Bu sayfayı yazdır

Doğalgazdaki Sevinç, Hüzün ve Gerçekler

Yazan  31 Ağustos 2020

Karadeniz’de bulunan 320 milyar m3 doğalgazı büyük bir keşif olarak göstermek ne kadar alel acele yapılmış bir açıklama ise küçümsemek ve hafife almak da o kadar yanlış bir anlayıştır (MAPEG’e göre bugün için Türkiye’nin doğalgaz rezervi 3.363.536.622 m3’tür).

Sn. Cumhurbaşkanı’nın 21.8.2020’deki açıklamasından sonra hemen her meselede olduğu gibi doğalgaz konusunda da üniversite hayatında temel dersleri bir tarafa bırakacak olursak jeoloji, jeofizik, doğalgaz mühendisliği, doğalgaz ve petrol mühendisliği tasarımı, sondaj ve rezervuar mühendisliği, Offshore sondaj tekniği, kuyu loglama ve formasyon değerlendirme, kuyu basınç testleri, termodinamik ve diğer teknik konulardan bihaber olan algıcıların, Türkiye’nin bundan böyle enerji probleminin olmayacağı bir dönemi yakaladığı ve Türkiye’nin artık cari açık diye bir meselesinin gündeme gelmeyeceği ve zenginlikler döneminin başlayacağını anlatıp durmaları ne kadar hüzün verici bir durum…

Dünya doğalgaz rezervi 198,8 trilyon m3, bu rezervin 38 trilyon m3’ü Rusya’da, 32 trilyon m3’ü İran’da, 24,7 m3’ü Katar’da, 19,5 trilyon m3’ü Türkmenistan’da, 12,9 trilyon m3’ü de ABD’de bulunmaktadır. Dünya doğalgaz tüketimi yıllık 3.929,2 trilyon m3’tür (2019/BP).

Türkiye’nin doğalgazda % 99,7, petrolde % 94, taşkömüründe % 97 oranında dışa bağımlı olduğu göz önünde bulundurulursa, bu keşfin peşinin bırakılmaması gerekir. Şu anda Karadeniz’e kıyıdaş olan Romanya, Bulgaristan, Rusya, Ukrayna, Gürcistan yapmakta oldukları arama faaliyetlerine mutlaka hız vereceklerdir. Temennim çalışmalara devam edip, gaz rezervini artırmak ve de varsa petrol yataklarına ulaşmaktır. Tuna-1 Kuyusu Türkiye- Romanya-Ukrayna MEB’lerinin hemen hemen kesiştiği bir noktada bulunduğunu unutmayalım.

Şimdi bulunan doğalgaz ile ilgili bilimsel, teknik ve ekonomik ayrıntılara bir göz atalım:

  1. Jeoloji, jeofizik, petrol-doğalgaz mühendislerinin yaptıkları jeolojik ve sismik çalışmalar sonrası (yerin altının röntgeninin çekilmesi) hidrokarbon kaynaklarını kesecek sondaj noktaları belirlenir ve sondaja geçilir (karada yapılan sondajlarda da bu çalışmalar yapılmaktadır). Bulunan doğalgazın rezervi, bulunan derinlik, aşağıda daha kaç tabaka olduğu, yeni tabakalar için daha ne kadar inileceği, akış testleri, analizleri (kükürt miktarı, CO2 ve ağır hidrokarbonların ayrıştırması) ve doğalgazın verimliliği ortaya çıkarıldıktan sonra oluşturulacak bir modelleme ve de üretim alanları belirlenerek tespit edilen doğalgazda bulundu müjdesi verilebilir. Bu çalışmalar oldukça zahmetli ve çok teknik çalışmalar olup 1-2 ayda neticelenebilecek çalışmalar değildir. Ancak varlığı bilinen bir havzada bu netice ilerisi için bir umut olabilir. Bu ise çalışmaların mümkün olduğunca devamlılığına bağlıdır. Yani aramadan vazgeçmemek gerekir.

Diğer taraftan Sakarya Havzası Tuna-1 kuyusunda bulunan doğalgaz ile hiçbir bilginin de (diğer 5 ülke yaptıkları çalışmalarla havzayı biliyor olsalar dahi) dışarıya sızdırılmaması ve milli bir sır olarak saklanması şarttır.

  1. Özellikle gündeme tutulan ve sürekli dile getirilen konulardan biri de bir adet sondajla rezerv tespit yapılabilir mi? Bunun cevabı tabiî ki hayırdır. Karada yapılan100-1000 metrelik maden, petrol, doğalgaz, jeotermal ve hatta su sondajlarında bile tek sondaj ile rezerv belirlenemez. Doğalgazın tespit edildiği alanda en az 5-6 sondaj yapılarak ve de varsa diğer sedimanter tabakalarda yapılacak birden fazla sondajla rezerv ortaya çıkarılabilir. Karadeniz’de bugüne dek, 2005-2011 arasında BP, Exxon Mobil, Chevron ve TPAO değişik yerlerde derin kuyular açmışlar ve havzanın genel jeolojik durumunu ortaya çıkarmışlardır. 2012 yılında Exxon Romanya karasularında 40-120 milyar m3 doğalgaz rezervi bulmuştur. Diğer taraftan TPAO’ nın Akçakoca açıklarında doğalgaz bulduğu da bilinmektedir. Derin sondajların maliyetinin de 200 milyon dolar civarında olduğu da unutulmamalıdır. Yapılan sismik çalışmalar ve sondajlarla belirlenen formasyonların korelasyonu, tabakaların eğim ve doğrultuları, kırık ve kıvrımların konumu değerlendirildiğinde yaklaşık 250 km2’lik alanda bu çalışmaların çok iyi neticeler vereceğini tüm jeologlar, jeofizikçiler ve yer bilimciler bilmektedir. Avusturya’nın enerji şirketi OMV Karadeniz Havzası’nda tahminen 7-7,5 trilyon m3 gaz varlığından bahsetmektedir. Doğru mudur? Zaman gösterecektir.

Bu arada önemli bir hususu da dile getirmekte fayda görmekteyim. 2004-2020 tarihleri arasında Karadeniz’de Akçakoca açıklarında ve değişik bölgelerde petrol ve doğalgaza rastlandığı ve konuyla ilgili çalışmaların devam ettiği kamuoyuna duyurulmuştur. Doğalgaz ve petrol gibi bilimin ön plana çıktığı faaliyet alanlarındaki çalışmaların çok eski çalışmalara dayandığı bilimsel bir neticedir. Karadeniz’de 1990’lı yıllarda başlayan çalışmalarda emeği ve alın teri olan insanlara asla ve asla haksızlık yapılmamalıdır. Gelen gidenin çalışmalarını devam ettirmeli ve ileriye taşımalıdır ki ülkede ekonomik, sosyal, kültürel gelişme devam etsin… Bizden önce hiçbir şey yapılmamış, her şeyi biz getirdik anlayışı pek de şık olmuyor değil mi?

  1. Bu keşif dünden bugüne Türkiye’nin enerjiye bağımlılığını ortadan kaldıracak bir keşif midir? Değildir. Niçin mi?

Türkiye’nin birincil enerjide 1990 yılında %52 oranında dışa bağımlı iken, 2017 yılında dışa bağımlılığı %75,7 olmuştur. Türkiye ithalatının % 19,8’i birincil enerji kaynaklarıdır. Türkiye doğalgazda % 99,7, petrolde % 94, taşkömüründe % 97 oranında dışa bağımlı bir ülkedir. Türkiye (yıllara göre değişiklik gösterse de) doğalgazda % 52 Rusya’ya, % 16,7 İran’a, % 11,9 Azerbaycan’a, % 8,3 oranında Cezayir’e petrolde, % 25,1 Rusya’ya, % 18,37 İran’a, % 17,08 Irak’a ve % 11,12 oranında Hindistan’a, kömürde % 53 Kolombiya’ya, % 37 oranın da Rusya’ya bağımlıdır. 2019 yılında enerji kaynaklarına ödenen döviz miktarı 41,6 milyar dolardır. Bu tablodan kurtulmanın tek çaresi Türkiye’nin bu kaynaklara ödediği miktar kadar yıllık enerji üretmesi gerekmektedir (yani petrolü, doğalgazı olmalıdır). Bu mümkün müdür? 320 milyar m3 doğalgazla asla. Ancak bu keşfin peşinin bırakılmaması gerekir. İnşallah söylendiği gibi Türkiye’nin kasalarının dövizle doludur da arama ve üretim faaliyetleri son hızla devam eder.

Türkiye’nin yıllık 45-50 milyar dolar civarında bir enerji faturası vardır. Bu faturanın tahminen 12-13 milyar doları doğalgaza aittir. Geri kalanın 20-25 milyar doları petrol ve petrol ürünleri, 8-9 milyar doları maden ve maden ürünleridir. 5-6 yıl sonra Türkiye keşfettiği yeni kaynaktan yılda 20 milyar m3 doğalgaz üretse ve fiyatlar bu şekilde kalsa enerjiye ödenen fatura 4 milyar dolar azalacaktır (doğalgazın 1000 m3’ünün 200 dolar olduğunu kabul edersek çıkarılan doğalgaz 4 milyar dolar eder). Bu üretimin 6-7 yıl devam ettiğini kabul edecek olursak bu zaman zarfında Türk ekonomisine katkısı yaklaşık 28-30 milyar dolar olacaktır. Bu rakam Türkiye’de ne cari açığı kapatır ne de zenginleşmemizi sağlar. Yine de bu miktar bir yerler harcanmazsa halkın refahı için kullanılabilir. Türkiye’nin dış ticaret ve cari açığını kapatması ve zenginleşmesi 2 şekilde mümkündür. A)Karadeniz ve Doğu Akdeniz’de yıllık 45-50 milyar m3 doğalgaz üreteceğimiz kaynaklar keşfetmek aynı keşfi petrolde de gerçekleştirmek. B) petrolün varil fiyatının ve doğalgazın 1000 m3’nün alış fiyatlarının düşmesi. Örnek vermek gerekirse; petrolün varilinin 10 dolar düşmesi demek 4 milyar dolarlık bir kazanç demektir. Bu değerlendirmeler göz önüne alındığında Türkiye attığı adımlardan vazgeçmeksizin yoluna devam etmelidir. Türkiye yılda 45-50 milyar dolar enerji kaynaklarına döviz ödediği sürece milli ve yerli bir politikadan bahsetmek mümkün müdür?

  1. 320 milyar m3 doğalgaz rezervi Türkiye için zenginlik kaynağı değildir. Türkiye dünya rezervi olan 198,8 trilyon m3’lük rezervin yaklaşık %1,5’ine sahip olmalıdır ki, yaklaşık 50 yıl doğalgaz sorunu olmasın. Diğer taraftan 244,6 milyar ton dünya petrol rezervinin de %1’lik bir kısmı Türkiye’de olmalıdır ki bu miktar 50 yıllık tüketimini karşılasın. O takdirde zenginlikten bahsedilebilir. Çok iddialı sözlerle ortaya çıkılması bugüne dek çalışan binlerce mühendise ve 2002 öncesine en azında haksızlık olarak kabul edilmelidir. Önemli olan Karadeniz’de bulunan doğalgaz ve gaz hidrat sahalarına ciddi yatırım yaparak sahayı veya sahaları geliştirmek birinci öncelik olarak kabul edilmelidir. Zira bulduğumuz gaz sahasının her tarafı Exxon Mobil, Shell, Chevron, Total, OMV, Petrobas tarafından didik didik aranacağı da akıldan çıkarılmamalıdır.

Bulunan sahanın üretime alınması 2023’e yetişir mi? Karada küçük rezervli maden yataklarının üretime alınması için geçen zaman 3-5 yıl arasındadır. Büyük bir maden yatağı ise 10 yıldan önce üretime hazır hale getirilemez. Denizde ve karadan 170 km. uzakta bulunan oldukça teknik sorunları olan ve meşakkatli bir çalışma sonrası üretime hazır hale getirilecek doğalgazın (ki yeni rezerv bulunursa işlemler kat be kat artacaktır) 5-7 yıldan önce ekonomiye arz edilmesi mümkün değildir. Bazı algıcıların ifade ettiği gibi İsrail’in 2010’da Leviathan’da keşfettiği doğalgazı iki yıl sonra üretime aldığı ifadeleri yalandır. Üretime 2019 yılında başlanmıştır. Yani tam dokuz yıl sonra. Bu algıcılar, trolcüler sürekli yalan söylemektedirler. Bu ve buna benzer yalanların ortaya çıkamayacağını, ya da bu yalanlarla ülkeye hizmet ettiklerini mi sanıyorlar?

Karadeniz’deki asıl tehlike nedir? Bugüne dek Karadeniz’de ciddi çalışmaların yapıldığı bilinmektedir. Ancak bu kadar büyük bir doğalgaz rezervinin bulunması kıyıdaş ülkeleri, korkarım ABD’yi bile harekete geçirecektir. Tuna-1’in tam karşısında sondajlar başlarsa hiç şaşmamak gerekir. Ayrıca Türkiye sismik çalışmaları kendi MEB’inde (ki bir problem de yoktur bu konuda) ileride, Adalar Denizi ve Doğu Akdeniz’deki gibi sorunlarla karşılaşmamak için devam ettirmek mecburiyetindedir. Zira Karadeniz petrol, doğalgaz ve gaz hidrat varlığı açısından önemi rezerve sahiptir, bu bilinen bir bilimsel gerçektir.

  1. Çok kısa olarak Doğu Akdeniz’deki gelişmelere de değinelim. Bilindiği gibi Akdeniz dünya ticaretinin yaklaşık %30’nun yapıldığı ve doğusunda da zengin hidrokarbon kaynaklarının bulunduğu ayrıca, Akdeniz’in bitip karanın başladığı doğu ve güney kısımlarında dünya doğalgaz rezervinin Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkeleri dâhil %42’si, petrol rezervinin de %51,9’u bulunmaktadır. Bu rezerve sahip ülkelerden İran ve S.Arabistan ile diğerlerinin hidrokarbon kaynaklarını batıya ulaştırmaları konusunda Akdeniz’in altından bir boru hattını mı yoksa Türkiye üzerinden bir boru hattını mı tercih edeceklerdir? İşte böylesine karmakarışık meselelerin bulunduğu bir coğrafyanın sakin kalması mümkün müdür?

Doğu Akdeniz’de üzerinde çok dikkatli bir şekilde durulması gereken konu kıyıdaş ülkelerle olan anlaşmazlığın BMDHS’ne göre çözüme kavuşmasıdır. Yunanistan ve AB ülkelerinin bir oldubittiyle meseleyi kendi lehlerine çevirme gayretleri ileride de tekrar gündeme gelmemek kaydıyla çözülmelidir.  Bu çözümsüzlük devam ettiği sürece Türkiye’nin Kıbrıs Adası çevresinde kendi karasularında ve MEB’inde hidrokarbon arama faaliyetleri çatışmalara gebe bir ortamda devam edecektir. Diğer taraftan Doğu Akdeniz’deki ülkelerin tümü MEB konusunda bugüne dek bir anlaşmaya varamamışlardır. Bunun sebebi bilindiği gibi kaynakların tamamına sahip olma arzusudur. Türkiye Yunanistan arasındaki bu sıcak yakınlaşmanın bir savaşa dönmesi mümkün müdür? Evet mümkündür. AB, ABD Türkiye’ye diz çökertmek için her türlü haksızlığı yapmaya hazır beklemektedir. Saygı ve rahmetle andığım Sayın Rauf DENKTAŞ’ın 2011 yılındaki şu sözleri Türkiye’nin ne yapması gerektiğini özetlemektedir. “GKRY’i kıyıdaş ülkelerle kendi başına Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması imzalama hakkına sahip değildir. GKRY, bu meselede KKTC ile işbirliği yapmak zorundadır.”

Doğu Akdeniz’de USGS’in ortaya koyduğu doğalgaz rezervi 6,3 trilyon m3’ü Nil Deltası’nda, 3,5 trilyon m3’ü de Levant Baseni’nde olmak üzere toplam 10 trilyon m3’tür. Ayrıca Levant’ta 1,7 milyar varil petrol bulunmaktadır. Bu rezerv yapılacak çalışmalarla birkaç kat artabilir.

Türkiye, şayet kıyıdaş ülkeler ve AB, ABD BMDHS’ne göre hukuki bir çözüm istemiyorlarsa yasaların kendine verdiği haklarını sonuna dek kullanmalıdır. Çünkü bu denizin her zerresinde Türkiye’nin hakkı vardır. Türkiye’yi İskenderun Körfezi’ne sıkıştırmak istemeleri de Türkiye’nin bu hakkından kaynaklanmaktadır.  Akdeniz’de yaklaşık 1600 km uzunluğa sahip bir kıyısı olan Türkiye’nin yalnızlaştırma çabaları aslında korkunun sonucu olsa gerek.

Evet, Türkiye Adalar Denizi’ndeki işgallere son vermeli, 18 ada ve adacık geri alınmalı, adalar silahsızlandırılmalı, 12 Ada’nın durumu gözden geçirilmeli, eğer eski defterleri de ortaya dökecek olursak şu Girit Adası’nı da gündem getirsek… Bu konuda değerli bilim adamalarının, komutanların çalışmalarına bir göz atılsa ne olur ki…

Bize bir nefes, bir yudum su ve bir lokma ekmeği çok görenler olduğu bilindiğine göre bu AB sevdası ve ABD tutkunluğunun sebebi nedir?  Son olaylar AB sevdasından ve ümmet aşkından vazgeçilmesini gerektiğini iyice gözler önüne sermiştir... Gerçekler hala görülmediyse ne yapmalı, ne demeli…

Muhittin Ziya Gözler

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Enerji ve Enerji Güvenliği Araştırmaları Merkezi Başkanı