Bu sayfayı yazdır

“Mezarlıkta Piknik”

Yazan  29 Kasım 2022

Birkaç gündür Cumhuriyet gazetesinde Mehmet S. Aman tarafından yazılan “Mezarlıkta Piknik” adlı kitabın ilanını görüyorum. Kitabı okumadım ve içeriğini bilmiyorum. Ama bakın başlığı bana neler, neler hatırlattı!

Edirne’de Birkaç Gün

Edirne’ye en son 2013 yılında Balkan İletişim Ağı Yıllık Konferansına katılmak için gitmiştim. Bu, 2008 yılından beri süren tematik konferansların 7. siydi. Özlü, kapsamlı ve artık sadece Balkan değil, Kafkas ülkelerini de içeren bir toplantıydı. Gelenekselleşiyor ve bölge barışına hizmet için işbirliği almaşıkları üzerinde düşünmeyi teşvik ediyordu. Toplantı aralarında zaman buldukça bir iki arkadaş, peşimize daha önceden tanıdığımız bazı yabancı davetlileri de katarak Edirne’yi geziyorduk. Selimiye Camiinin onarımına o sırada görevli Vali’nin verdiği önemi görüyor, 1484 de kurulan Şifahane’de temsili olarak, daha o tarihte ruh hastalarının nasıl müzik ve su sesi ile tedavi edildiğini öğreniyorduk. Edirne İmparatorluğa 88 yıl başkentlik yapmıştı. Onun için her köşesinde tarih soluyor, Adrianapolis’den Edirne’ye uzanan süreçte şehrin barındırdığı zengin insan mozaiğine tanık oluyorduk. Bahçesi güllerle bezenmiş Bulgar Kilisesi, Bulgar ziyaretçilerle dolup taşıyor, hala onarımdaki Sinagog, açılacağı tarihe gün sayıyordu. Kaleiçi evlerden geriye kalanlar korumaya alınmıştı. Ali Paşa Çarşısını görünce yine çocukluğumda evde iliklenmesi unutulan düğmeleri uyarmak için “Ali Paşa Çarşısı açılmış” şifresinin kullanıldığını hatırlamıştım. Bir de 1950'li yıllardan aklımda kalan Edirne’nin meyve biçimli renkli sabunlarını. Ne yazık ki o sabunlar hiç geliştirip güzelleştirilemedi. Oysa muzu, Kırkağaç kavunu, elma ve armuduyla ne güzel bir turistik meta olabilirdi! O yıl Edirne’de ziyaret ettiğim bir yer daha vardı ki, işte kitabın başlığı ile o zaman yüreğime düşen acı ve kızgınlık yeniden alevlendi.

Ve Balkan Şehitliği

Eğer fırsat bulursam, yerli ve yabancı ziyaret ettiğim her şehirde bir şehitlik ziyareti yaparım. Nice meçhul asker anıtı önünde gözlerim buğulandığını hatırlarım. Çanakkale şehitler abidesinin üzerine şehitlik belki yoktur. Ama Kop dağları şehitliği de, Budapeşte, İskenderiye ve Kıbrıs’taki Türk şehitliği de benim için önemlidir. Balkan Şehitliği’nin ise insan yüreğinde yarattığı bir başka burukluk vardır. 1912-13 Balkan Savaşı’nda Bulgarlara esir düşen ve Sarayiçi'nde açlıkla ölüme mahkûm edilen asker-sivil 20.000 şehidin aziz anılarını yaşatmak için gecikerek de olsa 1994 yılında yapılmıştır. İşte Edirne’ye o gidişimde, Balkan Şehitliği’ni de ziyaret etmek istedik. Tam yüzyıl sonra bir küçük duayı veya duygu yüklü kısa bir saygı duruşunu orada yatanlardan esirgeyemezdik.  Çevrenin sessizliği ile yüreklerimize taş oturmuş gibiydi. Burnumuzun direği sızlamıştı. Ne acılar yaşanmıştı!

Şehitlikte Piknik ve “Değerlerimiz”

Dönme zamanı geldiği sırada o derin sessizliği, motor homurtuları ile insan sesinin ahenksiz karışımı bozmuştu. Bu dünya gerçeklerine dönmekten çok farklı bir şeydi. Ancak cümle kapısı önünde ne olduğunu anladık. Ortalık panayır yerine dönmüştü.  Farklı şehirlere ait plaka numaralı, ama üzerinde aynı parti adı ve amblemi olan otobüslerle belediyeler, Balkan Şehitliğine çoğu kadın olan grupları getirmişti. Biz kapıdan çıkana kadar, otobüsten inenler Şehitlik duvarının dibine ve hatta içeri yayılarak sepetlerini açmış, güle oynaya, getirdiklerini atıştırmaya başlamışlardı. Yanaklarını şişire şişire karnını doyuran kadınlardan birine “siz nerede olduğunuzun farkında mısınız?” diye sorduğumda, istifini bozmadan “ne olmuş yani? Karnımızı doyurmayacak mıyız? Diye fütursuzca cevap vermişti.  “Değerlerimiz” iddiası büyük olan bir partinin bir yurt gezisinde işte bir “değer” daha tepeleniyordu. O insanların nerede oldukları umurlarında bile değildi. Geziyor ve gönül eğlendiriyorlardı. Şehitleri saygı ile anmak mı? O da neydi acaba?  Bir “değeri” savunmak o “iffetli” insanlar yerine” bizlere kalmıştı. Başta belirttiğim gibi belki kitabın içeriği bana hatırlattıkları ile alakalı değil. Ama kitabın yazarına teşekkürler. Böylece içimde kalan bir acıyı ve öfkeyi sizlerle paylaşma olanağı verdi. Nice genç canı yine her gün sınır ötesi askeri harekâtta şehit verdiğimiz, nice yuvaya ve yüreğe ateş düştüğü Türkiye’de bu yazının önemli olduğunu düşünüyorum. Şehitlere verilen değer, “kanı yerde kalmayacak” söylemlerinden ve alışılmış cenaze namazlarından çok öte olmalı.

 

Prof. Dr. Sema Kalaycıoğlu

21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü
Misafir Yazar