy.da karşılaşacağımız bu tür sorunlarla mücadele için yeterince hızlı uyum sağlayabiliyorlar mı?

·TSK, polis, köy korucuları, özel güvenlik birimleri bu tür sorunlarla mücadele için organizasyon, eğitim, malzeme ve soruna tam olarak hakim olabilmeyle ilgili yeni yolları araştırıyor mu?

·Yaptığımız ve yapmakta olduğumuz değişimler yetersiz mi, yeterli mi yoksa çok mu fazla?

  Zor da olsa aşağıdaki gerçekleri kabullenmeli ve mücadelede esas almalıyız:

·1984’deki terör sorununu 2016’daki terör sorunundan farklıdır,

·Türkiye’deki terörle mücadele Türkiye’nin sınırlarını aştı, diğer ülke ve küresel/bölgesel aktörlerin yanında uluslararası kuruluşların da konuya dahil olması kaçınılmaz,

·Türkiye’ye saldıran terör örgütlerinin arkasındaki aktörlerle terörle mücadeleye verecekleri destek karşılığında başka şeylerin alınmasına yönelecek pazarlıklara, müzakerelere girilmemeli, bu bağlamda ayrıca başka ülkelerdeki silahlı gruplara yönelen hiçbir desteğin içinde bulunulmamalı, diğer aktörlerin eline koz verilmemeli,

·Alınan dersler kavramı kurumsallaştırılmalı, kurumsal karar süreci tekrar ihdas edilmeli,

·İnisiyatif ele alınamaz, gündem tarafımızdan belirlenemez ve proaktif olunmaz ise terörle mücadelede başarıya ulaşılamaz,

·Terörle mücadele tüm halka mal edilmeli, devlet her türlü alanda (ekonomik, hukuksal, siyasal vs) terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin arkasında durmalı,

·Mücadele “terörle ulusal mücadele” olarak ele alınması olayın bütününü görmek ve herkesin sorumluluğunu göstermek açısından gerekli,

·Teröristle halkı ayırt eden bir yaklaşım sergilenmeli, halkı terör örgütünün destekçisi yapacak yaklaşımlar (çözüm süreci gibi) terk edilmeli,

·Mücadelen tek bir merkezden yönetilmeli, bu kapsamda terörle mücadeledeki ilgili birimlerin doğrudan veya koordinasyon teşkilatı ile merkezdeki makama bağlanması sağlanmalı, (ABD’de Homeland Security (Anayurt Güvenliği) Bakanlığının kurulması, tüm istihbarat birimlerinin tek çatı altında toplanması gibi Türkiye’de de Terörle Mücadele’den daha doğrusu iç güvenlikten sorumlu bir Bakanlık kurulmasının ve istihbarat teşkilatlarının tek çatı altında birleştirilmesinin gerekli olduğu),

·Karşıdaki düşmanın özelliklerinin özel bir mücadeleyi gerekli kılması nedeniyle terörle mücadele birimleri uygun teşkilat, yönetici/personel, eğitim ve teçhizat ile donatılmalı,

·Konu sadece PKK ile mücadele yerine bütün terör örgütlerini kapsayacak şekilde geniş tutulmalı, bu kapsamda bir Terörle Mücadele Stratejisi dokümanı hazırlanmalı,

·Mücadelenin pahalı ve uzun soluklu bir süreç olacağı, günlük operasyonel başarılar terör bitti gibi söylemlerle iç politikada kullanılmamalı,

·Terör örgütlerinin lider kadrosunun öncelikli hedef olarak ele alınması sağlanmalı, terör örgütlerin güvenli sığınak olarak kullandıkları yerler nerede olursa olsun (PKK bağlamında Suriye kuzeyi) mutlaka imha edilmeli,

·PKK terör örgütü bağlamında Irak ve Suriye’deki gelişmelerin yurt içindeki terörle mücadeleyi doğrudan etkilediği hesaba katılmalı,

·Terör örgütlerinin topluma yansıtılan amaçlarının terör örgütüne destek veren iç ve dış aktörlerin amacını maskelemek için kullanıldığı bilinmeli, terör örgütüne yönelik her türlü desteği yapanlara sıfır toleranslı yaptırımlar uygulanmalı,

·Terörle mücadelenin sadece askeri tedbirlerle önlenmesinin mümkün olmadığı, bununla birlikte “askeri tedbirler son seçenektir” ya da “silahla bu sorun çözülmez” mantığının da terörle mücadelenin sekteye uğratılmasına yönelik bir maskeleme girişimi olduğu unutulmamalı,

·Terörle mücadelede askeri, siyasi, sosyal, ekonomik, idari, hukuki, diplomatik, istihbarat, bilgi harekatı tedbirleri tüm kurum ve kuruluşlarla eşgüdüm içinde uygulanmalı,

·Terörle mücadelede halkın kabinin ve aklının kazanılması ana ilkelerden biri olmalı,

·Terörle mücadele yaparken aslında dost/müttefik bildiğimiz ülkelerle de maalesef bir mücadele içinde olunduğu, bu nedenle bu ülkelerin ipiyle kuyuya inilemeyeceği hatırda tutulmalı,

·Türkiye’yi yönetmekten, Türkiye’de olan olmayan her şeyden sorumlu siyasi iktidarlar ve karar alıcılar terörle mücadele başarının gerektirdiği becerilerle kendilerini donatmalı, karar ve uygulamalarda zafiyet yaratılmamalı,

·Terörle mücadele konusu Türkiye’nin bekasını ve bölünmez bütünlüğünü tehdit eder boyuttadır, bu nedenle bir numaralı gündem maddesi olarak ele alınmalı.

Sonuç olarak; Terör tehdidinin küresel boyutta olduğu gibi yurt içinde de uzun yıllar var olacağı gerçeği anlaşılmalıdır. Gelinen ortam Türkiye’yi terörle mücadelede acilen yeniden düşüp hatalarını gerçekçi olarak ortaya koymaya zorlamaktadır. Tüm kurum kuruluşları eşgüdüm içerisinde harekete geçirecek, tüm halkı bu mücadeleye destek vermeye yönlendirecek, geçmişteki ve halen devam eden hataları bertaraf edecek kurumsal karar alma sürecinden geçirilerek bir terörle mücadele stratejisinin hazırlayarak uygulamaya geçirilmesi, bütün kurum/kuruluşların ve halkın bu stratejiyi benimsemesi sağlanmalıdır. Bu bağlamda yukarıda ifade edilen hususların iyi bir alt yapı oluşturacağı düşünülmektedir.

ÜYE GİRİŞİ

Şifremi unuttum
  1. SON MAKALELER
  2. ÇOK OKUNANLAR

Ergun Mengi   - 07-04-2024

Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı Başlangıcında, Osmanlı İmparatorluğunun Siyasi ve Askeri Anatomisi

2. Mahmut, Balkan isyanları, Rus baskısı ve Kavalalı Mehmet Ali Paşa’yla uğraşırken yeniçeriler, her fırsatta ayaklanmaktaydı. 15-18 Kasım 1808’de Babıali’yi basan yeniçerilerle mücadele eden Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa mahzendeki barutları ateşleyerek içeri giren 600 yeniçeriyle beraber kendini h...

Error: No articles to display