“AMASYA GENELGESİ (TAMİMİ)”NİN 101. YILDÖNÜMÜ “ULUSUN BAĞIMSIZLIĞINI, ULUSUN AZİM VE KARARI KURTARACAKTIR”
 Bu sayfayı yazdır

“AMASYA GENELGESİ (TAMİMİ)”NİN 101. YILDÖNÜMÜ “ULUSUN BAĞIMSIZLIĞINI, ULUSUN AZİM VE KARARI KURTARACAKTIR”

Yazan  21 Haziran 2020

22 Haziran 2020; sömürgeci ve işgalci emperyalist güçlere karşı verilen Milli Mücadele’nin temel taşı, direnişin resmi ve yazılı ilk bağımsızlık belgesi olan “Amasya Genelgesi (Tamimi)”nin 101. Yıldönümü kutlu olsun.

Mustafa Kemal Atatürk, Samsun’a çıkmadan önce 13 Kasım 1918’den itibaren Anadolu’da yapacağı çalışmaların planını yapmış; “Ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme yeteneğini, bir milli sır gibi vicdanımda taşıyarak, yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetinde idim.” uygulayacağı hareket tarzını belirlemiştir. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışından itibaren hızla yapmak istediği işlerin başında, Anadolu ve Rumeli’deki dağınık ve birbirinden kopuk yöresel direniş örgüt çalışmaları birleştirerek tek elden merkezi olarak yürütülmesi sağlamak amacıyla milli bir ordunun kadrolarını örgütlemek ve “Milli Mücadele”nin temelini hazırlamak için çetin bir çalışma içine girmiştir. Bu maksatla; Samsun’da, Havza’da ve telgraf ile ulaştığı her yerde “Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetlerinin” kurulmasını istemiştir.

Anadolu’da bir hükümet kuruluşunun sezgi ve fikir tohumu, ilk önce Amasya toprağında atılmış ve alınan kararlar önemli bir hareketin başlangıç noktası olmuştur. Ufukta yeni yolculuklar görünmüş, nasıl olacağı, neler vereceği, nerelere çıkacağı belli olmayan, esrarlı ve muammalı şeylere gebe yolculuklar başlamıştır. Bu yolculuk, yorgun Anadolu topraklarında bir kahraman yaratmıştır. Savunma Bakanı Şevket Turgut Paşa’nın 8 Haziran 1919’da geri dön çağrısına, 11 Haziran’da “Neden geri çağrılıyorum? Cevabı ile Anadolu’nun içlerine doğru yürüyüş ile ilk direniş hareketini başlatmıştır. 12 Haziran saat 17.00’de Havza'daki çalışmalarını tamamladıktan sonra kendisine ve ülkenin düşman işgalinden kurtuluşuna inandığı arkadaşları ile “Milli Mücadele Hareketi’ni oluşturmak ve Türk Halkı ile bütünleşmek amacıyla Havza’dan Amasya’ya hareket etmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk’ta Havza’dan ayrılışını; “Anadolu’ya geçeli bir ay olmuştu. Bu süre içinde bütün ordu birlikleriyle temas ve bağlantı sağlanmış. Millet mümkün olduğu kadar aydınlatılarak dikkatli ve uyanık bir duruma getirilmiş, Milli Teşkilat fikri yayılmaya başlamıştı. Yapılan geri çağırma emrine uymamış olmakla birlikte, Milli Teşkilat ve hazırlıkların yönetimine devam etmekte olduğuma göre, şahsen asi durumuna geçmiş olduğuma şüphe edilemezdi. O halde, yapılacak girişim ve faaliyetlerin bir an önce kişisel olmak niteliğinden çıkarılması, bütün bir milletin birlik ve dayanışmasını sağlayacak ve temsil edecek bir kurul adına olması gerekli idi.” Türk Milleti’nin tarihine yön veren ve dönüşü olmayan yeni giriştiği eylemin amaç ve niteliğini ortaya koymuştur.

 

Amasya-Gezirlik’e saat 17.00’de gelişinde; bölgenin ileri gelenleri, halk, Müftü Hacı Tevfik ve din adamı Abdurrahman Kamil Efendi tarafından karşılanmıştır. Belediye balkonundan ilk direniş konuşmasında; “Aziz Amasyalılar; daha ne bekliyorsunuz? Padişah ve Hükümet, İtilaf Devletleri’nin elinde esirdir. Memleket elden gitmek üzeredir. Bu kötü vaziyete çare bulmak için sizlerle işbirliği yapmaya geldim. Düşmanın saldırılarına karşı çarıklarımızı çekecek, dağlara çekilecek, vatanımızı en son kaya parçasına kadar müdafaa edeceğiz. Memleket İngiliz mandası altına giriyor. Tarihi büyük Türk milleti böyle bir esareti kabul etmez, milletimizin tarihi şerefi vardır. Mutlaka tüm haklarımızı korumak için Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurmalıyız” Milli direniş hareketinin batıda Yunanlılara karşı İzmir’de, güneyde Fransızlara karşı Adana’da; doğuda Ermenilere karşı Erzurum’da, 3 cephede başladığını söyleyerek halkı mücadeleye davet etmiştir. 13 Haziran’da Abdurrahman Kamil Efendi, Sultan Beyazıt Camii’nde halka; “Milletin istiklali tehlikeye düşmüştür. Artık, bu hükümetten iyilik beklemek abestir. Bu felaketten kurtulmak için icap ederse, vatanın son ferdine kadar ölmeyi göze almak lazımdır. Yegane kurtuluş çaresi halkın, hakimiyeti doğrudan doğruya ele alması ve iradesini kullanmasıdır. Mustafa Kemal Paşa’nın etrafında toplanarak vatanı kurtaracağız. Allah gazamızı mübarek eylesin” kurtuluş yolunun “Milletin azim ve kararında” olduğunu söylemiş, halkı özgürlük ve bağımsızlık mücadelesine çağırmıştır. Milli Mücadeleye destek için biriktirdiği 5 altınını vermiştir. Amasyalılar, 14 Haziran’da Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı’nın kurulması amacıyla Atik-i Ali Mektebi’ndeki toplantıda Müftü Hacı Tevfik Efendi başkan olmuş ve devrime giden yolda çok önemli bir adım atılmıştır. Bu düşünce etrafında elbirliği edip çalışacaklarını ve mücadeleye hazır olduklarını halkı temsil eden 22 kişinin imzaladığı bir telgrafla İstanbul’a bildirmişlerdir.

Atatürk, 16 Haziran 1919’da Padişah Vahdettin’e gönderdiği telgrafta; “Memleketimizin bugün uğradığı felaketlerin baskısı ve vatanın parçalanma tehlikesi karşısında, ancak yüce şahsınız başta olmak üzere milli ve mukaddes bir kudretin var olma haykırışı; vatanı ve devlet bağımsızlığını, milleti ve şanlı hanedanınızın altı buçuk asırlık yüce tarihini kurtarabilir. Yüksek huzurlarınıza son defa kabul edildiğimde, İzmir acı olayından pek hüzünlü olan kalbinizin ve kurtuluş noktasına ait gönlünüze doğan düşünceleriniz hafızamda bütün canlılığıyla yaşamaktadır. Esin kaynağını, sizin bu samimi dileklerinizden alan azim ve imanla görevimi yapıyorum. Bir ay içinde bütün Anadolu’nun il, ilçe ve sınır boylarına kadar milletin düşünce ve emellerini, İstanbul’da iken milletin bu kadar kuvvetli ve az zamanda felaketlere karşı bu kadar uyanmış olabileceğini düşünemezdim. Hatırlayacaksınız; bana verilen görevlerin yapılması sırasında yabancıların ve bozguncuların mutlaka yalan dolana başvurup engeller çıkarması ihtimallerini konuşmam sırasında belirtmeye çalışmış ve böyle durumlar karşısında Ali İhsan ve Yakup Şevki paşaların düştüğü duruma giremeyeceğimi ilave etmiştim. Milli vicdanın ciddi biçimde uyanışını ve ortaya çıkışını, uygun görmeyenler, vatanın zararına da olsa İngilizlere yaltaklanmayı meslek edinen zayıf karakterliler, bu kez beni kandırarak İstanbul’a getirmeye çalışıyorlar. Tabii ki buna muvafakatte maruzum ve eğer zorlanırsam görevimden istifa ederek evvelce olduğu gibi Anadolu’da ve milletin sinesinde kalacağım. Vatan vazifeme bu kez daha açık adımlarla devam edeceğim. Ta ki millet bağımsızlığına kavuşsun, muazzam saltanat ve hilafetiniz yok olup gitmekten kurtulsun.” Padişah, telgrafına cevap vermemesine rağmen en baştan itibaren karşısına almamaya çalışmıştır. Telgraf, Milli Mücadele’nin başında ortaya konulan ulusal düşüncenin önemli bir stratejik belgesini ve ilk kırılma noktasını, aynı zamanda Atatürk ve Padişah Vahdettin’in konumlarını açığa çıkaran çok önemli bir dönüm noktasını oluşturmuştur. Padişah’ın samimi olmadığını ve düşürüldüğü durumu ortaya koymuş, nazik hatırlatmaya ile kendi kararının haklılığını savunmuştur.

Atatürk, 16 Haziran 1919’da Diyarbakır’lı Cemil Paşazade Kasım Bey’e gönderdiği telgrafta; “Kürtlerin devletten ayrılarak İngilizlerin himayesinde bağımsız Kürdistan kurmaları görüşünü tasvip etmem. Çünkü bu görüş, muhakkak Ermenistan lehine, İngilizler tarafından tertip edilmiş bir plandır. Kürtlerle Türkler birbirinden koparılmayı kabul etmez öz kardeşler. Bugün için vicdani borcumuz, Kürtler, Türkler, bütün İslami unsurlar tek vücut ve tek yürek olarak bağımsızlığımızı savunmak ve vatanın parçalanmasını önlemektir. Kürt kardeşlerimin hürriyeti, refah ve ilerlemesinin vasıtalarını sağlamak için sahip olmaları gereken her türlü hukuk ve imtiyazların verilmesine tamamen taraftarım. Fakat Osmanlı devletini parçalanmaya uğratmamak şartıyla görüşüme katılacağınıza şüphe etmem.” Ve 17 Haziran 1919’da Kâzım Karabekir’e gönderdiği telgrafta: “Anadolu’ya geçişimden şimdiye kadar en çok önem verdiğim taraf, milletin geleceğinin ve hayat hakkımızın ancak millî birlikle kurtarılacağını anlamak, bunun için her çeşit siyasî ve kişisel ihtiraslardan uzak ve yalnız milleti hür ve müstakil yaşatmağa yönelik örgüt olan Müdafaa-i Hukuk-u Milliye’nin her bucağa varıncaya kadar yayılması esaslarını hazırlamak oldu. Övmeye değer ki, her tarafta askerî gerek mülkî, sizin gibi aynı fikir ve düşüncede arkadaşlarımızın çalışma ve önderlikleriyle, milletin bu ihtiyacı duyduğunu ve genel şekilde bu işe eylemli olarak başladığını ispat ediyor”. Bütün milleti bir noktada birleştirmek amacında olduğunu ve halkın mücadeleye hazır olduğunu belirtmiştir.

Bu gelişmeler yaşanırken 17 Haziran 1919’da, İngiliz Yüksek Komiseri Amiral Calthorpe; “Acil zarureti üzerine bir kere daha dikkatinizi çekmek vazifem Mustafa Kemal ve Cemal Paşaların kayıtsız şartsız ve süresiz olarak geri çağrılmalarının icabındandır”. Tekrar İstanbul’a geri dönmesi istenmiştir. İçişleri Bakanı Ali Kemal, 18 Haziran’da Müdafaa Hukuk Cemiyetleri kurulmasını ve postanelere protesto telgraflarını çekilmesi yönünde emir vermesi üzerine Posta ve Telgraf Baş Müdürü Refik Halit Karay, Redd-i İlhak ve Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetleri’nin telgraflarının çekilmemesi yönünde talimat yayınlamıştır.

Atatürk, 18 Haziran 1919’da, Edirne’de bulunan I.Kolordu Komutanı Albay Cafer Tayyar Bey’e gönderdiği telgrafta: “Milli istiklalimizi boğan, vatanımızın parçalanması ve tehlikelerini hazırlayan İtilaf Devletleri’nin yaptıkları, İstanbul hükümetinin esir ve güçsüz durumu sizce de bilinmektedir. Milletin kaderini böyle bir hükümetin eline teslim etmek, yıkılmaya mahkûmdur. Bütün Anadolu halkı milli bağımsızlığımızı kurtarmak için baştan aşağı tek vücut duruma getirildi. Kararlar istisnasız bütün komuta heyetleri ve arkadaşlarımız ile ortak alınıyor. Vali ve mutasarrıfların hemen hepsi bizimle beraberdir. İngiliz himayesi altında bağımsız bir Kürdistan kurulması ile ilgili propaganda ortadan kaldırıldı ve taraftarları yola getirildi. Kürtler Türklerle birleşti. Anadolu ve Trakya’daki milli teşkilatların birleştirilmesi ve milletin sesini bütün gürlüğü ile dünyaya duyurulabilmesi için güvenli bir yer olan Sivas’ta ortak ve güçlü bir hey‘et kurulması kararlaştırıldı. İstiklalimizi kazanıncaya kadar, bütün milletle birlikte fedakârca çalışacağıma mukaddesatım üzerine yemin ettim. Hiçbir kuvvet bu millî azme mani olamayacaktır Artık benim için Anadolu’dan hiçbir yere gitmemek kesindir”. Amasya Genelgesi’nin özünü ve temelini teşkil eden telgraf ile ilk kez bağımsızlık amacı elde edinceye kadar milletle birlikte özverili çalışacağına söz vermiştir. Anadolu’dan ve milletin sinesinden ayrılmayacağını, bütün halkın ulusal bağımsızlık için birleştiğini, ordu komutanlarının aynı amaç için hazır olduğunu ve sivil yöneticilerinde bu davaya katılacağını belirtmiştir. 20 Haziran 1919’da valilik ve kolordulara; “Milletin sesini boğarak yasal hakkını istemekten menetmeye ve vatanın mahvına sebep olmağa yönelmiş bir emri hiçbir namuslu telgraf memurunun yerine getireceğini ümit etmem; fakat böyle bir namussuzluğa cüret edecek olanlar olursa derhal divan-ı harplere gönderilmesini ve durumdan bilgi verilmesini emreylerim”. Genelgesini ve aynı gün Posta ve Telgraf Baş Müdürlüğü’ne; “Müdafaa-i Hukuk-u Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri tarafından verilecek telgrafların çekilmemesi hakkında bir emir verdiğini haber aldım. Bu emrin hemen geri alınarak milletin itimat ve güvenine zerre kadar zarar getirilmemesi gereğini arz etmeği vicdan vazifesi kabul ettiğimi bildiririm. Eğer yapmaya kalkışan olursa, kendisinin Harp Divanı’na verilmesini bütün kolordu komutanlıklarına emir edip bildirdim.” yazısını göndermiştir. Nutuk’ta, Milli Mücadele’yi yurtsever ve davaya inanmış telgrafçılar ve telgraf hatları ile kazanıldığını söylemiştir.

Atatürk’ün isteği ile Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, 20 Haziran 1919 Cuma günü Amasya’da yaklaşık 30.000 kişinin katılımı ile büyük miting düzenlemiş, mitingde yaptığı konuşmada halkı direnişe çağırmıştır. 21 Haziran’da, İstanbul’da bulunan sivil ve askeri makamlarda görevli üst düzey yetkilileri kongreye davet ettiği genelgede; “Yalnız mitingler ve gösteriler, büyük gayeleri hiçbir zaman gerçekleştirmez. Bunlar, ancak milletin bağrından fiilen doğan ortak güce dayanırsa kurtarıcı olur. Artık İstanbul Anadolu’ya hâkim değil, tâbi olmak mecburiyetindedir. Size düşen fedakârlık pek büyüktür. Kurtuluş ve milli amaç edilinceye kadar Anadolu’dan ve sine-i milletten ayrılmayacağıma ve bu noktada sonuna kadar ferd-i bir millet gibi çalışacağıma söz verdim”. Özgürlük ve bağımsızlık savaşçısı olarak Millî Mücadele’ye davet etmiştir. Bunlar yaşanırken 21 Haziran 1919’da Savunma Bakanı Şevket Turgut Paşa, Atatürk'ün müfettişlik görevini Kazım Karabekir'e teklif etmiştir. Kazım Karabekir, onun görevden alınmasının büyük hata olacağını ve kendi görevini devredebileceği kimse olmadığını ileri sürerek görevi kabul etmemiştir. 21 Haziran’da İçişleri Bakanı Ali Kemal, İngiliz yetkililerine; “Mustafa Kemal’in emirlerine uyan emir ve subayları Divan-Harp tarafından cezalandırılacağını” söylemiştir.

 

Amasya’ya çağrılan Hüseyin Rauf Orbay ve 20.Kolordu Komutanı Ali Fuat Cebesoy 19 Haziran’da ve 3.Kolordu Komutanı Refet Bele ise 20 Haziran’da gelmiştir. Bu buluşma, Milli Mücadele’nin yol haritasının çizilmesi ve “Strateji Belgesi” hazırlanması açısından en kritik ve önemli safhasını oluşturmuştur. 21/22 Haziran gecesi saat 21.00’de, 5.Kafkas Tümeni karargâhı Saraydüzü kışlasında karanlık bir odada İstanbul’da tasarlamış oldukları Milli Mücadele’nin tam bağımsızlık ruhunu oluşturan “Bağımsızlık Bildirisinin” felsefesi stratejiye dönüştürülmüş ve uygulama metni olarak kaleme alınmıştır. Aynı gün hazırlanan genelge, 2.Ordu Komutanı Mersinli Cemal ve 15.Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa'ya sunulmuş, düşünceleri paylaşılmış ve onayları alınmıştır. Genelge’yi Albay Kazım, Husrev ve Muzaffer Bey, Genel Sekreter olarak Cevat Abbas Gürer, Ali Fuat Cebesoy ve Rauf Orbay imzalamıştır. Refet Bele, böyle bir kongre toplanmasındaki maksat ve yararı anlayamadığını söyleyerek imzadan çekinmiş, ancak çekinerek de olsa imzalayarak Türkiye’nin kurtuluş savaşında ilk düzenli tasarıyı oluşturan tarihi bir anlaşmaya imza atmıştır. İstanbul’dan beraber yola çıktığı arkadaşının böyle düşünce ve duygu içerisinde olması Atatürk’ü üzmüştür. Genelge, sadece Türk Milleti’nin değil, emperyalizme, saraya ve sultana karşı tüm mazlum milletlerin özgürlük ve bağımsızlık bildirisi olmuştur. Nutuk’ta; “Bu yazdırdığım hususular, 18 Haziran 1919 günü Trakya’ya verdiğim direktifte işaret ettiğim bir noktanın uygulaması ve Anadolu’ya duyurulması zamanı gelmiş bulunuyordu. Anadolu ve Rumeli ulusal örgütlerini birleştirmek, bunları bir merkezden yönetmek ve adlarını iş görmek üzere, Sivas’ta genel bir ulusal kongre toplamaktı. Bu amaçla Cevat Abbas Bey’e 21/22 Haziran 1919 gecesi Amasya’da karanlık odada alınmış korkunç ve esrarlı kararın başlıca noktalarıdır.” O’nun eseri olan genelge, ulusal bağımsızlığın ancak ulusun katılımıyla ve örgütlü mücadele ile kazanılacağını Anadolu’daki bütün komutanlarca kabul edilmiş ve İstanbul’dan kopuşu temsil eden tam bağımsız bir ülkenin temellerini oluşturmaya yönelik bir kuruluş belgesi olmuştur.

Mustafa Kemal Atatürk, Türk bağımsızlık hareketini kişisel bir hareket olmaktan çıkarılıp kurumsallaştırılması gerektiğini, hareketi halka mal etmeyi ve yaymayı, bu hareketin milletin birlik ve dayanışmasını sağlayarak milli bir hareket haline getirmeyi ve hareketin liderliğine demokratik seçimle gelmeyi temel ilke olarak kabul etmiş, yaşamı boyunca sadık kalmış ve titizlikle uygulamıştır. İşgal edilmiş olan bir memleketin kendi topraklarını savunmak için yürüttüğü mücadelenin çelikleşmiş bir ifadesi olan “Amasya Genelgesi”; “Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir. İstanbul Hükümeti, üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu hal, milletimizi âdeta yok olmuş göstermektedir. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Milletin içinde bulunduğu bu duruma göre harekete geçmek ve haklarını yüksek sesle bütün dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden kurtulmuş milli bir kurulun varlığına ihtiyaç vardır. Anadolu'nun her yönden en güvenli yeri olan Sivas'ta bir milli bir kongre acil olarak toplanmalıdır. Bunun için her ilden milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olduğu kadar çabuk yetişmek üzere yola çıkarılması gerekmektedir. Bu temsilciler, Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak cemiyetleri ve belediyeler tarafından seçilecektir. Her ihtimale karşı, bu meselenin bir milli sır halinde tutulması ve temsilcilerin, lüzum görülen yerlerde, seyahatlerini kendilerini tanıtmadan yapmaları lazımdır. Doğu illeri için, 10 Temmuz'da Erzurum'da bir kongre toplanacaktır. Bu tarihe kadar diğer illerin temsilcileri de Sivas'a gelebilirlerse; Erzurum Kongresi'nin üyeleri, Sivas genel kongresine katılmak üzere hareket edecektir” Milli Mücadele’nin bütün dünyaya ilk kez ilan edilişidir, meşru zemindeki kökleridir, bir yol haritasıdır ve hukuksal dayanağıdır. Anadolu ve Rumeli'de kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerini tek amaç doğrultusunda birleştirmek için Erzurum ve Sivas'ta “Milli Kongre” toplayarak milletin haklarını dünyaya duyurmak için bağımsız bir kuruluşun varlığına gereksinme olduğu belirtilmesidir.

Genelge ile Milli Mücadele Hareketi’nin çalışma gerekçesi, amacı, şekli, yöntemi, planı, programı ve metodunun ana hatları ilk defa belirlenmiş, mücadelenin ne şekilde yapılacağına ilişkin hükümleri ayrıntılı olarak ortaya konmuştur. Milli Mücadele’nin çok önemli kilometre taşlarından biri olan “İlk Milli Strateji Belgesi”, tüm ülkeye ve dünyaya ilan edilen aslında bir “İhtilal ve Devrim Bildirisi” olup, İstanbul Hükümeti’ne karşı bir isyan teşkil etmiştir. Genelge, yalnızca ülkenin savunmasını örgütlemekten daha öteye gitmiş, İstanbul’dan ayrı olarak dış denetim ve etkilerden uzak “Milli bir hükümet” kurulmasını öngörmüştür. “Vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede.” olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Genelge’nin gizli tutulan ve açıklanmayan, sadece imzalayanların ve Anadolu’daki komutanların bilgisi olduğu 6.maddede; “Askeri ve milli teşkilat hiçbir şekilde yürürlükten kaldırılmayacaktır. Kumanda hiçbir surette terk edilmeyecek ve başkasına bırakılmayacaktır. Vatanın herhangi bir tarafında yeniden ortaya çıkaracak bir düşman işgali karşısında birlikte ve müştereken hareket edilecektir. Silah ve cephane elden çıkarılmayacaktır.” Yazılmıştır. Genelge’nin hiç açıklanmayan gizli maddesinde ise Mustafa Kemal Atatürk, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Rauf Orbay bir milli hükümetin ilk kadrosu olarak belirlenmiştir. Genelge’nin duyurulmasıyla, bütün dünya ilk kez Anadolu harekâtının hedeflerini öğrenmiştir. Milletin bağımsızlığını ve vatanın düşman işgalinden kurtuluşunu sağlamak için milli iradeyi egemen kılmak temel hedef olarak belirtilmiş, hareket Erzurum ve Sivas kongrelerine yönelmiştir. 

Amasya Genelgesi, İstanbul’a ulaşmış bazı çevrelerde sevinç, bazılarında ise endişe uyandırmıştır. Saray ve Hükümet’te şok etkisi yaratmış, İstanbul'da bulunan işgal güçlerinin tepkisini çekmiştir. İngilizler, Atatürk'ü geri getirmek için İstanbul Hükümeti üzerindeki baskıları iyice artmıştır. Savunma Bakanı Şevket Turgut Paşa, Atatürk’e gönderdiği telgraf ile kendisinin acele İstanbul’a dönmesini istemiş, ancak o dönmeyi kabul etmemiştir. İçişleri Bakanı Ali Kemal, valilere gönderdiği telgraf’ta; ”İşgallerden duyulan üzüntü ne denli büyük olursa olsun, hükümetin ne Yunanistan ile ne de başka bir güçle savaşacak durumu yoktur. Bu nedenle milli milisler adıyla birlikler hazırlamaya girişmek felaketler doğurur.” Osmanlı Devleti’nin aymazlığını ve zavallılığını açıkça ortaya koymuştur. Genelge’nin üzerinden 24 saat geçmeden 23 Haziran 1919’da; “Mustafa Kemal Paşa’nın, azledilerek hiçbir resmî nitelik taşımadığının icap eden vilâyetlere duyurulmasının İçişleri Bakanı’na bildirilmesi” Bakanlar Kurulu kararı alınmış ve azli için gereken yetkiler çıkarılmıştır. Vali ve ordu komutanları ile iletişimini kesmek için telgraf müdürlüklerine emir verilmiştir.

 

 

Bu karar üzerine İçişleri Bakanı Ali Kemal,  23 Haziran’da Atatürk’ün azledilmesi sebebiyle emirlerinin dinlenememesi için vilâyetlere gönderdiği tamimimde;“Mustafa Kemal Paşa büyük bir asker olmakla beraber, zamanın siyasetine vakıf olmadığı için olağanüstü sayılacak vatanseverlik ve gayretine rağmen, yeni vazifesinde asla başarı kazanamamıştır. İngiliz Olağanüstü Temsilcisi’nin istek ve ısrarı ile görevden alındı. Bundan sonra yaptıkları ve yazdıklarıyla da bu kusurlarını daha çok meydana vurdu. İpsiz sapsız ve zaten kanunen de takip edilen bazı heyetler için sağa sola telgraflar çekti, siyasi hatasını idari yönden de artırdı. Kendisinin İstanbul’a getirilmesi Savunma Bakanı ile ilgili bir iştir. Ancak, İçişleri Bakanı’nın size kesin emri, artık o zatın görevden alınmış olduğunu bilmek, kendisi ile hiçbir resmi işleme girişmemek, hükümet işleri ile ilgili hiçbir isteği yerine getirmemektir. Bildiri ve emirlerinin resmi geçerliliği bulunmadığı, Hükümet işlerine karıştırmayınız. Kendisini yakalamaya ve tutuklamaya muktedirsiniz, derhal tutuklayıp gönderiniz.” İstanbul’a dönmesi için yapılan daveti kabul etmediği ve halkı hükümete karşı kışkırttığı için derhal görevden alındığı, yerine daha önce Denizcilik Bakanı olan Hurşit Paşa’nın atanması için gerekli işlemin yapıldığı belirtilmiştir. Bu karar, Atatürk ile İstanbul Hükümeti arasındaki iplerin tamamen koptuğunu göstermiştir.

23 Haziran 1919’da Atatürk, 15.Kolordu Komutanı Kazım Karabekir’e gönderdiği telgraf da;“İstanbul’da millî bağımsızlığın zevkinden mahrum bazılarının İngiliz esaretine girmekte sakınca görmedikleri anlaşılıyor. Bu sebeple Anadolu’dan çıkacak sesin etrafında olan bizler için bu millî vazifenin pek mukaddes olduğu kanaati bir kere daha doğrulanıyor. Merkezî hükümet millî girişimlerimize karşı her ne şekilde tecavüz elini uzatırsa uygun surette hemen karşı harekete girişilerek millî gayenin gerçekleşmesi zorunludur”. Hükümetin milli çalışmalara karşı koyması halinde derhal karşı harekete girişilmesini milli amacın kaçınılmaz gereği olarak gördüğünü belirtmiştir. Anadolu’da doğacak olan milli kudretten başka hiçbir ümit ve kuvvetin bu devlet ve milleti kurtaramayacağını ileri sürmüştür. Mustafa Kemal Atatürk, 23 Haziran’da Savunma Bakanı’na gönderdiği telgrafta; “Bu tehlikeli ve mesuliyeti cidden ağır düşüncelerin millet ve memleketin gelecekteki kurtuluşu için ne büyük zararlar doğurabileceğini tekrar arza mecburum” diyerek ulusal hareketi aksatmadan sürdürülmesi için girişimlerine devam etmiştir. 24 Haziran 1919’da, Padişah Vahdettin’e çektiği telgrafta; “Böyle bir zihniyetin hiçbir yerde kabul ve uygulama noktası bulmadığını şükranla arz eylerim” Yine aynı gün valiliklere, müstakil mutasarrıflıklara, kolordulara, “Bağımsızlığını emin görmek isteyen milletin önüne hiçbir haksız set çekilemez.” Yazısı ile protesto etmiştir.

İstanbul’dan telgraflarla Anadolu’ya verilen bu talimatlar sürerken Atatürk ve kafilenin aldığı karar, Erzurum’a Kazım Karabekir’in yanına hareket etmek olmuştur. Sivas’ta aleyhinde çok uygun olmayan olaylar çıktığı bilgisiyle, 25/26 Haziran sabah karanlığında yolculuk gizli tutulmuş ve Amasya’dan Tokat’a hareket edilmiştir. Tokat’a gelir gelmez telgrafhaneyi gözaltına aldırmış, gelişini ve Sivas’a gidişinin bildirilmesini engellemiştir. Tokat’ta halk ile sohbette; “Hiçbir savunma aracına ve aygıtına sahip olmasak bile, dişimiz, tırnağımızla, zayıf ve dermansız kolumuzla mücadele ederek şeref ve haysiyetimizi, namusumuzu savunmayı zorunlu görüyorum. Tarih, bize vatan uğrunda canını, malını esirgemeyen milletlerin asla ölmediklerini, hala yaşadıklarını göstermektedirler. Ben hayatımı, hiçbir zaman milletimizden üstün görmedim ve görmeyeceğim. Her an memleket için şerefimle ölmeğe hazırım” şeklinde ateşli ve etkileyici bir konuşma yapmıştır. Yetkilerinin alınması ile ilgili olarak; “Bu şifreli talimat genelgesinden, benim ancak Sivas’a vardığım 27 Haziran 1919’da haberim olduğunu” belirtmiştir. Bu yolculuk esnasında İstanbul hükümeti tarafından görevlendirilen Elazığ Valisi Ali Galip, Sivas’ta yakalamak ve tutuklamak için Sivas Valisi Reşit Paşa’yı zorlamış, ancak o tutuklamaya destek vermemiştir. Sivas’ta çalışmalarını tamamlayıp gereken talimatları verdikten sonra 28 Haziran 1919’da saat 05.00’de, Anadolu’nun en etkin ve güçlü askeri birliği olan 15.Kolordu’nun olduğu ve “Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Milliye” toplanacağı Erzurum’a hareket etmiştir. İstanbul hükümeti, onu geri almakta direnmiş, hiçbir sıfatı olmadığı yönünde emirler vermiş, azletmiş, ama o aldırış etmemiş, üstündeki resmi üniformayı milli kongrelerde liderlik otoritesini alıncaya kadar üstünde taşımak istemiştir.

Atatürk ve kafile, 1 Temmuz 1919’a Erzincan’a gelmiş ve Savunma Bakanı Ali Ferit Paşa, 2/3 Temmuz’da Erzurum yolunda iken yazdığı telgrafta; “Padişahın vatanseverlik duygularıyla hareket ettiğine inandığını, durumun kötü olmadığını ve güvenliğin başkent’ten sağlanabileceğini, görevden azledilmesinin uygun görülmediğini, yabancı yetkililerin kendisine kötü davranabileceğini, o nedenle İstanbul’a dönmesine gerek olmadığını, hava değişimi almasını ve arzu edeceği bir şehir veya kasabada 2 ay istirahat etme tavsiyesini” bildirmiştir. 3 Temmuz 1919’da Erzurum’a gelmiş, Kazım Karabekir, halk ve asker tarafından sevgi gösterileriyle karşılanmıştır.

Amasya Genelgesi; Milli Mücadele adına atılmış ilk önemli adım olmuştur. Türk ulusuna egemenliği eline alması için bir çağrı niteliği taşımış, milli iradeye ve halk egemenliğine dayanan yeni bir meclis, hükümet ve devlet kurmak istediğini gösteren önemli bir belge olmuştur. Milletin yönetilen değil yöneten konumuna geçeceğinin ilk müjdecisi olarak İstanbul’un Anadolu'ya egemen olamayacağı, ancak Anadolu’ya bağlı bir vilayet olduğu gerçeği ortaya koymuştur. Etki ve sonuçları olarak iç ve dış düşmanlara karşı bir isyan, bir ihtilal parolası niteliğini taşımıştır. Yeni bir Türk Devletinin kurulmasında çok önemli bir hukuki ve siyasi belge olmuştur. Kurtarıcı olarak görülen padişah, hilafet, manda ve himaye düşüncesinin yerini millet ve milliyetçilik düşüncesi almıştır. Direniş esasları ilk defa Amasya'da yazılı bir ilke haline getirilmiştir. Ulusal Egemenliğe dayalı bir yönetimden ve Ulusal Devlet kavramlarından ilk kez bahsedilmiş olduğundan evrensel bir madde esasını teşkil etmiştir. İstanbul Hükümeti ilk kez yok sayılmış ve Milli Mücadele resmen ilan edilmiştir. “Milli Müfrezeler” ve “Gönüllü Müfrezeler”, Müdafaa-i Hukuk hareketi içerisinde örgütlenerek “Kuva-yı Milliye” ismini alarak “Milli Ordu” olmuştur. 12-26 Haziran 1919’de, kaldığı 14 günde Türk Devrimlerinin temeli atılmış, adım adım Erzurum ve Sivas kongresine giden yolun temeli çizilmiştir.

“Devleti kurtarabilirsin Paşa” denilerek Anadolu-Samsun’a gönderilmesinden sadece geçeli bir ay olmasına rağmen bir kenara çekilip oturması istenmiştir. 23 Haziran 1919’da; tayin edildiği 9.Ordu Komutanlığı görevinden azledilmiş ve bu olaydan sadece 20 gün sonra 7/8 Temmuz gecesi ordudan atılmasına onay verilmiştir. Amasya Genelgesi ile Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçek niyeti ilk kez yazılı bir protokolde yer almış ve çözüm yolu ortaya konmuştur. Bu çözüm yolu ne İngiliz, ne de Amerikan mandasını kabul etmektir, ne bölgesel kurtuluş, ne de saraya ve sultana teslimiyet olmuştur. 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması ile düzenli ordu kurulmuş, böylece emperyalizme karşı “Tam Bağımsızlık” ve saraya/sultana karşı “Milli Egemenlik” mücadelesi verilmiştir. İşgal edilen ve düşman elinde bulunan vatan toprakları; İnönü, Sakarya ve Büyük Taarruz ile verilen Milli Mücadele kazanılarak “Vatanın Bütünlüğü” ve “Milletin Bağımsızlığı” sağlanmıştır. Ruhu itibarıyla laiklik esasını teşkil eden ve demokrasinin temeli olan 29 Ekim 1923’te Cumhuriyetin ilan edilmesi ile “Milli hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu” Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur.  

 

KAYNAKÇA:

ATATÜRK, Mustafa Kemal. Nutuk, Türk Tarihi Kurumları, Ankara, 1989.

ATAY, Falih Rıfkı, Çankaya, Pozitif Yayınları, İstanbul.

AYDEMİR, Şevket Süreyya, Tek Adam, C-II, 1919-1922, Remzi Kitapevi, 1987, İstanbul.

AYDOĞAN, Metin, Ülkeye Adanmış Bir Yaşam, Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı, İnkılap, 2017.

ÇEKİÇ, Orhan, İmparatorluktan Cumhuriyete 1919 Samsun’dan Erzurum’a, Kaynak Yayınları.2017.

KINROSS, Lord, ATATÜRK, Bir Milletin Doğuşu, Altın Kitaplar Yayınevi, 2007.

LEWİS, Bernard, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Türk Tarih Kurumu, 2007, Ankara.

MANGO, Andrew, ATATÜRK, Modern Türkiye’nin Kurucusu, Remzi Kitabevi, 2004.

MÜTERCİMLER, Erol, Fikrimiz Rehberi, Alfa Yayınları, 2008.

ÖZDEMİR, Hikmet, Savaşta ve Barışta Kemal ATATÜRK, Doğan Egmont Yayıncılık, 2019.

 

 

 

Dr. Cengiz Tatar

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı