×

Uyarı

JUser: :_load: Unable to load user with ID: 116

 Bu sayfayı yazdır

HAK, HUKUK, ADALET

Yazan  14 Ocak 2009
M. MİTHAT İDEMEN - Aslında demek istenen: “Hak nerede? Hukuk nerede? Adalet var mı?” gibi soruların cevaplarında…

Tabi ki son Ergenekon gözaltlarının şekil ve mesajlarının anlamı ile ilgili… Bir yandan övünülen AB uyum yasaları çerçevesinde şekillendiği iddia edilen uygulamalar, diğer yandan hiç de uygun olmayan uygulamalar: Yeni yasal düzenlemelere göre göz altına alınan insanların elleri kelepçeli ise koluna girilmez. Ya da koluna giriliyorsa kelepçe gereksizdir… Ama TV'lere akseden görüntülerde ya her iki şekil birlikte, ya da hiç uygulanmıyor. CMUK'ya göre sorguya alınan kişinin avukat bulundurma yetkisi olduğu halde bu sorgulamaların çoğu avukatsız gerçekleştiriliyor veya gelen avukatları da gözaltına alınıyor(!). Yine bu sorgulamalarda savcının olması gerekirken görülmektedir ki sorgulamalar polis tarafından yapılmaktadır: Polis'in tarafsızlığını yitirdiğinin gündemde olduğu böyle hayati sorgulamalarda, yetkinin yasal dayanağı olmadan poliste olmasının ileriki dönemlerde, polisin yargının önünde ve yönlendirici rolü konusunda tartışmaları da alevlendirecektir. Kaldı ki kalbur üstü insanların soruşturulduğu böyle operasyonda bu gibi ayrıntılara dikkat edilmeden yapılan paldır-küldür soruşturmaların, hukuk ve adalete verdiği zararı göz ardı etmemek gereklidir.

Bu şartlar altında yapılan sorgulamalardaki aksama ve usulsüzlükleri, "olağanüstü dönemlerde bizler de aynı şekilde gözaltına alınmış ve yargılanmıştık vs." söylemleri ile yapılanların normal şeyler olduğunu savunmaya çalışan zihniyet aslında bir itirafta da bulunmuş oluyor: "Olağanüstü dönemler…" söylemiyle, bu dönemin geçmişin olağanüstü uygulamalarının bir misillemesi durumunu da seslendirmiş oluyor. Peki, neymiş o olağanüstü dönemler: Hepsini bir kenara iterek 28 Şubat'ın uygulamaları hemen gündeme getiriliyor. Eğer 28 Şubat dahil olağanüstü dönemlerin uygulamaları yanlış ve kötü idiyse; aynı şekildeki bu uygulamalara haklılık gerekçelerinin yeri nerede? Sizlere yapıldığı için yanlış olan uygulamalar başkalarına yapılınca doğru kabul edilebilir mi? Bu düşünce tarzına iki isim verilebilir: Ya intikam duygusu ya da çifte standart… Böyle bir düşünce tarzı; "28 Şubat'ın intikamı ve Türkiye'yi dönüştürme programı…" diyen görüşü haklı çıkarmaktadır. Hal böyle ise durum oldukça vahimdir. Zira 28 Şubat'çılar diye suçlananların içinde, 28 Şubat'ın flaş ismi Çevik Bir neden yoktur? Veya şu sıralar Çevik Bir ne iş yapmakta? Ne ile uğraşmaktadır?

Darbe yapacakları iddiası ile çete oluşturmak fiiliyle tutuklanan ve gözaltına alınanlara karşın; Türkiye'de darbeyi fiilen yapmış olanlara karşı hiçbir fiilin olmaması kafaları iyice karıştırmaktadır. Anayasal zemini bile oluşturmadan TRT 6 gibi bir yayın kanalını Kürtçe yayına başlatabilen bir irade; acaba gerekli Anayasal düzenlemeleri yapabilecek gücü varken, 12 Eylül'cüleri neden yargılamaya almıyor? 28 Şubat'ın gerçek lideri neden bu soruşturmanın dışında acaba?

Nedeni gayet basittir: Eğer 12 Eylül olmasaydı, ANAP ve Özal; 28 Şubat olmasaydı, AKP ve Erdoğan olmazdı. Siyasal iktidar, varlığını borçlu olduğu bu olağanüstü dönem ve mimarları yerine, kendi ve "stratejik ortaklarının" yarattığı yel değirmenleriyle toplumu karşı karşıya getirme oyununu oynuyor. Artık bu mahkeme ve gözaltıların altında yatan ana sebebin, "stratejik ortak"ın istekleri olduğu su götürmez bir gerçeklikle ortadadır. Artık yargı siyasallaşmış ve adalet tek yönlü bir tatmin mekanizmasına dönüşmüştür. Hak yok, güç vardır artık. Adalet yok, intikam vardır.

Yargıtay Onursal Başkanına ne isnat ile sorgulama açılması gündeme geliyor, ama polis sorgulaması sonucu, savcının sorgulamasına bile gerek duyulmadan serbest kalıyor!!! MGK eski Genel Sekreterlerinden bir Paşa sorgulanıyor; sonunda isnad edilen suçlamalardan dolayı tutuklanmasına gerek görülmüyor!!! Terörle mücadele ettikleri dönemlerde "üstün hizmet madalyası" verilen subaylar ya tutuklanıyor veya gözaltına alınıyor; öte yandan TRT 6 yayını hakkında "bugün Kürtçe'yi kabul ettirdiklerimiz, yarın Kürdistan topraklarını da kabulleneceklerdir" tehdidini savuranlar ise "özgürlük havarisi, demokrasi…" maskesi altında ellerini kollarını sallayarak serbestçe dolaşabiliyor. Siyasi rant uğruna yapılan yanlışların Türkiye'yi nereye bile sürükleyeceği umursanmadan…

Ve her geçen an; Hak, hukuk ve adalete olan özlemi daha da arttırıyor.