Bu sayfayı yazdır

KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN TARIM SEKTÖRÜNE OLASI YANSIMALARI

Yazan  23 Haziran 2022

Tarihsel açıdan bakıldığında iklim değişiklikleri dünyamızın birçok coğrafyasında toplu göçler gibi nedenlere bağlı olarak insan, bitki ve hayvan popülasyonunu önemli ölçüde değiştirmiştir.

Dünyamız farklı jeolojik zamanlarda küresel boyutlarda etkisi olan buzullaşmaya ve ekstrem sıcaklık artışlarına maruz kalmıştır [1]. Şüphesiz bu hava olayları beraberinde göç dalgaları yarattığı gibi insan alışkanlıkları ve davranışlarının da biçimlenmesine neden olmuştur.

Büyük Hun Devletinin dağılmasının ardından Hazar ve Aral gölü çevresinden Hunlara çok fazla Türk boyu katılmıştır. Artan nüfusun ihtiyaçları, yaşanan kıtlığa bağlı olarak karşılanamaz duruma gelmiştir. Bölgesel anlamda yaşanan iklim değişikliği Orta Asya’da yaşayan Türk kavimlerinin batıya göç etmesine neden olmuş ve sonuçları o zamanki dünya ölçeğinde küresel boyutlarda yaşanmıştır. Böylece kuraklığa bağlı olarak yaşanan kıtlık beraberinde Avrupa’nın demografik yapısının değişmesine, İlkçağ’ın bitip Ortaçağ’ın başlamasına ve derebeylik sisteminin Avrupa’ya egemen olmasına neden olmuştur [2].

Sanayi Devriminin gerçekleşmesinin ardından insan faaliyetlerinden kaynaklanan iklim değişiklikleri yaşanmaya başlanmıştır. Bunun yanında fosil yakıt kullanımından, enerji üretimine ve tarımsal faaliyetlere kadar birçok nedenden dolayı sera gazı salınımı gerçekleşmektedir. Bu nedenlere bağlı olarak Karbondioksit (CO2), Azot Oksit ve Karbonların atmosferde birikmesi sera etkisinin yaşanmasına neden olmaktadır.

Güneşten yerküreye yansıyan kısa dalgalı radyasyonun bir kısmı atmosfere girmeden tekrar uzaya yansımaktadır. Geriye kalan kısa dalgalı radyasyon yerküreyi ısıtmakta ve bu ısı uzun dalgalı radyasyon olarak atmosfere yansımaktadır. Atmosferde biriken sera gazları ise yerküreden uzun dalgalı ışın olarak atmosfere yansıyan bu radyasyonu tutarak yerkürenin daha da ısınmasına neden olmaktadır. Bu duruma sera etkisi denilmekte ve küresel ısınmanın ve küresel iklim değişikliğinin temel sebebi olarak kabul edilmektedir [3].

Sera gazı oluşumuna neden olan faaliyetler neticesinde yerkürenin sıcaklığı normalden fazla artmakta ve bu durum küresel ısınmaya neden olmaktadır. Bu duruma paralel olarak iklim yapısında bir takım değişiklikler yaşanmakta ve ekstrem hava olayları yaşanmaktadır. Fosil yakıt kullanımının yanında sera gazlarının önemli bir miktarını oluşturan karbondioksit (CO2) miktarının yutağı olarak kabul edilen orman alanlarının, orman faaliyetleri ve amaç dışı kullanımı da atmosferdeki karbondioksit oranının artmasına ve sera etkisinin şiddetinin yıkıcı olmasına neden olmaktadır.

Atmosferdeki karbondioksit (CO2) oranı 1880 yılında 291 PPM olarak ölçülmüşken bu oran 2021 yılında 418 PPM değerine ulaşmıştır. PPM değerinin yüzde 44 oranında artış göstermesinin temel nedeni sanayi devriminin yaşanmasına ve fosil yakıt kullanımında yaşanan artışa bağlamak doğru olacaktır. Bunun yanında orman alanlarının tahrip edilerek kapsam dışında kullanılması da karbondioksit (CO2) oranının gün geçtikçe artmasına neden olmaktadır [4].

İklim değişliğinin telafi edilemez etkisini minimum düzeyde tutmak için sıcaklık artışının 1,5 derecede sabit tutulması gerekmektedir. Sera gazı kullanımından kaynaklanan emisyonları azaltmazsak 2100 yılında ortalama yerküre sıcaklığının 3 derece artacağı öngörülmektedir. 3 derecelik artışın gerçekleşmesi durumunda biyolojik çeşitlik büyük ölçüde yok olacak, temiz suya erişimde ciddi sorunlar yaşanacak ve oluşan doğal afetlerin etkileri önlenemez boyutlarda ve çok yıkıcı olacaktır. Sıcaklık artışının yaratacağı etki doğrultusunda oluşacak kuraklıktan milyonlarca insan olumsuz anlamda etkilenecek ve iklim kuşaklarında yaşanacak değişiklik bitki ve hayvan florasının değişmesine hatta bazı tür ve çeşitlerin kaybolmasına neden olacaktır. Gıda güvenliğinin tehlikeye girmesiyle küresel piyasalarda yaşanacak fiyat artışları ve milli gelir kayıpları ekonomileri zorda bırakacaktır [5].

Sera gazı kullanımına karşı alınacak önlemlerin ve dönüşüm projelerinin maliyetli oluşu ülkeleri bu dönüşümü gerçekleştirme konusunda istekli kılmamaktadır. İklim değişikliği başta sanayi, tarım, ulaşım, uluslararası ticaret, finans-sigortacılık ve turizm gibi oldukça geniş yelpazeli sektörleri etkileyecektir. Dünya nüfusunun artmasına bağlı olarak tüketim alışkanlıklarının değişmesi ve artması tarımın önemini bir kez daha değerli kılmaktadır. Yerküre’de yaşanan sıcaklık artışına paralel olarak okyanuslarda yaşanacak sıcaklık artışı buzulların erimesine ve deniz suyu seviyesinin artmasına, tarım ve yerleşke alanlarının kaybolmasına neden olacaktır. Ayrıca yağış rejim ve miktarında yaşanacak değişiklikler bitki gelişimini etkileyeceği gibi tarımsal rekolte ve beklentileri öngörülemez kılacaktır.

Sıcaklık artışının oluşturacağı kuraklığa bağlı olarak kırsaldan kente göç yaşanacak ve bu göç neticesinde güvenli gıdaya duyulan ihtiyaç ve talep artacaktır. Bu durum aynı zamanda birer sanayi şehri de olan kentlerimizden çıkan sera gazı miktarını da arttıracaktır. Küresel ısınma neticesinde yaşanacak 1 derecelik sıcaklık artışının küresel ekonomiye maliyetinin 2 trilyon dolar olacağı tahmin edilmektedir. Küresel ısınmanın, küresel ekonomi için tehdit oluşturduğu bir diğer önemli husus doğal afetlerin sayısında, sıklığında ve şiddetinde yaşatması muhtemel artışların küresel ekonomi üzerinde oluşturacağı maliyet baskısıdır. 2021 yılında yaşanan doğal afetlerin küresel ekonomiye maliyeti bir önceki yıla göre 20 milyar dolar artış göstererek 170 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır [6].

Sera gazlarının mevcut varlığı ve yaşanan artışın ulaştığı boyut birlikte düşünüldüğünde sera gazı emisyonunun azaltılması durumunda bile küresel iklim değişikliğinin yaşanacağı ve ekolojik dengeyi bozacağı öngörülmektedir.  Küresel iklim değişikliğini önlemenin tek yolunun sera gazı emisyonunu sıfırlamak ya da asgari düzeye indirmek olduğu bilinmektedir. Özellikle fosil yakıtların yoğun olarak kullanıldığı sanayi ve ulaşım gibi sektörlerde yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik bir dönüşümün sağlanması ve sıfır karbonlu enerji kaynaklarının geliştirilmesi hedeflenmektedir. Bunun yanı sıra karbondioksit (CO2) yutağı olarak kabul edilen orman alanlarında yaşanan tahribat atmosferdeki sera gazı oluşumunu hızlandırmaktadır. 1990-2000 yılları arasında her yıl yaklaşık 7 milyon hektar orman alanı başka tür kullanımlara dönüşmüştür. 2000-2005 yılları arasında yaklaşık 4 milyon hektar, 2005-2010 ve 2010-2015 yılları arasında ise yıllık ortalama 3'er milyon hektar orman alanı kaybedilmiştir [7].

Karbondioksit (CO2) için depolama alanı olan okyanusların sera gazı oluşumu üzerinde önemli bir takım etkileri mevcuttur. Uzmanlar okyanusların karbondioksit salınımı noktasında üstlendiği rol hususunda iki farklı görüş benimsemektedir. Kimi uzmanlara göre okyanus dibinde yaşayan mikroskobik bitkiler karbon özümsemesi sırasında kullandıkları karbondioksiti ölümleriyle birlikte okyanus suyuna karıştırırlar ve okyanuslardaki buharlaşma neticesinde atmosferdeki sera gazı oluşumuna katkı sağlarlar. Bazı uzmanlara göre bu mikroskobik bitkiler karbon özümsemesi sırasında karbondioksit depolar ve sera gazı oluşumunu engellemektedir. Her iki hususta da okyanuslar karbondioksit depolanması açısından kritik öneme sahiptir. Bunun yanında bulutlanmanın da küresel sıcaklığı azaltıcı önemli bir takım rolü vardır. Güneşten gelen kısa dalgalı radyasyonu atmosfere yansıtırken yeryüzünden yansıyan uzun dalgalı radyasyonu tutarak küresel ısınmaya neden olmaktadır. Fakat oluşan bulutun yapısı da bu noktada oldukça önemlidir. Çünkü bazı bulutlar oluşum yapısı neticesinde küresel ısınmayı tetiklerken, bazı bulutlar uzun dalgalı radyasyonu tutmayarak atmosfere yansıtmakta ve küresel ısınmanın oluşumunu engellemektedir [8].

Türkiye, küresel ısınmaya bağlı olarak gerçekleşecek olan küresel iklim değişikliğinden en fazla etkilenmesi beklenen ülkeler arasında yer almaktadır. Üç tarafının denizlerle çevrili olmasının yanında dört mevsimin belirgin olarak yaşanması ve sorunlu olarak adlandırılabilecek topografya’ya sahip olunması bu iklim değişikliğini Türkiye için hissedilebilir hale getirmektedir. Türkiye’nin kurak ve yarı-kurak bölgelerinin (İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi) sıcaklık artışına bağlı olarak çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu bilinmektedir. Ayrıca yeterli suya sahip olma hususunda sorun yaşaması muhtemel olan Ege ve Akdeniz Bölgeleri değişen iklim koşullarından en fazla etkilenecek alanların başında gelmektedir. Yaşanacak iklim değişikliği bölgenin bitki ve hayvan florasının değişmesine ve bölgenin tarımsal zenginliğinin kaybolmasıyla birlikte, temiz suya erişim konularında riskleri bünyesinde barındırmaktadır [9].

Yağışların rejim ve miktarının değişmesi beraberinde bitkilerin büyüme ve olgunluk sürelerinin de değişmesine neden olacaktır. Bu durum kışlık ekimlerde verim artışına neden olurken yazlık ekimlerde kuraklığa bağlı olarak verim ve kalite düşüşüne neden olacaktır. İklim kuşağının kuzey yarım kürede, kuzeye doğru kayma eğiliminde olması Türkiye’nin Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da hüküm süren iklim kuşağının etkisine girmesi anlamına gelecektir ve bu değişiklik çöl ikliminin Türkiye’de gelecek yüzyıllık süreçte hüküm sürmesi demektir.

Tarımsal üretim miktarının azalması sonucunda tarım fiyatlarında yaşanacak artış tüm dünya da enflasyonist bir baskı oluşturacaktır. Tarımsal ürünlerde yaşanan arz kaynaklı sıkıntılar cari işlemler açığı verilmesine neden olacağı gibi tarımsal nedenlerden kaynaklı işsizlik oranında ciddi artışlar görülecektir. Üreticinin doğal afet ve kuraklık nedeniyle yaşayacağı zarar devlet mekanizması tarafından karşılanacak ve bu durum başta devlet bütçesi olmak üzere bankacılık ve finans sektörü üzerinde de yük oluşturacaktır [10]. 

Sıcaklık artışına bağlı olarak yaşanan küresel iklim değişikliği bitkisel ürünlerden alınan verimliliği olumsuz manada etkileyecektir. Ürünlerin olgunlaşma ve hasat zamanında yaşanacak değişimler rekolte kaybının yanında tarımda devamsallığın sağlanmasına engel olacaktır. Sıcaklık neticesinde toprağın nemlilik oranı değişecek ve bu durum toprağın kalitesini olumsuz yönde etkileyerek su tutma kapasitesini de azaltacaktır. Bunun neticesinde verimsiz ve vitamini düşük ürünlerin yetişmesine imkan tanıyacaktır. Aşırı yağışa bağlı olarak da topraktaki su doygunluğunun artması topraktaki oksijen miktarının azalmasına ve toprağın kalitesinin düşmesine neden olacaktır. İklim değişikliğinin bu olumsuz etkilerinin yanı sıra olumlu etkisi de bulunmaktadır. Atmosferdeki karbondioksit (CO2) miktarının artması bazı bitkilerin daha fazla karbon alımı yapması sonucu verimliliği olumlu anlamda etkilemektedir.

Tüm bunların yanında tarımsal faaliyetler aynı zamanda sera gazlarının artmasına neden olarak küresel ısınmayı tetiklemektedir. Tarım faaliyetlerinde fosil yakıtların kullanılması, gübreleme ve ilaçlama faaliyetleri ile hayvan yetiştiriciliği ve çeltik üretimi gibi etkenler sera gazlarında artışa neden olmaktadır. Geviş getiren hayvanların mide fermantasyonu yaptıkları sırada sera gazı salınımı yaptıkları bilinmektedir. Ayrıca sığır yetiştiriciliği ve kümes yetiştiriciliği yapan işletmelerin tesislerinde çevre kirliliğine neden olan faaliyetler gözlemlenmektedir. Dünya’daki sera gazı emisyonlarının %14’lük kısmı tarımsal uygulamalardan kaynaklanmaktadır.  

Türkiye, küresel iklim değişikliğinin yıkıcı etkisinden korunmak amacıyla birtakım politikaları geliştirmeli ve uygulamalıdır. Bu kapsamda tarımda sürdürülebilirliğin tesis edilmesi ve gelecek nesillerinde tarım yapmasına imkan ve olanak sağlayacak tedbirlerin alınması için organik tarım ve iyi tarım uygulamaları desteklenmelidir. Suya erişimin her geçen gün daha da zorlaştığı bir küresel konjonktür de kuraklığın etkisiyle sulama faaliyetlerinin daha bilinçli bir şekilde yapılması son derece önemlidir. İlkel bir yöntem olan salma sulama uygulaması terk edilerek teknoloji destekli sulama yöntemlerine geçilerek sulama faaliyetlerinin kontrol ve denetiminin sağlanması son derece zaruridir. Kuraklık ve iklim değişikliği ile mücadele edecek kurum ve kuruluşların birbirine entegre bir sistem içerisinde olması sağlanmalı ve ilgili kuruluşların bu doğrultuda AR-GE faaliyetlerinde bulunması kamu otoritesi tarafından teşvik edilmelidir. Tarımsal uygulamaların doğal afetlerden etkilenmesi hususu göz önüne alınarak, bu etkinin çiftçi nezdinde yaratacağı olumsuzlukların minimize edilmesi için tarımsal sigortacılık ve teşvik uygulamalarının hayata geçirilmesi tarımsal üretimin devamlılığının sağlanması için olmazsa olmaz öneme sahiptir. Değişen iklim koşullarına dayanıklı ve bu koşullara adapte olabilecek tahıl ve ürün çeşitliliğinin sağlanması için tohumculuk ve verimlilik ekseninde çalışmaların yapılması sağlanmalıdır. Arazi kullanımının her türlü erozyona karşı dirençli hale getirilmesi için gerekli tedbirler devlet tarafından alınarak, tarımsal alanların korunması sağlanmalı ve tarımsal faaliyetlere dahil edilmeyen tarım alanlarının bu kapsamda değerlendirilmesi için gerekli uygulamalar hayata geçirilmelidir.

 

KAYNAKÇA

[1] Ilık Bilben, Merve Suzan (2019), Dünyadan Örnekler Işığında İklim Değişikliği Kaynaklı Göçleri Anlamak, Mediterranean Journal of Humanities, MJH.2019.494, 335-336.

[2] Çapan Fatma ve Güvenç Baran (2017), Kavimler Göçü ve Batı Roma İmparatorluğu’nun Çöküşü, 21. Yüzyılda Eğitim ve Toplum,  18, 632-633.

[3] Akçam Oluk Esin ve Oluk Sami (2007), Yükseköğretim Öğrencilerinin Sera Etkisi, Küresel Isınma ve İklim Değişikliği Algılarının Analizi, Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Dergisi, 22, 47-48.

[4] https://www.aa.com.tr/tr/cevre/atmosferdeki-karbondioksit-orani-142-yilda-yuzde-44-artti/2480260

[5] https://www.wwf.org.tr

[6] https://www.sozcu.com.tr/2021/dunya/2021de-dogal-afetlerin-maliyeti-170-milyar-dolara-yukseldi

[7] http://www.sabittuncel.com/orman-alanlarinin-durumu

[8] Öztürk, Kemal (2002), Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye’ye Olası Etkileri, Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, 22 (1), 56-57.

[9] Türkeş, Murat (1996), İklim Değişiklikleri ve Ekosistemler Üzerine Olası Etkileri, TÜBİTAK Bilim ve Teknik Dergisi, 321.

[10] Peker Osman ve Demirci Mustafa (2008), İklim Değişikliğinin Bilim Ve Ekonomi Perspektifinden Analizi, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 13 (1), 244-246.

 

 

 

 

 

 

Barış Yüksel

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Uzman