Bu sayfayı yazdır

Güvensizlik Unsuru-6: Türkçemizin Bozulması

Yazan  12 Mayıs 2017

Biraz Türkçe lütfen.

Küresel yaklaşım ve girişimler, ülkelerin sadece ekonomilerini değil, bağımsızlıklarını, sınırlarını ve en önemlisi anadillerini de etkilemeye başlamıştır.

Yıllardır her alanda öz Türkçe kelimeler kullanılması sık sık dile getirilmesine rağmen birçok kişi, “hangi kelimemiz öz Türkçe; birçok kelime Arapçadan, Farsçadan, Fransızcadan, İngilizceden dilimize girmiş ve halk bunları kabullenmiş, değiştirilmesi güçtür. Teknoloji[i] çağında bunlara alışmamız lazım” diyerek, ya karşı çıkmakta veya tehlikeyi küçümseyerek göz ardı etmektedir. Ama “Bugün atılan adım, geleceği şekillendirir” sözü de bu düşünceye en başından karşı çıkmaktadır.

Aslında güzel bir sözümüz vardır “zararın neresinden dönülse kardır”. Evet, birçok kelime diğer dillerden dilimize girmiştir, ancak bu sadece Türkçe için değildir, tüm dillerde benzer sorunlar vardır. Ancak, içinde bulunduğumuz küreselleşme çağında Türkçemizdeki bozulma kabul edilemez bir seviyeye gelmiştir.

Bu böyle mi devam edecek? Her yeni teknolojik gelişme veya yeni oluşumlarla karşı karşıya kaldığımızda, onun içinde yer alan her yabancı kelimeyi dilimize mi dolayacağız, yoksa onlara Türkçe karşılıklar mı bulacağız? Bernard Shaw diyor ki, “Herkes neden, nasıl diye sorar, ben ise olmayanı hayal eder, neden olmasın derim”. Dilimize kurumlarımızla, halkımızla sahip çıkmamızın, “Neden Olmasın” demenin zamanı gelmiştir ve bu yozlaşma böyle devam etmemelidir.

Konfüçyus’dan bir alıntı...

''.... bir milleti, ülkeyi bölüp parçalamak isterseniz, öncelikle dillerini bozarak ise başlayın.

        Dil düzensiz olursa, sözler düşünceyi iyi anlatamaz...

        Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken şeyler doğru yapılamaz...

        Görevler gerektiği gibi yapılmazsa, adetler kültürler bozulur...

        Adetler kültür bozulursa, adalet yanlış yola sapar...

        Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk, ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez…İşte bunun için, hiçbir şey dil kadar önemli değildir...''

Halkın yaşam tarzları, beklentileri değişiyor. Herkes yoğun çalışıyor, bir koşuşturma içinde hayatla mücadele ediyor, maalesef bu koşuşturma ve yaşam gailesi içinde; Türkiye’deki tüm anayasal ve tüzel kurumlar, halkımız, Türkçemizin günden güne bozulduğunu görmekte, ancak maalesef genel bir umursamazlık ve hatta aymazlık içinde sadece izlemektedir. Diğer taraftan bu kadar yoğun çalışmak, kısırlık yaratmaktadır. Çünkü herkes çok çalışırsa, düşünecek kimse kalmıyor.

Dilin en önemli özelliği konuşmak kadar okumak ve yazmaktır. Ama okuma yazmanın başlangıç noktası olan “Alfabe” Latince A(Alfa) ve B(Beth) harflerinin okunuşlarının yan yana getirilmesiyle oluşmuştur. Biz bunu Alfabe yerine “ABC” diye alabilirdik Nitekim günümüzde bu kitaplarda Alfabe yerine “ABC” adını kullanan yazar ve basımevleri bulunmaktadır.

 

 

Yeni nesilin maalesef, alışveriş merkezi (AVM) veya internet lisanı adı verilen değişik konuşma şekline girmesi Türkçe’de alarm zillerinin çalmasına neden olmuştur. Sokaktaki mağaza tabelalarından tutun da basit kuaför, doktor tabelalarına kadar bir İngilizce özentisi baş göstermiştir. İnsanlarımız üzerlerinde ne anlama geldiğini bilmediği İngilizce yazılı gömlekleri (T-Shirt demeye dilim varmıyor) giymektedirler. Üzerinde FDNY (Fire Division New York - New York İtfaiye Teşkilatı) veya NYPD (New York Police Department- New York Polis Teşkilatı) yazılı tişörtü rahatlıkla giymektedir. Aynı kişi, üzerinde İETT (İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel) veya ASKİ (Ankara Su ve Kanalizasyon İdaresi) yazılı tişörtü giyer mi merak ediyorum.

Giyim-kıyafet şirketleri, öncelikle, kıyafetlerin ölçülerini Türtkçe yapması lazım. Bugün insanlar Türkçeleri varken, X Small (XS), Small(S), Medium(M), Large (L), X Large (XL) kelimelerini kullanmakta ve hatta size’ı (bedeni) nedir diye sormaktadır. Bunların Türkçelerini Küçük (K), 2 Küçük (KK), Orta (O), Büyük(B), 2 Büyük (BB), 3 Büyük (BBB) şeklinde kullanıma sokmak, giyim firmalarının ve giyim ile ilgili Ticaret Odalarının, Sivil Toplum Kuruluşlarının (STK) sorumluluğundadır.

Diğer taraftan konut alanında yeni yapılan yerleşkelere verilen Mashattan, Windowist Tower, Selenium Retro9, Airlife City, Vantage Ümitköy, Parl Elegance Konutları gibi isimler aslında çok rahatsız edici. Nedir bu isimler, ne anlama geliyor, niçin bu isimler veriliyor hiç düşündünüz mü? Sadece isme bakıyor ve kullanmaya başlıyoruz, sorgulamıyoruz. Birçok ünlü bu konutların TV’lerde reklamlarını yapmaktadır. Sonucunda, bu konutlara yerleşen vatandaşın yerleşkenin adını değiştirme şansı olmadığına göre, bu isimleri vermenin gerekçelerini konut şirketleri halka açıklamak zorundadır. Yine birçok konut ve araba şirketi, başlangıç veya tanıtım fiyatı yerine daha havalı geldiğini düşündükleri Fransızca “Lansman (Lancement)” kelimesini güncel hayatımıza sokmaya çalışmaktadırlar.

 

Cumhuriyet döneminde, Türkçemize yeni kelimelerin katılması ve kelime haznesinin zenginleştirmesi çabaları sonucunda, muhteşem seçenekler bulunmuş; ama bir o kadar da, zamanın etkin lisanı Fransızcadan alıntılar yapılmıştır.

Burada yapılan hata, yabancı sözcüğün tercüme edilerek karşılığı olan Türkçe kelimeyi sözlüğümüze dahil etmek yerine, Fransızcasını okunduğu şekliyle dahil etmiş olmamızdır. Örneğin; Sutyen: (Kadınların kullandığı iç çamaşırı) Fransızca “destek” anlamına gelen “sutyen” kelimesi aynen okunduğu gibi Türkçemize sokulmuştur. Hâlbuki onu sutyen değil de Fransız’ın dediği gibi “destek” olarak adlandırabilirdik.

Gardırop: Elbise Dolabı demektir. Bu kelimede “koruma” anlamına gelen “garde” ile “elbise” anlamına gelen “robe” birleştirerek kullanan Fransızcadan aynen alınmıştır. Hâlbuki Fransız buna “Elbise koruyucu” demektedir. Ama biz, “elbise dolabı” demektense, “Gardırop” kelimesini tercih etmişiz.

Döpiyes: Etek-ceket kadın elbisesi demektir.  Bu da Fransızcadan alınmıştır. Fransız “iki” anlamına gelen “deux (dö)” ile “parça” anlamına gelen “piece” yi birleştirmiş ve kadınların kullandığı etek-ceket elbiseye “ikiparça-döpiyes” demiştir. Biz neden aynı elbiseye “iki-parça” adını vermemişiz de “Fransız’ın “döpiyes” ini almışız.

Nankör (Non-Coeur- Kalpsiz), Bonkör (Bon-Coeur- İyi Kalpli) kelimeleri de Fransızcadan Türkçemize girmiştir.

Vites: Fransızca arabalarda “hız” anlamına gelen “vitesse” kullanmıştır. Biz ise Fransız’ın “hız” olarak adlandırdığı kola, tembellik yapıp, aynen onun dediği gibi “vites” demişiz[ii]. Direksiyon da aynı, istikamet demek, biz arabanın dümenine “istikamet” veya dümen adını verememişiz.

Television; hem Fransızcasında hem de İngilizcesinde “Uzaktan Görüş” demektir. Almancaya ise, “Televizyon” olarak alınmamış, yerine  “Uzaktan görüş-Farn-Sehen” olarak dahil edilmiştir.TV Spikeri derken Speaker-Konuşan kelimesini malesef aynen almışız.

Cumhuriyet döneminde, Fransızcadan alınan onlarca kelimeye ek olarak, birçok güzel yeni kelimeyi Türkçemize kazandırmışız. Bunlardan bazıları;

 
  • Cankurtaran; Ambulance kelimesini almamışız, onun yerine “Can-Kurtaran” demişiz. Hoş şimdi hepsi Ambulans oldu.
  • Gün-Aydın: ne güzel kelime, sabah ışığıyla aydınlanan yeni güne başlarken, “Günaydın” diye selamlaşmak
  • Ayakkabı; “Potin” der Fransız ayağa giydiğimize, biz çarık deriz. Sonra iskarpin demişiz, sonra en güzel kelimeyi bulmuşuz. “Ayak-kabı”. Göz-lük ne kadar basit ve anlaşılır.
  • Milletvekili; Parlamenter, yine bazıları bu yabancı kelimeyi alıp hemen kullandılar. Ama çok güzel kelimemiz var “Millet-vekili”, yani Cumhuriyet yönetiminde Milleti temsil eden, yani onun Meclisteki vekili.
  • Atatürk tarafından yazılan geometri kitabıyla, Türkçemize, üçgen, kare, prizma, açı gibi geometri ifadeleri kazandırılmıştır[iii].
  • Buzdolabı: Refrigerator veya Frijider kelimelerini almamışız.
  • Bilgisayar; “Computür” çıktı, bazıları aynen alıp kullanmaya kalktı. Bilgileri depolayan bu alete çok güzel bir isim bulduk; “Bilgi-sayar”. “Data” yerine “veri” kelimesi çok güzel uymuştur. “Print-out” yerine “çıktı” gibi.
  • Hayatımıza ve dolayısıyla Türkçemize “Shopping Center, Mall” şeklinde girmesine rağmen, Alış-Veriş Merkezi (AVM) olarak güncellenmiş ve dilimize çok yakışmıştır.
  • Bazı yemek yerlerinde ve lokantalarda görüyorum, Self-Servis yerine “Seç-Al” yazmışlar. Anlamıyla bütünleşik, Türkçemize kazandırılmış hoş bir kelime.
  • Duty Free kelimesi güzel bir şekilde “Gümrüksüz Satış” olarak Türkçemize kazandırılmıştır. Havaalanlarında Duty Free yazılarının yanına Türkçesi de yazılırsa güncel yaşamımızda daha çok kullanabiliriz.
  • İHA-İnsansız Hava Aracı güvenlik ve savunma sektöründe çok gündemde olan bir cihaz, ilk başlarda “Yueyvi” (UAV-Unmanned Air Vehicle) şeklinde adlandırıldı ama sonradan geliştirilen İHA kelimesi ile Türkçemize yeni bir kelime kazandırdık.
  • Ama yaşamımıza giren ve İngilizcede “erkek arı” anlamına gelen “Dron” maalesef aynı şekilde lisanımıza dahil edilmiştir.

 

AVM derken aklıma yabancı dilbilimcileri, karşılığı olmayan kelimeler için güzel bir uygulaması geldi.  Dilbilimcileri, yapılan işi anlatan veya bir nesneyi, kurumu tanıtan cümlenin baş harflerini alıp yeni kelime üretmişlerdir.

  • NEWS-Haber” kelimesinin, (her ne kadar teyide muhtaçsa da) İngilizce Kuzey-Doğu-Batı-Güney, yani çevreye tanımlayan yönlerin baş harfleri (North-East-West-South = News) alınarak türetildiği söylenmektedir.
  • POS Cihazı: “Point of Sale- Satış Noktası”, baş harfleri kullanılarak türetilmiştir. Biz niçin POS cihazı diyoruz? Hâlbuki 1990’larda hayatımıza giren “Cash Register-para kayıt edici”, Türkçemizde “yazar kasa” olarak hak ettiği yeri bulmuştur.
  • USB: “Universal Serial Bus” yani “Evrensel Veriyolu” anlamına gelen kelimelerin baş harfleri kullanılarak oluşturulmuş bir kelimedir. Bunu “Flaş Bellek” olarak kullananlar var, bence son derece anlamlı bir kelime. Diyeceksiniz ki “flaş” da yabancı kelime, haklısınız o zaman “taşıma bellek” de diyebiliriz.
  • LED; Tasarruflu lamba. İngilizcede, bu lambayı anlatan “Light-Emitting Diode (LED)- Işık Yayan Diod” kelimelerin baş harflerini alınmış ve bu tasarruflu lambaya “led” ismi verilmiştir.  Biz bu lambaya Türkçemize özel bir kelime bulabilirdik. Ama hayır tembellik edip, İngiliz in dediği gibi LED deyip geçip gittik. “Tasarruflu Ampul”den gelen “Tampul” da diyebilirdik. Neden Olmasın!
  • PET Şişe: (Poli Etilen Tereftalat-PET). Biz ise aynen PET şişe olarak alıp kullanmışız. Biraz tembeliz. Umursamıyoruz.
  • ATM; İngilizcede “Automatic Teller Machine” olarak yazılan “Otomatik Vezne Makinesi” anlamına gelen cümlenin baş harflerinden türetilmiştir. Ancak bir bankanın türettiği “bankamatik” kelimesi hemen hemen tüm bankalar için kullanılır olmuştur.
  • Brunch (Breakfast- Lunch), İngilizce kahvaltı ile öğle yemeği kelimelerinin ilk ve son hecelerini alarak, sabah ve öğle yemeği arası kahvaltıdan öte zengin içerikli olan öğünü “Brunch” şeklinde tanımlamış. Biz Kahvaltı ötesi, tatil kahvaltısı veya geniş kahvaltı dememiş Brunch’ı alıp kullanmışız. Özenti içinde miyiz, yaratıcı mı değiliz, tam anlaşılmıyor.

Türkçe de benzer uygulamalar yapılmış ve halk tarafından kabul görmüştür.

  • Küçük Orta Büyüklükte İşletme” tabirini kullanmamakta onun yerine baş harflerinden oluşan “KOBİ” kelimesini kullanmaktadır.
  • AKBİL”, de çok güzel bir örnektir. Akıllı Biletin ilk heceleri kullanılarak türetilmiştir.
  • Cuma-ertesi ve Pazar-ertesinden, Cumartesi ve Pazartesi kelimeleri mükemmel bir şekilde türetilerek lisanımıza kazandırılmıştır.

EDS fotoğrafı İstanbul’da çekilmiştir. Kavşağa gelirken bölünen yolda taralı olarak boyanan kısma maalesef Türkçe de bir ad verilmemiştir. Burası aslında ”yapay engeldir” yani, “yol gibi gözükse de yol değildir, geçilmez” anlamındadır. Ancak İstanbul Belediyesi bu alanı “ofset taralı alan” olarak tanımlamış ve tabelalara yazmıştır.  Bu alana Türkçe bir ifade bulmak kara Yolları genel Müdürlüğünün sorumluluğundadır.

Uçak pilot mahalli ve yarış arabası sürücü kısmına kokpit (cockpit-İngilizce “horoz dövüş çukuru”) diyoruz. Acaba hangimiz pilot kabinine “horoz çukuru” adını yakıştırıp Türkçemizde kullanırdık. Ama İngiliz, Amerikalı kullanıyor, bizde o ne derse onu kullanıyoruz.

Yabancı kelimelerin en çok kullanıldığı alanlardan birisi de spor dallarıdır. Fransızlar hala futbolda “Gol” (İng. Goal) yerine “But(büüüü)” diye bağırmaktadırlar. Ofsayd (İng. Off Side) yerine “oyun dışı” anlamına gelen “Hors-jeu” kullanmaktadırlar.  Ama Türkiye’de tüm kelimeler hemen hemen İngilizcesinin Türkçe okunuşu şeklinde kullanılmaktadır. Bunlardan, Köşe Atışı (Korner yerine), Serbest Vuruş (Free kick yerine), Başlama vuruşu (Santra-Center yerine) gibi Türkçeleştirdiklerimiz de bulunmaktadır. Santrfor (Center-forward), ofsayt (off-side) v.b birçok kelime Türkçeleştirilememiştir. Diğer sporlara bakacak olursak: Teniste de aynı şekilde; TV sunucusu, maalesef servis atan sporcu, oyunu kazanamadıysa, “kırmak” anlamına gelen İngilizce “Break” ifadesini kullanmaktadır. Servis karşılamada ise ne olduğu belli olmayan yeni kelimeler kullanmaktadırlar. “Servisi karşılama” anlamında da ritörn (İng.return) kelimesini kullanmaktadırlar. Bazı sunuculardan, çok komik şekilde, yarı Türkçe yarı İngilizce “iyi ritörnleyemedi” gibi ifadeleri duymak insanı gerçekten üzmektedir. Özellikle sporda kullanılan kelimelerin Türkçeleştirilmesi konusunda, alan önderlerine, başta federasyon başkanlıkları olmak üzere, televizyonlar ve basına önemli sorumluluklar düşmektedir.

Diğer taraftan, basketbolda TV sunucuları ve köşe yazarları sayesinde çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Artık “Bench (Oturma sırası)” yerine “kenar” ifadesini kullanmaktadırlar, “fast-break” yerine “hızlı hücum” v.b çok güzel yeni ifadeleri basketbol lisanına kazandırmışlardır. Tenisten-Boksa, Futboldan-voleybola, eskrimden-buz hokeyine Türkçe ifadeleri dilimize kazandırmak için federasyonlar, basın mensupları ve Türk Dil Kurumu el-ele çalışmalı ve en önemlisi halk, özenli desteğini eksik etmemelidir.

İnternet ortamındaki bir nesne veya belgeye İngilizcede “soft-yumuşak”, kâğıda basılmışsa “hard-sert” adı verilmektedir. Bizse internet veya bilgisayar ortamında olana “Sanal ortam” Kâğıda basılana da “çıktı” gibi çok güzel kelimeler bulmuşuz. Bunların kullanımı artırılmalıdır. “@” şeklinde yazılan ve “et” olarak okunan bu işarete Türk Dil Kurumu (TDK) çok güzel isim bulmuş, “Çengelli a”, “Kuyruklu a”, bu ifadenin kullanılması ve yaygınlaştırılması biz vatandaşlara düşmektedir. Küreselleşme çağında en önemli ortam internet (Küresel ağ) ve bu ortamda kullanılan ifadelerdir. Bunları özellikle Türkçeye kazandırmadığımız takdirde gelecek Türkçemiz açısından daha da karanlık gözükmektedir.

 

Almanya, İtalya ve Fransa, dillerini koruma ve geliştirmek için tüm yabancı film ve dizilere seslendirme (dublaj) zorunluluğu getirmiştir[iv]. Aslında, alt yazılı orijinal bir film yerine seslendirme yapmak çok masraflı bir faaliyettir. Ancak, bu ülkeler lisanlarının İngilizce kelimelerle bozulmasını önlemek maksadıyla seslendirmeyi mecbur tutmuşlardır. İngilizce konuşan insanlar için ise az sayıda özel sinemalar tahsis etmişlerdir[v].

Dilimizi korumak, Türkçemize sahip çıkmak, mücadele ister emek ister, çalışmak ister, tembellik yapıp yabancı lisanda üretilen kelimeyi kullanmak kolay olanıdır. Hele millet de anlamaya başladıysa işler daha da kolaydır. Ama zor olanını yapmak, dilimizi, güzel Türkçemizi korumak, onu zenginleştirmek için mücadele etmek gerekir.

Dilimizi kaybetmek demek, benliğimizi, kimliğimizi kaybetmek demektir. Türkçemizdeki bozulma sürdürülemez hale gelmiştir. Türkçesi varken örneğin İşlevsel yerine niçin fonksiyonel, etkin yerine aktif, nesnel yerine objektif, dayatmak yerine empoze etmek, ara sınav yerine midterm, özgün yerine orijinal, simgesel yerine sembolik kullanırız.[vi]

Bu konuda, Milli Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere tüm bakanlıklar, meslek odaları, spor federasyonları, televizyon ve müzik kanalları, TDK, RTÜK, STK, basın, öğretmen, yazar, anne, baba kısaca tüm bireylere ve kurumlara önemli sorumluluklar düşmektedir.

Türkçemizdeki mevcut bozulmuşluk bir umutsuzluk yaratmamalıdır. Ancak “bugün atılan bir adım, geleceği şekillendirir” sözünü esas alarak; dilimize özgü yeni kelimeleri lisanımıza ve özellikle günlük kullanımımıza kazandırmalı ve yabancı kelimelerin kullanılmasının kişileri kendi seviyelerinden aşağıda, özenti içinde gösterebileceğini unutmamalıyız.

 

Ziya Gökalp’e kulak verelim; "Başka dile uymaz annenin sesi / Her sözün ararsan, vardır Türkçesi.[vii]"

 

Biraz Türkçe Lütfen.

 

[i] Altı çizili kelimeler, Türkçemize yerleşmiş olup karşılıkları bulunamayan kelimelerdir.

[ii] Fransızcadan Türkçeye giren kelime sayısı çok fazladır. Burada sadece birkaç örnek verilmiştir.

[iii] Mustafa Kemal Atatürk, Geometri, 2009, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara,

[iv] https://www.reddit.com/r/europe/comments/2v6n49/why_do_countries_such_as_germany_and_france_dub/j

[v] http://www.expatica.com/de/out-and-about/English-language-cinemas-in-Germany_101053.html

[vi] ODTÜ Türkçe Topluluğundan alıntıdır.

[vii] Salih Zengin, Tabeladaki Yabancı kelimeler, https://www.turkcede.org/turk-dili/795-tabeladaki-yabanci-kelimeler.html

Ergun Mengi

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Bilimsel Danışmanı