Bu sayfayı yazdır

Yanı başımızdaki Düşman Depremle Nasıl Mücadele Edeceğiz?

Yazan  22 Şubat 2023

Duhan Alptürk İNCE

Güzel ülkem cennet Türkiyem, mensubu olmaktan her zaman gurur duyduğum, övündüğüm büyük Türk Milleti 6 Şubat 2023 günü son yüzyılın en büyük felaketini yaşadın. Yaşanan bu felaket sonucunda binlerce insanımız hayatını kaybetti, binlerce insanımız yaralandı, milyonlarca insanımız evsiz kaldı. Tarifi zor, anlatılması zor acılar yaşandı, yaşanıyor. Yaşanan bu acımasız felakette hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum.

Deprem bölgesinde bu felaketi yaşayan kardeşlerimizin yaşadığı acıyı bizde yüreğimizde en derinde ve en yoğun şekilde yaşıyoruz. Oradaki vatandaşlarımızın neler yaşadığını, ne acılar çektiğini, hangi zorluklarla mücadele ettiğini daha önce deprem yaşamış biri olarak çok iyi biliyorum.

Bizler televizyon başında bölgedeki görüntüleri gözlerimiz dolarak, ağlayarak izledik. Bölgede dostlarımıza, arkadaşlarımıza ulaşarak durumlarını öğrenmeye çalıştık. İyi haberlere sevinirken maalesef acı haberlerde aldık.

Maalesef deprem çok geniş bir alanı etkiledi. 10 il, yaklaşık 100 ilçe ve binlerce köyden oluşan çok fazla yerleşim yeri depremden etkilendi. Yıkılan on binlerce bina ve etkilenen binlerce yerleşim yeri depreme maruz kalan milyonlarca insanımız bu felaketin büyüklüğünü ve acımasızlığını gösteriyordu. Milyonlarca insanımız en korunmasız halinde sabah 04:17’de yakalandı bu acımasız felakete. Şimdi 7’den 70’e herkes seferber oldu. Kimi can kurtarmaya çalışıyor, kimi yaraları sarıyor, kimi karınları doyuruyor, kimi giydiriyor. Büyük Türk Milleti büyüklüğünü, her zamanki gibi dayanışmasını gösteriyor. Bu millet her türlü fedakarlığı yaparken, bu felaketleri böyle ağır bir şekilde yaşamayı, bu kadar evladını kaybetmeyi hak ediyor mu? Deprem kuşağında olan bir bölgede yaşadığını bile bile, ülkemizin birinci derece deprem kuşağında olduğunu bile bile bu acıları yaşamayı hak ediyor mu?

Elbette depremi engellemek veya ne zaman olacağını bilmek günümüz teknolojisi ile henüz mümkün değil. Ama birinci derece deprem kuşağında olan ülkemizin bilim insanları, muhtemel deprem bölgelerini, kritik fay hatlarını ve muhtemel hedefte olan bölgeleri biliyorlar ve yıllardır anlatıyorlar. Belki depremi engelleyemeyiz ama, depremin yaratacağı can kaybını, yıkımı ve hasarı en aza indirecek tedbirleri alabiliriz. Uygun şehirleşme, uygun imar planları, depreme uygun ve sağlam binalar yaparak bunu başarabiliriz. Rant ve siyaseti insan hayatının önüne geçirmeyerek bunu başarabiliriz. Müteahhitlik mesleğinin de diğer bütün meslekler gibi eğitimli insan işi olduğunu kabul ederek bunu başarabiliriz.

Her türlü tedbiri alırız, uygun şehirleşme, uygun binalar, uygun imar planları, sağlam binalar yaparız; deprem yine olur ama bu yaşadığımız acıları yaşamayız. Bu kadar yıkım ve hasar görmeyiz. Bunu bir felaket olarak yaşamayız.

Alınması gereken tedbirler alınmayınca deprem kuşağında olmamıza rağmen buna uygun şehirleşmeyince, binaları depreme uygun ve dayanıklı yapmayınca şimdi yaşadığımız felaketi her zaman yaşarız. Tarihimiz maalesef ders almadığımız ve çabuk unuttuğumuz felaketlerde dolu. İnsan hayatı bu kadar ucuz olmamalı. Devletin asli görevi insanını, insan gibi yaşatarak; onun can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Bunun için devletin ilgili kurumları bu felaketleri yaşamamak için gerekli tedbirleri almalı ve denetim görevini liyakatle yapmalıdır. Deprem sonrasında veya yaşanacak diğer doğal afetler sonrasında ve bu çaplı büyük felaketler sonrasında gösterilecek refleks için tüm kurumlar hazırlıklı olmalıdır. Arama ve kurtarma, iaşe ve barınma için gerekli hazırlıklar yapılarak; sorumlular, toplanma bölgeleri, barınma bölgeleri, arama ve kurtarma ekipleri belirlenmeli ve koordinenin nasıl sağlanacağı önceden planlanmalıdır. Hızlı, zamanında ve yetkin insanların yapacağı müdahale ile can kaybı en aza indirilebilir.

Deprem ve benzeri doğal afet sonrası yaşanan ve yaşanacak bu tür felaketler sonrasında yapılacak müdahalelere ilişkin önceden gerçekleştirilecek akıllı, gerçekçi ve profesyonel hazırlıklar; felaketin açtığı yaraların daha çabuk sarılmasını sağlar.

Deprem sonrası yapılan her türlü müdahalede ve yardımda da mutlaka olmazsa olmaz olan en önemli konu koordinasyondur. Böylesine büyük bir felakette koordinasyonu başaramazsanız, alanda başarılı olmanız da mümkün değildir. Arama, kurtarma, barınma, iaşe, sağlık, sosyal ve psikolojik destek vb. bütün bu faaliyetlerin tamamı bir koordinasyon içinde yapılmalıdır. Bir diğer önemli konu ise güvenliktir. Afet bölgesinde güvenlik her zaman öncelikli olarak sağlanmalı ve unutulmamalıdır. Yaşanan felaketler sonrasında devlet ilk andan itibaren alanda olmalı ve felakete uğrayan vatandaşının yanında olmalıdır. Peki, alanda devlet kimdir? Validir, kaymakamdır, Jandarmadır, polistir, askerdir, belediye başkanıdır, devletin her çalışanıdır. Vatandaş bu görevlileri gördüğünde “Devletim gelmiş” der ve kendini güvende hisseder. O yüzden devletin kurumları hızlı organize olup, koordinasyon içerisinde süratle alana çıkmalıdır.

Maalesef ülkemiz birçok kez bu tür felaketler yaşamasına rağmen (deprem, sel, çığ vb.) şimdiye kadar hiçbir ders çıkarmamış gibi hiçbir tedbir almamış gibi aynı acıları yaşamaya devam ediyoruz. Ders çıkarmadığımız ya da ders çıkararak tedbir almadığımız sürece yaşadığımız bu tür felaketlerin sonucu ülkemiz için ağır olmaya devam edecektir. Bu tablonun farkında olmamak mümkün değil.

Yaşananlar sonrasında kaybettiğimiz binlerce insanımız, yaralanan binlerce insanımız, yetim kalan çocuklar, parçalanan aileler, felakete maruz kalan insanlarımızın yaşadığı travmalar; bunların yanında ekonomik karşılığı, bu felaketin tarıma vurduğu darbe, eğitime vurduğu darbe… sonuç olarak say say bitmez o kadar çok zararı var ki neden, bu zararları en aza indirecek veya bu tür doğal afetlerden etkilenmeyecek tedbirler alınmaz anlamak mümkün değil.

Bulunduğumuz coğrafyada bu tür depremlerle zaman içinde yine karşılaşacağımız, bunu tekrar tekrar yaşayacağımız bilim insanlarının açıklamalarından belli oluyor. Bu yüzden bizim hiç zaman kaybetmeden yaşadığımız felaketlerden ders çıkararak her türlü tedbiri almaya bilimin ışığında başlamalıyız. Her türlü hazırlığı ivedilikle yapmalıyız.

Öncelikle mevcut durumda, gerçekçi olarak şu anki binlerce binayı yıkamayacağımıza göre, en azından alan açmak, toplanma alanları oluşturmak hem hava hem kara araçları için ulaşım yolları açmak amacıyla ivedilikle kamulaştırmalar yaparak çok riskli binalar yıkılmalıdır. Afet sonrası felaketi yaşayan insanlarımız için barınma alanları, seyyar hastaneler, yemek yeme yerleri, seyyar tuvaletler, duşlar vb. hazırlıklar yapılmalıdır. Afet bölgesinde çalışacak olan ekiplerin koordinesinin nasıl yapılacağı, bölgeye gelecek olan yardımların nasıl organize edileceği önceden planlanmalıdır. Gelen yardımların bölgeye nasıl ulaştırılacağı, kimler tarafından karşılanacağı ve kimler tarafından bölgedeki insanlara dağıtılacağı belirlenmelidir. Toplanacak yardımların toplanma şekilleri de önceden belirlenmelidir. Afet sonrası yardım çağrısında bulunulurken illere, kurumlara, sivil toplum kuruluşlarına (STK) vb. yapılara aynı ihtiyaç listesi verilmemelidir. Her ile, her ilçeye ve her STK’ya ayrı bir ihtiyaç kalemi verilmeli ve yardımların ikinci bir tasnife gerek kalmadan doğrudan alana yani ihtiyaç sahibine süratle ulaştırılması sağlanmalıdır. Ayrıca afet sonrasında zarar gören illeri ivedilikle destekleyebilecek iller belirlenmelidir. Bir il için en az 10 farklı il belirlenmeli ve bu illerin afetten sonra talimat beklemeden harekete geçmesi için gerekli planlama yapılmalı ve arama kurtarma, iaşe, sağlık ile barınma vb. konularda ne yapacağı yani görevleri belirlenmelidir. Bunun için gerekli eylem planları önceden hazırlanmalıdır.

Bu eylem planları hazırlanırken, bilim insanlarının çalışmalarından, alanda daha önce afet yaşamış ve afet sonrasında alanda yöneticilik yapmış yöneticilerin tecrübelerinden istifade etmek yapılacak planların gerçekçi ve uygulanabilir olmasına katkı sağlayacaktır. Yapılan eylem planları gerçekçi ve uygulanabilir olmalıdır. Hazırlanan planlarla ilgili sık sık tatbikatlar yapılmalı ve görev alacak olan personelin refleksleri geliştirilmelidir.

Birinci derece deprem kuşağında olan ülkemizde yaşanacak felaketlerde bir diğer önemli konu ise afet sonrasında gerçekleşecek olan arama ve kurtarma faaliyetleridir. Arama ve kurtarma faaliyetlerinin daha etkili ve daha profesyonel şekilde yapılabilmesi için profesyonel arama ve kurtarma ekip sayısının arttırılması gerekmektedir. Her zaman içinden çıktığı milletinin emrinde olan, her türlü fedakarlığı yapan, koordinasyon ve organizasyon yeteneği tartışılmayan, imkan ve kabiliyetleri üst seviyede olan TSK mutlaka afet planlarında olmalı ve kullanılmalıdır. Özellikle bu konuda çok gelişmiş olan; teşkilat yapısı, araç- gereç, personel, donanım ve eğitim olarak bu işi en iyi yapacak kurum olan Jandarma teşkilatında arama kurtarma birliklerinin sayısı ve bu birliklerin imkan kabiliyetleri hızlıca süratle arttırılmalıdır. Ayrıca, AFAD (T.C. İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı), Polis Teşkilatı, Belediyeler vb. kurumlarda da profesyonel arama kurtarma ekip sayılarını artırıcı tedbirler alınmalıdır. Bunun yanında tüm illerde yerel olarak gönüllülük esasına dayalı ama devletin koordinesinde arama kurtarma ekipleri oluşturulmalı, belirli zamanlarda eğitime tabi tutulmalı, kıyafet ve teçhizat olarak donatılmalı ihtiyaç halinde ihtiyaç duyulan bölgede kullanılmalıdır. Her ilde bunu yapacak genç insan gücümüz var. Ayrıca arama kurtarma konusunda kurulan STK’lar her alanda desteklenmeli, bu ekiplerin imkan ve kabiliyetleri arttırılmalıdır. Ayrıca yaşadığımız bu son felakette kurtardıkları canlarla yaptıkları müdahalelerle gönüllerde taht kuran, arama kurtarma konusunda yetenekli ve eğitimli, fedakar madencilerimiz unutulmamalıdır. İyi organizasyon ve planlama ile elimizde, afetlerde, arama ve kurtarma faaliyetlerinde kullanabileceğimiz binlerce madencimiz olduğu unutulmamalıdır.

Türkiye’nin afet eylem planı; yaşanan afetlerden ders çıkararak, yaşanan tecrübelerden istifade ederek, toplumun tüm kesimlerinin görüşü alınarak ve STK’lar eylem planlarına dahil edilerek yeniden hazırlanmalıdır.

Afet sonrası kriz yönetimi ve koordinasyonu çok zor ve karmaşıktır. Bu yüzden eğitimiyle, tecrübesiyle, donanımıyla, zekasıyla, iletişim becerisi ile, fiziki gücü ile, psikolojik durumu ile kendini geliştirmiş yeterli ve liyakat sahibi kişiler görevlendirilmelidir.

Tedbir alırken veya çözüm üretirken ülke gerçekleri, sahip olduğumuz kültür, ekonomik ve sosyal durum göz ardı edilmemelidir. Tüm mal varlığını evinde yastık altında saklayan, tüm sermayesi ve varlığı evinde olan ya da tarım ve hayvancılık ile uğraşan bundan para kazanan insanları bulunduğu, yaşadığı yerden alıp başka bir ile evinden kilometrelerce uzağa götüremezsiniz. Çünkü bu insanlar mallarını, evlerini, değerli eşyalarını, hayvanlarını, tarlalarını ve bahçelerini bırakıp, bölgeyi terk etmezler. Evladını, anasını, babasını, kardeşini, yakınını enkaz altında bırakıp hiç kimse kilometrelerce uzağa başka bir ile gitmez. Bu gerçekleri bilmeden, düşünmeden üretilen çözüm sadece tartışma getirir, yeni sorun getirir. Çözüm üretirken yöneticiler bu gerçekleri görmezden gelmemelidir. Eğer görmezden gelirlerse ürettikleri çözüm, çözüm olmaz.

Bu tür afetler için bir diğer önemli husus nerede böyle bir felaket yaşansa maalesef ortaya çıkan yağma ve hırsızlık olaylarıdır. Yaşanan bu münferit olaylar insanların ailelerini ve mallarını bölgede bırakıp gitmesini daha da imkansız hale getirmektedir.

Yaşanan felaketlerde kurulan ve süreci yöneten kriz merkezi ortak akıl ile yönetilirse hızlı ve doğru tedbirler alınır. Ortak akıl olmadan, tecrübelerden istifade etmeden doğru kararlar alınamaz.

Ülkece yaşadığımız bu ağır felaketten sonra bölge ile ilgili acil önlemler alınmalı ve bölgedeki insanlarımızın sorunları çözülmelidir. Ülkemizdeki büyükşehir belediyeleri, diğer güçlü belediyeler, güçlü sivil toplum kuruluşları (STK), ekonomik sivil toplum örgütleri ve güçlü holdingler koordine şekilde harekete geçirilmeli ve çok kısa sürede tek katlı çelik ya da demir konstrüksiyonlu geçici barınma merkezleri kurulmalıdır. İyi bir koordinasyon ve etkili bir iletişim ile gerekli inisiyatifler verilerek ve birlikte ortak akılla hareket edilerek bu kısa sürede başarılabilir. Ülkemizin ve kurumlarımızın bunu başaracak gücü ve imkan kabiliyeti bulunmaktadır. Bilim insanlarının desteğiyle uygun alanlarda, bölgeden uzaklaşmadan bu geçici barınma merkezleri süratle yapılabilir. Felakete uğrayan insanlarımızın işyeri orada, tarlası orada, bahçesi orada, hayvanı orada, traktörü orada kısacası hayattaki tüm sermayesi her şeyi orada, gelecekteki geçim kaynağı orada bu yüzden insanlarımız bulunduğu yeri terk etmez, oradan uzaklaşmaz. Burada enkaz altında evladı, anası, babası, kardeşi, eşi… varsa hiçbir yere gitmez. Alanda felaket yaşayan insana da sorsanız; bana burada yer yapın, burada kalayım der. Konteynır veya çadırı yıkılan evinin yakınına ister. Bugüne kadar olan felaketlerde kaç kişi bulunduğu yeri terk etti. Yaşadığı felaketten sonra gidip beş yıldızlı otellerde kalan kaç kişi var.

Üniversiteleri uzaktan eğitime geçirerek öğrenci yurtlarını boşaltarak, buralara afet bölgesinden insan götüremeyiz. Bu yurtlarda yaşam aileler için dizayn edilmemiş, insanlar bu yurtlara gitse bile burada nasıl ve ne şekilde yaşayacaklar? Ortak banyo, ortak tuvalet, birbirine bitişik yataklar ile bir aile nasıl yaşayabilir? Aile mahremiyeti ve özel hayat nasıl sağlanabilir? Ayrıca bu yurtlarda hep yatak kapasitesi üzerinden hesaplamalar yapılmaktadır. Yatak sayısı ile sayı çok çıksa da yurtlarda önemli olan faktör aile yaşantısı için oda sayısı olacaktır. Sonuçta oda da altı yatak olsa da oraya üçer kişilik iki aile koyamazsınız. Odaya iki kişilik, üç kişilik, dört kişilik ya da daha kalabalık bağımsız aileler yerleştirilebilir. Bu yüzden bu yurtlarda oda sayısına göre hesaplama yapılması gerekmektedir.

Ancak her ne olursa olsun bu süreçte eğitim feda edilmemeliydi. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti büyük ve güçlü bir devlettir. Devleti oluşturan Türk Milleti güçlü ve fedakar bir millettir. Eğitimi feda etmeden kısa sürede çözüm üretilebilirdi ki yukarıda bir önerimi açıkladım. Bir toplumda feda edilecek en son şey bile olmamalı “EĞİTİM”.

Yaşadığımız felakette herkesi endişelendiren veya düşündüren bir güvenlik sorunu olduğu sosyal medyada sıklıkla işlenmektedir. Bu tür dönemler bilgi kirliliğine ve her türlü provokasyona açık dönemlerdir. Şu anda ciddi bir bilgi kirliliği ve dezenformasyon süreci sosyal medyada yaşanmaktadır. Deprem bölgesinin her yerinde yağma ve hırsızlık varmış gibi bir algı yaratılmaya çalışılmakta ve devlet aciz gösterilmektedir. Devletin bölgede gerekli tüm tedbirleri alacak gücü bulunmaktadır. Jandarma ve polis teşkilatları her türlü tedbiri alacak güçte ve kabiliyettedir. Münferit yaşanan ve karşılaşılan her olay anında kolluk kuvvetlerine bildirilmelidir. Hukukun olduğu bir yerde kimse kendini devletin güvenlik güçlerinin yerine koymamalıdır. Sosyal medyada paylaşılan görüntüler iyi niyetli değildir. Devletin resmi güvenlik güçleri de hukukun dışına çıkmamalıdır. Devlet bölgede her türlü tedbiri aldığını anlatmalı ve sosyal medyadaki bilgi kirliliği ile mücadele etmelidir. Birileri sokağa çıkıp elinde baltayla, sopayla birilerini linç etmeye kalkarsa ne olduğunu anlamadan, bilmeden müdahale etmeye başlarsa; bu sefer karşı tarafta bir refleks gelişmesine sebep olabilir. Bunu yapanlar açıkça provokatörlerdir. Nereye mensup olurlarsa olsunlar iyi niyetli görülemezler. Hukukun olduğu yerde başka şeyler çalışmaz. Hukuk dışına çıkmak kargaşadan, kaostan başka bir şey getirmez. Türkiye Cumhuriyeti her türlü güvenlik tedbirini kendi güvenlik organlarıyla alacak güçte ve yeterliliktedir. Bu yüzden sosyal medyadaki provokasyona yönelik bilgi kirliliği ile etkin mücadele edilmelidir.   

Ne yazık ki yaşanan bu süreç akıllara yıllardır bütün bilim adamlarının uyardığı ancak kimsenin dikkate almadığı İstanbul depremini yani Marmara depremini getiriyor. Artık Marmara da bir depremin olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Beklenen Marmara depremi gerçekleştiği takdirde başta İstanbul olmak üzere Bursa, Kocaeli, Balıkesir, Tekirdağ, Çanakkale, Sakarya, Kırklareli ve Yalova’nın etkileneceği tahmin ediliyor. Bu şehirlerde yaklaşık 8 milyon hanenin ve 30 milyon insanın depremden kısmen ya da tamamen etkileneceği bekleniyor. En büyük hasarın beklendiği İstanbul da ise mevcut yapıların yaklaşık yüzde 57’sinin zarar göreceği ve bu zarardan sonra geriye 25 milyon tonluk bir enkazın kalacağı tahmin ediliyor.

Olası bir İstanbul depreminin yaratacağı trajik can kaybının yanında, ülkemiz için hayati bir ekonomik kayıpta oluşacağı beklenmektedir. Çünkü depremden etkilenecek bu dokuz il, ülkemizin gayrisafi yurtiçi hasılasının (GYSH) yaklaşık yüzde 50’sini oluşturmaktadır. Ayrıca 2021 yılında Türkiye ekonomisinde yaşanan yüzde 11,4’lük büyümenin yaklaşık yüzde 4’lük kısmı sadece İstanbul’dan oluşmaktadır. Ayrıca ülke ihracatının üçte ikisi bu bölgeden gerçekleşmektedir. İstanbul bankacılık sektörü içinde bir merkez konumundadır. Türkiye’de faaliyet gösteren 32 mevduat bankasından Zira­at Bankası dışındaki 31’inin, 17 kalkınma ve yatırım bankasın­dan İller Bankası hariç 16’sının ve 6 katılım bankasının tamamı­nın merkezi İstanbul’da yer alı­yor. Bu yüzden beklenen bü­yük deprem sonrasında, Türkiye’nin tüm ül­ke genelinde ve yurtdışı ile gerçekleşecek olan fon transferinin zarar gömesi ve tüm diğer bankacılık iş­lemlerinin sekteye uğraması da depremin önemli risklerindendir. Bankacılık sektörünün yanında ülkemizin tek menkul kıymetler borsası yani Borsa İstanbul da (BIST) depremden dolayı önemli bir risk taşımaktadır. Bütün bunların yanında, devletimizin topladığı verginin yaklaşık yüzde 46’sı da tek başına İstanbul’dan gelmektedir. Etkilenecek dokuz ilin toplam vergi geliri içindeki payı ise yüzde 64’tür.  Büyüklüğünden, etkisine her şeyin bilimle açıklandığı bu depremde, bilimin cevap veremediği tek soru depremin ne zaman olacağıdır. Bu sebeple biz bu depreme her an olacakmış gibi hazır olmalı ve şehirlerimizi, evlerimizi, insanlarımızı depreme karşı dayanaklı ve bilinçli hale getirmeliyiz.

Ülkemiz ne yazık ki bir deprem ülkesi, çok aktif ve diri yüzlerce fay hattının geçtiği ülkemizde depremle yaşamayı öğrenmek zorundayız. Birçok şehrimiz fay hatları üzerinde yükselmekte ve ülkemizin büyük çoğunluğu deprem riskli bölge olarak geçmektedir. Bu sebeple deprem bizim için kaçınılmaz ama yenilebilir bir düşman olarak yüzyıllar boyunca var olacaktır. Bu sebeple yöneticiler ivedilikle depreme uygun şehir planlarını, bina stoğunu depreme uygun hale getirmelidir ayrıca; depremde hayati öneme sahip arama kurtarma ekiplerinin kalitesini ve sayısını yükseltmeli, özellikle büyük şehirlerde deprem sonrası için eylem planları hazırlayarak bunu devamlı güncel halde tutmaları gerekmektedir. Ülkemizin bir daha böyle bir acıyla sınanması için bilimin ışığında hazırlıklara başlanmalı ve milletimizin güvenliği korunmalıdır.