Bu sayfayı yazdır

Türk Milliyetçiliği ile Hesaplaşmak

Yazan  19 Eylül 2012

Terör ülkeye kan banyosu yaptırırken, anneler ağlarken, şehit cenazeleri yürek dağlarken Dış İşleri Bakanı Davutoğlu, terörle hesaplaşmak yerine "ulusalcılıkla hesaplaşma zamanı geldi" türünden açıklamalar yapıyor. Milli Eğitim Bakanlığı da yönetmeliklerde yaptığı değişiklikle milli devlete ve milli kültüre karşı adeta savaş açmış durumdadır.

Davutoğlu, dış ilişkilerde yaşanılan yenilgiyi ideolojik sataşmalarla gözden kaçırmaya çalışmaktadır. Davutoğlu bir ulus devletin dış işleri bakanı olarak, milliyetçilik diyemediği için ulusçuluk kavramının arkasına sığınarak, "Ulusçulukla hesaplaşma zamanı geldi" diyerek şunları söylemiştir: "19. Yüzyıl ideolojisi olan ulusçuluk Avrupa'da feodalite ile bölünmüş yapıları bütünleştirdi. Biz de ise tarihten gelmiş organik yapıları dağıtarak geçici, suni karşıtlıklar ve kimlikler ortaya çıkardı. Bu ayrıştırıcı kültürle hesaplaşma zamanı geldi. Herkesin kültürel kimliği, dili başlı başına insanlık birikimi açısından değerlidir. Ama bu bölünme değil birleştirme vasıtası olarak değerlendirilmeli".

Türk milliyetçiliği ile hesaplaşma hesapları yapan Ahmet Davutoğlu, ABD endeksli, komşu ülkeler aleyhtarı bir dış politikanın yürütücüsüdür. Suriye tarafından düşürülen Türk uçağı için Suriye'yle, başa geçirilen çuval için ABD'yle, Mavi Marmara'da katledilen vatandaşlar için İsrail ile hesaplaşamayan Davutoğlu, Türk milliyetçiliği ile hesaplaşma hesabı yapıyor.

Bütün komşularıyla ilişkileri bozuk Türkiye, Davutoğlu'nun izlediği politikanın sonucudur.Türk milliyetçiliği ile ancak Türk milletinin düşmanları hesaplaşır. Milli kültür yıkıcılığına da ancak sömürgeci güçler soyunur.

Önce Davutoğlu'nun "ulusçulukla hesaplaşmak" derken neyi amaçladığını, ulusçuluğun ne olduğunun tanımını yaparak ortaya koymak gerekiyor. Ancak bu sayede bu sayın bakanın ne ile "hesaplaştığı" anlaşılmış olur.

Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlüğünde ulusçuluk şöyle tanımlanır:

Ulusçuluk: Milliyetçiliktir. Her ulusun kendi kültür değerlerini, çıkarlarını ve bağımsızlığını her şeyin üstünde tutarak ve koruyarak varlığını sürdürebileceğine inanan, çok kez bölgesel, uluslararası ya da başka tür değerler üzerinde durmayan görüş. Bir başka tanımı da ulusçuluğun şöyledir: Her ulusun kendine özgü kültür ve geleneklerine bağlı kalıp kendi varlığını her şeyin üstünde tutarak yaşaması gereğine inanan görüş.

Bilindiği gibi, insanların ilk aidiyeti içine doğduğu aileye karşıdır. Aileden sonra insanlar, memleketlerine karşı aidiyet hissederler. Daha sonra da ortak tarihi ve kaderi paylaştıkları milletlere karşı bir aidiyet ve bağlılık söz konusu olur. Milliyetçilik insanların duydukları bu aidiyetlerin toplamıdır.

Irkçılık, etnikçilik, mezhepçilik, kafatasçılık ya da ayrımcılıkla mücadele, insan olan herkesin görevidir. Milliyetçilikle (ulusçulukla) mücadeleyi ise ancak millet düşmanları düşünebilir. Gerçekte bir milletin milliyetçiliğiyle mücadele, o milletle mücadele anlamına gelir.

Ülkeler aidiyet, milliyet, tarih ve kimlik bağlarından ancak sömürge haline getirilerek kopartılabilirler!

Davutoğlu, Türkiye'nin çıkarlarıyla, bağımsızlığıyla, milli kültür ve milli kimliğiyle hesaplaşmayı hesap ettiği anlaşılıyor. Gerçekte ayrıştırıcı kültür, milliyetçilik değil bizzat Sayın Davutoğlu'nun içinde olduğu siyasi zihniyetin kendisidir. Çünkü mezhep, etnisite, açık/kapalı, içen/içmeyen, oruç tutan/tutmayanvb gibi akla gelen her türlü ayrımı bu zihniyet yapıyor.

Davutoğlu ve Erdoğan'ın sürekli olarak "Kürt, Arap, Çerkez, Laz, Gürcüvb" etnik yapılara vurgu yapmaları da bundandır. Sonuçta da "farklılıklar bizim zenginliğimizdir" demektedirler. Açıkçası bu zihniyet önce milleti, 'etnik, bölge ve mezhep" temelinde bölecek şartları yaratıp sonra da 'bütün kalın' diyerek sorunu kökten çözeceğini düşünüyor. Bu, önce cini şişeden çıkarıp sonra tekrar şişeye sokmaya kalkan bir gaflet stratejisidir!

Mili kültür, milli devlet, milli değer karşıtlığı

Ahmet Davutoğlu'nun "milli devleti", "üniter yapıyı", "Türk Milleti", "milli kültür" kavramlarını, geçmiş dönemlerin ayrıştırma ideolojisinin aracı olarak gördükleri anlaşılmaktadır. Bu nedenle de birisi "ulusçulukla" yani "milliyetçilikle" hesaplaşmayı diğeri ise Türk milletinin milli, ahlaki, insani ve manevi değerlerine sahip olmayı önemsiz görüyor.

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki, ancak kendisini herhangi bir milletin kültürünün değil de başka bir etnisitenin ya da uluslararası toplumun aygıtı olarak gören kişi yahut kurumlar milli değerlerle ya da onu savunanlarla hesaplaşmayı düşünebilir.

Varlığını bir milletin ya da ülkenin aidiyetleri ile ilişkilendirmeyenler için milliyetçilik hesaplaşılması gereken bir olgudur. Nitekim sömürgeci güçleri en çok rahatsız edenler milliyetçilikler olmuştur.

Milli egemenlik yerine, milletler arası unsurların egemenliğini koymayı amaçlayanlar, toplumların milliyetçilik direncini kırmadan bunu başaramazlar. Onlara göre, kozmopolitizm dururken millilik, evrensellik dururken yerellik akla aykırı bir tutumdur.

Küresel güçler hesabına milliyetçilikle hesaplaşmak

Milliyetçilikle hesaplaşmak küresel güçlerin bölge üzerindeki politikalarıyla uyumludur. Zira küresel güçler, arz üzerindeki egemenliklerinin etkisi milli direnişlerin kırılma kapasitesiyle doğrudan ilişkilidir. Küresel güçlerin önü, ancak milli kültür aşılarak, milli devlet tarihe gömülerek ve nihayet milliyetçilikle hesaplaşılarak açılabilir.

Küresel pazarın sınırlarını genişletmek için milli yapıların etnisite, evrensel dinlerin de mezhep ya da cemaat birimine indirgenerek küçültülmesi gerekir. Bunu yaparken kullanılan slogan da hazırdır: "Önemli olan sınırlar değil, insanlardır".

Sınırlar yani gümrükler, uluslararası sistemin öngördüğü ölçüde gevşek ve geçirken olmalıdır. Üniter yapılar bu sistemi destekleyecek hale getirilmelidir. Eski ABD Başkanı Clinton, bu gerçeği "Küreselleşme gevşek sınırlar ister, üniter devlet yapıları küreselleşmeye uygun değildir" diyerek ortaya koymuştur.

Amaç küresel odakların yönetiminde bir "dünya devleti" oluşturmaktır. Rockefeller, ABD Dış İlişkiler Konseyinde bu amaçlarını çok açık bir biçimde ifade etmiştir: "Bir dünya devleti oluşturduğumuzda, modern dünya daha mükemmel ve dengeli olacaktır. Halkların kendilerini yönetme hakları, dünya bankerleri ve entelektüel elitin otoritesi altına girecektir.../...Entelektüel bir seçkinin ve dünya bankacılarının ulusüstü egemenliği, geçmiş asırlarda uygulanan ulusal özdenetime kıyasla, kesinlikle daha makbuldür" . Bir dünya devleti için milli ve dini yapılar etnisite ve cemaat/mezhep bağlamında küçültülerek kontrol edilebilir hale getirilmelidir.

Küresel sistemin uygulayıcıları da tıpkı Davutoğlu gibi, milli egemenlik ve bağımsızlık gibi karın doyurmayan lâkırdıların (!) da eski döneme ait kavramlar olduğuna özel vurgu yapar. Sistemin etki ajanları, milli egemenlik ve bağımsızlığın değersizleştirilmesi için "sizi kimin yönettiğine değil, nasıl yönettiğine bakmanız" gerektiğini söylerler. Vatan gibi kavramların geçmiş döneme özgü, gerici değerler olduğunun altını çizerler. Onlara göre önemli olan "vatan değil vatandaştır" fikrini yaygın biçimde devreye sokarlar.

Ulusçulukla hem Öcalan hem de küreselciler hesaplaşıyor!

Öcalan'ın yaklaşımı da Davutoğlu gibi ancak Öcalan, etnik ve kültürel hakları, "bağımsızlık" ve "özgürlük" için bir aşama olarak düşünüyor. Öcalan şöyle diyor: "Bağımsız bir kimlik kazanılmamış ki o kimliğe dayalı…/…kaderini tayin hakkı, insan hakları, siyasi haklar söz konusu edilsin…/…Bugün de savaşın bir boyutu kimlik savaşıdır…/…Kazanmaya çalıştığımız ulusal kimlik ve onun üzerinden gelişecek toplumsal özgürlük iradesidir". (A. Öcalan, Politik Rapor, s.51). Öcalan, "Özgürlük Sosyolojisi" adlı yazılarında da "sınırlara dokunmadan ulus inşa etmekten" söz ediyor. Öcalan, önce ulus ve kimlik sonra da sınır ve bağımsızlık ön görüyor.

Bilderberg'in başkanlarından Prens Bernhard, en hayati görevlerini şöyle açıklar: "Milliyetçiliğin hüküm sürdüğü ortamlarda, insanlar egemenliklerinin uluslararası güçlü bir organa devrini kabul etmezler. Bizim önümüzdeki en hayati görev onları buna razı etmektir." İnsanları egemenliklerini devretmelerine razı edebilmek için milliyetçilik yani ulusalcılıkla hesaplaşmak gerekmektedir!

ABD Dış Politika Araştırmalar Enstitüsü Başkanı da şöyle der: "Milliyetçilik bu yüzyılın en güçlü gerici kuvvetidir... Mal ve hizmetlerin serbest dolaşımını engeller, ekonomik ve kültürel gelişmeyi durdurur. Amerikan halkının misyonu, milli devletleri tarihe gömmek, onların kalan haklarını, daha küçük birimlerde birleştirmektir. Önümüzdeki 50 yılda gelecek Amerika'nındır".

Bush döneminin Dışişleri Bakan Yardımcılarından Fried, Türkiye'deki milliyetçiliğe yönelik olarak değerlendirme yaparken "Gururlu insanlar, milliyetçi olmaz, gururlu insanlar dünyaya açık olur" demişti. Salman Rushdie ise "Bende aidiyet hissi ülkelere karşı değil şehirlere karşı. Irkçılık, milliyetçilik ötekine bakmayı bilmeyenleri cezbediyor" demişti.

Ulusalcılık, ulusal çıkarları esas alır. Milliyetçilik (ulusçuluk) düşmanlığı, küresel güçlerin taşeron olarak kullandıkları yerli ve yabancı mahfillerce yapılmaktadır.

Sayın Davutoğlu'nun 21. yüzyılın ulusçuluğu ya da milliyetçiliğini 19. Yüzyılın ulusçuluğu ve milliyetçiliğiyle, Türk Milliyetçiliğini de Alman Nazizmi ve İtalyan Faşizmi ile karıştırdığı görülüyor.

Davutoğlu bugünün sorunlarına dünkü cevapları veriyor! Halbuki bugünün sorunlarına dünkü cevapları gericiler verirler. Bugün karşı karşıya kalınan sorunlardan geçmişi sorumlu tutanlar Türkiye'nin bugünkü sorunlarının altından ezilenlerdir.

Biz buradan Türkiye'yi bütün komşularıyla savaşın eşiğine getiren Davutoğlu'na soralım:

Türkiye'yi on yıl içinde Suriye'yle, Irak'la, İran'la, Ermenistan'la, Kıbrıs Rum kesimiyle, İsrail ile karşı karşıya 19.Yüzyılın ulusalcılığı mı getirdi?

Ortadoğu ve İslam ülkelerinin ABD ve Küresel çıkarlar için demokratikleştirme, modernleştirme ve liberalleştirme söylemi altında yeniden tasarlanması stratejisi olan BOP'u ulusalcılık mı sağladı?

Küresel taşeronluk yapmaya karşı olduğu için mi, ulusalcılıkla hesaplaşma düşünülüyor?

Genişletilmiş Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanı bir Ulusalcı mıdır?

Ancak küresel sistem sözcülerinin, milletlerin bağımsızlık, egemenlik, özgürlük, özgünlük, millilik ve milliyetçilikleriyle mücadele etmeleri doğaldır. Küresel sistemle Katolik nikâhı kıymış olanlarla mücadele etmek de Türk milliyetçilerinin görevidir.

Davutoğlu'na 'hodri meydan' diyorum!

Türk Milliyetçiliğinin karşısına AB'sini ABD'sini, Ali Kemallerini, etnik ırkçısını ve kendisini parmak işaretiyle çağıran Obama'sını da alıp çıksın. Libya'da, Tunus'da, Mısır'daki baharları, eğer tutuklanmazsa "Irak'tan da Barzani'sini de alıp, gelsin!

Kimin, düşünce ve uygulamalarının tarihin çöplüğüne atılacağına zaman tanıklık edecektir.

Özcan Yeniçeri

1954 yılında Gümüşhane'nin Şiran ilçesinde doğdu. İlk ve orta tahsilini Gümüşhane'de, yüksek tahsilini Ankara'da tamamladı. 1987 yılında Uludağ üniversitesi Sosyal Bilimler Ensti-tüsü'nde Yüksek Lisansını tamamladı. 1991 yılında ise Erciyes üni-versitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde Yönetim Organizasyon dalında “örgütlerde çatışma ve Yabancılaşmanın önlenmesinde Yönetime Katılmanın Rolü” adlı tezinin kabul edilmesiyle de doktor unvanını aldı.

1998 yılında doçent, 2004 yılında da profesör oldu.

Prof.Dr. özcan Yeniçeri, Niğde üniversitesi'nde çeşitli aralıklarla Kamu Yönetimi Bölüm Başkanlığı, Meslek Yüksek Okulu Mü-dürlüğü, Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü yaptı.

1999 yılında Kazakistan'daki Ahmet Yesevi üniversitesi'nde görev aldı. Bu üniversitede “Uluslararası İlişkiler Bölümü”nü kurdu ve bir yıl süreyle de başkanlığını yaptı. 2004 yılında AYSAM (Ahmet Yesevi Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanlığına getirildi. İki yıl bu görevi yapmış olup halen Niğde üniversitesi'ndeki görevine de-vam etmektedir.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri'nin yazdığı eserlerden bazıları şunlardır: Yeniden Türkleşmek, örgütsel Değişmenin Yönetimi, Küre-selleşme Karşısında Milliyetçilik ve Kimlik, Küresel Kıskaç ve Türkçülük, Bilgi Yönetim Stratejileri ve Girişimcilik, Dokunanlar, İtirazlar, Bugünden Yarına Türk Dünyasına Stratejik Bakış, Yönetimde Yeni Yaklaşımlar. ölüler Nefes Almaz (Roman), örgütlerde çatışma ve Yabancılaşma Yönetimi

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, 2003 yılı “Prof. Dr. Osman Turan Kültür Araştırmaları” ödülünü almıştır.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, Ortadoğu, Ayyıldız, Millet, Hergün ve Siyaset Ekseni gazetelerinde çeşitli aralıklarla köşe yazarlığı yapmıştır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde köşe yazarlığına devam etmektedir.

Prof. Dr. özcan Yeniçeri, 12 Haziran 2011 Genel Seçimleri ile Milliyetçi Hareket Partisi Ankara milletvekili olmuştur. Ankara Milletvekili Yeniçeri aynı zamanda TBMM Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Komisyonu üyesidir.